Muhalif - Özel
1856'da Avustralya'nın Melbourne kentinde, taş ve inşaat işçilerinin çalışma saatlerinin günde sekiz saate indirilmesi için gerçekleştirdikleri yürüyüş ile başlayan , 1 Mayıs 1886'da Amerika İşçi Sendikaları Konfederasyonu önderliğinde işçilerin günlük sekiz saatlik çalışma talebiyle iş bırakma eylemi yapmaları ile devam eden ve 1889'da toplanan İkinci Enternasyonal'de, Fransız bir işçi temsilcisinin önerisiyle tüm dünyada birlik, mücadele ve dayanışma günü olarak kutlanmasına karar verilen 1 Mayıs kutlamalarının Türkiye ayağında sendikalardan, kitle örgütlerine kadar her kesimden milyonların meydanlara inmesi bekleniyor.
İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB)’nde süren operasyonlar, Kanal İstanbul, 10. Yargı Paketi, Kurbanlık fiyatları, yoksulluk ve birçok konu başlığı açıklama, önergelerle desteklenerek Meclis gündeminde yer alıyor.
DEM PARTİ İSTANBUL MİLLETVEKİLİ CENGİZ ÇİÇEK’TEN ‘İSTANBUL’DA DERİNLEŞEN YOKSULLUK’
DEM Parti İstanbul Milletvekili Cengiz Çiçek, İstanbul’da derinleşen yoksulluğun, hayat pahalılığının ve gelir adaletsizliğinin tüm boyutlarıyla araştırılması amacıyla TBMM Başkanlığı’na araştırma önergesi verdi. Çiçek, yaşanan ekonomik sorunların yalnızca teknik değil, siyasal ve toplumsal bir mesele olduğunu vurgulayarak Meclis Araştırması açılmasını talep etti.
Çiçek, “Türkiye, derinleşen ekonomik krizle birlikte yapısal eşitsizliklerin daha da görünür hale geldiği bir dönemden geçmektedir. Özellikle İstanbul gibi büyükşehirlerde emekçiler, kadınlar, gençler ve yoksul mahallelerdeki halk temel ihtiyaçlara erişememekte; her gün yaşam mücadelesi vermektedir” dedi. “Türkiye halkları, 2013’te görünmeye başlayan ve 2015’ten sonra derinleşerek 2018’de kriz eşiğine ulaşan bir ekonominin yükünü taşımaktadır. Siyasi iktidarın toplumu korumak yerine popülizme yönelmesi ve sermayeyi öncelemesi, krizin tüm faturasının emekçilere kesilmesine neden olmuştur” dedi.
Hayat pahalılığına dikkat çeken Çiçek, “TÜİK’in çarpıtılmış verileriyle perdelemeye çalıştığı hayat pahalılığı, gündelik yaşamda hiper-enflasyon olarak hissedilmekte; Türkiye’yi sefalet endeksinde en üst sıralara taşımaktadır” açıklamasında bulundu.
Sendika ve araştırma kurumlarının verilerine atıf yapan Çiçek, “Büro Emekçileri Sendikası Araştırma Merkezi (BES-AR), Nisan 2025’te dört kişilik bir memur ailesi için açlık sınırını 34.200 TL, yoksulluk sınırını ise 83.434 TL olarak açıklamıştır. Öte yandan, DİSK’e bağlı BİSAM’ın Mart 2025 verilerine göre açlık sınırı 23.051 TL, yoksulluk sınırı ise 79.734 TL’dir.”
İstanbul’daki ekonomik tabloya değinen Çiçek, “İstanbul Ticaret Odası (İTO) verilerine göre Mart 2025’te kentte enflasyon önceki aya göre %3,79 oranında artmış; önceki yılın aynı ayına göre artış oranı yıllık %46,23 olmuştur” bilgisini paylaştı. Bu durumun dar gelirli haneler üzerinde ağır bir yük oluşturduğunu belirten Çiçek, “Birçok aile temel ihtiyaçlarını karşılayamaz hale gelmiştir” derken barınma krizine işaret ederek Çiçek, “OECD’nin 2024 verilerine göre Türkiye, yıllık bazda %66’lık kira artışıyla 38 ülke arasında ilk sıradadır. Üç yıllık artış ise %409’a ulaşarak OECD ortalamasının katbekat üzerine çıkmıştır” bilgisini verdi.
İSTANBUL’DA ORTALAMA BİR KONUTUN KİRASI 26.500 TL’YE YÜKSELMİŞ
Çiçek, “İstanbul’da ortalama bir konutun kirası 26.500 TL’ye yükselmiş, 2025 yılı başında net asgari ücret 22.104 TL olarak belirlenmiştir. Bu tablo, emekçiler, emekliler ve dar gelirli aileler için barınmanın artık temel bir hak olmaktan çıktığını göstermektedir” ifadelerini kullandı.
--
CHP’li Süleyman Bülbül: Saray’da hazırlanan 10. Yargı Paketi’nden yine korku iklimi çıktı!
CHP Aydın Milletvekili Süleyman Bülbül, Adalet Bakanının 10. Yargı Paketine yönelik açıklamasının andından sosyal medya hesabından şu açıklamayı yaptı:
“Sunulacak teklifte “kamu düzenini bozma tehlikesi” bir tutuklama gerekçesi sayılacak ve talimatlı hakimlere uçsuz bucaksız yepyeni bir tutuklama aparatı verilecek.
“Potansiyel tehlike” gerekçesiyle Saraçhane eylemlerine benzer gösteri ve yürüyüşlere katılanların tutuklanmasının önünü açan düzenleme, ifade özgürlüğüne, toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkına açıkça aykırıdır.
Bu düzenlemeyle herkes potansiyel suçlu haline getirilecek. Hâkim isterse “tehlike taşıyorsun” diyerek dilediğini tutuklayabilecek.
Tutuklamayı bir tedbir olmaktan çıkarıp bir cezalandırma aracı haline getiren AKP, bu hukuksuzluğuna göstermelik bir hukuki zemin yaratmaya çalışıyor.
Anayasa’nın 34. maddesi, herkesin önceden izin almaksızın barışçıl gösteri ve yürüyüş düzenleme hakkını güvence altına alır.
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve AİHM içtihatları da bu hakkın, demokratik bir toplumun temel direklerinden biri olduğunu açıkça ortaya koymaktadır.
“Tehlike” gibi öngörülemez ve keyfi biçimde yorumlanabilecek bir kavramı tutuklama gerekçesi hâline getirmek, hukuk devleti ilkesine açıkça aykırıdır.
Bu düzenleme, iktidarın kamu düzeni bahanesiyle meşru toplumsal muhalefeti bastırma ve yargıyı bir sindirme aracına dönüştürme girişimidir.
Ceza hukuku, muhalefeti bastırmanın değil; kamu yararını, özgürlükleri ve toplumsal barışı korumanın aracıdır. Henüz gerçekleşmemiş, muğlak bir “tehlike” üzerinden tutuklama uygulanması, masumiyet karinesini ve kişisel özgürlükleri yok saymaktır.
Bu sadece muhaliflere değil, hukuka, temel hak ve özgürlüklere yönelmiş sistematik bir saldırıdır. Bu saldırıyı kabul etmiyoruz.
--
DEVA PARTİLİ ESEN: “KANAL İSTANBUL GEÇMİŞİMİZE, GELECEĞİMİZE VE ÇOCUKLARIMIZA YAPILACAK BİR KÖTÜLÜKTÜR”
DEVA Partisi Genel Başkan Yardımcısı ve İstanbul Milletvekili Elif Esen, Kanal İstanbul projesine yönelik eleştirilerini kamuoyuyla paylaştı. Bir video mesajla seslenen Esen, Kanal İstanbul'un yalnızca bir mühendislik girişimi değil geçmişimize, geleceğimize ve çocuklarımıza yönelik bir ihanet olduğunu vurguladı.
“Kanal İstanbul, ecdadın kemiklerini sızlatacak, Fatih Sultan Mehmet Han’ı mezarında ters döndürecek bir projedir” diyen Esen, bu girişimin durdurulması gerektiğinin altını çizdi. Esen, iktidar yetkililerine hitaben şunları söyledi:
“İstanbul’a ihanet etmeyin; ülkemizi inada, ranta ve talana kurban etmeyin; masrafını da millete ödetmeyin.
İstanbul’u kanalla üçe bölerek bir ada hâline getirmeyin.
İstanbul halkının can güvenliğini tehlikeye atmayın; olası felaketlerde kaçış yollarını kesmeyin.
Deprem önlemlerine harcanması gereken kaynakları heba etmeyin.
Su kaynaklarını ve doğayı katletmeyin.
Proje etrafındaki arazileri yabancılara pazarlamaktan vazgeçin.
Kadim kültürel mirasımıza ve tarihe zarar vermeyin.”
Elif Esen açıklamasında, “İstanbul’u İstanbullulara, Türkiye’nin geleceğine ve çocuklarımıza bırakın” çağrısında bulundu.
--
DEVA PARTİLİ İSTANBUL MİLLETVEKİLİ RIZVANOĞLU ÇEVRE, ŞEHİRCİLİK VE İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ BAKANLIĞI 2024 FAALİYET RAPORU’NDA YER ALAN VERİLERİ DEĞERLENDİRDİ: “Projelerin %84’üne ÇED gerekli değildir kararı verilmiş”
DEVA Partisi Genel Başkan Yardımcısı ve İstanbul Milletvekili Evrim Rızvanoğlu, Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığının 2024 yılı Faaliyet Raporu’nda yer alan Çevresel Etki Değerlendirmesi (ÇED) verilerini kamuoyuyla paylaştı. Rızvanoğlu, “Bakanlığın 2024 raporuna göre: 4 bin 76 projeye ÇED kararı verilmiş. 641’i ‘ÇED Olumlu’ almış. 376’sına ‘ÇED Olumsuz’ denilmiş. 3 bin 436 projeye ise ‘ÇED Gerekli Değildir’ kararı çıkmış! Yani, projelerin büyük çoğunluğu bilimsel inceleme yapılmadan doğrudan dosya üzerinden onaylanmış! Özellikle madencilik projelerinde durum daha da vahim: 2024’te 1368 madencilik projesi için başvuru yapılmış. 1153 proje ‘ÇED Gerekli Değildir’ kararı ile sürecin tamamen dışında bırakılmış! “ dedi.
“2024 verileri şok edici: Projelerin yüzde 84’ü bilimsel inceleme dışı”
Rızvanoğlu ÇED onay süreçlerine ilişkin rakamları paylaşarak “Ama ne yazık ki Türkiye’de projelerin yüzde 84’ü ÇED sürecine bile tabi tutulmadan onaylanıyor! Düşünebiliyor musunuz? Yani Türkiye'de bir bakanlığın işini yapmaması, yönetmeliklerin arkasından dolanılmasına izin vermesi nedeniyle ağır ağır zehirleniyoruz. Kural ve kanunları umursamayan aç gözlü Şirketler kazansın diye biz sağlığımızdan oluyoruz! Bakanlığın 2024 raporuna göre: 4 bin 76 projeye ÇED kararı verilmiş. 641’i ‘ÇED olumlu’ almış. 376’sına ‘ÇED Olumsuz’ denilmiş. 3 bin 436 projeye ise ‘ÇED gerekli değildir’ kararı çıkmış! Yani, projelerin büyük çoğunluğu bilimsel inceleme yapılmadan doğrudan dosya üzerinden onaylanmış!” dedi.
“Bizim talebimiz net: ÇED süreci göstermelik olmamalı, gerçekten işletilmeli”
Rızvanoğlu açıklamasını çözüm önerileriyle sonlandırdı, “Bizim talebimiz net: ÇED süreci göstermelik olmamalı, gerçekten işletilmeli. ‘ÇED gerekli değildir’ kararlarıyla projelerin sürecin arkasından dolanmasına izin verilmemeli. Sayıştayın uyarıları dikkate alınmalı ve hakkın kötüye kullanımı son bulmalı. Halkın katılımı sağlanmalı, projelerin zararları bilimsel verilerle incelenmeli. Doğamızı, suyumuzu, toprağımızı ve çocuklarımızın geleceğini denetimsiz projelere feda etmeyeceğiz!” ifadeleriyle konuşmasını sonlandırdı.
--
GÜRER: “EMEKLİ MAAŞI İLE KURBAN ALINAMAZKEN ASGARİ ÜCRETE DE KURBANLIK KOYUN ZOR”
CHP Niğde Milletvekili ve Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonu Üyesi Ömer Fethi Gürer, Kurban Bayramı öncesinde bölgedeki hayvancılık işletmelerini ziyaret ederek kurban için ayrılan koyunların fiyatlarını yerinde inceledi.
Gürer, “Farklı il ve bölgelerde kurban fiyatları özellikle nakliye ile yer değiştiren hayvanların maliyetini etkiliyor. Kurban pazarlarının büyük kentlerde kurulması ile fiyatlar belirginleşecek. Niğde gibi illerde bayram yaklaşınca doğrudan kurban satımı olan ağıllara vatandaş gelip hayvanını bakar, seçer, ayırtır ve ödemesini yapardı. Bu gelenek son yıllarda kaybolmaya başladı. Bugünlerde kurban alımına gelenler, besicilerin ifadelerine göre önceki dönemin aynı sürecine göre önemli ölçüde durağanlaşmış durumda” dedi.
CHP Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer, daha önceki dönemlerde kurbanlıkların bayram öncesinden seçildiğini, bayrama birkaç gün kalıncaya kadar da herkesin kurbanını aldığını, ancak şu anda kurbanın öncesi koyun almaya gelen kişi sayısının geçmişe göre azaldığını belirtti.
Emeklinin 14 bin lira ile asgari ücretlinin ise 22 bin lira ile küçükbaş hayvan alamayacağını belirten Besici, "Geçen seneye oranla bu sene alım gücü biraz daha zayıf. Burada emekli maaşına kurbanlık yok. 14.000 liraya, 15.000 liraya kurbanlık küçükbaşımız yok. En düşük fiyat 23.000 TL ile 27.000 TL bandında. Yani her vatandaşın alma olanağı kısıtlı. Geçen sene asgari ücrete bir kurbanlık neredeyse veriyorduk ama bu sene veremiyoruz." dedi.
2020 İLE 2024 KARŞILAŞTIRMASI
Ömer Fethi Gürer, "2020 yılında Diyanet İşleri Başkanlığı'nın açıkladığı kurban vekalet ücreti 800 liraydı. Bayram ikramiyesi 1.000 liraydı. O bayramın ikramiyesiyle emekli gidip bir tane kurban alabiliyordu. Bugün bayram ikramiyesi 4.000 TL. 4.000 liraya da emekli bu kurbanın neyini alabilir?" dedi.
----
DEVA PARTİLİ AVŞAR’DAN SAMANDAĞ ELEŞTİRİSİ:
“Onca hazine arazisi varken neden tapulu tarım alanlarına el atılıyor?”
DEVA Partisi Genel Başkan Yardımcısı ve Tekirdağ Milletvekili Cem Avşar, Hatay Samandağ’da acele kamulaştırma kararı kapsamında yaşanan mağduriyetleri Meclis gündemine taşıdı. Avşar, Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanı Murat Kurum’un yanıtlaması istemiyle konuya ilişkin yazılı soru önergesi verdi.
Önergede deprem sonrasında hızlı konut üretelim derken, kanun boşlukları, istisnalar ve yeni düzenlemelerle birçok mağduriyetin oluşturulduğunu dile getiren Avşar, tarımsal alanların imara açıldığını ve mülkiyet sorunlarının yaşandığını belirtti. Son zamanlarda özellikle Hatay Samandağ’da yaşanan sorunlara dikkat çeken Avşar, kolluk nezaretinde, iş makineleriyle ağaçları sökmek, tarım alalarını tahrip etmek, insanları darp etmenin nasıl değerlendirildiğini, vakfedilen tarım alanlarının hangi gerekçeyle kamulaştırmaya çalışıldığını sordu. Avşar, halkla derhal uzlaşı zemini bulunması gerektiğini belirtti.
Avşar, acele kamulaştırmayla ülkemizde el konulan ne kadar tarım arazisi olduğu, yeterli hazine arazisi olduğu halde neden tapulu tarım arazilerinin imara açıldığı, söz konusu yerlerde çevresel etkilerin değerlendirilmesi gibi birtakım soruyu Bakan Kurum’a yöneltti.
‘Hızlı yapalım derken, birçok mağduriyet oluştu’
Avşar, 6 Şubat depremleri sonrası yetki kullanımı açısından birçok düzenlemeyle birlikte resen birçok işlemin de yapıldığını ve her ne kadar bir an önce hayatı normale çevirmek amacıyla hızlı hareket edilmesi ve oluşan büyük mağduriyetlerin giderilmesi öngörülse de birçok yerde farklı menfi sonuçların da oluştuğunu belirtti.
‘Tarım alanları imara açıldı, mülkiyet sorunları ayyuka çıktı’
Avşar, yetersiz zemin etütleri, 21-b pazarlık usulü ihaleler, bazı kanuni boşluklardan hareket etme vb. birçok durum; yapı sağlamlığı, hazineye daha büyük yük, yapı denetimleri, tarım alanın imara açılması, birçok kesimde mülkiyet sorunları gibi büyük mağduriyetlere yol açtığını ifade etti.
’Kamulaştırma yapılmadan ihaleye mi verildi?’
Hatay Samandağ’da deprem konutlarının kısmen hazine arazilerinde yapıldığı ve şehrin yamaçlarında 11 etaplık konut inşasına başlandığını ifade eden Avşar, “Bunun birkaç etabı Hıdırbey ve Mağaracık Mahallelerinde planlanmıştır. Buralarda acele kamulaştırma yapılmadan ihalelerin yapıldığı, hak sahiplerine herhangi bir tebligatta bulunmadığı ve yeterli hazine arazisi olduğu halde bu hazine arazilerinde yapılmadığı iddia edilmektedir” dedi.
‘Kamu yararı açısından hazine arazisi önceliklidir’
2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu’nun 27’nci maddesinde acele kamulaştırmanın düzenlendiğini ve uygulanacak prosedürü açıkladığını belirten Avşar, ancak bilirkişilere göre acele kamulaştırma yapılacağı bölgede kamu yararı gözetilerek hazine arazisi olması durumunda bu amaçla hazine arazilerinin öncelikli olarak kullanılabileceğini aktardı.
‘Kolluk nezaretinde iş makineleriyle ağaçların sökmek doğru mu?’
Samandağ’da yaşanan olaylara dikkat çeken Avşar şöyle konuştu: “İlçe sınırları içerinde yeterli hazine arazisi olduğu halde tarım arazilerinde, henüz esasa ilişkin yürütmeyi durdurma kararı dahi verilmeden bir sabah vakti kolluk kuvvetlerinin nezaretinde iş makineleriyle ağaçlar sökülmüş, engel olmak isteyen vatandaşlar şiddete maruz bırakılmış, altyapıda (su, elektrik, artezyen kuyuları vb.) büyük tahribatlara yol açılmış ve çevrede ciddi zararlar oluşturmuştur.”
DEVA PARTİSİ GENEL BAŞKAN YARDIMCISI VE İSTANBUL MİLLETVEKİLİ HASAN KARAL, ‘MANEVİ BİR DON FELAKETİ’ YAŞANIYOR
DEVA Partisi Genel Başkan Yardımcısı ve İstanbul Milletvekili Hasan Karal, siyasetten adalet anlayışına kadar birçok alanda ‘manevi bir don felaketi’ yaşandığını belirterek, “Sadece tarlalarımızı, bahçelerimizi değil; siyasetimizi, adalet anlayışımızı, hukuka bakışımızı, ahlaki duruşumuzu da don vurdu. Donun vurmadığı hiçbir alan kalmadı şu an ülkemizde” dedi.
DEVA Partili Hasan Karal, katıldığı bir canlı yayında gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu. Türkiye'de son günlerde etkili olan zirai don felaketini değerlendiren Milletvekili Karal, yaşanan tabiat olayının sadece tarımsal alanlarla sınırlı kalmadığını söyledi.
“Siyasetin dili çok olumsuz ve fecaat bir yöne doğru akıp gidiyor”
Tarım alanlarındaki zararların devletin alacağı önlemlerle telafi edilebileceğini kaydeden Karal, asıl kaybın ise ruh dünyasında yaşandığını ifade etti. Siyasetin dilindeki sertliğe dikkat çeken Karal, “Bugün siyasetin dili çok olumsuz ve fecaat bir yöne doğru akıp gidiyor. Oysa Ak Parti, bir zamanlar siyasete kalite ve seviye getirme iddiasıyla kurulmuştu. Bugün geldiğimiz noktada, bir umut hareketinin sönmeye başlaması bizde derin bir mahcubiyet duygusu yaratıyor.” şeklinde konuştu.
“Toplum karpuz gibi ikiye bölünüyor”
Hasan Karal, siyasi üslubun toplumu ayrıştırıcı bir noktaya sürüklediğini vurguladı. Siyasetin yeniden seviyeli ve yapıcı bir zemine çekilmesinin elzem olduğunu sözlerine ekleyen Karal, şöyle devam etti:
“Bugün ülkemizde sadece tarlalarımızı, bahçelerimizi don vurmadı. Siyasetimizi de don vurdu, adalet anlayışımızı da don vurdu. Hukuka bakışımıza da don vurdu, ahlaki duruşumuza da don vurdu. Donun vurmadığı hiçbir alan kalmadı ne yazık ki. Bahçelerimizdeki meyve ve sebzelerin don vurması belki telafi edilir ama özellikle ruh dünyamız bir dona muhatap olmuş durumda. Bu afeti bertaraf etmek için çok büyük mücadele vermemiz gerekiyor. Bunlarla birlikte ülkemizde tehdit, hakaret, rövanşizm, boykot, savaş ilanları gibi ifadelerle toplumu adeta karpuz gibi ikiye bölen bir anlayış hâkim olmaya başladı. Bu söylem dilinin, Türkiye’nin gündeminden süratle çıkarılması gerekiyor. Bu yalnızca bir siyasi görev değil, toplumsal barışın da temel şartıdır.”
--
DEVA PARTİLİ EKMEN: AYM'NİN YIL DÖNÜMÜ, TARAFSIZLIĞI SİMGELEYEN BİR YERDE KUTLANMALIYDI
DEVA Partisi Genel Başkan Yardımcısı ve Mersin Milletvekili Mehmet Emin Ekmen Anayasa Mahkemesinin 63. kuruluş yıl dönümünü kutladı. Ekmen, "Mahkeme anayasal kurumların, kurumsal hafızanın tasfiye edildiği bir dönemde zor da olsa hayatta kalabilmeyi becermiştir" dedi.
Mahkeme, Cumhurbaşkanı'nın ayağına götürülemez
Ekmen, "Anayasa Mahkemesinin 63. kuruluş yıl dönümünü kutluyorum. Mahkeme anayasal kurumların, kurumsal hafızanın tasfiye edildiği bir dönemde zor da olsa hayatta kalabilmeyi becermiştir. Buna katkı sunan mahkeme yönetimi ve üyelerine teşekkür ederiz. Ancak yıl dönümüne ilişkin programın, Anayasa Mahkemesinin kendi binasında ya da tarafsızlığını simgeleyen başka bir yargı mekanında değil de adeta Cumhurbaşkanı'nın ayağına kadar gidilerek Dolmabahçe Sarayı’nda gerçekleştirilmesi kabul edilemez" açıklamasında bulundu.
Mahkemenin şahsı manevisi ezilmiştir
Dolmabahçe Sarayı'nda kutlamanın yapılmasını eleştiren Ekmen, "Bu şehir ve mekan tercihi, Mahkemenin bağımsızlığına ve varlık sebebine doğrudan müdahale niteliğindedir. Kararları sistematik biçimde uygulanmayan, üyeleri hakkında suç duyurusunda bulunulan, hatta kapatılması dahi tartışmaya açılan bir yüksek mahkemenin meşruiyetine ve tarafsızlığına sahip çıkılması gerekirken sürüklendiği bu durum, son derece kaygı vericidir. Devlet; kurumlar, kurallar ve sembollerle yönetilir. Bu üç ölçütün ağır ihlali ile Mahkemenin şahsı manevisi ağır bir şekilde ezilmiştir. Acıdır ki bu bilek bükme hareketinin mağduru hukuk devletinin kendisi ve vatandaşların hukuk güvenliğidir. Hukukçu, siyasetçi ve vatandaş olarak bu mesajı reddediyorum" ifadelerini kullandı.