İstanbul
Açık
12°
Adana
Adıyaman
Afyonkarahisar
Ağrı
Amasya
Ankara
Antalya
Artvin
Aydın
Balıkesir
Bilecik
Bingöl
Bitlis
Bolu
Burdur
Bursa
Çanakkale
Çankırı
Çorum
Denizli
Diyarbakır
Edirne
Elazığ
Erzincan
Erzurum
Eskişehir
Gaziantep
Giresun
Gümüşhane
Hakkari
Hatay
Isparta
Mersin
İstanbul
İzmir
Kars
Kastamonu
Kayseri
Kırklareli
Kırşehir
Kocaeli
Konya
Kütahya
Malatya
Manisa
Kahramanmaraş
Mardin
Muğla
Muş
Nevşehir
Niğde
Ordu
Rize
Sakarya
Samsun
Siirt
Sinop
Sivas
Tekirdağ
Tokat
Trabzon
Tunceli
Şanlıurfa
Uşak
Van
Yozgat
Zonguldak
Aksaray
Bayburt
Karaman
Kırıkkale
Batman
Şırnak
Bartın
Ardahan
Iğdır
Yalova
Karabük
Kilis
Osmaniye
Düzce
42,5352 %0.05
49,6395 %0.02
5.778,77 % 0,45
92.050,74 %-1.076
Ara

Öz’e sadık kalmak!

YAYINLAMA: | GÜNCELLEME:
Öz’e sadık kalmak!

ÖZ, çok kıymetlidir. Bir birey, özüne sahip oldu mu her şey değişir. Tabii önce öz’ü iyi bilmek gerekir. Bilmeden, önce anlamak gerekir.

Anlamak, içinde bir terbiye, usul, seviye gerekir.

Her şeyi en ince ayrıntısına kadar düşünen, Mareşal Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK, kendi özünü oluşturduğu yani evladı Türkiye Cumhuriyetinin damarını o kadar iyi okumuştur ki.  Hangi ahval ve şerait içinde (20 Ekim 1927 /Gençliğe Hitabe –Büyük Nutuk okumasının sonu-Cumhuriyet Halk Fırkasının İkinci Büyük Kongresinde okumuştur)

Atatürk’ü anlamak demek, önce özünü ve ne demek istediğini, kısa ve adeta şifre gibi açıklamalarını, tam da yerli yerinde. Bir orkestranın tam zamanında basacağı notalar dizini gibi dizmiş olmasında sakladığını, görebilmekte yatar.

Özüne sadık olmak, dediğim gibi önce onu iyi “anlayabilmekten geçer.

Başöğretmen Atatürk’ün sınavlarının hepsinin içinde cevaplar zaten hazırdır. Dolayısı ile bir kez anlayıp, okumaya başladığınızda, hayatın esasında ne kadar güzel olduğunu görürsünüz.

Hemen makalenin baş kısmına doğru dönersek; Tarihini bilmeyen uluslar yok olmaya mahkûmdur, sözünde olduğu gibi Tarih, bir milletin kimliğidir.

Siz, tarihinizin nasıl yazıldığını unutur, unutturmaya çalışanlara karşı; yeterli bilgi ve donanımınız yani eksik özünüz ile durursanız.

O zaman ne verilirse, kabul etmekten başka alternatifiniz olmayacaktır.

Oysa ki herkese nasip olmayan, böyle şanlı tarihler pek çok şeyi gururla hatırlayacak ve yâd edecek vasıfta hazırlanmıştır. Yüksek dehanın ilmek ilmek, kendinden ve yavaş yavaş en uca, isimsiz nice kahramanın adı ile yazılmış zaferin bir vefası vardır. O da yine özündedir.

Dünya en uzun gün 21 Haziran’ı kutlaya dursun. Ondan önce yine davranan bir deha var. Başöğretmen; bundan tam DOKSAN BİR YIL önce, 19 Haziran gecesi, dönemin İran Şahı onuruna “Kardeşlik Operası” ÖZ-SOY’u, Adnan Saygun’a besteletir ve o gece olur.

KURT VE ASLAN KARDEŞLİĞİ

Adeta bir Yunan Mitolojisi gibi Kurt ve Aslan, böylesi bir yıkım, yokluk, bitmek tükenmek bilmeyen savaşlardan geriye Olmaz! Denilenden yarattığı evladı, tek varlığı Türkiye Cumhuriyetini, büyük bilgeliği ile destan olarak hazırlatır.

Siyasetin, ülkelerin henüz Balkan Harbi, Trablusgarp, Birinci Dünya Savaşı gibi (tek tek savaş cephelerini yazmayalım) gerçekliklerden vizyoner bakış açısı ile ileride adeta YURTTA SULH CİHANDA SULH öngörüsünü yine kainata “anlayabilenlere” sunmak için söyleyecektir.

Ve, Yıl 2025, 91 yıl sonra 12 Haziran’da bir akşamüzeri, İRAN’a savaş başlıyor!

91 YIL ÖNCE böylesi görülmemiş bir yürek birlikteliği ile kurulan Türkiye Cumhuriyetinin SANAT damarının, derinliğini ve bilgeliğini daha SOFYA ATEŞİ iken yapmak istediği hayali gerçekleştirirken buluruz.

Ve yazılan destanı, KARDEŞLİK OPERASI olarak prezante ettirir! Sizce değerli okuyucularım nedendir?

Ne ararsak önce kendimizde arayacağız. Komşun, kapının önünde çöpünü döküyor diye dökmezsin ama çiçek ekiyorsa, özenir sende yapmak istersin değil mi?

Bu bilgelik, derin insani erdem, vizyonerlik, felsefe- sosyoloji- antropoloji ve matematiğin bileşimi, Atatürk’ün ortaya koyduklarında mevcuttur.

Bunlar da öyle kolayca olmaz. Yokluktan, kıyametten çıkmış yeni bir devlet vardır. Kendi kendine yeterken, gelişen ama bir yandan da örnek olan dünyaya.

Gelelim Öz-Soy’a..

İÇERİK

ADNAN SAYGUN’a bestesi verilen ve harika bir iş çıkaran değerli müzik insanımız, Atatürk’n istediği formda; sözle başlayan bir opera ve müziği sonradan gelen. Tarih çünkü metin ile anlatılır.

Ardından Adnan Saygun’n, Richard Wagner’n, temaslarını anımsatan “senfonik” bölüm ve her şeyde olduğu gibi keskin bir matematiksel işleyiş ile akar.

Şaşırmıyoruz, neden okumayanız varsa daha önce “kaynak yayınlarından” yenilenerek basılmıştı. Atatürk’n yazdığı ve ne yazık ki biz dâhil birçok kuşağın okullarda okuyamadığı “geometri” kitabı.

Atatürk, bizim için yazdı!

Bir dairenin, bir çemberin kelimesini heceleyene kadar bilim insanı olmaktan değil matematikten soğurdunuz.

Yine çıktı mı karşınıza, gerçek ÖZ!

Öyleyse devam edelim,

SEMİHA BERKSOY

O doğduğunda yıllar,1910’du!

Tiyatro, Resim ve Opera sanatçısı. Darülbedayi Tiyatro Okulu, 1939-Berlin Müzik Yüksek Akademisi.

Türkiye Cumhuriyetinin uluslararası alanda tanınmış olmasından öte, Cumhuriyet Döneminin SANAT SİMGESİ’dir.

Ülkemizi Almanya, Portekiz gibi ülkelerde, ATATÜRK’ün emri ile makalemize, ÖZ olan ÖZ-SOY Operasında, Sesli İlk Türk Filminde, kendisini bulursunuz. Bambaşka vizyonda, kendi kendini takdimi ile tam bir ATEŞ KUŞU’dur.

1939’da Atatürk’ün vizyonerliği ile başlayan sanatçı kimliği, Berlin’de, Richard Strauss’n “Ariadne auf Naxos”eserinde, Batı Avrupa’da sahne alan İLK TÜRK OPERA SANATÇISI’dır.

SEÇMİŞ VE SEÇİLMİŞ İLK KADIN!

ATATÜRK DEVRİMLERİ İLE.

Görsel sanatlarda da başarısı bugün dünyaca ünlü Louvre (Luvr) Müzesinde dahi imzasını koymuştur.

İlkleri yapanlar, geleceği yarattılar. Bizlere kalan ise onları saygıyla hatırlamak, hatırlatmak ve yeteneği olanlara ışık olmaktır.

İlklerin kadını, Semiha Berksoy ’un biricik kızı, kendisi gibi çok yönlü sanatçı PROF.ZELİHA BERKSOY o da annesi gibi her zaman sanatı ve duruşu ile dimdik.

Yıllardır, Semiha Berksoy Opera Vakfı bünyesinde, ÖZ’ne sahip çıkıyor. Her yıl 19 Haziran gecesi, Müzik  ve Sahne Sanatları Bayramı olarak, hem geleceğe katkı hem de Atatürk’n mirasını, ÖZ-SOY’u hatırlatıyorlar.

Ne kadar anlamlı bir unsur yine ortaya çıktı.

Savaşan değil barıştan yana,

Sanattan yana,

Atatürk İlke ve İnkılâplarının “aydınlık” ve “aydın” temsilcileri bize doğru yola gösteriyor. Gösterdi ve göstermeye devam edecek.

Çağdaş olmayı, çağdaşlık yolunda hiç yorulmadan ilerlemeyi, evrensel bir bakış açısı ile “insan ve aydın” kalmayı, bilenlerin yolunun artacağından hiç şüphemiz yoktur.

Çünkü özümüz bunu söyler.

Atatürk, bunu miras bırakmıştır.

Bize böylesi büyük değerleri bırakan, izlememize, okumamıza, öğrenmemize, aydınlanmamıza ışık olan herkese sonsuz saygı ve minnet ile.

Onların hakkı ödenmez.

Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *