“Sığınmacılar misafirdir, misafirliğin de süresi vardır ve süre geçmiştir”

Türk Ocakları Başkanı Prof. Dr. Mehmet Öz: Sığınmacılar meselesi bir beka meselesidir

  • Yazdır
  • A
    Yazı Tipi
  • Yorumlar
Türk Ocakları Başkanı Prof. Dr. Mehmet Öz: Sığınmacılar meselesi bir beka meselesidir
Abone ol
Türk Ocakları Genel Başkanı Prof. Dr. Mehmet Öz, Suriyelilerin Türkiye’ye gelişi, sığınmacılar, kaçak göçmenler konusundaki fikirlerini Muhalif’e anlattı. Öz; sığınmacı meselesini, ‘Türkiye’nin Türkiye olarak kalması meselesi’ olarak değerlendirdi.

Muhalif Röportaj / İnanç Uysal

Klasik Osmanlı tarihi üzerinde çalışan bir akademisyen olduğunu belirterek sözlerine başlayan Prof. Dr. Mehmet Öz sözlerine şöyle devam ediyor:  

“Ama Osmanlı nüfus tarihi üzerinde de çalışmalarım var, yani nüfusun ne demek olduğunu ne anlama geldiğini iyi bilen biriyim, Anadolu’nun Türkleşmesi ve İslamlaşması konusunda da nüfusun oynadığı rol ortadadır. 11 ve 12. Yüzyıllarda bu ülkeye gelen Haçlıların bu ülkeyi Türkiye diye nitelemesinin temel sebebi de nüfustur.  

Dolayısıyla nüfus bir ülkenin yapısını değiştirir, her ne kadar bazıları bundan 2 bin, 3 bin yıl önce de Türkler Anadolu’da vardı deseler de Türk diye bilinen toplulukların bu topraklarda siyasi olarak ilk hakimiyeti Selçuklular zamanındadır. O dönem müthiş bir demografik değişim dönemidir. Ardından Moğol saldırıları sürecinde Anadolu Türkleşti.  

Yüzyıllar sonra da özellikle Mora Yarımadası’nın istilası sonrasında Balkanlardan Anadolu’ya olan göçler, Ermeni tehciri ve Cumhuriyetin kuruluşundan sonra da Balkanlardaki Müslüman ve Türk nüfusla Anadolu’daki Rum ve Hristiyan nüfus arasındaki mübadele. Böylece de yeni bir Türkiye doğdu, Milli mücadeleden sonra Atatürk bu yeni Türkiye’yi Türk milli kimliği üzerine oturttu. Bu gayet akılcı tarihin ve şartların dayattığı bir çözümdü aslında çünkü çok milletli Osmanlı Devleti’nin ardından bir milli devlet kuruldu ve buradaki ana unsur da Türk unsuru olarak kabul edildi.  

Biz de buraya göçle geldik diyenler var mesela, ya da birçok başka etnik unsurun da buraya eskiden beri göç ettiğini söyleyenler oluyor. Bir kere o gelenler çoğunlukla Osmanlı Devleti dağılırken dışarda kalan tebaadan elde kalan topraklara olan göçlerle gelenlerdir. Ayrıca evet biz de buraya başka yerlerden geldik ama biz buraya lütufla gelmedik. Bizans, Türklere bak burası ne güzel gelin oturun yerleşin demedi. Biz burayı kılıç hakkıyla aldık neticede.  

Bir de bizim vatandaşlarımızın da Almanya’ya göçü örnek olarak gösteriliyor ama o da bambaşka bir konu, hatırlayalım o dönemde Avrupa ülkeleri başta Almanya olmak üzere işçi talep ettiği için oldu o gidişler.  

“Suriyelilerin Türkiye’ye gelişi yanlış bir politikanın sonucu”

Suriyelilerin ise Türkiye’ye nasıl geldiği bellidir. Altını çizelim yanlış bir politikanın sonucu olarak, yanlış bir hesabın sonucu olarak bu işin kısa sürede çözüleceği düşünülerek yapılmış bir uygulamadır.  

Devletin resmi rakamlarıyla hareket edelim, geri dönenlerle birlikte 4 milyondan fazla bir rakam çıkıyor karşımıza. Bugün Suriye iç savaşı nedeniyle buraya gelen bu sığınmacılar misafirdir, misafirliğin de süresi vardır ve süre geçmiştir.  

“Bir geri kabul anlaşması yaptık, tarihin en büyük hatalarından biridir”

Kaç yıldır burada bu nüfus? Yaklaşık olarak 2013-2014 gibi göçlerin hızlandığını düşünürsek 10 yıl olmuş. Bu kadar süre misafirlik olmaz. Bu sığınmacıların insanca yaşamaları lazım; eğitim lazım, sağlık lazım, iş hayatı lazım, yani bu insanların bir şekilde hayatlarını idame ettirmeleri lazım. Bunlar da oluşturulurken bu insanlar burada kurdukları hayatlarla burada kalıcı oluyorlar.  

Oysa bu insanlar geçici sığınmacı olarak buradalar. Bir geri kabul anlaşması yaptık, tarihin en büyük hatalarından biridir. Tıpkı 1980 darbesinin ardından Yunanistan’ın NATO’nun askeri kanadına dönüşü gibi büyük bir hatadır. O hata, o zaman asker sözüyle yapılmıştı.  

“Avrupa bizi zaten içine almıyor ama biz Avrupa’yı sığınmacılardan koruyoruz”

Şimdi de bu geri kabul anlaşması, efendim Türkiye’ye para verilecekmiş. Bunun karşılığında Türkiye Avrupa’nın sığınmacı muhafızı durumuna geldi. Avrupa bizi zaten içine almıyor ama biz Avrupa’yı sığınmacılardan koruyoruz. Bu durumda zaten artık hiç almaz. Avrupa ile ilişkilerimizi elbette sürdüreceğiz ama hayal görmeyeceğiz. Avrupa bizi tarihten gelen haçlı zihniyeti ile zaten almaz ama sığınmacılarla birlikte asla almaz. Gümrük birliği gibi sizin karar mekanizmasında olmadığınız statülere dahil eder ama tam üye yapmaz.  

Tıpkı bunun gibi sığınmacı meselesinde de Türkiye’ye yumuşak ifadeyle bir rol biçilmiştir. Zaten bu göçlerin birçok sebeple olacağı belli idi. Türkiye de burada bir geçiş yolu konumunda ama şu anda kendisine biçilen rol adeta Batı’nın bekçisi gibi.  

“Kaçak göçmenler buralara nasıl geldi? Türkiye böyle bir ülke mi?”

Bir de kaçak göçmen meselesi var, Afganistan’dan Pakistan’dan gelenler var çoğunlukla bu insanlara polis son zamanlarda, özellikle kabine değiştikten sonra operasyon yapmaya başladı. Bu operasyonlar mesela İstanbul’da yapılıyor. Peki bu insanlar buralara nasıl geldi, Türkiye böyle bir ülke mi? Kaçak olabilir elbette ancak bu sayılarda olmaz.  

Bir de şöyle bir argüman var bu insanlarla ilgili mesela ‘Efendim bizim insanımız sanayide çalışmıyor, tarımda çalışmıyor, bu insanlar gayet güzel çalışıyor’ diyorlar. Bir ülkenin iş gücüne ihtiyacı varsa kendisi bunu hesaplar, planlar, ona göre insan getirir. Böyle kaçak insanları sigortasız falan çalıştırmaz. Bu insanları böyle ucuz iş gücü olarak telaffuz etmek bile bence utanç verici.  

“Dünyada en çok sığınmacı ve düzensiz göçmen bulunan ülke resmi rakamlarla bile Türkiye”

Ben bu meselesin insani boyutunu da önemsiyorum elbette ama Türkiye’nin sınırları neden kevgir gibi asıl onu soruyorum. BM bile kabul ediyor ki dünyada en çok sığınmacı ve düzensiz göçmen bulunan ülke resmi rakamlarla bile Türkiye. Biz dünyanın en zengin ülkesi değiliz. AB’den alınan para falan bu sığınmacıların bize getirdikleri ekonomik yükü karşılamaz, bu da konunun bir boyutu.

