Beyaz toros, toz ve keleş

İç siyasetin insanları iyice bunalttığı bugünlerde AKP’li Cumhurbaşkanı Erdoğan “tarihi konuşmasında” öyle sözler etti ki, bunları da mı duyacaktık, diye düşündüm. Biliyorsunuz, AKP MKYK toplantısı geçtiğimiz Cumartesi günü Ankara’nın Kızılcahamam ilçesinde yapıldı. AKP Sözcüsü Ömer Çelik’in, Erdoğan’ın toplantıda tarihi bir konuşma yapacağı açıklaması hepimizde derin bir merak uyandırmıştı. Erdoğan sonuçta uzun bir konuşma yaptı. Konuşmanın özeti Osmanlı’ya özlemle doluydu. Defalarca Türk-Kürt-Arap kardeşliğinden söz etti. Tamam, Anadolu topraklarında Türkler ve Kürtler kadim unsurlar da Araplar’a ne oluyor? Hangi Araplar? Suudiler mi, Suriyeliler mi, Iraklılar mı, Filistinliler mi? Kimler?
Bu ülkede sadece Türkler, Kürtler ve Araplar (kast edilen Suriyeli mülteciler sanırım) yaşamıyor. Çerkez, Gürcü, Laz, Arnavut, Boşnak, Ermeni, Rum, Yahudi, Süryani, Keldani, Yezidi insandan sayılmıyor mu? Aklınızda üçlü bir federasyon kurup Türkiye Cumhuriyeti’nin var olan devlet yapısını değiştirmek varsa açıkça söyleyin. Ama önce Anayasa’nın 66. Maddesini değiştirmeniz lazım; ardından değiştirilmesi teklif dahi edilemez olan dört maddesini...
Konuşmayı okurken aklıma ABD’nin Ankara Büyükelçisi ve Suriye Özel Temsilcisi Tom Barrack’ın, Osmanlı’ya duyduğu özlem ve Türkiye’ye en iyi rejimin Osmanlı olacağı imasında bulunduğu konuşmasıydı. Barrack Osmanlı’daki “millet” kavramından söz ediyordu. Yani Türkiye Cumhuriyeti’nde yaşayan milletin bir ümmet haline mi getirilmesi düşlerini görüyordu Sayın Barrack?
Erdoğan’ın konuşmasından bir gün önce de PKK-YPG unsurları Kuzey Irak’ın Süleymaniye kenti yakınlarında Kalaşnikof (keleş) silahlarını yakma töreni yapmışlardı. Alevli kazana atılan silahları görünce kendi kendime, “Yahu bunlar yıllar önce Nusaybin, Cizre ve Şemdinli pazarlarında 10 dolara satılan keleşlerin tıpa tıp aynıları. Öbür, ağır silahlar acaba nerelerde?” diye sordum. Sahi, geri kalan silahlar ne olacak? “Süreç”te yaşanacak en ufak bir anlaşmazlıkta kullanılmak üzere depoda bekletiliyor olmasın? Bunun işaretini Büyükelçi Barrack Washington’da yaptığı basın toplantısındaki sözleriyle vermiş olmasın? Barrack diyordu ki:
“Suriye’de ayrı bölgeler filan olmaz. Tek millet, tek devlet. Ordu da tek olacak. YPG zaten PKK’nın uzantısıdır. SDG de YPG’den çıkmadır. Hepsi Suriye ordusuna entegre olacak.” Nasıl olacak? Hangi Kürtler bunu kabul edecek? Şimdiden satış mı başladı?
Tom Barrack Suriye için böyle diyor ama Türkiye’nin geleceğiyle ilgili Osmanlı düşleri görüyor. AKP’yle MHP de Barrack’ın düşlerinin peşine takılmış görünüyor.
YPG/PKK’NIN MUAZZAM SERVETİ
YPG ya da PKK, adına ne derseniz deyin, muazzam miktarda parayı kontrol ettiği biliniyor. Kimi yüz milyarları bulan dolarlar, kimi de 50 milyar doların üstünde, diyor. Bu paralar ne olacak? Kimlerin kontrolüne geçecek? Sakın, Ankara bir şekilde bu paraları ele geçirip ekonomiyi kurtarma hayalleri görüyor olmasın? Daha önce de kimi Kürtler bu noktaya dikkat çekmişlerdi.
Dönelim Erdoğan’ın Kızılcahamam konuşmasına... AKP’li Cumhurbaşkanı sözlerinin bir yerinde dedi ki:
“Cumhur ittifakı yani AKP, MHP ve DEM Parti heyetiyle yolumuzda yürüyeceğiz.” Yani demek istiyordu ki DEM Parti de bize katıldı. İyi hoş da DEM Parti tabanı yani Kürt seçmen bu ittifakı gözü kapalı kabul mu edecek? Yoksa Erdoğan olmasını istediği bir oluşumu mu telaffuz ediyordu? Zaten DEM Partili Pervin Buldan bu sözlere jet bir yanıt vererek,”Bu, süreç ittifakıdır. Yoksa herkesin kendi yolu bellidir,” açıklamasını yaptı.
Erdoğan’ın dikkatimi çeken bazı cümleleri de şunlar oldu:
“Unutmayın, çıkış yolu arayana kapıyı ardına kadar açarız. Ama sular tersine akmaz. Akarsa gereğini yaparız.” Galiba demek istiyor ki:
“Biz bir yola girdik. Yamuk yapanın tepesine bineriz.” Bu sözlerden, DEM’liler ve Abdullah Öcalan’ın bundan sonra atacakları adımlarda çok dikkatli davranmaları gerektiği çıkıyor gibi.
Erdoğan “terörsüz Türkiye” projesi ve “Türkiye yüzyılı” sözlerini defalarca tekrarladıktan sonra 41 yıllık terörün bitmesini istemeyenlerin silah baronları ve terörden “ekosistem” kuran unsurlar olduklarına dikkat çekti. Güneydoğu’da 1990’lı yıllarda özel kuvvetler komandoları ve istihbarat elemanlarının kullandıkları beyaz renkli Toros marka otomobillerle insanların kaçırılıp öldürüldüklerini, Diyarbakır Cezaevi olaylarını hatırlattı. Tam da burada hafıza tazelemekte yarar var. “Beyaz Toroslar” döneminin ünlü aktör ve aktrislerini hatırlayalım. Başbakan Tansu Çiller, İçişleri Bakanı Meral Akşener, Emniyet Genel Müdürü Mehmet Ağar ve daha niceleri... Çiller ne demişti? “Devlet uğruna kurşun atan da yiyen de şereflidir.” Bu cümlenin akıl hocasının, o dönem Çiller’e danışmanlık yapan Mümtaz’er Türköne olduğu dillerde dolaşmıştı. Tansu Çiller epeyce bir zamandır AKP’ye yanaşıp Erdoğan hayranlığını gizlemiyor. Akşener’in Saray’la işbirliği yaptığı ortaya çıktı. Ağar’ın oğlu Tolga Ağar da AKP milletvekili. Hayırdır? Yoksa bu aktör ve aktrislerle kurulan işbirliği çöktü mü?
Türkiye’de 41 yıldır süren terörün 23 yılında AKP iktidarda. O “ekosistem” Erdoğan’ın deyişiyle bugüne kadar devam etti. O 23 yıl içinde acaba terörden kimler nemalandı, neden bunun bitirilmesi için bir şeyler yapılmadı? O “ekosistem”in bir parçası da eroin trafiği değil miydi? O dönemlerde sıklıkla gittiğim Van ve yöresinde duyduğum çok ünlü sözler “Bir kilo toz (eroin) bir otobos, yüz gram toz bir Toros” tu. Bunu da not edeyim ki unutulmasın.