21. Hopa Kültür, Sanat ve Deniz Festivali kapsamında düzenlenen "Türkiye’de Tarikatlar ve Cemaatlerin Konumu" başlıklı söyleşide, gazeteciler Filiz Gazi ve İsmail Arı, bu yapıların tarihsel ve güncel etkilerine dair değerlendirmelerde bulundu.
"Fethullahçılık, profesyonel örgüt yapısıyla ayrışıyor"
Gazeteci Filiz Gazi, konuşmasında Nakşibendi tarikatının, Osmanlı döneminde II. Mahmud’dan sonra Bektaşiliğe karşı öne çıkarıldığını ve Sünni mezhepçi bir ideolojik araç olarak kullanıldığını söyledi. Gazi, Nakşibendiliğin sultanla halkı ideolojik ve dini bağlamda birbirine bağlayan bir tutkal görevi gördüğünü ifade etti. Gazi, "Nakşibendi tarikatı, Osmanlı döneminde II. Mahmud'dan sonra Bektaşiliğe karşı öne sürülmüş, Sünni mezhepçi bir tabyayı (ideolojik savunma hattı) oluşturmak için adeta bir tutkal görevi görmüştür. Sultanla halkı hem ideolojik hem de dinsel anlamda birbirine bağlayan bir araç haline gelmiştir" dedi
"Toplum içinde gizlenmeyi öğütleyen bir yapı"
Filiz Gazi, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Fethullahçılık ise biraz daha ayrı bir konumda yer alır. Özellikle 12 Eylül 1980 darbesinden sonra bu yapı çok daha güçlendirildi. Fethullahçılığı diğer tarikatlardan ayırıyorum çünkü çok belirgin biçimde arkasında NATO destekli bir siyasal İslam projesi olduğu söyleniyor ve bununla ilgili birçok kanıt da mevcut. Fethullah Gülen yıllardır Amerika’da yaşıyor. Kayda değer bir akademik eğitimi olmamasına rağmen birçok İngilizce kitabı bulunuyor. Bu, örgütün ne kadar profesyonelce yapılandığını gösteriyor bunu olumsuz anlamda söylüyorum. Fethullah Gülen’in çok tehlikeli bir sözü var örneğin kimliğinizi belli etmeyeceksiniz, aynen kılcal damarlarda dolaşır gibi dolaşacaksınız. Ayağınızda takunya olmayacak, parmak uçlarınızla yürüyeceksiniz. Yaşadığınız toplumun içinde tamamen kaybolacaksınız, kimliğinizi göstermeyeceksiniz.’Bu yüzden Fethullahçılık, diğer tarikat ve cemaatlerden daha farklı, daha tehlikeli bir yapı olarak öne çıkıyor.
"Laiklikten uzaklaşmak ülkeyi tehlikeye atar"
Dünyanın neresinde olursa olsun, hangi din olursa olsun eğer iktidarın işine yarıyorsa din bağnazlığı benzer sonuçlar doğurur. Amerika’da başka bir tür yaşanır, Ortadoğu’da başka bir tür. Ancak bu topraklarda din bağnazlığı en tehlikeli biçimde yaşanıyor çünkü bu topraklarda, dışarıdan yönlendirilmiş gibi görünse de, IŞİD gibi örnekler mevcut. Çok uzağa gitmeye gerek yok; Menemen olayı var, tarihte onlarca örnek var. Din, laiklik ilkeleriyle denetlenmediği sürece ve Cumhuriyet’in temel ilkelerinden uzaklaşıldığı müddetçe bu durum çok tehlikeli boyutlara ulaşabilir ve ülkenin çöküşüne sebep olabilir."
"Devlet bir dönem kontrol sağlamaya çalıştı"
Söyleşide konuşan gazeteci İsmail Arı ise Türkiye’deki tarikat ve cemaat yapılarının oldukça karmaşık ve iç içe geçmiş olduğunu söyledi. Nakşibendi tarikatının Osmanlı’ya kadar uzandığını belirten Arı, günümüzde İsmailağa ve Süleymancılar gibi yapıların bu silsileye bağlı olduğunu ifade ederek şunları söyledi:
"Tarikat ve cemaat yapıları o kadar karmaşık ki… Şuraya dev bir tahta kursak, şemalarını çizsek bile biz bile anlayamayız. Nakşibendi tarikatı, Osmanlı’ya kadar uzanan çok eski bir yapı. Günümüzde bu tarikatın uzantısı olan İsmailağa Cemaati veya Süleymancılar gibi yapılar Nakşibendi silsilesine bağlıdır. Bu cemaatler, geçmişte yaşadıkları baskıları bir mağduriyet unsuru olarak kullanıyor. Örneğin Menzilciler diyor ki: ‘Köyümüzde jandarma nöbet tutardı. ’Süleymancılar da benzer şeyler anlatıyor. Aslında o dönemlerde devlet, bu yapıların palazlanmasını engellemeye çalışıyordu. Devletin tarikat ve cemaatler üzerindeki kontrolü, 1980'lere kadar daha güçlüydü."