Dolu çöpler, boş tabaklar
Yılın son günlerine girerken birileri hediyeler, kampanyalar ve yeni yıl planlarıyla meşgulken, dünyanın başka bir köşesinde bambaşka bir gerçeklik yaşanıyor. Dünya Gıda Programı’nın (WFP) son verilerine göre, 2024’te 295 milyondan fazla insan akut açlıkla mücadele etti. Bu, yalnızca bir yılda 13,7 milyon insanın daha açlık sınırına itildiği anlamına geliyor. Ve 2025 tahminleri, krizin daha da derinleşeceğini gösteriyor.
Dünya, insanlık tarihinin en büyük çelişkilerinden birinin tam ortasında duruyor: Bir yanda gıda bolluğu, diğer yanda büyüyen açlık. Birleşmiş Milletler’in 2030 hedeflerinden biri olan “Sıfır Açlık” hedefi, takvimde geriye doğru işlerken gerçek dünyada ileriye gitmiyor. Hedefe sadece dört yıl kalmışken, açlık artıyor; fonlar azalıyor; insani yardımlar yetersiz kalıyor. Dahası, küresel gıda israfı —BM verilerine göre— üretilen tüm gıdanın üçte biri seviyesinde. Yani bir tarafta boş tabaklar, diğer tarafta gıda atıklarıyla dolu çöp alanları.
Birleşmiş Milletler verileri, dünyanın her yıl yaklaşık 1,3 milyar ton gıdayı çöpe attığını gösteriyor. Bu miktar teorik olarak, açlık çeken nüfusu defalarca doyurabilecek büyüklükte. Üstelik açlığın en yoğun hissedildiği bölgelerin çoğu, aynı zamanda tarım, su ve enerji krizleriyle boğuşuyor. Sorun yalnızca üretmek değil; adil paylaşmak. Sorun yalnızca gıda değil; politika. Sorun yalnızca yoksulluk değil; yönetişim meselesi.
WFP ve FAO’nun yılın bu son ayında yayımladığı Hunger Hotspots raporu, 2025’te açlık riskinin artacağını; 2026’ya dair ise karanlık bir tablo çizdiğini ortaya koyuyor. Haiti, Sudan, Mali, Filistin ve Yemen başta olmak üzere 16 sıcak bölgede açlık daha da derinleşiyor. Çatışmalar, ekonomik çöküşler, iklim darbeleri ve insani yardım fonlarındaki keskin düşüş, milyonlarca insanın yaşamını tehdit ediyor.
2025 rakamları henüz kesinleşmedi, ancak mevcut tahminler küresel ölçekte en az 318 milyon insanın kriz düzeyinde ya da daha kötü bir açlık seviyesinde olabileceğini gösteriyor. Bu, 2019’dan bu yana en yüksek tahmin. 2026 projeksiyonları da tablonun değişmeyeceğini, akut açlığın kritik seviyelerde kilitlenmeye devam edeceğini söylüyor.
Eğer küresel sistem mevcut haliyle devam ederse, 2030’a dört kala “Sıfır Açlık” hedefine ulaşmak imkânsız görünüyor. Üstelik açlığın yükseldiği bu dönem, iklim krizinin tarımsal üretimi sert biçimde etkilediği bir döneme denk geliyor. Aşırı sıcaklar, kuraklık, seller, fırtınalar ve toprak kaybı; çiftçilerin, mevsimlik tarım işçilerinin ve küçük üreticilerin yaşamını derinden sarsıyor. Bazı ülkeler gıda güvenliğine erişmek için dışa bağımlı hale gelirken bazı bölgeler açlığa teslim oluyor.
Sudan ve Yemen’de çatışmalar; Haiti’de siyasi çöküş; Sahel bölgesinde hem iklim hem güvenlik krizleri; Filistin’de abluka ve savaş; Somali’de kuraklık ve ekonomik çöküş… Liste uzadıkça tablo ağırlaşıyor. Raporda bu ülkelerin tamamı aşırı açlık riski altında “kırmızı bölge” olarak işaretlendi.
Bu noktada önemli bir ayrıntı var:
Hunger Hotspots raporunda Türkiye yer almıyor. Çünkü rapor, yalnızca acil gıda güvensizliğinin kritik seviyede kötüleşmesi beklenen ülkeleri listeliyor. Bu ülkeler çoğunlukla çatışma, kıtlık, ekonomik çöküş veya ağır insani krizlerin bir arada yaşandığı bölgeler. Türkiye’de genel açlık krizi yaşayan bir nüfus bulunmadığı için akut açlık risk haritasında yer almıyor. Ancak WFP’nin Türkiye’de yürüttüğü önemli programlar var; özellikle Suriye iç savaşından etkilenmiş mültecilere yönelik gıda desteği sağlayan insani yardım projeleri devam ediyor.
Bu arada, ülkemiz de dahil olmak üzere dünyanın birçok yerinde bambaşka bir gerçek yaşanıyor: her yıl çöpe giden 1,3 milyar ton gıda.
Bu noktada şu soruyu sormalıyız:
Bu açlık kriz, doğal mı, yoksa organize mi?Açlık artık kıtlık meselesi değil; eşitsizlik meselesi. Açlık, sistem meselesi. Açlık, politik bir mesele.
Peki ne yapılmalı?
WFP raporu çok net bir uyarı yapıyor: Kaynak eksikliği derinleşirse, 2026’da açlık çok daha yıkıcı boyutlara ulaşacak. İnsani yardımın etkisi azalacak; çatışma ve iklim şoklarının bedeli ise katlanacak.
Bu nedenle çözüm, yalnızca yardımda değil:
• israfın azaltılmasında,
• yerel gıda sistemlerinin güçlendirilmesinde,
• çiftçilerin ve işçilerin korunmasında,
• üretimde döngüsel modellerin geliştirilmesinde,
2030 Sürdürülebilir Kalkınma Amaçları’na sadece dört yıl kaldı. Zamanın geri sayımı hızlandı. Bugün atılan her adım bir çocuğun tabağında yemek; atılmayan her adım ise boşluk demek.
Açlığı yaratan insanlık, açlığı bitirecek güce de sahip. Bir tarafta dolu çöpler, diğer tarafta boş tabaklar. Ve tarih, bu iki ucu sadece izleyenleri değil, değiştirmeyenleri de yazacak.
https://www.linkedin.com/posts/çevre-tv-806b80150_analiaovz-sudan-activity-7408122894934802433-wjk5/