İnanç Uysal yazdı: "Osmanlı'dan günümüze Saray Medeniyeti!.."

  • Yazdır
  • A
    Yazı Tipi
  • Yorumlar
İnanç Uysal yazdı: "Osmanlı'dan günümüze Saray Medeniyeti!.."
Abone ol
"Her ne olursa olsun bizim saray ve benzeri kültürümüzün alıp yürüdüğü dönem 19. Yüzyıla yani, 'İmparatorluğun en uzun yüzyılına' denk geliyor. Çöküşün başladığı, yıkılma emarelerinin baş gösterdiği zamanlara… Kıbrıs Barış Harekatı’nın 47’nci yıldönümünde Ada’yı ziyaret eden Sayın Cumhurbaşkanı’nın KKTC’ye de bir saray müjdesi vermesi üzerine aklıma geldi bu tarihçe. Allah benzetmesin ama çok görür konuşur olduk bu sarayları; yazlığı ayrı, kışlığı ayrı…"

İnanç Uysal'ın kaleme aldığı, "Saray medeniyeti" başlıklı makale şöyle: 

Osmanlı’nın kurucusu Osman Bey tarafından yaptırılan ve muhtemelen bugün anladığımız anlamda bir saray olmasa da bir ikamet ve yönetim merkezi olarak hizmet veren, “Bey Sarayı” (Bursa) İmparatorluğun ilk sarayıdır. Muhtemelen, diyorum çünkü bugün bu saray fiziki olarak yok…

Osmanlı’nın saray diyebileceğimiz ikinci yönetim merkezi Edirne Sarayı idi. Fetihlerin yönü Batı’ya doğru olunca başkent Edirne’ye taşınmış, haliyle de Cihan Padişahı için bir ikamet ve yönetim binası inşa edilmişti. Sultan 2. Murat tarafından inşaatı başlatılan saray Fatih Sultan Mehmet döneminde tamamlanmıştı.

O saray da yok şimdi ama o biraz daha saray diyebiliriz. Payitaht İstanbul’a taşınınca hükmü çok uzun sürmemiş, ancak sonrasında da bazı padişahlar kullanmaya devam etmişler. Ruslar Edirne’yi işgal edince, cephanelik düşmanın eline geçmesin diye infilak ettirilince yıkılmış.

Sonra İstanbul fethedilince Fatih Sultan Mehmet bir sembol gibi Topkapı Sarayı’nı yaptırdı; yıl 1478…
Topkapı, İmparatorluk olmanın, Devlet-i Âli haline dönüşmenin bir sembolü, o zamanlar bütün dünyada var olan büyüklüğün şatafatla tanımlanmasının bir gereği ve karşılığı idi…

Osmanlı bu tarihten sonra 380 yıl boyunca bu saraydan yönetildi. En ihtişamlı dönemlerin sessiz tanığı idi Topkapı Sarayı. Keza, gerileme ve çöküş dönemlerinin de…  Arada bir de “Lale Devri”ni yaşadı...

1856 yılında Sultan Abdülmecit’in emriyle Osmanlı’nın Ermeni tebaasından, mimar Mihran Mesrobyan ve yine mimar Balyan Kardeşler tarafından batılı mimari tarzında Dolmabahçe Sarayı yapıldı.

Aslında bundan kısa süre önce belki de saray olması niyetiyle yaptırılmayan Yıldız Sarayı vardı. Sultan 2. Abdülhamit, duygusal nedenlerle Dolmabahçe Sarayı’nı terk ederek Yıldız’a yerleşti ve burası da aynı dönemde bir saraya dönüştü. 

Yine aynı dönemde yaptırılan Sultan 2. Mahmut’un kullandığı Beylerbeyi Sarayı’nın unutmamak lazım. Sultan Abdülaziz, tamamen yıkılan Beylerbeyi Sarayı’nı 1865 senesinde yeniden yaptırdı.

O dönemde İstanbul’un her yanında başka saraylar, yalılar köşkler, avlaklar v.s inşa ediliyordu. Yani, belki de 550 yılda yapılandan fazla. Çünkü Sadrazamlar ve Paşalar da bu modaya ayak uydurmuştu…

İmparatorluğun zor zamanlarıydı. Bir kısmı borçla yapılan bu binalar belki de halkın saltanata olan güvenini kaybetmemesi, güçlü görünmek gibi sebeplerle yapılıyor olabilirdi. Ama herhangi birinin o saraylara ve orada yaşanan şatafata bakarak İmparatorluğun çöküşünü fark etmediğini düşünmek çok mümkün görünmüyor.

Kaldı ki dünyadaki saray kültürü de o dönemde yavaş yavaş kaybolmaya başlamış, kullanımlar devam etmiş ama pek yenileri yapılmamıştı. Yine de şatafatlı binalar prestij açısından o dönemde hâlâ bir şeyler ifade ediyordu elbette.

Her ne olursa olsun bizim saray ve benzeri kültürümüzün alıp yürüdüğü dönem 19. Yüzyıla yani, “İmparatorluğun en uzun yüzyılına” denk geliyor. Çöküşün başladığı, yıkılma emarelerinin baş gösterdiği zamanlara…

Kıbrıs Barış Harekatı’nın 47’nci yıldönümünde Ada’yı ziyaret eden Sayın Cumhurbaşkanı’nın KKTC’ye de bir saray müjdesi vermesi üzerine aklıma geldi bu tarihçe. Allah benzetmesin ama çok görür konuşur olduk bu sarayları; yazlığı ayrı, kışlığı ayrı…

Beştepe Külliyesi’yle başladı tartışma. 29 Ekim 2014 açıldı Külliye. Aslında yapımına Yeni Başbakanlık Binası adıyla ve niyetiyle başlanmıştı. İnşaat başlarken Erdoğan Başbakan’dı. 10 Ağustos 2014 seçimlerinde Cumhurbaşkanı olunca Yeni Başbakanlık Binası da birdenbire Cumhurbaşkanlığı Külliyesi’ne dönüştü. Cumhuriyet’in saraylara alternatif olarak sembolize ettiği Çankaya Köşkü ise tenzili rütbeye uğrayıp Başbakanlık haline geldi. Oysa Yeni Başbakanlık Binası, Cumhurbaşkanlığı Külliyesi’ne dönüştürülürken, Türkiye hala Parlamenter Sistem ile, yani Cumhurbaşkanlığı makamının temsil ve sembolik görevleri olan, sorumluluğu bulunmayan, icraatın başının Başbakan olduğu, Başbakanlık Sistemi ile idare ediliyordu.

Atatürk Orman Çiftliği (AOÇ) üzerine yapılmış olması, imar izninin olmaması, açtığı masraflar vs. nedenleriyle muhalefetin, “Kaçak Saray” diye isim taktığı ve eleştirdiği Külliye, iktidar tarafından itibar göstergesi olarak lanse edildi. Ancak, muhalefet yukarıda bahsettiğim konuyu hiç dile getirmedi. Getirdiyse de pek duyulmadı.

Şimdilerde, Başbakanlık Binası olarak yapımına başlanan ve bir saray ve etrafındaki külliye yapılarından oluşan bir kompleks haline gelerek Cumhurbaşkanlığı Külliyesi’ne dönüşen bu yapının hepimizin olduğu ve ülkenin itibarı için gerekli olduğu savı, ortaya çıkan yeni saraylarla ikna edici olma özelliğini yitiriyor. Erdoğan Başbakanken Başbakanlık Binası ama Cumhurbaşkanı olunca Cumhurbaşkanı Külliyesi!..

Neyse, yine de önemli olan, Anadolu’nun ve hatta Kuzey Kıbrıs’ın dahi saraylarla donatılarak, “Ne kadar büyük olduğumuzun” dünyaya gösterilmesi ve bu sayede Kuzey Kıbrıs’ın da bütün dünya tarafından tanınmasının tesis edilmesi!..


Yorum Yazın