Anayasa Profesörü Serap Yazıcı ile olasılıklar üzerine:

HDP kapatılırsa hukukiliği daima tartışılır

  • Yazdır
  • A
    Yazı Tipi
  • Yorumlar
HDP kapatılırsa hukukiliği daima tartışılır
Abone ol

Nursun Erel

Anayasa Profesörü Serap Yazıcı ile sohbetimizin ikinci bölümünde, seçimler öncesinde siyaset arenasındaki olasılıkları konuştuk. HDP’nin tepesinde “Demokles’in Kılıcı gibi sallanan kapatma davası” siyaset yasakları ve partinin hazine kaynaklı hesaplarının bloke edilişi acaba önümüzdeki süreci nasıl etkileyecek?


Bu soruları yönelttiğim Serap Yazıcı’nın HDP eş başkanı Mithat Sancar ile hukuk fakültesinde aynı sınıfta olduklarını, hatta okul birinciliğinin o yıllarda bu ikili arasında gidip geldiğini de öğrenmiş oldum. Serap Yazıcı, Sancar için; “çok iyi bir hukukçudur” nitelemesinde bulunurken Sancar’ın başında bulunduğu HDP üzerinde dolaşan kara bulutları ‘Türkiye ve dünyada parti kapatma geleneğinin geçmişini anlatarak   şöyle değerlendirdi:


DEMOKRASİ REFLEKSİ: “İkinci Dünya Savaşı öncesinde Nazi Partisi Almanya’da ve İtalya’da da Mussolini yönetimi büyük acılar yaşattılar, bu durum savaş sonrasında demokrasilerin kendini koruma refleksini harekete geçirdi. Bu iki ülkede partiler, demokrasi yoluyla iktidara gelerek demokrasiyi ortadan kaldırmıştı. Dolayısıyla savaş sonrasında -hürriyeti yok etmek meşru bir hürriyet değildir-  kavramı Anayasalarda yerini buldu. Böylece demokratik araçları kullanarak demokrasiyi yıkmaya yönelen partilerin kapatılması, Anayasalarda düzenlendi.Örneğin 1949 tarihli Alman Anayasasının 21. Maddesi bu yönde bir yasağa yer vermiştir. Ancak bu güne kadar Almanya’da sadece iki parti Neo-Nazi Partisi ve Alman Komünist Partisi kapatılmıştır. 

Türkiye’de ise altısı 1961 Anayasası, on dokuzu 1982 Anayasası döneminde olmak üzere yirmi beş parti Anayasa Mahkemesi tarafından kapatılmıştır. Bir parti ise (AKP) hazine yardımından kısmen mahrum edilmiştir. Bu tablo, Türkiye’de parti yasaklarının çoğulcu demokrasiyi koruma işlevini yerine getirmediğini göstermektedir. 

DİZAYN ARACI: “Türkiyede ise siyasi partilerin kapatılması mekanizması çoğulcu demokrasiyi korumak için değil, adeta siyasi arenayı tekrar dizayn etme aracı olarak kullanılıyor. HDP aleyhindeki dava bu çerçevede değerlendirilebilir. Türkiye Avrupa Konseyi Üyesi  olarak pek çok anlaşmaya taraf, ayrıca Venedik Komisyonunun da üyesi… Bu komisyon üye bütün devletler için parti yasaklarının hangi çerçevede uygulanması halinde meşru görülebileceğini karara bağlamıştır. Yani parti; şiddete başvurursa, şiddeti açık yöntem olarak kullanacağını beyan ederse kapatma meşru kabul edilebilir. Venedik Komisyonunun 1999 tarihli raporu, Avrupa Konseyi’nin üyesi olan bütün devletlere yöneliktir. Türkiye’deki parti yasakları, bu raporun verileri ışığında gözden geçirilmemiş; 2008’de AKP aleyhine kapatma davası açılmıştır. Bu dava üzerine Venedik Komisyonu, sadece Türkiye için özel bir rapor yayınlamıştır. Bu raporda Türkiye’de Anayasanın parti yasaklarının çok sayıda soyut ve muğlak olduğu; böylece Anayasa Mahkemesi’ne geniş bir takdir yetkisi sunduğu ifade edilmiştir. Ayrıca Almanya’da, İspanya’da kapatma davasını harekete geçirme yetkisinin halka hesap verir organlara ait olduğu; Türkiye’de ise bu yetkinin halka hesap vermeyen Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısında olduğu belirtilmiştir. Bu nedenle parti yasaklarını düzenleyen anayasal ve yasal hükümlerin esas ve usul yönünden gözden geçirilmesi gerektiği vurgulanmıştır. 

KEYFİ TUTUM: “Çünkü bu davaların harekete geçirilmesindeki yetki Yargıtay Başsavcısına ait, oysa atanmışlar halka hesap vermez… Hesap verme sorumluluğu olmadığından kapatma davaları da çok sık ve keyfi açılmaktadır. Biz Altılı Masa olarak bu keyfi kapatmaların önüne geçmeyi kararlaştırdık.”

