İstanbul
Açık
15°
Adana
Adıyaman
Afyonkarahisar
Ağrı
Amasya
Ankara
Antalya
Artvin
Aydın
Balıkesir
Bilecik
Bingöl
Bitlis
Bolu
Burdur
Bursa
Çanakkale
Çankırı
Çorum
Denizli
Diyarbakır
Edirne
Elazığ
Erzincan
Erzurum
Eskişehir
Gaziantep
Giresun
Gümüşhane
Hakkari
Hatay
Isparta
Mersin
İstanbul
İzmir
Kars
Kastamonu
Kayseri
Kırklareli
Kırşehir
Kocaeli
Konya
Kütahya
Malatya
Manisa
Kahramanmaraş
Mardin
Muğla
Muş
Nevşehir
Niğde
Ordu
Rize
Sakarya
Samsun
Siirt
Sinop
Sivas
Tekirdağ
Tokat
Trabzon
Tunceli
Şanlıurfa
Uşak
Van
Yozgat
Zonguldak
Aksaray
Bayburt
Karaman
Kırıkkale
Batman
Şırnak
Bartın
Ardahan
Iğdır
Yalova
Karabük
Kilis
Osmaniye
Düzce
38,7386 %-0.15
43,5342 %0.26
4.029,65 % 1,73
103.295,64 %-0.178
Ara

Devranı döndürmek

YAYINLAMA: | GÜNCELLEME:
Devranı döndürmek

Bir ayı geçti, normal olmayan Türkiye siyasetinin, daha da normal olmayan günlerini yaşamaya başlayalı. 19 Mart bir dönüm noktasıydı şüphesiz. Yeni bir süreçle yeni bir gerçeklikle sınanıyor ülkemiz. Her günün sabahı endişeli gözlerle gündeme bakıyor, yeni bir olağanüstülüğün ihtimalinden korkarak yarını kurguluyoruz.

23 Nisan’ı geride bıraktık. Büyük Millet Meclisi’nin kuruluşundan bugüne tam 105 sene geçti. İşgallerin içerisindeki körpe Anadolu, farklı sosyal grupların birbirleriyle yaptığı uzlaşılar sonucunda yeniden diriltti kendini. Bu mirasın üzerine kök saldı, filizlendi, büyüdü, güçlendi. Ancak ne acıdır ki tam 105 sene sonra, ülkemiz toplumdan izole bir sarayın kapalı kapılarının arkasından yönetilmeye çalışılıyor. Açık konuşalım, Türkiye Cumhuriyeti’nin mirası ve içerisinde bulunduğu gerçekliği bu laubali anlayışı sırtında taşıyamaz, taşıyamıyor, taşıyamayacak.

Bugün gündelik siyasetten biraz uzaklaşmak istiyorum. Zira kendimce fikrimi çok kez söyledim ve söylemeye devam ediyorum; kartondan makete dönüşmüş hükümet kendi yarattığı siyasal sistem tarafından yutulacak.

İzninizle bugün taşıdığım “genç” kimliğine odaklanacağım. Benimle tanışmamış olabilirsiniz, yirmi iki yaşında bir yüksek lisans öğrencisiyim. İstanbul’da doğmuş ve büyümüş, orta sınıf bir ailenin tek çocuğuyum. Doğumumdan hemen beş gün sonra AKP, parlamentoyu domine ederek iktidara geldi. Bu nedenle bugün hapishanelerde tutsak olan, ters kelepçeyle terörist muamelesiyle şafak baskınına maruz kalan sıra arkadaşlarım gibi ben de AKP iktidarının Türkiye’sinde yaşadım, AKP iktidarının Türkiye’sinde büyüdüm, AKP iktidarının Türkiye’sinde eğitim gördüm.

Öncelikle şuradan başlayalım. Eylemselliğin liselere kadar düştüğüne şaşıran bir grup gözlemliyorum. Şöyle anlatacağım durumu, bırakın liseyi ortaokul yıllarımdan beri öğrencilik hayatım arkadaşlarımla beraber mevcut iktidarı tenkit ettiğimiz sohbetlerle geçti. Tabii ki ergenlikten genç yetişkinliğe geçerken siyasi görüşlerim biraz takla attı ancak hiçbir zaman siyasete tamamen kapalı insanlarla muhatap olmadım. Kendi çevrem üzerinden bir Türkiye örneklemi oluşturma yanılgısına kapılacak değilim yanlış anlaşılmasın. Zira çoğunlukla muhalif mahallelerde büyüdüm ve okudum ancak henüz ortaokul sıralarındayken, Soma Maden Faciası’nın ardından sınıf arkadaşlarımla hükümet aleyhindeki birtakım sloganlarla tepkimizi ifade edebiliyorduk. Anlayacağınız değerli büyüklerim, biz politika konuşmayı muhtemelen sizin sandığınızdan çok daha erken konuşmaya başladık.

Biliyorsunuz ki bu cumhuriyetin en güçlü eğitim kurumları, dini dilinde yaşayan bazı “eğitimciler” tarafından idare ediliyor. Ve inanmazsınız, bize verilen “etliye sütlüye karışma” tavsiyelerine rağmen bizler bu durumun bilincinde büyüdük ve palazlandık. Çünkü çok sevdiğimiz sınıf öğretmenlerimize veda bile edemeden, yaz oldu bittisiyle getirilen 4+4+4’e muhatap bırakıldık. Çünkü ortaokulda bize öğretilenlerden çelişen bir müfredatla muhatap bırakıldık. Çünkü bıyığından başka hiçbir şahsiyet göstergesi olmayan hocaların tehditleriyle muhatap bırakıldık. Çünkü sürekli içeriği değiştirilen sınavların stresiyle muhatap bırakıldık. Çünkü çalındığı iddia edilen üniversite sınavlarının endişesiyle muhatap bırakıldık.

Çok uzun zamandır, 90’ların kaosuna dem vurarak üniversitelerin AKP döneminde daha “sakin” olduğu fikri dillendiriliyor. Zira bizzat hatırlıyorum, mezunu olduğum İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi’ni tercih döneminden önce gezerken; babamın üniversitenin kantincisiyle yaptığı konuşmayı. Kantince ağabeye göre eskisi gibi değildi artık üniversiteler, çok nadiren oluyordu olaylar. Doğrusu hakikaten de öyleydi. Doğal afetlerle iki kere bölünen lisans hayatımda ciddi bir kavgaya denk gelmedim. Ancak iktidarın yolsuz idarecilerine karşı kademeli olarak artan bulantı ve öfke halini hem gözlemledim hem de bütün benliğimde tecrübe ettim.

Bu gençler bugüne kadar neredeydi? Beni bile şaşırtan bu genç direnişinin özü nedir? Tabii ki bu sorular sıkça soruldu ve tartışıldı. İzninizle kendi açımı anlatayım.

“Ölmedim işte, delirmedim de.

Anlatan benim, seni ve her şeyi.”

Mor ve Ötesi’nin Forsa şarkısından alıntıladığım bu sözler, sanıyorum bugünkü gençliğin haleti ruhiyesini yansıtıyor. Evet belki tepkimizi atalarımız kadar agresif biçimlerde ifade etmedik. Lakin hiçbir zaman fikirlerimizi öldürmedik, ruhlarımızı satmadık. İktidarın yaşam alanlarımızı baskıladığı her girişimi kendimize yeni alanlar oluşturarak savuşturduk. Bakmayın bugüne kadarki sahte sessizliğe, ciddi bir kısmımız bugünün siyasal konjonktürünün de ötesinde bir politik bilince sahip.

Kendi ailem de dahil olmak üzere bütün akranlarımın ebeveynleri, yaşanan bu karanlık günlerde sivri tutumlara girilmesinden endişeli. Zira Silivri soğuk, biliyorsunuz. İktidar da sağ olsun, sopasını da bizden hiç esirgemedi bugüne kadar. Ancak o soğuk Silivri’den çıkan hiçbir genç, akıllandım uslandım diye yerinde oturmuyor farkındaysanız. İki miting, üç kortejden sonra kimse 18 Mart’a dönmüyor farkındaysanız.

Değerli büyüklerim, biz ilk kez iktidar tarafından zorbalığa uğramıyoruz. Eğitim hayatımızın her kademesinde, onun elçilerinin sistematik zorbalığını ensemizde hissettik, hissetmeye devam ediyoruz. Ve bugüne kadar içimizde büyüyen bu tepkiselliği susturan tek şey, Anadolu’nun toprağından gelen, bu devranın da döneceği inancı. 19 Mart’tan sonra da şunu fark ettik sanıyorum, bu devran biz ittirmeden döneceğe pek benzemiyor.

Bizler 80 darbesi neslinin çocuklarıyız. Yanmış hayallerin, kül olmuş emeklerin, haksızca işkenceye uğramış insanların çocuklarıyız. Biliyorum ki çok iyi bir niyetle, bu düzenin de elbet birilerince düzeltileceği inancıyla, bu haksızlıkları bizim de tecrübe edeceğimiz endişesi ailelerimize hâkim. Haksız değiller ancak doğru da değiller. Bu iktidar ne bize yeterli kaynak ayırdı ne de müreffeh bir gelecek bahşetti. Bize sadece çelişkili bir karanlık verdiler ve kendi yarattıkları bu karanlıktan korkmamızı yasakladılar.

Bu kadar zorbalanmış, bu kadar bastırılmış, bu kadar hor kullanılmış gençliğin elinde sadece tek bir şey kalmıştı. Demokratik yollarla gelecek çoğulcu bir değişim umudu. Sevin ya da sevmeyin, çok büyük bir kısmımızın desteklediği bir figür de nihayet çıkmıştı piyasaya. Elde sessizce devranın dönmesini beklememize neden olan sadece sandık kalmıştı. O da 19 Mart’ta elimizden alınmaya çalışıldı.

Ben bir tarih öğrencisiyim. Çoğunlukla da yakın dönemleri araştırdım, okudum, eşeledim. Henüz kendimi “Tarihçi” olarak görmüyorum, o apolete yakın bile olduğumu düşünmüyorum. Ama kavrayabildiğim kadarıyla insanlık tarihi biraz da zıtlıkların, çelişkilerin ve çatışmaların tarihi. İlgili kişi ne kadar güçlü olursa olsun, ilgili kişi ne kadar kudretli olursa olsun, hiçbir lider akıntıya karşı sonsuza kadar yüzemez. Sayımız bire düşene kadar, kendimizle çatışmaya devam edeceğiz ve kendi yarattığımız devranları döndürmeye devam edeceğiz.

Bugün gençliğin yükselen sesinden korkanlara tavsiyem, dehlizini terk etmeye gün sayan sessizlerin çoğunluğuna dikkat etmeleridir. Nehrin nereye aktığı bellidir, direnmeye lüzum yoktur. Çok iyi biliyorsunuz ki bazen siyaset, bugünkü yenilgiyi kabul ederek yarın daha güçlü yaşamayı kabul etmektir. Bazen siyaset, geri çekilerek yeni bir zaferin yollarını aramaktır. Bazen siyaset, devranın dönmesine izin vererek gelecek devranları döndürebilmektir.

Kulakları çınlasın, bir üniversite hocam farklı bir bağlamda bana “Türkiye mert insanlar cehennemi” demişti. İnanıyorum ki biz gençler, bu cehennemin de devranını döndüreceğiz, evelallah.

Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *