Fatih Altaylı'nın tuttuğu dosya ve kağıtlar neden savruldu?
158 gündür tutuklu bulunan Fatih Altaylı, çarşamba günü yapılan ikinci duruşmada 4 yıl 2 ay hapisle cezalandırıldı.
Savcılık, celse arasında sunduğu esas hakkında mütalaasını tekrarlayarak Altaylı’nın “cumhurbaşkanına tehdit” suçundan 5 yıldan az olmamak kaydıyla hapisle cezalandırılmasını ve tutukluluk halinin devamını talep etti. Mahkeme, savcılık talebine uyarak Altaylı'yı “kaçma şüphesi” gerekçesiyle tahliye etmedi!
Kesin tahliye olacağı düşüncesiyle hazırlıklarını yapan Altaylı'nın, karar sonrasında elindeki dosya ve savunma notlarını doğal bir refleks ve şaşkınlıkla havaya savurduğunu öğrendik duruşmaya katılanlardan. Altaylı'nın şaşkınlığının nedenine bilahare geleceğim. Önce tutuklanma nedenine ve ilk duruşma safahatına bakalım...
Altaylı, YouTube kanalındaki bir yayınında AK Parti Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Erdoğan'ı 'hedef alan tehdit içerikli' sözler sarf ettiği gerekçesiyle başlatılan soruşturma kapsamında 'cumhurbaşkanını tehdit' suçu gerekçe gösterilerek 22 Haziran tarihinde tutuklanmıştı.
22 Haziran tarihinden bu yana Ekrem İmamoğlu gibi birçok siyasi ismin de bulunduğu Silivri'de kalan Altaylı'nın ilk duruşmasında mahkeme heyeti, Altaylı'nın tutukluluk halinin devamına karar vermiş, ayrıca cumhurbaşkanı avukatının katılma talebini de kabul etmişti.
"HEM BANA HEM DE CUMHURBAŞKANINA HAKSIZLIK EDİLİYOR"
Altaylı, çarşamba günkü ikinci duruşmada şu savunmayı yaparak beraatini talep etti:
"Öncelikle heyete teşekkür ederim. duruşmadan 23 gün önce mütalaayı verip bana da biraz inceleme fırsatı verdiniz. Cumhurbaşkanı’na fiili saldırı suçlamalarıyla benzer davaları savcı eklemiş. Benim davamı andırıyor ama hiçbiri benzemiyor. Cumhurbaşkanına alenen tehditlerle bulunmuş kişiler ya beraat edilmiş ya da aldıkları indirimle tahliye edilmişler. İçtihatlar olmasa bile benim YouTube yayınımın Cumhurbaşkanına korku veya rahatsızlık yaratması pek mümkün değil.
"Cumhurbaşkanının koruma dairesi başkanlığında 4-5 bin polis çalışıyor. Gazeteci arkadaşlardan rica ettim Cumhurbaşkanın programında benim yayınımdan sonra bir aksama veya değişiklik olmuş mu diye kontrol ettiler. Böyle bir durum da yok.
"Cumhurbaşkanı neden benden korksun? Ben bir örgüt üyesi değilim bir şey değilim. Şiddete başvurmuşluğum yok... Cumhurbaşkanı korkan birisi değil. Bence, burada hem bana hem de cumhurbaşkanına haksızlık ediliyor. Böyle bir suçlama ile karşınızda olmak çok saçma gereksiz geliyor. Beraatimi talep ediyorum."
'TEHDİT' YOK, TARİHİ MÜLAHAZALARI ÜZERİNE ALINMAK VAR
Evet, Altaylı'nın yayınında ne cumhurbaşkanına doğrudan, somut bir tehdit var, ne de şahsına dönük kötülük ifadesi... Yapılan tarihi mülahazaları üzerine almak söz konusu kanımca. Şunu da belirteyim; 40 yıldan fazladır bildiğim, gazete yöneticisi ve yazar olarak yakından takip ettiğim Altaylı'nın demokratik hayata, çoğulcu demokrasiye bağlılığı açık bir gerçektir. Cumhurbaşkanı Erdoğan'ı 'tehdit etmek' gibi yaklaşım Altaylı'ya göre değil.
Yukarıda aktardığım savunmadan sonra gelen celse arası ve savcılığın talebinin ardından yeniden açılan celsede okunan kararın ardından Altaylı'nın şaşkınlığının nedenine şimdi geçebiliriz.
Kararı sıcağı sıcağına Av. Arca Deniz Kara'ya sordum ve yorumlattım.
Kara, 4 yıl 2 aylık hapis cezasının koşullu salıverilme oranı ve denetimli serbestlik süreleri göz önüne alındığında Altaylı için toplam 1 yıl 1 ay yatarı olduğunu; bugün açıklanan hükmün yanı sıra tutukluluğun devamına karar verilmesi nedeniyle tutuklu kaldığı 158 günlük sürenin mahsubuyla birlikte sekiz aya yakın bir süre daha kapalı cezaevinde tutuklu kalmasının muhtemel olduğunu belirtti.
"KARAR BİR HAK İHLALİ NİTELİĞİNDEDİR"
Av. Arca Deniz Kara, ardından şu değerlendirmelerde bulundu:
"Her şeyden önce belirtmek gerekir ki bu davada beraat kararı verilmesi gerekirdi. Fakat esasa dair o tartışmaya girmeden vurgulamak isterim ki hukuken olması gereken, bugünkü duruşmada mahkumiyet yönünde karar verilmiş olsa dahi Altaylı'nın tahliye edilip, muhtemel kanun yolu aşamasında yani istinaf sürecinde tutuksuz yargılanmasıydı. Zira bugün verilen mahkumiyet kararı kesinleşmiş bir karar değildir, istinaf incelemesinde kaldırılabilir. Bu durumda Altaylı'nın haksız yere cezaevinde tutuklu geçirdiği aylar geri getirilemez, bu hak ihlali telafi edilemez. Fakat cezanın infazı için kararın kesinleşmesi gayet tabii olarak beklenebilirdi. Haliyle Altaylı hakkında verilen 'tutukluluğun devamı' kararı, bir koruma tedbiri olmanın ötesine geçerek 'peşin' infaza dönüştürülmesi nedeniyle bir hak ihlali niteliğindedir."
RÜCU MÜESSESESİ İŞLETİLMEYİNCE...
Şunu da eklemeliyim; hakim ve savcıların hukuka aykırı kararlarından dolayı oluşan mağduriyetler neticesinde Ceza Muhakemesi Kanunu m. 141/4'te düzenlenen "hakim ve savcılara rücu" müessesesi var fakat bu müessese işletilmeyerek hatalı karar veren yargı mensupları lehine bir kalkan oluşturulmuş oluyor. Bu durum, kasıtlı olarak hukuka aykırı kararlar verilmesinin önünü açıyor. Çünkü tazminat söz konusu olsa bile rücu edilmediği için tutar hakim ve savcıların cebinden değil devletin kasasından çıkıyor.
İşte Altaylı'nın şaşkınlığının nedeni Av. Kara'nın değerlendirmeleri... Hukuk, bence de Altaylı'nın beraatini, en kötü olasılıkla istinaf sürecinde adli kontrol ve yurtdışı yasağı ile tahliyesini gerektiriyordu.
BASIN ÖZGÜRLÜĞÜ İNDEKSINDE TÜRKİYE NEDEN 159.?
Maalesef Altaylı'nın yüzüne okunan ve elindeki kağıtların saçılmasına neden olan karar aynı zamanda düşünce, ifade ve basın özgürlüğüne vurulan bir kelepçe niteliğindedir. Yargının bağımsızlığına ilişkin kuşku uyandıracak kıvamdadır. Türkiye, basın özgürlüğü indeksinde 159. sıraya kadar böylesi kararlar yüzünden düştü. Basın, bırakın "dördüncü kuvvet" olmayı ve demokrasiye katkıda bulunmayı; maalesef iktidarın kıskacında yayın yapmakla karşı karşıya... Tele 1'e kayyım atanmasının ardından gelen bu uğursuz karar da düşünce, ifade ve basın özgürlüğüne indirilen bir darbedir. TRT'yi de tam anlamıyla borazanı yapan iktidar çok yanlış yolda. Çünkü halk var, seçmen var, sandık gelecek illa. Seçmen bütün bu olup bitenleri sandıkta illaki değerlendirecek. İktidarın ödü kopuyor sandıktan, Erdoğan'ı seçmenin oylarıyla evine gönderecek rakiplerinden.
Fatih Altaylı’ya verilen 4 yıl 2 ay hapis cezası ve tahliye edilmemesi, sadece bir gazeteciye yönelik bir karar değildir. Bu karar, düşünceyi cezalandırma iradesinin, ifade özgürlüğünden duyulan korkunun ve yargının bağımsız olmadığının göstergesidir.
Bir gazetecinin sözleri nedeniyle özgürlüğünden mahrum bırakılması, sadece onun değil; hepimizin haber alma hakkının, eleştirel düşüncenin ve demokrasinin cezalandırılmasıdır.
Silivri duvarları düşünceyi durduramaz. Hakikatin sesi susmaz.
#GazetecilikSuçDeğildir