Bir halkın tüm umutları Fulya Öztürk’e mi bağlı?

  • Yazdır
  • A
    Yazı Tipi
  • Yorumlar
Bir halkın tüm umutları Fulya Öztürk’e mi bağlı?
Abone ol
Savaş muhabirliği nedir? Fulya Öztürk bize ne izletiyor?

Coşkun Aral, savaş muhabirlerini habercilik açısından görev riski fazla olan yerlere daha sık giden insanlar olarak tanımlar.

Haberciliğin bu dalı zor şartlar içerdiği, her anı ateş altında ve tehlike içerisinde olduğu için meslekte ancak belli bir tecrübe kazandıktan sonra yapılır.

Başlığa da bakarak bunları Fulya Öztürk için dediğimi düşünebilirsiniz. Oysa göreceksiniz ki hiçbir alakası yok.

Savaş gazeteciliği ya da muhabirliği özel bir deneyim gerektirir ve seneler içerisinde üst üste koyarak o evreye gelinebilir.

Türkiye’de ise bu durum tesadüfi olarak seyretmektedir. Türkiye’de savaş muhabiri tabirini kullanmaktan çok savaşta da habercilik yapan muhabir demek daha yerinde bir kullanım olacaktır.

Çünkü Türkiye’de savaş muhabirliği görevi üstlenen isimler savaş dönemleri haricinde aslında ülkede bulunurlar ve savaş harici birçok alanda faaliyet gösterirler. Deprem olsun, felaketler ve önemli olaylar olsun bunlara örnek verilebilir.

 

Son günlerde İsrail - Filistin savaşında paylaşımlarıyla ve yayınlar esnasındaki hal ve hareketleriyle oldukça dikkat çeken Fulya Öztürk bu savaşta savaş muhabiri olarak gözükse de kendisini farklı bir çok dalda muhabir olarak görmüştük.

Örneğin 6 Şubat 2023’de gerçekleşen Kahramanmaraş merkezli büyük depremlerde bölgede yer almış ve kimisi tarafından çok sevilen, kimisi tarafından da çok abartılı bulunan bir performans sergilemişti.

Bu noktada ülkemizde muhabirliğe bakışla ilgili bir detay aktaracağım. Türkiye’de belli bir yaşı geçtikten sonra o kişi masa başına geçiş yapıyor; editör, müdür, program sunucusu, yorumcu v.b. görevleri üstleniyor.

Batıda ise durum çok daha farklı; savaş muhabirliği uzun seneler ve tecrübe gerekiyor. Hayati risk ve tehlikenin yoğun olduğu meslekte tecrübe büyük önem arz ediyor ve dünyaca ünlü medya kuruluşlarında bu sebeple 50’li yaşlarını geçmiş, beyaz saçlı muhabirlere rastlarız.

Bizde ise ekseriyetle çok daha genç yaşta kişiler bu mesleği yapmaktadır.

Fulya Öztürk 2021 yılında yukarıda bahsettiğim gibi bir geçiş yapmış ve FOX TV’de Fulya ile Umudun Olsun programını sunmaya başlamıştı.

Sonrasında Öztürk, CNN Türk’e geri dönüşüyle birlikte saha muhabirliğine de döndü. Ve kendisini bir anda yeniden savaş muhabiri olarak kabul ettik (!)

Savaş muhabirlerinin kabullendikleri en önemli şeylerden birisi büyük tehlike altında olduğunu bilmek, korkuyu içselleştirmek ve bu bilinçle hareket etmek. Aksi halde adrenaline bağımlı olmayan ve korkusuna rağmen bu durumdan keyif almayan birinin başarılı bir şekilde görevini yerine getirmesi mümkün değil.

 

Peki, Fulya Öztürk neler izletiyor bizlere?

Bire bir karşılaştırmalı örneğini verelim. Aynı yer ve aynı olay canlı yayında iki haber kanalı tarafından aktarılıyor.

NTV’de; tecrübeli muhabir Osman Terkan canlı yayında ve son gelişmeleri aktarıyor. O esnada füzeler oldukları bölgeye atılıyor ve alarmlar da çalıyor. Terkan çok sakin bir şekilde arkadaşını da yanına çağırarak duvar dibine pusuyor. Anbean yaşadıklarını görüyor ve hissediyoruz. Yüzündeki korku, nefes alıp verişindeki zorlanma hissediliyor ancak herhangi bir abartı söz konusu değil. Bu korkuyu yaşarken aynı zamanda bilgi vermeyi de ihmal etmiyor. Tehlike geçtikten sonra ise, füze atışlarının tamamlandığı belirtiyor ve güvenli bölgeye geçmelerini söyleyerek alandan uzaklaşıyor.

CNN Türk yayınında ise Fulya Öztürk’ü izliyoruz. Alanda bir kenara sığınmak yerine orta yere çöküyor ve kameraman arkadaşına “Ya görsene” ve “görsene” diyerek farklı zamanlarda bağırıyor. Kendi yerde pusarken mesai arkadaşının ayağa kalkarak füzeleri çekmesini istiyor yani. Çok çok yüksek şekilde nefes alışlarında bulunuyor ve korkudan nasıl kendinden geçtiğini bizlere aktarmak istiyor. Diğer bir tabirle ajitasyona burada başlıyor.

O durumda gelişmeleri aktarmaya çalışıyor, aktarırken de; her iki kelimesinden sonra konuşmasında boşluk bırakıyor, konuşacak takati kalmadığını anlatmak istercesine. Bir süre konuşmuyor ve sadece çeşitli el hareketleriyle çok zor durumda olduğunu ifade etmeye çalışıyor. Sonrasında arkadaşı ayağa kaldırmak için elini uzattığında da “bir saniye” diyerek kalkamayacağını söylüyor.

Yani tespitime göre; ajitasyon, abartı, şov dolu dakikalar izliyoruz. Yok eğer bunların tamamını gerçek anlamda yaşıyor ise savaş muhabirliğine bir kişi ne kadar uygun olamaz bütün örnekleriyle görmüş oluyoruz.

 

Fulya Öztürk savaş arenasındaki tek gerilimi canlı yayınlarda da yaşamıyor. Sosyal medya paylaşımlarının birçoğunda ne kadar zor durumda olduğunu, tehdit edildiğini aktarıyor.

İsrail’de kullandığı hattın hiç bilmediği bir numara tarafından arandığını ve “Kendine dikkat et yine arayacağım” şeklinde tehdite maruz kaldığını söylüyor.

Telegram sayfalarına da fotoğrafının konulduğunu yani hedef gösterildiğini de belirtiyor.

Öztürk’ün son paylaşımı ise kendisini eleştirenlere yönelikti ve “Siz ne aşağılıksınız ya?” cümlesi ile başlıyordu.

 

Fulya Öztürk’e şunu demek gerekiyor sanırım.

Başlıkta ironi olarak kullandığım ifadeye de değinerek söyleyeyim;

Savaşın kaderinin kendisiyle bir ilgisi yok ve Türk halkı ne olur bize haberleri Fulya Öztürk aktarsın gibi bir taleple de yanıp tutuşmuyor.

Korkuyorsan ve bu durumdan rahatsızsan geri dönebilirsin. Emin ol dönüşünün savaşın seyrine hiçbir etkisi olmayacak.

Sürekli tehdit altındayım nidaları ve yayınlarda kriz geçirdiği anlar ile savaş muhabirliğinde gereken yetkinliğin yeterli olmadığını da gösteriyor zaten.

Diğer bir açıdan, bölgede bulanan ve gelişmeleri gayet düzgün bir şekilde aktaran muhabirlerin emeklerine de saygısızlık oluyor.
 


Yorum Yazın