Muhalif Analiz - Oğuz Büber
Ancak, sürecin donmuş olması, Türkiye için AB hedefinin gerekliliğini ortadan kaldırıyor mu? Hayır, Aksine, Türkiye’nin içinde bulunduğu ekonomik ve yapısal türbülans, AB çapasına her zamankinden daha fazla ihtiyaç duyulduğunu kanıtlıyor…

Tarihsel Miras: Bir Medeniyet ve Kalkınma Projesi
Türkiye’nin AB serüveni (1963 Ankara Anlaşması’ndan bu yana), sadece bir dış politika hamlesi değil, Cumhuriyet’in modernleşme projesinin ekonomik ayağıydı.
1999-2005 Altın Çağ: Helsinki Zirvesi’nde adaylığın tescili ve 2005’te müzakerelerin başlamasıyla Türkiye’ye giren doğrudan yabancı yatırım rekor kırmıştı. Enflasyonun tek haneye düştüğü, kişi başına düşen gelirin hızla arttığı bu dönem, "AB standartlarına uyumun" doğrudan refah yarattığının en somut kanıtıydı.
Perde arkası: Türkiye ne zaman yüzünü AB kriterlerine (hukuk, şeffaflık, rekabet) dönse ekonomisi büyüdü; ne zaman "değerli yalnızlık" diyerek standartlardan uzaklaşsa ekonomik krizler ve siyasi tıkanıklıklar baş gösterdi.
AB Komisyonu’nun 2025 Genişleme Raporu

2025 Raporu Bize Ne Söylüyor?
Rapordaki, "Adaylığı askıya alınan süreç" ifadesi, aslında Brüksel'in Türkiye'ye kapıyı tamamen kapatması değil, "Standartlarıma uymadığın sürece içeri giremezsin" uyarısıdır.
Raporda geçen “demokrasi, hukuk devleti ve yargı bağımsızlığında ciddi gerileme” tespiti, Türkiye’nin neden bir ekonomik darboğazda olduğunun da reçetesidir. Hukukun öngörülebilir olmadığı bir yere uzun vadeli "fabrika yatırımı" gelmez, sadece kısa vadeli "sıcak para" gelir görüşünü yansıtmaktadır.
Raporu bir "check-up" sonucu olarak görebiliriz. Rapor, Türkiye'nin demokratik kaslarının eridiğini söylüyor. Türkiye’nin yeniden ayağa kalkması için bu teşhisi kabul edip tedaviye (reformlara) başlaması gereken çözüm olarak karşımızda duruyor.
Öte yandan T.C. Dışişleri Bakanlığı, çeşitli medya organlarında yer verilen “Avrupa Birliği, Türkiye'nin adaylık sürecini durdurdu” ifadelerine yalanlama getirmişti. Bakanlık, “Avrupa Komisyonu tarafından 4 Kasım'da yayımlanan Türkiye Ülke Raporu’nun yargı ve temel haklar ile iç siyasi gelişmelere ilişkin taraflı, ön yargılı ve mesnetsiz iddialarını reddediyoruz. Söz konusu yorumlar, Türkiye ile AB arasında olumlu bir gündem oluşturmaya yönelik çabalarla uyumsuz olmalarının yanı sıra tarafların uzun dönemli çıkarlarına da aykırı bir dille kaleme alınmıştır.” ifadelerini kullanmıştı.

Neden Hala "mantıklı”?
2026 yılına girerken, dünyada kartlar yeniden dağıtılıyor. Çin’in yükselişi, Rusya’nın öngörülemezliği ve ABD’nin içe kapanma eğilimi, Türkiye için Avrupa’yı tek güvenli liman kılıyor diyebiliriz.
A. Ekonomik Zorunluluk (Gümrük Birliği 2.0)
Türkiye ihracatının yarısından fazlasını Avrupa’ya yapıyor. Ancak mevcut Gümrük Birliği anlaşması (1995), dijital ekonomi ve hizmetler sektörünü kapsamıyor.
Eğer Türkiye AB sürecini canlandırıp Gümrük Birliği’ni güncelleyemezse, Avrupa’nın "Yeşil Mutabakat" (Green Deal) duvarlarına çarpacak. Türk sanayicisi için AB standartlarına entegre olmak, fabrikaların bacasının tütmesi için bir hayatta kalma meselesidir.
B. Vize ve Gençliğin Geleceği
Türk vatandaşlarının, özellikle gençlerin yaşadığı vize çilesi, AB’den uzaklaşmanın sokağa yansıyan en acı sonucudur. Türkiye’nin AB hedefinden kopması, gençlerin zihinsel olarak ülkeden kopmasına neden oluyor. "Avrupalı Türkiye" vizyonu, beyin göçünü tersine çevirebilecek güçlü bir hikayedir.
C. Güvenlik ve Strateji
Türkiye, Orta Doğu ve Rusya arasında sıkışmış durumda. AB üyeliği (veya tam entegrasyonu), Türkiye’yi sadece bir "tampon bölge" veya "göçmen deposu" olmaktan çıkarıp, karar masasında oturan bir aktöre dönüştürür. 2025 raporunda eleştirilen konular düzeltilmeden, Türkiye’nin Batı ittifakındaki yeri "sorunlu müttefik" olmaktan öteye gidemiyor.

4. 2026 ve Sonrası: Çıkış Yolu Nedir?
"Yeni başlık açılmayacak" cümlesi statik bir durumdur, kalıcı bir kader değil. Siyaset dinamiktir.
Duygusal Değil, Rasyonel Yaklaşım: "Bizi istemiyorlar" duygusallığını bir kenara bırakıp, "Bizim neye ihtiyacımız var?" sorusuna odaklanılmalı. Türkiye'nin ihtiyacı olan; şeffaf ihaleler, bağımsız mahkemeler ve ifade özgürlüğüdür. Bunlar AB istiyor diye değil, Türk halkı hak ettiği için yapılmalıdır. Zaten bunlar yapıldığında AB kapısı kendiliğinden aralanacaktır.
Hedef Tam Üyelik Olmasa Bile Standartlar: 2026’da Türkiye’nin hedefi, kağıt üzerinde "tam üye" olmaktan ziyade, "Norveç modeli" gibi standartları yakalamış, kuralları işleyen bir ülke olmak olmalıdır.
Sonuç olarak AB Bir Hedef Değil, Bir Araçtır
2026'ya girerken Türkiye'nin önündeki tablo şudur:
AB süreci donmuş olabilir, ancak Türkiye'nin "hukukun üstünlüğü", "ekonomik rasyonalite" ve "demokratik standartlar" ihtiyacı hiç olmadığı kadar canlıdır.
AB üyeliği, Türkiye için Brüksel’deki binalarda ofis sahibi olmak demek değildir. AB üyeliği süreci; Türkiye’nin kendi kurumlarını, ekonomisini ve demokrasisini dünya birinci ligine çıkarma disiplinidir.
Bu yüzden, raporlar ne kadar kırmızı kalemle dolu olursa olsun, Türkiye’nin bu süreci rafa kaldırma lüksü yoktur. Çünkü AB’den vazgeçmek, aslında Türkiye’nin kendi potansiyelinden ve çağdaş medeniyet hedefinden vazgeçmesi anlamına gelecektir.