İstanbul
Parçalı bulutlu
10°
Adana
Adıyaman
Afyonkarahisar
Ağrı
Amasya
Ankara
Antalya
Artvin
Aydın
Balıkesir
Bilecik
Bingöl
Bitlis
Bolu
Burdur
Bursa
Çanakkale
Çankırı
Çorum
Denizli
Diyarbakır
Edirne
Elazığ
Erzincan
Erzurum
Eskişehir
Gaziantep
Giresun
Gümüşhane
Hakkari
Hatay
Isparta
Mersin
İstanbul
İzmir
Kars
Kastamonu
Kayseri
Kırklareli
Kırşehir
Kocaeli
Konya
Kütahya
Malatya
Manisa
Kahramanmaraş
Mardin
Muğla
Muş
Nevşehir
Niğde
Ordu
Rize
Sakarya
Samsun
Siirt
Sinop
Sivas
Tekirdağ
Tokat
Trabzon
Tunceli
Şanlıurfa
Uşak
Van
Yozgat
Zonguldak
Aksaray
Bayburt
Karaman
Kırıkkale
Batman
Şırnak
Bartın
Ardahan
Iğdır
Yalova
Karabük
Kilis
Osmaniye
Düzce
42,8044 %0.17
50,1756 %-0.07
5.972,23 % 0,28
88.258,17 %0.083

Bir muhalifi saf dışı etmek istiyorsanız…

YAYINLAMA: | GÜNCELLEME:
Bir muhalifi saf dışı etmek istiyorsanız…

Siyasal Bilgiler’de bayağı bir hukuk dersi aldık. Tabii bir hukukçu kadar değil ama az çok hukuk bilirim. En azından “hukuk okur-yazarı” sayılırım. Alanında kürsü başkanı ve dekanlık da yapan “hukuk bilgini” düzeyinde hocalarım da oldu. Bu alanda öğrendiğim “hukukun alfabesi” diyebileceğim düstur şuydu: “Adaletin tecellisi için hukuk, ‘ucuz, çabuk ve erişilebilir’ olmalıdır.”

 

Bugünün bazı davalarına bakıyorum; yıllar sürüyor. Adalet çabuk tecelli etmiyor. O zaman da ucuz olmuyor, tersine çok pahalı oluyor. Haliyle adalete erişmek de uzuyor, uzuyor, zorlaşıyor… Kısacası, adalet, “adalet” olmaktan neredeyse çıkıyor! Hatta bu yüzden alacak-verecek vb.davalarda mafya devreye giriyor! Adalet maalesef devre dışı kalıyor.

 

Günümüzdeki yasalara göre “tutuklama” çok zorunlu ve gerekli durumlarda başvurulan bir önlem. Artık adli kontrol, ev hapsi, yurt dışına çıkış yasağı vb. önlemler söz konusu. Fakat gelin görünki tutuklama özellikle siyaset eksenindeki davalarda gırla gidiyor. Adeta vakayi adiyeden.

 

Güncel olan ve henüz mahkemece kabul edilmese de ortaya saçılan İBB ile ilgili iddianamede adı geçenlerin büyük çoğunluğu tutuklu. İlginç oladolayı n İBB Başkanı ve CHP’nin resmi cumhurbaşkanı adayı Ekrem İmamoğlu onun üzerinde dosyadan soruşturuluyor ve yargılanıyor. Adeta birinden olmazsa öbüründen dolayı siyasi yasaklı hale gelmesi isteniyor! Son tutuklama konusu olan ‘casusluk’ da bu kabilden geliyor bana. Bir tür “yedekleme” demek mümkün belki…

 

UYSA DA UYMASA DA…

Tutuklama gerekçesi olan “siyasi casusluk” suçu TCK’nın 328. Madde-1.Fıkra’sında şöyle tanımlanıyor:

 

“Devletin güvenliği veya iç veya dış siyasal yararları bakımından, niteliği itibarıyla, gizli kalması gereken bilgileri, siyasal veya askeri casusluk maksadıyla temin eden kimseye on beş yıldan yirmi yıla kadar hapis cezası verilir.”

