Amrum
Şimdiye kadar Oscar ödüllü, 1993-Schindler’in Listesi dâhil olmak üzere pek çok film izledik. Ve savaşın çıkmayacak izleri, sanat yoluyla aktarılmaya çalışıldı.
2019 yapımı Tavşan Jojo, olaya farklı bakış açısı ile yaklaşmış ancak gururumuz Yönetmen, Fatih Akın’n son filmi gibi, Almanya’nın Kuzey Denizi kıyısındaki bölgede yer alan bir ada etrafında, o küçük dünyamızı minimize etmemişti. Evet, dünyamız küçücüktü ama sevgiyle paylaşarak büyütemiyorduk. Muhakkak biri diğerinden üstün olmalıydı.
MASUM DÜNYA ÇOCUKLARINA NELER YAŞATTIK
AMRUM, adasında ilk yayınlanma tarihi 1851 olan ve Moby Dıck (Beyaz Balina / Herman Merville)kitabı ve Nanning Bohm’n, babası Hamburg’lu yazar ve SS-Yarbay’n kütüphanesinden bu eseri ödünç vermek istemesi ile başlar. Henüz on iki yaşında olan ve “Benimle aynı adı taşıyormuş diyen adalı Herman ile ana karalı Nanning hikayesine, filmin son karesine kadar bu kitapla adeta rehberlik eder. Beyaz Balina (Moby Dick) kitabı, simgesel okumalara açık olarak 20.yy diktatörlerini, kapitalizmi temel alması ve henüz on iki yaşında adalı ve anakaralı iki arkadaşın, savaş ortamında öyküsü ve Herman’n, kitap karakterleri içinde Churchill yakıştırması, derindir.
Ada ve kaçış. Küçücük bir köyde savaştan kaçan Polonyalılar dâhil masum yüzlerce masum çocuk hepsi adada yer alan patates tarlalarında çalışabilmek için iş bekler. Herkes açtır. Kurgu değil savaş. Nanning Bohm’da savaşta olan babasının fazlasıyla görevini üstlenmiş, büyümeyi erken yaşta “öğrenmek zorunda bırakılmış çocukları” en iyi şekilde temsil eder. Jasper Billerbeck’i küçük yaşında, dev oyunculuğu için kutlamak gerek. İş sadece tarlada çalışmakla da bitmez. Odun toplar ve henüz para bulunmadığı zamanlardaki gibi takas yöntemi ile besin bulmaya çalışır.
Savaşta av ve avcı olmanın, kandırılmanın hikâyesini, yaban ördeklerinin yumurtasında, fok balığında ve tavşanda gösterir, Fatih Akın, tıpkı bir belgesel gibi. Annesinin koyu bir Nazi olması, Hitler öldüğünde bebeğini erken doğurması, muhalif teyzesi Ena ile tüm kardeş, kuzenlerle süren yaşam mücadelesinin aile reisi Nanning’dir. Köylülerin ailesine karşı tavrının nedenlerini, yönetmen yavaş yavaş açar. Bir tavşanı, yemek için temizlemek gereğini çok erken yaşta öğrenir. Niyeti sadece yeni doğum yapan annesine protein yedirmektir ama annesi sadece “beyaz ekmek, tereyağı ve bal” istemektedir. Köylülerin gizlice radyodan yasaklı müzik dinlemesini, fok taklidi yapmayı, yardım edebilmeyi mi, yoksa ispiyonlamayı mı, doğru-yanlış anlatılmadan hayatta erken yaşta öğrenir.
Savaş esansında beyaz ekmek için, bal için şeker ve tereyağı özlemini. Arî ırk hayali kuran Nazilerin kaybedişini, sonunda fırından yeni çıkmış beyaz ekmek ile vermesi bir göndermedir. Fırınlarda yakılan insanlar ve bir dilim beyaz ekmeğin yolculuğu, uğruna verilen mücadele harika görüntüler ve muhteşem oyunculukla zirveye çıkıyor.
Depresyondaki annesine bile olgunlukla yaklaşmayı ve anlayabilmeyi seçen küçük Nanning’n öyküsünü finalde izleyin.
Patates tarlasında Nazilere karşı dimdik duran çiftçi kadın olarak karşımıza çıkıveren güzeller güzeli Diana Kruger, 2004 yılında –Helen- olarak beyaz perdeye merhaba demişti. Aynı zamanda bir modeldi. Ve Nicolas Cage, Brad Pitt, Liam Neeson ile çalıştı. Fatih Akın ile de kendisine “En İyi Kadın Oyuncu Ödülünü” kazandıran –Paramparça (2017) filminde de çalıştı. Ve burada az ama öz, öyle güçlü ve yürüyüşü bile erkekleşmiş ama yufka yüreği ile Nanning’i tarlaya yeniden kabul eden Tessa olarak görüyoruz.
Film çıkışı ustam Atilla Dorsay ile kritik yaparken; kendisi filme gelmeden önce yabancı yorumları okuduğunu ve Fatih Akın’n en iyi filmi olmadığı düşüncesini gördüğünü ama anlattığı konu gereği de özel olduğunu belirtti. Benim içinde zaten yazımın başında belirtmiştim.
Amrum Filmi zaten tarihi bir doküman, belgesel olarak sunuluyorsa. Burada hem doğanın, hem doğayı ve insan unsurunu katledişimizin örgüsü bulunmakta.
Bu anlamda bir ok çıkararak birinci sıraya alırım. Değerler önemlidir. Ama elbette yeteri değeri göremeyen, The Golden Glow –Altın Eldiven (2019)” Benim için en iyi yapıtıdır.
Elbette kaçırmayın!
Başka Sinema’ya katkılarından dolayı teşekkürler.