Araştırmalar, korku filmlerine ilgimizin eski bir bilmece olduğunu gösteriyor. Korku duygusu evrimsel olarak bizi tehlikelerden korumak için gelişmiş olsa da, güvenli bir ortamda deneyimlendiğinde beyinde adeta bir tatlı ilaç etkisi yaratıyor.
Monash Üniversitesi ve Toronto Üniversitesi’nden Mark Miller, korku hikâyelerinin beynin belirsizlikle başa çıkma süreçlerini harekete geçirdiğini ve zihinsel esnekliği artırdığını belirtiyor. Arizona Eyalet Üniversitesi’nden psikolog Coltan Scrivner ise korku filmlerini izleyenleri üç gruba ayırıyor:
Adrenalin tutkunları: Korkunun yarattığı fiziksel heyecandan hoşlanıyor.
Korkuyu yenme hissini sevenler: Korkuyu aşarken kendileri hakkında önemli şeyler öğreniyor.
Cesaretini test edenler: Korku filmlerini, gerçek dünyadaki kaygılarla baş etme yöntemi olarak kullanıyor.
Araştırmalar, bu üç motivasyonun farklı kültürlerde ve ortamlarlarda da tekrarlandığını ortaya koyuyor. Hatta korku filmi hayranlarının pandemi döneminde daha dirençli oldukları bile gözlemlenmiş.
Korku filmlerinin terapötik faydaları da bulunuyor. Hollanda’da geliştirilen MindLight adlı oyun, çocukların korkuyla başa çıkma yetilerini geliştiriyor; düzenli olarak oynayan çocukların kaygıları azalıyor. Scrivner’a göre, korku hikâyelerini güvenli bir ortamda deneyimlemek, bilişsel yeniden değerlendirme ve duygusal dayanıklılığı güçlendiriyor.
Sonuç olarak korkuya olan merakımız sadece eğlenceli değil, aynı zamanda beynimiz ve ruh sağlığımız için faydalı bir deneyim sunuyor. The Exorcist’ten kaçmış olabilirsiniz, ama bir dahaki sefere biraz cesaret gösterirseniz, zihinsel bir egzersizle karşılaşabilirsiniz.