“Yıldırımlar yaratan bir ırkın ahvadıyız”
Tarih 1928. Cumhuriyet kurulalı henüz beş yıl olmuş. Türk Silahlı Kuvvetleri’nin (TSK) kurmay kadrosunu yetiştirmek için kurulan Harbiye’nin adına bir marş iki Harbiye öğrencisi tarafından güftelenip bestelenmiş. Beste Hüsnü Öncü, güfte Cevdet Şakir Çetinel’e ait. Marşın ilk iki kıtası şöyle:
“Yıldırımlar yaratan bir ırkın ahvadıyız,
Tufanları gösteren tarihlerin yadıyız,
Kanla, irfanla kurduk biz bu Cumhuriyet’i,
Cehennemler kudursa ölmez nigahbanıyız,
“Yaşa varol Harbiye, yıkılmaz satvetinle,
Göklerden gelen bir ses sana ne diyor dinle,
Türk vatanı üstünde sönmez güneşsin sen,
Kartal yuvalarında hürdür millet seninle.”
Harika, çok güzel. Yıllarca bunun gazıyla Türk milleti yaşatılmış. Bugüne bakıyoruz. Harbiye yok. Onun yerine Milli Savunma Üniversitesi kurulmuş. Başında da çember sakallı rektör, sivil paşa Prof. Dr. Erhan Afyoncu. Ver mehteri!
Bizim iktidar şakşakçılarına bakıyoruz, savunma sanayiimiz harika. SİHA’larımız dünyanın dört bir tarafında karşılarına çıkan bütün hedefleri alaşağı ediyor. Motorsuz Kaan uçağımızı mesela Endonezya’ya satmışız. Motorsuz dediysem bu söz bana ait değil. Dışişleri Bakanımız Hakan Fidan’dan öğrendik. DİA’lar (deniz altı insansız araçlar), uçak gemisi yapıyoruz. Hatta Yunanistan’ın eski Komünist Maliye Bakanı Yannis Varufakis bile video konuşmalarında Türkiye’nin, bölgemizde savunma sanayii alanında parlayan yıldız olduğunu söylüyor. Her şey çok iyi, pek güzel. Ancak geçen hafta Türk semalarında dört SİHA bizim yeni yapıldığı söylenen hava savunma sistemi “Çelik Kubbe”yi nasıl olduysa delip Çankırı, İzmit, Balıkesir yörelerimize kadar gelip düştü. Yolcu ve yük taşımacısı olmak üzere dört Türk gemisi Karadeniz’de biri Rus füzesi, öbürleri menşei belli olmayan SİHA’lar tarafından vuruldu.
Bunu da geçtim. TBMM genel kurulunda 22 Aralık günü Libya’daki TSK birliklerinin görev sürelerinin iki yıl daha uzatılması tezkeresi oy çokluğuyla kabul edilmişti. Ertesi gün Libya Genel Kurmay Başkanı Orgeneral Muhammed Ali Ahmed Al Haddad bizim Genel Kurmay Başkanı Orgeneral Selçuk Bayraktar’ın davetlisi olarak Ankara’ya geldi; görüşmeler yaptı. Türkiye’nin (hangi kurum ya da kurumlar tarafından olduğu bilinmiyor) Malta’dan kiraladığı özel Falcon uçağıyla akşam saatlerinde ülkesine dönecekti ama dönemedi. Uçak Esenboğa’dan havalandıktan 25 dakika sonra Ankara’nın Haymana ilçesi yakınlarında düştü.
Bizimkiler çok şaşırdılar. Bir panik bir panik! Uçak kalkıştan yirmi dakika kadar sonra radardan kaybolmuştu. Tamamıyla teknik bir arıza olarak açıklandı. Uçağın parçaları, içeriden oluşması gereken bir patlamayla çok geniş bir alana yayıldı, denildi. Libya Genel Kurmay Başkanı Orgeneral Haddad, Kara Kuvvetleri Komutanı Korgeneral Futuri Gribel, Askeri İmalat Kurumu Müdürü Tuğgeneral Mahmud El Kutavi, Genelkurmay Başkanı Danışmanı Muhammed el Assavi Diyab, Genelkurmay Medya Ofisi Fotoğrafçısı Muhammed Ömer Ahmed Mahcub ve üç mürettebat can verdi.
Hatırlatalım, Libya’nın çok uzun yıllar liderliğini yapan Muammer Kaddafi başta ABD olmak üzere Avrupa ülkelerinin desteklediği bir darbede feci şekilde öldürüldükten sonra ülkenin batısında Libya Ulusal Birlik Hükümeti, doğusunda da Rusya’nın desteklediği General Halife Hafter yönetimi kurulmuş, Ankara özellikle batı yönetimine destek vermekle birlikte Hafter’le de bağlarını kopartmamıştı. Uçağın düşmesinin teknik bir arızadan mı kaynaklandığı yoksa bir sabotaj mı olduğu tartışmaları sürüyor. Acayip bir durum.
Libya ordusu üst kademesinin ölümüne yol açan uçak kazasından iki gün önce Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, Milli Savunma Bakanı Yaşar Güler ve Milli İstihbarat (MİT) Başkanı İbrahim Kalın Şam’da Suriye’nin eski IŞİD’çi Lideri Ahmet El Şara ve üst düzey hükümet yetkilileriyle görüşmeler yaptılar. Daha sonra Fidan ve Suriye Dışişleri Bakanı Esad Hasan eş-Şeybani bir basın toplantısı düzenledi. Gazze’yle ilgili bir soruya tam cevap veriyordu ki Fidan’ın sözleri yarıda kesilip Suriyeli yönetici tarafından toplantının bittiği duyuruldu. Tam diplomatik skandal. Derken iki tarafın Dışişleri Bakanlıkları bunda kasıt aramamak gerektiğini, tamamıyla teknik bir arıza olduğunu söyleyerek olayı geçiştirmeye çalıştılar. Suriyeli toplantı yöneticisi acaba, bölge valisi gibi davranan ABD’nin Suriye Özel Temsilcisi ve Ankara Büyükelçisi Tom Barrack’ın konuşmasını yarıda kesmeye cesaret edebilirler miydi?
Fidan, Güler ve Kalın’ın Şam’da olduğu saatlerde İsrail Başbakanı Benjamin Netanyahu ise Kudüs’te Yunanistan Başbakanı Kyriakos Miçotakis ve Kıbrıs Rum Lider Nikos Hristodulidis’i ağırlıyordu. Kudüs toplantısının konusu Doğu Akdeniz’deki enerji güvenliğini sağlamaktı. Netanyahu o toplantı sırasında Ankara’ya parmak sallayarak, yeni Osmanlıcılık emellerine geçit vermeyeceğiz, mealinde sözler söyledi. Ah Mavi Vatan ah!
Unutmadan eklemekte yarar var. Fidan, Güler ve Kalın’ın Şam ziyaretinden önce bir haber dolaşıma sokuldu. Geçtiğimiz Mart ayında Şam’da, komutanlığını Abdullah Öcalan’ın manevi oğlu Mazlum Abdi’nin yaptığı Suriye Demokratik Güçleri’yle (SDG), daha açık söylemek gerekirse PKK’nın Suriye koluyla bir protokol imzalanmıştı. Buna göre SDG 31 Aralık 2025’e kadar Suriye ordusuna entegre olacaktı. Ama anlaşılan Mazlum Abdi ve akıl hocaları buna uymayınca Ankara Washington’a, karadan ve havadan Suriye’ye bir harekat yapacağını bildirmiş ve “olur” almıştı. Sonra? Sonrasını bilmiyoruz.
İşte biz böyle “yıldırımlar yaratan bir ırkın ahvadıyız.” Harbiye marşının sonraki dizelerinden birisi de şu: “Göklerden gelen bir ses sana ne diyor dinle.” Bugün yani marşın bestelenişinden 97 yıl sonra haliyle bizimkilerin kulakları davul olmuş, göklerden gelen sesi mesi duymuyorlar. NATO’nun ikinci büyük ordusu Türk Silahlı Kuvvetleri denirdi. Dört bir tarafımız ateş altında. SİHA’lar semalarımızda cirit atıyor. Elin Suriyelisi Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri Bakanı’nın basın toplantısındaki sözlerini yarıda kesecek cüreti kendinde buluyor. Rus füzesi gemimizi vuruyor. Suriye’de PKK uzantısı SDG’nin komutanı Ankara’ya neredeyse “sizi ciddiye almıyorum” mesajları veriyor. İsrail Başbakanı, gözü dönük katil Netanyahu, Türkiye’yi Doğu Akdeniz’deki enerji kaynaklarına erişimi olmasın diye tehdit edebiliyor. Libya Genelkurmay Başkanı ve ordu üst kademesinin bindiği uçak gözümüzün önünde düşüyor ya da sabotaja uğruyor. Geldiğimiz nokta budur, sayın okur.