Ama asıl endişe verici olan bu sığınmacıların Türkiye’de kalıcı olması halinde ileride yaşanacak olan sorunlar. Biz bu meselenin Türkiye’nin en önemli beka meselesi olduğunu düşünüyoruz. Bunu da yeni söylemiyoruz ama son zamanlarda yaptığımız açıklamalar daha çok dikkat çekti. Oysa ben bu konularda 2018’den beri yazıyor, konuşuyorum. Biz kısa süre önce bu konu ile ilgili dergimizin özel sayısını da çıkardık.  

“Sığınmacı, göçmen sayısının 10 milyondan az olduğunu düşünmüyorum”

Bakın ben 2019 da Elazığ’da bir şubemizin düzenlediği bir toplantıda bu mesele Türkiye’nin Türkiye olarak kalma meselesidir dedim. Burası 11-12. Yüzyıllardan beri Türkiye ama ileride öyle olmama riski var. Ben bu konuda uyarımı yapmak zorundayım. Eğer bazı şeylerin zamanında önlemi alınmazsa kötü sonuçlar kaçınılmaz olur.  

Resmi rakamlara itibar edelim; sığınmacı, göçmen toplam altı milyon diyelim. Bu insanların doğum oranları 5’in üzerinde Türklerin ise 2’nin altına düşmüş, yani Türk nüfus kendisini yenileyemiyor. Bu durumda bile gelecekteki oranlama endişe verici görünüyor. Kaldı ki 13 milyon rakamı belki abartılı olabilir ama ben de 10 milyondan az olduğunu düşünmüyorum.

“Türk devleti acil tedbir almazsa bu nüfusun büyük bir bölümü burada kalır gitmez”

Böyle bir nüfus ister istemez gettolaşır, o zaman da suç organizasyonlarının potansiyel olarak ilgisini çeker. Bugün bile bunların olmadığını kimse söyleyemez. Bu doğum oranlarıyla elbette hayatın her alanında sorunlar yaşanacaktır ama en sonunda bu nüfus oranına sahip olan bir grubun siyasi taleplerinin de olmayacağını kimse garanti edemez.  

Bu kadar kısa zamanda bu kadar büyük rakamlara ulaşmış olan bir nüfusun entegrasyonu çok da mümkün değildir. Zamana yayılmış olsa 300-500 bin olsa bizim talebimizle ya da gerçekten sadece çok zor durumda olanlar olsa o zaman entegrasyon da mümkün olabilirdi. Eğer Türk devleti acil tedbir almazsa bu nüfusun büyük bir bölümü burada kalır gitmez.

“Vatandaşlığı bu kadar kolay veremememiz lazım”

Bu mesele sadece Suriyelilerle de sınırlı değil, Afganistan’dan, Pakistan’dan hatta Afrika’dan da birçok gelenler var. Onların da Türkiye’de kalma şartları ülkelerindeki gibi kesin kurallara bağlanmalı ve bu kurallar kesin şekilde uygulanmalıdır.  

Bir de vatandaşlık meselesi var tabi bizim vatandaşlığı bu kadar kolay veremememiz lazım, belli bir miktar yatırım yapan, ev alan kişinin vatandaşlığı diye bir şey olamaz.  Bu bir ön şart olabilir ancak, Türkçe konuşması lazım, Türk örfünü Türk kültürünü, tarihini öğrenmesi lazım.  

Şu anki şekliyle bir vatandaşlık politikası olmaz, son derece stratejik bir devlet aklı gerekir burada. Halbuki bugün buraya gelen insanlar kendi tarzlarını kültürlerini dayatıyorlar. Hatta bazı bölgelerden Türkler bu sebeple ayrılıyor. Konforlu bölgelerde yaşayanlar bu durumların farkında olmuyor. Ancak sığınmacıların yoğun olduğu bölgelerde halkımız ciddi şekilde müşteki. Devlet elbette bu durumun farkındadır ve devlet olmanın gereği suhuletle bir çözüm bulmaya çalışmaktadır diye ummaya da devam ediyorum. 


Yorum Yazın