 

Neymiş? İstanbullların verileri bir yerlere verilmiş… Oysa o veriler o kadar çok yerde var ki… Zaten faş olmuş durumda. Örneğin bendeniz ilişkim olmayan pek çok yerden aranıyorum. Herşeyimi biliyorlar! Zaten sosyal medyam da ortada, bendenizin attığı her adım orada duruyor. Peki Ekrem İmamoğlu, Necati Özkan ve Merdan Yanardağ’a yapılan ‘casusluk! suçlaması TCK’daki tanıma uyuyor mu? Kuşkusuz uymuyor ama yine de insanlar kendilerine tebelleş olan bir martavalcı yüzünden ‘casuslukla’ suçlanabiliyor. Denir ya hani, “uysa da, uymasa da”…

 

Daha önce de yazdım, valla bu ‘casusluk’ davasından bizim Ahmet Ümit absürd bir roman çıkarabilir (Bu arada Bedri Baykam da benden sonra aynı metaforu kullanmış, fark ettim).

 

İMAMOĞLU’NUN ‘BÜYÜK KABAHATİ’!

İmamoğlu’nun büyük bir kabahati var!.. Sen misin “değişim” diyerek yola çıkıp Özgür Özel ile işbirliği yaparak, parti içinde ittifak kurarak CHP 38. Olağan Kurultayı’nda pozisyon alan… Özel’in genel başkan seçilmesine ciddi katkıda bulunan… 31 Mart 2024 yerel seçimlerinde Özel ve Yavaş’la birlikte kurduğun trio ile malum suni dengeyi bozup CHP’nin 47 yıl sonra birinci parti olmasına ortam hazırlayan… Sen misin defalarca İstanbul sandığından birinci çıkan…

 

İmamoğlu’nu henüz CHP Beylikdüzü İlçe Başkanı iken, 2014 yerel seçimlerinden çok önce tanıdım bir panel etkinliği vesilesiyle. O panelde gördüğüm izleyici kitlesinden anladım ki bu İmamoğlu CHP’nin üye ve seçmen yelpazesini genişletmeye yönelik bir çalışma içinde. Gelişmeler de o doğrultuda oldu nitekim. 31 Mart 2024’teki başarının adeta bir embriyonuyd o panel salonundaki izleyici profili. Bu başarı yolculuğunu dış güçlere bağlamak için olağanüstü hayal gücü taşımak gerek! Oysa halis muhlis  “yerli ve milli” bir başarı öyküsü.

 

12 EYLÜL’DEKİ VETOLAR MI HORTLUYOR?!.

Yazık oluyor ama Türkiye’nin 200 yıllık çağdaşlaşma serüvenine, 150 yıllık parlamento ve demokrasi yürüyüşüne… Türkiye, adil olmayan seçimler gördü ama hiç bu kadarını görmemişti. Şimdi, “müstakbel cumhurbaşkanı” olduğu bütün anketlerde açıkça görülen bir adayın daha seçim öncesinde tasfiyesi için düğmeye basılmış gözüküyor. Bir nevi örtülü veto… Bu 12 Eylül rejimi sırasında olmuştu. Partiler kapatılmış, muvazaalı partiler kurulmuş, onlar seçime alınmıştı. “İkinci Adam” İsmet İnönü’nün oğlu Prof. Dr. Erdal İnönü bile cuntadan veto yemişti!

 

CHP’nin üzerindeki bitmek bilmeyen tepinme ile de amaçlanan, “majestelerinin muhalefeti”. Ancak Özel, buna direniyor, ne diyor; “Majestelerinin muhalefeti olmayacağız!”  CHP, suni dengenin bir ucu, yani muvazaa çemberine girmeye teşne değil. CHP, mevcut iktidarı ilk seçimde sandıkta değiştirmek amacında.

 

MERDAN’DAN ‘CASUS’ ÇIKMAZ

‘Casusluk’tan tutuklanan Merdan Yanardağ’a gelince… Merdan ortaokul, lise, üniversiteden alt sınıfımdan, yakından tanıdığım birisi. Gençliğinden beri gazeteciliğe ve sonrasında televizyonculuğa gönül veren; aynı zamanda memleket meselelerine duyarlı, sosyalist bir zeminde olan birisi.  Hayatı boyunca ABD emperyalizmine, siyonizme karşı pozisyon alan birisini nasıl kolay bir şekilde ‘ABD, İngiltere, İsrail hesabına casuslukla’ suçlayabilirsiniz? Merdan bu suçlama yüzünden kahroluyordur.

 

ÖZKAN: “SEÇMEN CASUSLUK İDDİASI ÜZERİNDEN ETKİLENECEK”

Necati Özkan uluslararası düzeyde bir siyasi iletişim gurusu. Onu bu yönüyle biliyorum. Bendeniz de siyasi iletişimle ilgili birisi olarak, hatta iki de kampanya yürütmüş birisi olarak onu uzaktan da olsa izliyordum. Öykü Ajans’ı duyuyordum. İmamoğlu’nun 2014 seçimleri öncesinden başlayarak siyasi iletişimini sağladığını, CHP ile de kurumsal olarak çalıştığını biliyordum. Kesişme alanları olduğu için kendisine bir kez de Akmerkez’deki ofisinde nezaket ziyaretinde bulunmuştum. Orada gördüm ki çok yoğun. Hastane koridorundan farksızdı bekleme bölümü.

 

Geçenlerde Özkan’ın T24’e verdiği röportajı okuyunca onu bütün yönleriyle ve çok daha iyi tanımış oldum. İşte söz “savunma”nın:

 

  “Literatürden bildiğimiz bir hakikat de otokratik rejimlerin muhalifleri saf dışı etmek için kullandığı üç silahtan birinin ‘casusluk’ iddiası olduğudur. Diğer ikisi yolsuzluk ve terördür, belki biliyorsunuzdur. İşte bu yeni suçlamayla, 19 Mart’ta başlayan devlet krizi yeni bir aşamaya geçiyordu. Sadece devlet değil, iktidar bileşenleri ve yargı mekanizması Rubicon’u geçiyordu. Artık hakikatin hiçbir önemi yoktu. Ortada ceza kanununa göre suç kabul edilebilecek bir eylem söz konusu olmasa da bir kez daha suçlu ilan edilecektik. İlliyet bağı bile aranmadan beni, Merdan Yanardağ’ı ve Ekrem İmamoğlu’nu bu suçlamaya dahil etmeye karar vermişlerdi. Yedekleme yapılıyordu! Tabii önceki şaşkınlık, öfke ve kızgınlığa dönüştü. Bu devlet nasıl bu hale düşürülürdü? (...)

 

Herhalde bir türlü yolsuzluk ve terör konularında ikna edilemeyen seçmen, ‘casusluk’ iddiası üzerinden etkilenecek. Bu dava üzerinden ulusal güvenlik ve milliyetçilik propagandası yapılacağını düşünüyorum. (…) Casusluk iddialarının, siyasi maksatla olup olmadıklarına dair kuşku yaratılmadan, son derece ciddi ve özenli bir biçimde soruşturulup yargılanması, ülke menfaati adına, vatan savunması adına hayati önemdedir. Bir eski asker olarak, yakın tarihimizde yüzlerce general, subay ve askeri personeli hedef almış ve sonradan kumpas oldukları ortaya çıkmış olan casusluk davalarından çok iyi biliyorum ki, casusluk konusunun siyasi olarak istismarı kamuoyunun bu çok önemli konuya dair hassasiyetini azaltır.  Ülkenin karşı istihbarat kapasitesine zarar verir. Ve gerçek casusların işini kolaylaştırır. Bunu bu ülkeye yapmaya kimsenin hakkı yoktur. Önceki casusluk davalarıyla Silahlı Kuvvetler zafiyete uğratıldı, bununla ise demokrasi dejenere ediliyor.

Ülkesini seven herkesin, öncelikle de yargı başta olmak üzere tüm kamu görevlilerinin bilhassa da medya mensuplarının casusluk iddiaları konusunda hiçbir kuşkuya yer bırakmayacak şekilde hukuk içinde ve objektif hareket etmeleri gerçek vatanseverliğin gereğidir. Ben bu hassasiyet içerisinde davranarak hakkımdaki tüm iddiaları çürütmek, hakikatin ortaya çıkmasını sağlamak için tüm gücümle uğraşacağım. Çünkü bunu vatanseverliğimin bir gereği olarak görüyorum. (…) Umarım, hakkımdaki casusluk iftirasını soruşturanlar, bu iddiayı fütursuzca yayanlar da hakikatin ortaya çıkmasından başka bir niyetle hareket etmemeleri gerektiğinin idraki içinde olurlar. Olmalıdırlar. Çünkü sözde casusluk iddialarının, iftiraların arkasına sığınarak ikbal arayışında olmak, siyasi hesaplar peşinde koşmak en az casusluk kadar ülkemize zarar verir.”

Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *