Atatürk araştırmacısı, yazar Eriş Ülger’den 104 yılın analizi:

“O’nun tohumları kargalar yemesin diye kovaladığını anlatabilseydik bugünkü sıkıntıları yaşamazdık"

  • Yazdır
  • A
    Yazı Tipi
  • Yorumlar
“O’nun tohumları kargalar yemesin diye kovaladığını anlatabilseydik bugünkü sıkıntıları yaşamazdık"
Abone ol
Atatürk araştırmacısı, yazar Eriş Ülger, Mustafa Kemal Atatürk'ün önderliğinde 19 Mayıs 1919’da Samsun’dan yakılan Ulusal Kurtuluş Savaşı meşalesinin 104. Yılında yaptığı Türkiye analizinde, “Mustafa Kemâl'in, o topraklara dayısının ektiği buğday, mısır, arpa tohumlarını kargalar yemesin diye, kovaladığını yeni nesle doğru olarak anlatabilseydik bugün yaşadığımız onca sıkıntının hiçbirini yaşamazdık” dedi. Ülger, “İzindeyiz, Yolundayız diyerek, önce bu yüce insanı, sonrada hiç sıkılmadan kendimizi kandırdık”.

Hülya Özmen – Muhalif Özel 

10 Kasım 1953'te Atatürk'ün naaşının Etnoğrafya Müzesi'nden Anıtkabir'e nakli sırasında, Türk gençliği adına ‘Atatürk'ün Gençliğe Hitabesini’ okuyan, çok sayıda kitabı bulunan araştırmacı, yazar Eriş Ülger, Ülger, Mustafa Kemal Atatürk'ün önderliğinde 19 Mayıs 1919 ’da Samsun’dan başlatılan Ulusal Kurtuluş Savaşı’nın 104. Yılında Türkiye’nin analizini yaptı. Atatürk’ün aramızdan ayrılışının üzerinden bir asra doğru gidildiğine dikkat çeken Ülger, “Bu zaman parçası içinde, bu büyük insanın manevi varlığına sahip çıkmadık, çıkamadık. Türk Milletine bıraktıklarının ve armağan ettiklerinin hiçbirinin kıymetini bilmedik. Günün birinde elimizden alınacağını bile aklımıza getirmedik. “İzindeyiz, Yolundayız diyerek, önce bu yüce insanı, sonrada hiç sıkılmadan kendimizi kandırdık” dedi. 

“Siyasilerin bu mozaiği kırıp dökmelerine izin mi verdik”

İzlenen dış politikadan, Medeni Kanun’da olası tehdide, birlik ve beraberlik ruhunun geldiği noktayı da değerlendiren Ülger, “Anadolu’nun Türkü’yle, Kürt’üyle, Çerkez’iyle, Laz’ıyla, Rum’u, Yahudi’si, Ermeni’siyle, Süryani’si, Alevi'si ile mozaiğini oluşturan bu insanların birbirleri ile barış ve kardeşlik içinde yaşamaları için çaba mı sarf ettik, emek mi verdik? Yoksa yere göğe koyamadığımız siyasiler bu mozaiği kırıp dökmelerine izin mi verdik. Bin bir emekle yapmış olduğu devrimlerini baş tacı edip, medeni dünyaya örnek mi olduk? Zaferin kazanılmasında en büyük payı olan Anadolu Kadınını, uygarlığın abidesi haline mi getirdik” diye sordu. 

Türk halkının varlık mücadelesinin adı olan 19 Mayıs 1919 Atatürk’ü Anma, Gençlik ve Spor Bayramı’nın 104.  Yılında Atatürk araştırmacısı, çok sayıda kitabı bulunan Eriş   Ülger’in ‘Muhalif’e değerlendirmeleri şöyle: 

“Hançerleyen ne kadar suçlu ise, seyredende o kadar suçlu değil mi”?  

Atatürk’ün aramızdan ayrılışından bugüne kadar neredeyse bir asır geçecek. Bu zaman parçası içinde, bu büyük insanın manevi varlığına sahip çıkmadık, çıkamadık. Türk Milletine bıraktıklarının ve armağan ettiklerinin hiçbirinin kıymetini bilmedik. Günün birinde elimizden alınacağını bile aklımıza getirmedik.  “İzindeyiz!”, “Yolundayız!” diyerek, önce bu yüce insanı, sonrada hiç sıkılmadan kendimizi kandırdık. 

 Bizler bu mucizevî varlığın sözde izindeyken, yolundayken, bizlere armağan ve emanet ettikleri ve de manevi varlığı, her gün birileri tarafından hayasızca parçalanır, hançerlenir, kırılıp dökülürken seyreden bizlerin, bugün bu viraneden şikâyetçi olmaya hakkımız var mı?

Hançerleyen ne kadar suçlu ise, seyredende o kadar suçlu değil mi?  Hayatı boyunca, Türk'e, Türk Milleti’ne elinde avucunda aklında ve yüreğin de ne varsa hep O verdi. Hem de bizden hiçbir şey beklemeden, istemeden. 

İstediği şey sadece medeni olmamızdı!

Beceremedik.

Tarihte hiçbir lider, Atatürk’ün söylediği gibi, milletinin uygarlığa yakıştığını söylememiştir. Ve bu yolda hiçbir lider Atatürk kadar emek vermemiştir.

Bu büyük insanın, hakkımızdaki düşünceleri nedeni ile onu yanıltmak için elimizden ne geldiyse yapmadık mı?

Atatürk bizler için ne dedi?

“Zeki” dedi. Yanılttık. 

Gerçekte “Zeki olun” demek istedi, “Olmayız “dedik.

“Çalışkan” dedi. Yanılttık. 

Gerçekte “Çalışkan olun” demek istedi, “Olmayız” dedik.

“Efendi” dedi. Yanılttık. 

Gerçekte “Efendi olun” demek istedi, “Olmayız” dedik.

“Uygar” dedi. Yanılttık. 

“Uygar olun” demek istedi, “Olmayız” dedik.

Oysa sayesinde:

Vatanımız oldu.

Dilimiz oldu

Bayrağımız oldu

Başımız dik, alnımız açık oldu.

Her şeyden öte adımız oldu: 

Türk!

Atatürk, 15 yılda bizlere taşıyamayacağımız kadar uygarlık, yükledi. 

Bizler, onun bize armağan ettiklerini dün ondan istemedik. Bugün de reddediyoruz.

O'nun bizlere armağan ettiklerini istemeyişimizin ve emanet ettiklerine sahip çıkmayışımızın gerçek nedeni, ne O'na ne de Medeniyete layık olmadığımızdandır. 

Biz mi uygar olmak istedik?

Biz mi adam olmak istedik?

Biz mi yollara dökülüp, “Paşam Lâtin Alfabesi isteriz” dedik?

“Bugün neden hâlâ, Padişah’ın peşinde, Halife’nin peşindeyiz”

Biz mi, Osmanlıyı kovduk. Yoksa bize rağmen O'mu kovdu?

Biz mi, “Anadolu Kadını yerde sürüklenmeye değil, omuzlarda yükselmeye lâyıktır” dedik? Yoksa O'mu?

Biz mi, “Hayatta en hakiki mürşit ilimdir” dedik? Yoksa O'mu?

Biz mi, Türklüğümüzle iftihar ettik? 

Yoksa O'mu 

“Ne Mutlu Türküm Diyene” dedi?

O’nun bize armağan ettiği güzelliklerin dışında, biz ona hangi güzelliği armağan ettik?

Bırakın armağan etmeyi, ebedi uykusunu uyuduğu yeri talan etseler, en büyük seyircisi bizim sözde 

İnanın biz Atatürkçülerin de, O'nun huzuruna çıkacak yüzümüz yok.   

Çünkü sayesinde 

Gene sayesinde: Asırlık düşmanlarla dost olduk.

Avrupa, Ankara'nın sözünü dinler oldu.

Birleşmiş Milletlere davet edilerek giren ilk ve son devlet olduk.

Avrupalı ile eşit olduk. 

Olduk da, dost olmayı, sözümüzün dinlenir olmasını, saygı duyulan bir toplum olmayı ve insanlık âlemi ile eş değer de olmayı biz mi istedik? 

Hayır.

Milleti ile beraber yaşadığı 10/15 sene içinde, aklı başında üç beş yazarın, kültür adamının, vatanperverin dışında kim Gazi Mustafa Kemâl Atatürk’e “İyi ki varsın” dedi? 

Atatürk hayatta iken lügatimizde bu iki kelime yok muydu? 

Vardı. Hem de kalın harflerle vardı.

Ama bunu düşünüp de söyleyecek kimse yoktu. 

Bugün bunu söyleyecekler var ama Atatürk yok!

İç düşmanları, dış düşmanları, Mustafa Kemâl için ne dediler?

İsyancı dediler, düşmanı ezdi.

Şeyhülislâmı “Kâfir” dedi, oysa “kâfirleri” O yok etti.

Tanımayanlar “Diktatör” dedi, “Demokrat” çıktı.

En yakınları “Padişah olacak” dediler, “Cumhuriyetçi" çıktı.

Düşmanları “Korkak” dedi, “Kahraman” çıktı.

Karşıtları, “Türk değil!” dediler, “Ne Mutlu Türküm!” dedi. 

Dinciler, "Dinsiz" dediler, "Dini kutsal" hale getirdi"

“Zengin” dediler, her şeyini “Milletine” bağışladı.

Ama “Çok parası var” dediler, aramızdan ayrıldığı sabah cebinden “95 kuruş” çıktı.

En yakın arkadaşları “Bu savaştan mağlup çıkacak” dediler, “Zaferle” çıktı.

Bir insan, tanıyanı tanımayanı, seveni sevmeyeni, takdir edeni etmeyeni, inananı inanmayanı, yerlisi yabancısı, dostu düşmanı ile bütün bir insanlık âlemini böylesine yanıltabilir mi? 


Yorum Yazın