Felaket kaydırması

JEAN-JACQUES ROUSSEAU, 1762’de kaleme aldığı “Toplumsal Sözleşme” adlı eserini, elbette boşa yazmadı. Zaten tüm gerçek aydın/yazar/sanat temsilcisi daha iyi bir dünya için iz bırakmaya çalışmaz mı? Temeli nedir peki bu iz bırakmanın, tüm –izm’lerden soyutlanarak, yani kendinden öte birey olmaktan öte –bütüne hizmet-anlayışı.
Dünyanın herhangi bir yerinde bir insan aç yahut canı acıyorsa; dünyadaki tüm insanlarda bunu hissedecektir. Doğa da dâhil yani öyle bir network ağıdır ki bu, bir bireyin yanlış hamlesi; açığı, zayıflığı, iradesiz yahut en önemli unsur sevgisizliği, katmanlar değil sadece kıtalar arası erozyonu domino taşı misali başlatacaktır.
1762’de ne anlatmaya çalışmıştır, benim baş yazarım, Rousseau: Toplumu oluşturan bireylerin, karşılıklı uzlaşma,anlaşma konusunda ve birbirlerini şiddet, özensizlik ve de sahtekarlık karşısında “korumak” adına sunulan bir kavram bütünüdür.
VEBA DANS SANAYİ DEVRİMİ
Çok yönlü ve birikimli Yönetmen Alkan Avcıoğlu’nun, senaryosunu “Vikki Bardot” mahlası yani Gizem Avcığlu tarafından yazılan “GERÇEK ÖTESİ”, Dünyada ve ülkemizden çıkış yapan İLK UZUN METRAJ-YAPAY ZEKA İLE ÜRETİLMİŞ-BELGESEL FİLMİ’nde, karşılaştırmalar esasında dünyanın “daha iyi bir dünya” adına yapılan savaş ve devrimler karşısında gelinen son noktayı toparlamakta.
Toparlamakta çünkü artık bu son perde!
Sözde insanlığın, biz insansılar olarak değerlendirelim. Yaptığı tahribat, artık her canlı üzerinde yaşanılır ve de varlığının zenginliğinden fukaralığa dönüşmüş halini yaşamaktadır.
Kimilerimiz bunu yıllar önce fark etti. Alkan bey gibi biriktirdi, hazır hale gelmesini bekledi. Mesela “Gerçek Ötesi/Yapay Zekâ ile üretilmiş ilk Belgesel” filmini 2025 yılında konuşurken bundan on bir yıl önce yazdığım roman üzerinden tam da bunu, yozlaşmaya ve tüketilen “değerler ”sistemimizin, sevgiyi, aşkı, dostluğu sosyal medya üzerinde anlamlandırma, boşa kürek çekişini ifade etmeye çalışmıştım.
Demek ki aynı yolda olanlar, muhakkak birbirlerini buluyor. Nasıl bulmasın ki? Alan daralıyor. Sözde devrim ve yenilenme, insanlığa “fayda” konusunun empoze edilerek öne sürülen, Sanayi Devriminin
( 1760-1830 İngiltere’de başlayan ve 1850’den sonra ise Batı Avrupa ülkeleri başta olmak üzere, Rusya, Kuzey Amerika, Japonya dâhil olarak) tacını 19.yy a kadar taşımıştır.
Şöyle bir sürece bakarsak; teknoloji bize fayda, işe kolaylaştırıcı olarak sunulurken. İnsanlık bugün teknolojinin kölesi haline gelmiştir.
O zaman iki unsur ortaya çıkmakta. İnsanlık, ya doyumsuz her şeyi kendine yontmaya çalışıyor ve bunu beceremediği içinde kendinden kaybediyor. Gözü dönüyor, hırsları ile. İkincisi ise gerçekten makineler akıllı ve insanlar, duygusal zekâsız olarak YAPAY ZEKANIN KÖLESİ.
Sizce hangisidir? Sorusunu, tam da zamanında ve yerinde Alkan Avcıoğlu ve ekibi sormakta. Hem de öyle güzel ve öyle derin ki. İkinci kez izledim, bir daha izlerim.
Ortaçağ sokaklarının, yer yer Arnavut kaldırımlı taşlarında, kendinden geçmiş halde hummalı bir dansa tutulan insanlığın, meğerse 16.yy da müziksiz, dans vebasına tutulduğunu belgesel aktarmakta.
(Bu bilgiyi veren ise filmin başında verilen “doğru bilgiye artık ulaşamama gerçeğinde. Doğru bilgiyi belgesel de sunma. Bunu da Gerçek Ötesi-Yapay Zekâ kullanılarak yapılan dünyada ilk filmin naçizane yorum kısmımın sonuna sakladım)
Ayak seslerinin, bugün günümüzde ve Gerçek Ötesi yapay zekâ ile üretilen ilke belgesel filmin içinde belirtilen ve “Felaket Kaydırması” olarak nitelendirilen, herkesin soluksuz, koşarcasına, her şeyi unutarak, ellerinde tablet yahut cep telefonları ile kaybolma, kendini yok etme halinin, mekanik olarak kaydırma sesini, taşlarda yağmur sesi gibi vermekte.
Klavye ve ayakkabı topuk sesleri, adeta Flamenco dansı gibi süzülmekte.
Çok farklı aktarımlar, sanatın büyüsü ile bezenmiş. İnce düşünülmüş, şahane bir eser ortaya koyuyor.
Bir yerde bana agresif Heavy Metal/ Punk Rock danslarında tabii burada müzik yer almakta. Aynı yörünge etrafında dans etmek için aniden roket atar gibi fırlayan, birbirlerini iten, çarpan, aşırılığın yoğun olduğu, gençlerin dansını da, anımsattı(mosh pit, slamming)
Kullanılan arka fon müziği, danslar ve o yıllarda, durmaksızın dans etmekten kemikleri kırılan, bayılan insanların birden durduklarında hiçbir şey hatırlamamaları, hangi derin sarhoşluğun gerçeğidir.
Ya da kendini kaybedercesine uzaklaşmak isteği.
Hepsi ayrı felsefe ayrı sosyolojik inceleme konusu.
İnsanlık önce değerlerini sonra kendini otomatik olarak kaybetti. Cahil ülkelerde bu daha kolaydı ama bunun açılımını ise bugün teknoloji adı altında sunulan büyük dev patron sahiplerinin 2017 yılında gizlice buluşmaları ve Psikolojik taktiklerin tezahürü çok net ve uzman anlatımı ile “Belgesel Formatında” karşımızda.
GERİLEMECİLİK
Psikologların “Gerilemecilik” olarak sunduğu gerçeklik ile karşılaşanlar; bu kaosun içinde bulunmamayı. Sosyal Medya içinde paylaşma yapmanın, veri kazandırılmış bulut sisteminin havuzunda kaybolup gittiğini aktarmakta.
Bir zamanlar TV dizileri ile yaşayanlar Şimdi sosyal medya fenomen yahut başat olmak için her türlü olayı göz almışlar ile dolu. Takipçi sayısını, sevgi göstergesi alan. Botların insansız müdahalesi ile tam da gerçek olmayan, gerçeklik.
Yani GERÇEK ÖTESİ.
İnsanlığın aidiyet duygu arayışını, sosyal medya da açılan ve acil olmadıkça bir kapanma durumunda hemen başka platformlarda, adeta nefes alamıyormuş gibi delirme hallerini…sunmakta.
İşte 16.yy vebasına benzetmiyor, aynısı. Hatta daha da beteri.
Veriyi, yapay zekâya veren kişinin insanlığı, erdemi, bilgisi ve etik değerleri ölçüsünde, doğru bilgiye sahip olunacakken; “Gerçek Ötesi Yapay Zeka ile üretilen ilk Belgesel Film” içinde Kenya (Nairobi)’da saati 1 yahut 2 Dolar karşılığında, veri sağlandırıldığı. İnsan yapımı ve yeterli zaman olmadan, bilgi eksikliği ile yapılan uygulamanın gün yüzüne sürülmesi artık bu kadar yalan/yanlış bilginin karşısında tek şeyi vermektedir.
ETİK
Dolayısı ile her şeyin bir dibi vardır. İnsanoğlu zaten her şeyi hızlıca tüketir, tüketmeye meyillidir. Sistem bunu ister. Sisteme uymayan, uymak istemeyen oyun dışıdır.
Haliyle mavi tık, ya da fosforlu tık! Rengi, hiç önemli değil.
Size empoze edilen kişi, gerçekten yalın ve net bilgiyi sunuyor mu?
Özetle Türkçe HERŞEYİYLE SAF MI?
Durmadan sadece kendini sunan insanlar, o koca boşlukta zaman öldüre dursunlar. Doğru ve ahlaklı iş yapan, kul hakkına girmeyen, saygılı olmayı, önce kendine yaparak devam edenlerin işi, eninde sonunda parlayacaktır.
Bu hummalı çöküş, bize şunu bağıra bağıra söylemekte.
Dürüst, şeffaf, net ve gerçekçi olan kazanacak.
Dolayısı ile sevgi dilinin ortak olduğu dil arancak. Çünkü kimse, ne yapaylıkla yaratılmış makyaj, yüz, kıyafet, alanlar, sözler, istemiyor.
Tüketildi, Bitti
Özgünlük, Otantiklik bile sarsılmaya ve taklit edilmeye çalışıyor.
Bir gerçekten bir iş ortaya koyduğunda aynı hummalı sancı ile adeta zombiler misali şuursuz; taklit, saldırma, kopyalama var.
Ne diyoruz, o zaman.
Şimdi yeni şeyler söylemek lazım! Hesabı.
Ama o yeni işte, adil ve şeffaf olmak zorunda. Bünyeden kesip atacak doğada, insanda.
Sonun başında.
Yeniden doğuşun hikayesinde; emeği geçenleri ve en başta, Yönetmen Alkan Avcıoğlu’nu yürekten kutluyorum.
Sadece bu cesur işi için değil esasında bize filmin özünü oluşturan Yapay Zekânın, Duygusal Zekâ üzerine hâkimiyetini anlatırken. Çoğunluktan ayrışarak, esas gücün makineleşmeyen, yüreklerde olduğunu; önce araştırma bilgi ve veri sağlamlığını kendi projesi içinde uygulayarak gösteriyor.
Evet, dünya burada. Bu kadardan da daha kirli ama yapabilirsin!
Dürüst Ol.
Sevgi Ol.
İnsan Ol.
Adil Ol.
Hemen bir anekdot paylaşayım. 2023 yahut 2024 yılı olmalı, İstinye Üniversitesinde, öğrencilerin bir projesinde, ilk kez bir robot çevrimiçi olarak halka sohbet gerçekleştirdi. Herkes soru sordu ve cevabını aldı.
Benim sorum ise:
-Neden dünyada ve ülkemizde “duygusal zekâ” önemsenmiyor? Duygusal zekanın, Yapay zekaya karşı durumunu, ileride ne şekilde olacağını düşünüyorsunuz?
Makineden önce uzun bir duraksama ve ardından garip bir ses ve yetkililer “affedersiniz, yine soracağız” cevabı.
-Hayır, dedim. Gerek yok Ben cevabımı aldım.
Olay, 1 ve O ise. Neyi verdiğimiz, neyi alan ile ilgili ancak veri doğru verilirse!
Sorulmamış soru ve deneyim ile ben naçizane, onlara bir şey kattım. Çıkışta, bize bir şey öğrettiniz, teşekkürler. Bunu dikkate alacağız. Demeleri bile bir kazançtır. Elbette topluma.
Dolayısı ile veriler, her ne kadar Kenya’da girmiş olsa dahi yaşam devam etmekte.
İyilik ve ışık elçileri, tüm galaksi için çalışıyor.
Ve yüce varlık insanlığın sonsuz gücü yeter ki doğru, iyili ve de insanlık için kullanmayı bildiğinde, ne derece kıymetli hale dönüşebiliyor.
“GERÇEK ÖTESİ” YAPAY ZEKÂ İLE ÜRETİLMİŞ AMA
TAMAMEN –DUYGUSAL ZEKÂ- DERİNLİĞİ İLE HARMANLANMIŞ, DÜŞÜNÜLMÜŞ BİR GERÇEKLİK.
YANİ YÖNETMEN, ALKAN AVCIOĞLU’NDAN, UNUTULMAYACAK VE YILLAR GEÇTİKÇE DAHA DA İYİ ANLAŞILACAK, BİR BAŞYAPIT.
Belgesel Filmin başlarında, esas belirleyici unsur Psikolog, Nobel Ödüllü ama Ödülünü kendi alanından almayan!
Daniel Kahneman (2011-Hızlı ve Yavaş Düşünme) tezleri üzerinden, bütünsel zekâ aktarımı, dünyada ilk kez, hem de yapay zeka kullanılarak, bu belgeselde.

ALKAN AVCIOĞLU ve GERÇEK ÖTESİ
Tekrar tebrikler ve sarı bez poşetlerimiz adına nezaketiniz için teşekkür ediyorum.
Tshirt’ü giyerken ve çantamı kullanırken; 1938 yılında Orson Welles’n kuyuya attığı taşı, yeniden anımsayacağım.
Hiç unutmuyoruz ki!