İstanbul
Açık
12°
Adana
Adıyaman
Afyonkarahisar
Ağrı
Amasya
Ankara
Antalya
Artvin
Aydın
Balıkesir
Bilecik
Bingöl
Bitlis
Bolu
Burdur
Bursa
Çanakkale
Çankırı
Çorum
Denizli
Diyarbakır
Edirne
Elazığ
Erzincan
Erzurum
Eskişehir
Gaziantep
Giresun
Gümüşhane
Hakkari
Hatay
Isparta
Mersin
İstanbul
İzmir
Kars
Kastamonu
Kayseri
Kırklareli
Kırşehir
Kocaeli
Konya
Kütahya
Malatya
Manisa
Kahramanmaraş
Mardin
Muğla
Muş
Nevşehir
Niğde
Ordu
Rize
Sakarya
Samsun
Siirt
Sinop
Sivas
Tekirdağ
Tokat
Trabzon
Tunceli
Şanlıurfa
Uşak
Van
Yozgat
Zonguldak
Aksaray
Bayburt
Karaman
Kırıkkale
Batman
Şırnak
Bartın
Ardahan
Iğdır
Yalova
Karabük
Kilis
Osmaniye
Düzce
42,5331 %0.06
49,6506 %-0.02
5.761,49 % 0,15
91.968,40 %-1.468
Ara

Lefter: Bir Ordinaryüsün hikayesi mi, özel hayatının belgeseli mi?

YAYINLAMA: | GÜNCELLEME:
Lefter: Bir Ordinaryüsün hikayesi mi, özel hayatının belgeseli mi?

Netflix Türkiye’nin 14 Kasım 2025 tarihinde izleyiciyle buluşturduğu Lefter: Bir Ordinaryüs Hikayesi, Türk futbol tarihinin tartışmasız en büyük ikonlarından birini, bana göre en büyüğünü, Lefter Küçükandonyadis’i merkeze almaktadır. Öncelikle hakkını teslim etmek gerekir; böylesine devasa bir figürü anlatan bir eserin meydana gelmiş olması, filmi bizatihi değerli kılan en önemli noktadır. Türk spor tarihinin hafızasını tazelemek adına atılan bu adım, sinematografik niteliğinden bağımsız olarak bir saygı duruşu niteliğindedir.  

Ancak film, "Ordinaryüs" unvanının ağırlığını taşıyan bir biyografi mi, yoksa melodramatik unsurlarla süslenmiş kurgusal bir hikaye mi olduğu konusunda izleyiciyi ikilemde bırakmaktadır.  

 

Filmin isminde yer alan ve Lefter’e futbol zekası nedeniyle bizzat taraftarlarca verilen "Ordinaryüs" unvanı, doğrudan Fenerbahçe formasıyla özdeşleşmiştir. Ancak film, bu unvanın hakkını veren sarı-lacivertli kariyere, şaşırtıcı derecede az yer vermektedir.  

Filmin tanıtım süreci, Fenerbahçe camiası için bir hayal kırıklığıyla başlamıştır. Yayınlanan ilk fragmanda Fenerbahçe’nin adının dahi geçmemesi, sarı-lacivertli taraftarların haklı tepkisine yol açmıştır. İkinci fragmanda Fenerbahçe detaylarının görünür hale gelmesi, "Acaba Fenerbahçe kimliği ilk planda önemsenmedi de, tepkiler üzerine mi filmin gövdesine yerleştirildi?" sorusunu akıllara getirmektedir. Bir biyografi filminin omurgası olması gereken kulüp aidiyetinin, bir pazarlama stratejisi hatası gibi durması, yapımın samimiyetini sorgulatmaktadır.  

 Filmde Lefter’in milli takım forması giydiği sekanslar, Fenerbahçe kariyerinin neredeyse önüne geçmiştir. Oysa Lefter demek, Kadıköy demektir. Sarı-lacivertli forma altında ezeli rakipleri Galatasaray veya Beşiktaş’a karşı kazanılan zaferlerin, o ikonik derbi atmosferlerinin filmde yer bulmaması büyük bir eksikliktir. Taraftarın "Ver Lefter'e yaz deftere" tezahüratını  en gür sesle söylediği o anların eksikliği, filmi futbol ruhundan uzaklaştırmaktadır.    

