Çin’in İklim Devrimi
“Bin millik yolculuk tek bir adımla başlar” der bir Çin Atasözü. Anlamı “büyük dönüşümler küçük başlangıçlarla olur”. Geç de olsa atalarının sözüne kulak veren Çinlilere dünya adına teşekkür ederim. Nedenine gelince;
Dünyanın en büyük iki kirleticisinden biri olan Çin (diğeri elbette ABD) şaşırtıcı biçimde bugün küresel yeşil enerji devriminin de tartışmasız lideri olmuş durumda. Peki Çin nasıl oldu da 15 yıl gibi kısa bir sürede, ABD’nin bile gerisine düştüğü güneş enerjisi, rüzgâr türbinleri, batarya üretimi ve elektrikli araçlarda dünyanın zirvesine yerleşti?
Yanıt; uzun vadeli strateji, devlet müdahalesi, hammadde kontrolü, dev bir iç pazar ve bilimsel kapasite bileşiminde yatıyor.
Çin’in dönüşümü yavaş başladı ama hızla ivme kazandı. 2000’lerde “temiz enerji” yalnızca ithal fosil yakıtlara bağımlılığı azaltmanın bir yolu olarak görülüyordu. Ancak 2010’larla birlikte Pekin’in stratejisi kökten değişti. Temiz enerji bir çevre politikası değil, ulusal teknoloji üstünlüğü projesi hâline geldi.
Bu değişimle birlikte: Rüzgâr ve güneş enerjisi yatırımları yüz milyarlarca dolarlık sübvansiyonlarla desteklendi. Devlet bankaları, düşük faizli kredilerle sektörün büyümesini garanti altına aldı. 13 “stratejik teknoloji alanı” belirlendi; bataryalar, güneş panelleri, elektrikli araçlar ve yeni nesil malzemeler bu listenin merkezine yerleştirildi.
Çin yıllar içinde, güneş enerjisinde 2017’de AB’yi geçerek lider oldu. 2023’te sadece bir yılda 200 gigawatt (GW) yeni kapasite ekledi. ABD’nin 2023’te sahip olduğu toplam güneş enerjisi kapasitesi, Çin’in yıllar önceki seviyesine ancak ulaşabildi.
Rüzgâr enerjisinde ise, 2023’te 450 GW kapasiteye ulaşarak AB’nin iki katına çıktı. Bu kapasite, tam güçte çalıştığında Hindistan’ın tüm elektrik kapasitesine eşdeğer. Açıkça söylemek gerekirse, güneş ve rüzgarda Çin’i yakalamak bugün hiçbir ülke için gerçekçi bir hedef değil.
2020’de Çin’de satılan her 100 aracın sadece 5’i elektrikliyken, 2024’te bu oran %40’a çıktı. Dünyanın en büyük otomotiv pazarı olduğu için, Çin’deki bu dönüşüm küresel sektörün yönünü de belirledi. BYD, 2023’te Tesla’yı geçerek dünyanın en çok elektrikli araç satan şirketi oldu. Bugün Avrupa ve ABD’nin elektrikli araç tedarik zincirinin büyük bölümü Çin’e bağımlı.
Çin’in liderliğinin en az konuşulan konularından biri de kritik minerallerdeki mutlak hakimiyeti. Dünya kobaltının %75’i, Grafitin %91’i, Nadir toprak elementlerinin %92’si Çin’de işleniyor. Bugün bu durum, Pekin’in eline güçlü bir jeopolitik koz veriyor: Konu buraya gelmişken Türkiye’deki kobalt üretiminin dünyadaki payı %1.1, Grafit rezerv payı %27. Son zamanlarda muhalefet ve iktidar arasında sıkça tartışma konusu olan “Nadir Toprak Elementleri” için dünya yüzdesi olarak bir rezerv beyanı yok. Elimizdeki tek rakam ülkemizdeki NTE üretimi; 694 milyon ton.
Bugün Çin’de, Arazi tahsisi daha ucuz, banka kredileri daha erişilebilir, üretim ekipmanlarının maliyeti daha düşük. 1 watt’lık güneş paneli üretmek ABD’nin neredeyse yarı fiyatına Çin’de yapılabiliyor. Temiz enerji teknolojilerine ilişkin en çok atıf alan bilimsel makalelerin büyük bölümü bugün Çinli araştırmacılara ait.
Bu, yalnızca üretim kapasitesini değil, geleceğin teknolojik üstünlüğünü de belirliyor.
Oxford Enerji Çalışmaları Enstitüsü’nden Anders Hove bu durumu şöyle özetliyor:
“Çin’in avantajını yalnızca ucuz iş gücü ve ölçeğe bağlamak, bugün sahip olduğu teknolojik kapasiteyi ciddi biçimde hafife almak demektir.”
Çin ekonomisi yavaşlarken, yeşil sektör tek başına büyümeyi sırtlıyor: 2023’te Çin’in ekonomik büyümesinin %10’dan fazlası yeşil teknolojilerden geldi. 2024’te Çin’in temiz teknoloji üretimine yaptığı yatırım 680 milyar dolara ulaştı. Bu nedenle Pekin’in bu liderliği bırakması beklenmiyor aksine, daha agresif şekilde büyütmesi bekleniyor.
2020–2023 arasında Çin’in güneş paneli, batarya ve elektrikli araç ihracatı 3 kat arttı. IEA’ya göre 2035’te Çin’in temiz teknoloji ihracatı 340 milyar dolar seviyesine ulaşabilir. Bu rakam, bugün Suudi Arabistan ve BAE’nin toplam petrol gelirine eşdeğer. ABD ve Avrupa’nın gümrük vergileri çıkarması Çin’i durdurmadı. Bu kez yönünü Afrika, Güneydoğu Asya ve Latin Amerika’ya çevirdi. 2024’te bu bölgelere yapılan ihracat, toplamın %47’sine yükseldi.
Bu nedenle uzmanlar şöyle diyor: “Küresel iklim açısından iyi teknolojiler hızla yayılıyor. Ancak ABD ve AB için tehlikeli, pazar payı hızla kaybediliyor.” Peki tüm bunların anlamı ne? Çin, iklim krizine rağmen lider mi yoksa sorunun parçası mı?
Gerçek şu ki:
Hem çözümün hem sorunun merkezinde Çin var. Çin olmasaydı güneş panelleri bu kadar ucuzlamazdı. Rüzgâr türbinlerinde küresel kapasite bu hızla artamazdı. Elektrikli araçların fiyatları bu kadar hızlı düşemezdi. Bugün dünyanın enerji dönüşümünü mümkün kılan şey, büyük ölçüde Çin’in ölçeği ve yatırımları.
Diğer yandan, hâlâ dünyanın en fazla emisyon salan ülkesi. Kömür santralleri hâlâ çok yaygın (her ne kadar yenilerinin çoğu yedekleme amaçlı olsa da). Kritik minerallerdeki kontrolü, jeopolitiği daha kırılgan hâle getiriyor.
Çin’in yükselişi iklim krizinin kaderini belirliyor. Çin’in yeşil teknolojideki liderliği, yalnızca bir endüstri başarısı değil; küresel güç mimarisinde yeni bir dönemin habercisi. Çin artık yalnızca dünyanın “en kirleten ülkesi” değil; aynı zamanda dünyanın en büyük temiz enerji tedarikçisi, fiyat belirleyicisi ve teknoloji geliştiricisi. Dünyanın geri kalanı bu tabloyu hem bir fırsat hem de ciddi bir stratejik risk olarak görüyor.
Ama şu kesin:
İklim kriziyle mücadelede kazanılacak ya da kaybedilecek her savaşta Çin belirleyici aktör olacak. İster eleştirelim ister övelim; Pekin’in attığı adımlar, 21. yüzyılın enerji düzenini yeniden yazıyor.