İstanbul
Parçalı bulutlu
5°
Adana
Adıyaman
Afyonkarahisar
Ağrı
Amasya
Ankara
Antalya
Artvin
Aydın
Balıkesir
Bilecik
Bingöl
Bitlis
Bolu
Burdur
Bursa
Çanakkale
Çankırı
Çorum
Denizli
Diyarbakır
Edirne
Elazığ
Erzincan
Erzurum
Eskişehir
Gaziantep
Giresun
Gümüşhane
Hakkari
Hatay
Isparta
Mersin
İstanbul
İzmir
Kars
Kastamonu
Kayseri
Kırklareli
Kırşehir
Kocaeli
Konya
Kütahya
Malatya
Manisa
Kahramanmaraş
Mardin
Muğla
Muş
Nevşehir
Niğde
Ordu
Rize
Sakarya
Samsun
Siirt
Sinop
Sivas
Tekirdağ
Tokat
Trabzon
Tunceli
Şanlıurfa
Uşak
Van
Yozgat
Zonguldak
Aksaray
Bayburt
Karaman
Kırıkkale
Batman
Şırnak
Bartın
Ardahan
Iğdır
Yalova
Karabük
Kilis
Osmaniye
Düzce
42,9259 %0.13
50,6303 %-0.18
6.250,52 % 1,29
87.543,84 %-1.472
Ara

Afrika’da bir gönüllünün notları 2.bölüm: “Bir kıtaya değil, bir gerçeğe yolculuk”

YAYINLAMA: | GÜNCELLEME:
Afrika’da bir gönüllünün notları 2.bölüm: “Bir kıtaya değil, bir gerçeğe yolculuk”

Sevgili okur,

İstanbul’da kışın kendini göstermekte pek nazlandığı Aralık günlerinde, Afrika notlarımın devamı için oturdum bilgisayar başına. 

Yeni yıl heyecanı, eski yılın kapanması gereken işleri derken bu yazı benim için çok güzel bir soluklanma oldu, umarım okurken sizi de Gambiya günlerime götürebilirim.

Saat 05.20’de uyandığınızı hayal edin.  Ama öyle bir zindelik ve dinlenmişlik hissi var ki, sanırsınız öğleye kadar uyumuşsunuz. İşte Afrika’da azıcık uykuyla bile kendinizi müthiş enerjik, zinde ve mutlu hissediyorsunuz. Sebebini çok uzun düşünmeyin, bol oksijen. Mavi ışığa maruziyet yok, doğa ile iç ile geçen zaman. Açık hava, ve elbette ki gönüllü olmanın bünyemizde salgıladığı enforfin.

Gece uyurken barakanın (yani otel odamızın) damında garip tıkırtılar, anlamlandıramadığım sesler duymuştum. Ne rüzgara, ne de bir böceğe yoramayacağımız türden. Oda arkadaşıma “Sen de gece duydun mu sesleri” diyorum, gülüşüyle birlikte cevap geliyor: “Maymunlardı onlar”

Şafak sökerken dışarıdan odamıza öyle çok kuş sesi geliyor ki ve tuhaf olan hiçbiri tanıdık değil. Ne çocukluğumuzun “cik cik” leri, ne köy sabahlarının dinginliği. Bazıları uzun nameli, bazıları tok bir nefes gibi, bazen kesik kesik bazen yükselen bir çığlık gibi keskin ve şaşırtıcı. Zaman Afrika’da farklı akıyor, günleri çok uzun ve verimli kullanıyorsunuz.

Sabah gözümüzü açınca hemen Gambiya Nehri kıyısına inip akşamın dingin sessizliğinin, sabahın bereketli ve canlı havasına bırakmasına tanıklık ederek başladı Afrika sabahları. Her sabah 06.30 da ekibimiz aynı sofra etrafında toplaşarak başladı güne. Nasıl ki kültürümüzde aile sofrada bir araya gelirse, Türk ekibinin de yazısız ve sessiz bir kuralı gibiydi masa etrafında buluşmalarımız.

Hastanedeyken bile bu yazısız ve daha önce hiç konuşmadığımız kuralın, geleneklerimize bağlılık gibi kendinden işleyen bir akışla nihayet bulması da çok güzeldi. Öğle yemeği için kimse bireysel müsatliğini düşünmedi, herkes topluca bir araya gelip konservelerimizi açacağımız bir an kolladı. Ailenin masa etrafında toplaşmasını ilgiyle izleyen Afrikalı hastane çalışanlarını da her zaman masamıza davet ettik, mutlulukla katıldılar. Özellikle ilk kez tattıkları barbunya pilaki konservesini çok beğendiler.

SÜRPRİZ ZİYARET

Bansang Hastanesindeki 3.günümüzde bizi tatlı bir telaşa sürükleyen, kalplerimizi bir başka çarptıran haber aldık ansızın. Hani ilk yazımda size havaalanından, kırsalda çalışacağımız hastaneye 5 buçuk saatlik zorlu bir karayolu ile geldiğimizi yazmıştım ya. İşte Gambiya Büyükelçimiz Sayın Fahri Türker Oba, Tika Koordinatörü Ali Kerim Bey ile birlikte bu uzun ve meşakkatli yolu bizim için kat ederek, gönüllü olarak çalıştığımız Bansang Hastanesinde bizi ziyarete geldi.

Sayın Büyükelçimizi size nasıl anlatabilirim? Bürokrasinin ciddiyetle bezeli gri perdesini, zarafet ve içtenlik dolu bir iletişim diliyle değiştirmiş, sımsıcak bir yüz görmüştüm karşımda. Ekibimizdeki herkesle tek tek sohbet etmeye azami özen gösteren, hepimizin öyküsünü, ailesini, yaptığımız işleri merakla sorgulayan çok güçlü ve zarafet dolu bir lider vardı karşımızda. Bir anda onlarca kutuyla dolu küçük ilaç depomuz, vatanımızdan bir köşeye dönüştü. Lokumumuzu, Türk kahvemizi, kolonyamızı çıkardık. Bütün zorlukları, yorgunlukları bu ziyaretin kalbimizde bıraktığı sıcaklıkla unuttuk. Sayın Büyükelçimiz organizasyonu sosyal medyadaki anons videolarımdan takip ettiğini ve enerjimi çok yüksek bulduğunu da büyük bir zarafetle dile getirince, kalbimden milyonlarca kelebek kanat çırparak havalanmış gibi hissettim.

Dünyanın neresine gidersek gidelim her zaman yuvamızda hissetmenin mümkün olduğunu öğrenmiş olarak, Türk bayraklı Büyükelçilik aracının arkasından el salladık. Farklı bir kıtada olsak da, Büyükelçimizin yanında, hepimiz evimizde gibiydik.

AFRİKALI HASTALARIN ORTAK YANLARI

Hastanede yaptığım gözlemlerde Afrikalı hastaların birçok ortak yanı olduğunu size söyleyebilirim. En belirgin özellikse tüm hastalar çok metanetli ve ağrı eşikleri inanılmaz yüksek. Ameliyathane şartlarında birçok operasyon ne yazık ki önlerinde bir perde bile olmadan gerçekleşirken; hiçbir hastadan ufacık bir inleme, serzeniş bile asla duyulmadı. Post-op (yani ameliyat sonrası iyileşme süreci) hastalarına yaptığımız vizitelerde neredeyse tamamına yakınının ağrı kesici istemediğine ve ağrı şikayetinin olmadığını şaşırarak gördük. Bizler başımız ağrıdığında bile hemen bir ağrı kesici alırken, büyük ve ciddi operasyonlar sonrasında bile çoğu Afrikalı hasta bir tane bile ağrı kesici almadan taburcu oldular.

Birçok hasta yanımızda onlar için getirdiğimiz ilaçlar sayesinde hayatlarında ilk kez antibiyotik ve vitamin aldı.

Hastalar hiçbir şey yapmadan saatlerce kendini oyalayabiliyordu. Televizyon, radyo gibi imkanlar zaten yok ama sohbet ya da pencereden bakma gibi hiçbir eylemlere de ihtiyaç duymaksızın uzun saatler boyu uyanık şekilde sıkılmadan kalabilmeleri her zaman bizi çok şaşırtmıştı. 

Hastanede çalıştığımız süre boyunca hastaların pirinç, beyaz ekmek, havuç, elma ve patates dışında farklı bir şey tükettiklerine hiç şahit olmadım. Elbette tahmin edebileceğiniz gibi Diyabet hastalığı çok yaygın ve ileri durumda “diyabetik ayak” vakaları vardı. Tamamen kemiğe kadar tüm kasları erimiş vakalarda ne yazık ki kaval kemiği tamamen açılmış hastalar dahi gördüm. Onların pansumanlarında bile inanın bir çıt bile duymadık.

Gambiya’da Sağlık Sistemi ücretsiz değil. Halk ne kadar yokluk içinde olursa olsun, imkanları oldukça sınırlı Bansang Hastanesinde bile alabilecekleri kısıtlı tedavi için ödeme yapmak zorundalar.

GÜNÜ, GÜNEŞLE YAŞAMAK!

Afrika’da kısıtlı imkanlara, uzun ve yorucu çalışma şartlarına rağmen kendimi nasıl olur da fiziksel ve mental olarak üst seviyede zinde hissettiğimi merak ettim ve cevabımı İstanbul’daki evime döner dönmez buldum.

Afrika’da hepimiz güneş saatiyle uyumlanmıştık!

Gün doğar doğmaz nehir kıyısında buluşup, saat 06.30 da kalabalık soframızda kahvaltımızı ediyorduk ve 07.30 da hastanede çalışmaya başlıyorduk. Akşam 19.30 gibi hastaneden çıkıp otelimize geliyor ve güneş batarken tıpkı bir aile gibi kalabalık yemek masamızda heyecanla birbirimize o günkü deneyimlerimizi anlatıyorduk.

Ekibimizin sosyal zamanı yemek sonrası başlıyordu. Çayımız ve çekirdeğimiz sohbetimize eşlik ederken, akşam 21.30 gibi herkes odasına çekiliyordu.

Televizyon ve dijital platformlar, tahmin ettiğinizden çok daha fazla vaktinizi çalıyor. Onların hayatımızda hiç olmadığı 1 hafta boyunca, uykuya geçiş saatim 22.00 civarında olmuştu. Zaten insan vücudunun tam randımanlı bir dinlenme yapabilmesi için uykuda olması gereken saat aralığı 23.00 – 02.00 arasındadır. Ayrıca kaliteli bir uyku için de odanın tam olarak karanlık olması gereklidir ki, bu ikisi de Afrika’da tastamamdı.

YETİMHANEDEN VE SOKAKLARDAN İZLER

Afrika’da özellikle yetimhanede çocukların her zaman mutlu görünme çabası, neşeli halleri, sokakta görüp yakınlık kurduğumuz tüm çocukların sempatileri, yokluğa rağmen gülümsemeyi unutmayan güzel kalpleri aslında hepimize çok şey öğretti. Afrika’da birçok şey yoktu ama gülümseme, sıcaklık, cana yakınlık ve şükran sınırsızdı.

BÖCEKLERLE ARAMIZI DÜZELTTİM

Afrika doğal ortamı bozulmamış harikulade bir coğrafya, haliyle böceklerde bu habitatın bir parçası. İlk gün kalacağımız odada görünce şoka girdiğimiz böcekler, daha sonraki günlerde bizi o kadar da şaşırtmamaya başladı. Belki de manevi tatmin öyle yüksekti ki, böyle meseleleri artık görmezden gelmeye başlamıştık. Ekibimizde İstanbul’da kaldığı evde böcek çıktığı için, koşa koşa Bursa’ya annesinin evine giden bir hemşiremiz vardı. Otelde yemek yediğimiz alanda 3.gün karşılaştığı böceği nazikçe süpürgeyle itip yemeğine devam etti. Aslında sorun onlar değildi, sorun bizdik. Onlar olması gereken yerde, doğal ortamlarındaydı.

BU ORGANİZASYONDA NELER YAPTIM?

Bir kere en mutlu olduğum nokta, yatkınlıklarım sayesinde tüm ekiplere katılabilme şansımdı. Hastanede ilaç deposunda çalıştım, ameliyathanede cerrahi masa hazırlayan hemşirelerin paketlerini açtım, acil vakalar geldikçe yayınlar yaptım, kritik anları anlatmaya çalıştım. Operasyon sonrası hastaların pansumanlarına ve bakımlarına yardım ettim, vizitlerde ilaç taşıdım. Yeni doğan bebeklerin annelerine emzirme konusunda destek verdim. Tadd Bağışçılarının destekleri ile alınmış olan süt keçilerini, ihtiyaç sahibi ailelere teslim ettim. Bolca gözlem yaptım, insan öyküleri araştırdım. Öğünlerini, beslenme şekillerini, yeni doğan bebeklerine yaptıkları bakımları gözlemledim.

Sükûnetlerini, sessizliklerini, kabullenişe geçerken nasıl bir teslimiyet içinde olduklarını gözlemledim.

Peki bu organizasyonda neler öğrendim? Eminim aktardıklarım sizler için de ilham verici olacak.

Bir kere dünyanın neresinde olursan ol, kendini vatanında hissetmenin sınırlar ile ilgili değil, insanlar ile ilgili olduğunu gördüm. Mutlu olmak için “materyal dünyanın standartlarını alacak güce” değil, gökyüzünde parlayan yıldızların parlaklığını görebilecek göze ihtiyaç olduğunu öğrendim.

Karşılıksız yardım edebilmenin, gönüllü olmanın verdiği iç huzurunun sizi (böcekli bir otel odasında bile) müthiş bir huzurla uyutabildiğini öğrendim.

Bir Türk hekimi için, bayrağının altında çalışırken imkansızlık tanımadığını ve imkansızlıklara mesleki bilgisi ile meydan okuyabileceğine şahit oldum.

Hiç bilmediğin bir kıtada, hiç tanımadığın bir çocuğa sarıldığında, ona uzattığın küçücük bir hediyenin yüzünde büyük bir mutluluğa dönüşmesine tanıklık etmenin; dünyanın en etkileyici manzarası olduğunu keşfettim.

Sevgili okurum, Afrika büyüleyiciydi ve insana dair çok şey anlattı. Bu satırlarda anlattıklarım, gördüklerimin sadece bir kısmı.

Bu yolculuk bitti ama bıraktığı izler yazılarımda sürecek.

İstanbul maceralarımda yeni yazılarımda görüşmek üzere.

Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *