İstanbul
Açık
15°
Adana
Adıyaman
Afyonkarahisar
Ağrı
Amasya
Ankara
Antalya
Artvin
Aydın
Balıkesir
Bilecik
Bingöl
Bitlis
Bolu
Burdur
Bursa
Çanakkale
Çankırı
Çorum
Denizli
Diyarbakır
Edirne
Elazığ
Erzincan
Erzurum
Eskişehir
Gaziantep
Giresun
Gümüşhane
Hakkari
Hatay
Isparta
Mersin
İstanbul
İzmir
Kars
Kastamonu
Kayseri
Kırklareli
Kırşehir
Kocaeli
Konya
Kütahya
Malatya
Manisa
Kahramanmaraş
Mardin
Muğla
Muş
Nevşehir
Niğde
Ordu
Rize
Sakarya
Samsun
Siirt
Sinop
Sivas
Tekirdağ
Tokat
Trabzon
Tunceli
Şanlıurfa
Uşak
Van
Yozgat
Zonguldak
Aksaray
Bayburt
Karaman
Kırıkkale
Batman
Şırnak
Bartın
Ardahan
Iğdır
Yalova
Karabük
Kilis
Osmaniye
Düzce
42,5276 %0.06
49,6324 %0.06
5.774,96 % 0,38
92.128,19 %-1.023
Ara

Kiminle Görüşüyoruz?

YAYINLAMA: | GÜNCELLEME:
Kiminle Görüşüyoruz?

Günlük hayatımızda sıkça karşılaştığımız insanlar vardır: İş arkadaşları, yöneticiler, bürokratlar, siyasiler… Karşımızdakinin yüzüne bakarız ama aslında kimle görüştüğümüzü çoğu zaman bilemeyiz. Çünkü maskeler çağında yaşıyoruz. Maskeler yalnızca salgın günlerine değil; insanlık tarihine kadar uzanan bir gerçekliktir.

Firavun’un huzuruna çıkan köle aslında sadece bir hükümdarla değil; kendini tanrı ilan etmiş bir kibirle konuşuyordu. Karşısında duran insanın ardında “ben merkezli” bir ilah tasavvuru vardı. Musa kıssasında Firavun’un diliyle konuşan aslında güç zehirlenmesinin ta kendisiydi.

Tarih boyunca bu böyleydi. Nemrut’un arkasında ateşe secde eden bir ihtiras, Karun’un ardında servetle kimliğini karıştıran bir körlük, Ebu Cehil’in ardında geleneğe esir düşmüş bir gurur vardı.

Yunus Peygamber’in kıssasında Ninova halkı, aslında kendi akıllarıyla değil; alışkanlıklarının zincirleriyle hareket ediyordu. Hz. İsa’ya karşı çıkanlar, onun şahsına değil; kendi çıkar düzenlerini tehdit eden bir hakikate direniyorlardı.

Kerbela’da Hüseyin’in karşısına çıkan ordu ise emir eri kimliklerinin ardında, korku ve menfaat maskeleriyle duruyordu. Onlar farklı isimlerle anılsalar da ortak noktaları şuydu: Kendi yüzlerini gizleyip maskelerinin arkasında konuştular.

Korkuların arkasında duran her ses, sahte çığlıklardı.

Tarih sadece kıssalardan ibaret değil. Shakespeare’in Macbeth’inde hırsının kölesi bir kralı, Dostoyevski’nin Raskolnikov’unda vicdanıyla hesaplaşan bir katili, Tolstoy’un Anna’sında tutkularıyla toplum baskısı arasında ezilen bir ruhu görürüz. Hepsinde aynı soru gizlidir: Karşımızdaki kimdir? Kendi mi yoksa onu yöneten ihtirasları mı?

Bugünün bürokratında çoğu zaman yalnızca kendi düşünceleri değil, koltuğuna yapışmış bir iktidar alışkanlığı vardır. Veyahut bazı arkadaşımızla sohbet ederken aslında kendi sözleri değil; sosyal medyadan okuduğu klişeler, dizilerden öğrendiği hazır tepkiler konuşur.

Karşımızda birey değil, kopyalanmış bir persona vardır. Başkalarının düşüncelerini tekrarlayan hazır kalıplarla konuşan aslında kendi özünden değil; dışarıdan aldığı “kopya” kimliklerle hareket eden kişi. Çevresinden ödünç alınmış bir persona...

İnsanlığa gelelim. Netanyahu’nun konuşmalarını dinlerken karşımızda yalnızca bir siyasetçi değil; tarihsel bir travmayı sürekli yeniden üreten bir zihniyet duruyor. İsrail halkının güvenlik kaygılarının ardına gizlenmiş politik hesapları görüyoruz.

Netanyahu, bir birey olarak değil; kuşatılmışlık duygusuyla beslenen bir devlet refleksi, güç ve iktidar arzusu adına konuşuyor. Bu açıdan bakıldığında o da bir maskeyle karşımızda duruyor: Kişisel yüzünün ardında hem kendi halkının korkularını hem de başkalarının acılarını görmezden gelen bir düzenin yüzü hatta yüzsüzlüğü hâkim.

Oysa tarihin bize gösterdiği gerçek şu: Maskeler ne kadar güçlü görünürse görünsün, insaniyetin sesi her zaman onların ötesine ulaşır. Firavun’un kibri, Nemrut’un ihtirası, Karun’un serveti, Ebu Cehil’in gururu; bugün hâlâ anlatılıyor ama hakikat karşısında hiçbirinin kalıcı olmadığını biliyoruz.

Netanyahu’nun maskesi de bir gün düşecek. Tarih onu bir devlet adamı olarak değil, insanlığın ortak vicdanına kazınmış bir karanlık gölge olarak anacak; kibirlerinin ardında kaybolan diğerleri gibi.

Kimi zaman Harun Reşid’in görkemli sarayının ardında fani bir insanın çaresizliği kimi zaman Büyük İskender’in ordularının ardında ölüm karşısındaki acziyet görünür. Bugünün liderlerinde de aynı. Kimisi devletinin kimisi ideolojisinin kimisi de kendi korkularının maskesiyle konuşuyor.

Bugün bizim çevremizde de maskeler eksik değil. Kimi makamıyla kimi unvanıyla kimi parasıyla kendini var ediyor. O yüzden sormamız gereken soru hep aynı: Karşımızdaki kim? Gerçek yüzü mü yoksa ardına gizlendiği maske mi?

Belki de esas mesele “Kiminle görüşüyoruz” sorusunu önce kendimize yöneltmek. Biz hangi kimliğimizle konuşuyoruz? Sahici yüzümüzle mi yoksa takındığımız maskelerle mi?

Maskeler düştüğünde kim kaldıysa işte onunla görüşüyoruz.

Yorumlar
Z
Ziyaretçi 2 ay önce
Sadece karşımdaki insanların değil, kendi maskemi de sorgulamama neden olan bir yazıydı. "Kimim ben?" sorusunu içtenlikle sordurdu; adeta kendi içime doğru bir yolculuğa çıkardı beni. Bu soru, bir aynanın karşısında maskemizi çıkarıp gerçek benliğimizle yüzleşme cesaretini hatırlatıyor. Dilerim hepimiz, önce kendi içimizde ve ayna karşısında, kendimize karşı taktığımız maskeleri çıkarabiliriz.
BEĞENME
0
CEVAPLA