TARTIŞILACAKTIR: “Yargıtay başsavcısı kapatma için sadece aleyhteki delilleri topluyor. Anayasa Mahkemesi de onları doğru kabul ederek kapatmaya hükmediyor. Yani Türkiyedeki süreç yanlış kurgulandı, gelenekler yanlış. HDP aleyhine açılan davayı hukuk mantığı içinde değerlendirmek kolay değil, dolayısıyla bu davanın hukukiliği daima tartışılacaktır. Dünyada ise AYM’ler hep halka hesap veren organlardır. Bizde AYM üyelerinin 10’u cumhurbaşkanı tarafından seçiliyor, şu an bu 10 üyenin cumhurbaşkanının tercihleri dışındaki kararlara imza atma olasılığı nedir? Bu tartışılır… Oysa AYM’nin yapısı çoğulcu olmalı, üyeler çok farklı kaynaklardan gelmeliydi, çoğulcu faktörler rol oynamalıydı. Diyeceksiniz ki ‘Deveye demişler ki boynun eğri, o da demiş ki nerem doğru…’ Aynen bu durumdayız. “

HAZİNE YARDIMI: “Gelelim geçen haftaki karara, hazine yardımının bloke edilmesine.  Yargılama henüz tamamlanmadan bir izlenim verilmiştir, oysa yargılamanın tamamlanması gerekirdi. Bu yıl verilen yardım verilmesin. Bunun neticesinde HDP kapatılmasa da seçime kendi öz kaynakları ile girsin, hazine yardımından yararlanmasın… Bunlar hep hukukun siyasete alet edildiğini gösteren uygulamalar. “

BİLİNÇLİ SEÇMEN: “Oysa Türkiyede en bilinçli seçmen etnik temelde oy kullanan seçmendir. O halde, sonuçları belli olan hikayeyi tekrar tekrar uygulamanın ve siyasi tansiyonu yükseltmenin bir faydası var mı? Türkiye er geç bu sorunu  demokratik yollardan çözmelidir. 85 milyon vatandaş terörden zarar görmüştür, terör herkesin yaşama hakkını aynı ölçüde tehdit ediyor o halde biz sorunlarımızı demokratik yollarla çözelim. Bu sözlerim herhangi bir örgütü övme anlamı taşımıyor, tam tersine onların beklendiği alanı, terör bataklığını kurutmak gerekiyor.”

İNSAF: “Düşünüyorum da 12 Eylül yıllarında, askeri yönetim koşullarında -demokrasi yok- diyor ve demokrasiyi yeniden kurmak için çaba gösterilmesini istiyorduk, oysa şimdi geriye dönüp bakınca -askeri yönetimler dahi daha insaflıymış- diyorum… Elbette darbelerin yarattığı enkazı kaldırmak çok zaman aldı, çok çaba istedi ama geçmişe bakınca askeri darbeler dahi daha az yıkım yaratmıştı diye düşünülüyor.”

HDP BIRAKMAZ. “HDP kapatılırsa belki HDP adıyla var olmayacaktır ama mutlaka başka biçimde varlığını devam ettirecektir. Çok sıkışmış durumdayız ama -onlar alternatif düşünmüşlerdir- diyorum. Zaten Türkiyedeki demokratik olmayan geleneklerden en fazla şerbetlenmiş olan grup bu gruptur ve demokratik mücadeleyi bırakacaklarını beklemiyorum.”

SİYASET YASAĞI: “450 HDP’li için şimdi siyaset yasağı isteniyor eğer AYM bu yönde karar verirse bu tabii ciddi bir sorun olacak ve çok ciddi sonuçlar yaratacaktır.  Hukuktaki bir eksiklik de şu;  bu 450 kişiye yasak talep ediliyor ama bu 450 kişiye tek tek kendilerini savunabilme hakkı verilmiyor. Peki, Anayasanın 36. Maddesinde yer alan adil yargılanma, adil savunma hakkı nerede?”

Serap Yazıcı’ya kendisinin de “taraf” olarak itiraz ettiği İstanbul Sözleşmesi’nin bir gecede kaldırılması olayını sormasam olmazdı, sohbetimizin sonunda şöyle dedi: 

“Bu durumun Anayasaya aykırılığını hem şahsi dava açarak hem sözlü olarak yüksek yargıda savundum, ne yazık ki reddedildi. Bu durum hukukun üstünlüğünden uzaklaştığımızın da kanıtı. Türkiyede belki de en güçlü sivil toplum hareketi kadın hareketidir. Türkiye Cumhuriyeti tarihi bir kadın hakları tarihidir, o yüzden umutsuz değilim. Altılı Masa’da yer alan açık taahhüdümüz ortada, İstanbul Sözleşmesi’ni mutlaka  geri getireceğiz.”
 


Yorum Yazın