 

Suya sabuna dokunmayan bir anlatı mı?  

 Filmin en belirgin tercihlerinden biri, tüm kesimlere "şirin görünme" çabasıdır. Bu tutum, sadece kulüp rekabetinde değil, Lefter’in hayatını derinden etkileyen politik ve etnik gerilimlerde de kendini göstermektedir.  

Lefter’in hayatındaki en trajik ikilem, filmde pasif bir dille geçiştirilmiştir. Türkiye'de "Yunan tohumu", Yunanistan'a karşı Türk Milli Takımı forması giydiğinde ise Yunanlılar tarafından "Türk tohumu" olarak yaftalanan Lefter , bu iki ateş arasında kalmış bir karakterdir. Ancak senaryo, Lefter'in bu duruma karşı gösterdiği veya göstermesi gereken reaksiyonu yansıtmakta yetersiz kalmıştır. Karakter, olayların öznesi olmak yerine, maruz kalan pasif bir gözlemci konumuna indirgenmiştir.  

Lefter'in evinin taşlandığı, kızlarının ölüm tehlikesi atlattığı 6-7 Eylül olayları , filmde "suya sabuna dokunmadan" işlenmiştir. Gerçek hayatta Lefter'in "Harçlık verdiğim çocuklar evime saldırdı" diyerek tarif ettiği o derin hayal kırıklığı , filmde politik bir yüzleşmeden ziyade, kişisel bir hüzün olarak sunulmuştur. Bu tercih, filmin tarihsel ağırlığını hafifletmiş ancak inandırıcılığını zedelemiştir.  

 

Yönetmen Can Ulkay’ın Ayla ve Müslüm filmlerinden aşina olduğumuz yüksek duygu odaklı sinema dili, Lefter gibi bir "futbol dehasını" anlatmakta yanlış bir tercih olmuştur.  

 Spor biyografilerinin vazgeçilmezi olan "onaylamayan baba" (Hristo) klişesi, filmin ana motoru haline getirilmiştir. Bu tercih, filmin odağını yeşil sahadan alıp ev içine hapsetmiştir. İzleyici, Lefter'in babasına kendini kanıtlama çabasını izlemekten, onun sahadaki taktiksel zekasını ve "Ordinaryüs" unvanını hak etmesini sağlayan teknik becerilerini izlemeye fırsat bulamamıştır.    

Ana karakterin onay kazanma dürtüsünü saha içine taşıması ve kendini futboluyla ispatlaması gerekirken, filmde bu hırs ve çaba yeterince hissedilememektedir. Aşk hayatı ve ailevi melodramlar, futbol kariyerinin önüne set çekmiştir.  

 

Filmin parlayan yıldızı: Halit Ergenç  

Tüm bu eleştirilerin yanında, filmin "kesinlikle kötü olmadığı" gerçeğini teslim etmek gerekir. Bunun en büyük sebebi ise oyunculuk performanslarıdır. Özellikle Lefter’in babası Hristo’yu canlandıran Halit Ergenç, o kadar eşsiz bir performans sergilemektedir ki; onu tanımayan biri kesinlikle Rum bir sanatçı olduğunu düşünebilir. Ergenç, karakterin şivesini, duruşunu ve o dönemin azınlık psikolojisini o kadar doğal yansıtmaktadır ki, filmin en inandırıcı unsuru haline gelmiştir.    

 

Lefter: Bir Ordinaryüs Hikayesi, Türk futbolunun en büyük efsanesine görsel bir saygı duruşunda bulunsa da, Fenerbahçe kimliğini ve politik gerçekleri melodramın gölgesinde bırakmıştır. "Ordinaryüs" lakabını bir unvan olarak kullanan ama bu unvanın altını futbol zekasıyla doldurmak yerine, seyirciyi futbolla büyülemek yerine, dramayla gözyaşına boğmayı tercih eden bir yapım ortaya çıkmıştır.  

 Sonuç olarak; karşımızda bir futbol belgeselinden çok, futbolcu dekorlu hüzünlü bir aile draması durmaktadır.  

Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *