EŞİK Platformu, İstanbul Sözleşmesi'ni savunmak için yine Danıştay'daydı

  • Yazdır
  • A
    Yazı Tipi
  • Yorumlar
EŞİK Platformu, İstanbul Sözleşmesi'ni savunmak için yine Danıştay'daydı
Abone ol
2021 yılında İstanbul Sözleşmesi’nden hukuksuz, siyasi bir kararla çıkıldığın belirten EŞİK Platformu, "Karara karşı Danıştay’da açılan 220’den fazla davadan, duruşması yapılan 70 kadarı reddedildi. Kararın bağımsız ve tarafsız koşullarda verilmesi engellendi. Halen karar verilmeyen davalar mevcut. Bugün bu davaların duruşmaları için bir kez daha Danıştay’dayız." ifadelerini kullandı.

Eşitlik İçin Kadın Platformu'nun (EŞİK) yaptığı açıklamanın tamamı şöyle:

"20 Mart 2021’de Resmi Gazete’de yayımlanan, İstanbul Sözleşmesi’nden hukuksuz çıkış kararının ardından; kadınlar, kadın örgütleri, barolar, meslek örgütleri, sendikalar ve siyasi partiler tarafından Danıştay’da 220’den fazla iptal davası açıldı. Bu davaların 70’ten fazlası duruşmalı olarak görüldü. 28 Nisan - 23 Haziran 2022 tarihleri arasında yapılan dört duruşmada görüşülen dosyalara, EŞİK Platformu’nun çağrısıyla toplanan 1000’in üzerinde kadın avukatın yetki belgesi sunuldu. Duruşmalara yüzlerce hukukçu ve kadın hakları savunucusu katıldı. Dünya hukuk tarihine geçecek savunmalar yapıldı.

Bu duruşmaların ardından Danıştay 10. Dairesi, 19 Temmuz 2022 tarihinde 2’ye karşı 3 hâkimin oyu ile duruşmaları yapılan davaları reddetti ve Sözleşme’den çekilme kararını “hukuka uygun” buldu. Yapılan temyiz başvuruları da Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu (DİDDK) tarafından reddedilerek Cumhurbaşkanı’nın kararı “hukuka uygun” bulundu. Bu kararlarla, Anayasa ve ilgili yasalar ülkenin üst mahkemelerinden biri tarafından da açıkça ihlal edilmiş oldu.

Danıştay ayrıca, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin toplu davaları ele alış biçimine ilişkin 6. maddesini, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın hak arama hürriyetini düzenleyen 36. maddesini ve usul ekonomisi ile ilgili “davaların en az giderle ve mümkün olan süratle sonuçlandırılması, yargının görevidir” diyen 141. maddesini ihlal etti. Mahkemece re’sen ya da talep üzerine delil toplanmayan bu davalarda, Danıştay makul süreyi aşan bir yargılama yaptı ve halen süren davaları dikkate almadan, duruşmalar tamamlanmadan kararını açıkladı. Duruşması yapılmayan, çoğu kadın örgütleri tarafından açılmış olan davaların duruşması bugün yapılıyor. Duruşma gününün 25 Kasım Kadına Karşı Şiddetle Uluslararası Mücadele Günü’nü takiben belirlenmiş olması tesadüf olmasa gerek.

Bir kez daha dile getiriyoruz; İstanbul Sözleşmesi, Anayasa’nın 90. maddesi ve 6251 Sayılı Yasa gereğince yasa hükmündedir ve hala yürürlüktedir. Meclis tarafından kabul edilen Sözleşme’nin onayına ilişkin 6251 Sayılı Yasa yürürlüğe girdikten sonra, İstanbul Sözleşmesi başta 6284 sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu olmak üzere birçok iç hukuk düzenlemesine etki etmiş ve kendisi de iç hukukun bir parçası haline gelmiştir. Temel insan hakları ile ilgili bu Sözleşme, kadınlar haklarına sahip çıktıkça yaşayacak ve yaşatacaktır. “İstanbul Sözleşmesi yaşatır” bir slogandan daha fazlasıdır; kadınların şiddete boyun eğmeyeceklerinin ve eşitlikten vazgeçmeyeceklerinin ifadesidir.


Siyaset, İstanbul Sözleşmesi yargılama sürecine çeşitli şekillerde müdahale etti, kararın bağımsız ve tarafsız koşullarda verilmesi engellendi

•    İstanbul Sözleşmesi davaları açıldıktan sonra, ilk incelemeyi yapan heyetten 2 üye değiştirildi. Yerlerine biri eski AKP’li belediye hukuk müşaviri olan iki üye atandı. Bu iki üye başkanla birlikte İstanbul Sözleşmesi aleyhine karar verdi.
•    Davalar sürerken “davalı” sıfatını taşıyan Cumhurbaşkanı, Danıştay’ı ziyaret etti. Duruşmalarının yapıldığı Danıştay Konferans Salonu'nda, Danıştay hakim ve savcılarının dinleyici olarak katıldığı bir konuşma yaptı.
•    Davalar sürerken Danıştay’a, Davalı Cumhurbaşkanı bir ve Hâkimler ve Savcılar Kurulu (HSK) üç yeni hakim atadı. Bu yolla hakimler üzerindeki iktidar otoritesi daha da pekiştirildi.
•    Davalar sürerken Davalı Cumhurbaşkanı, Danıştay’ın temyiz mercii olan İdari Dava Daireleri Kurulu’nun (DİDDK) yapısına da müdahale etti. DİDDK üyelerinin görev süresi, 28 Haziran 2022’de yayınlanan Hakimler ve Savcılar Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun ile 31 Aralık 2022’den 31 Aralık 2026’ya dek uzatıldı. İstanbul Sözleşmesi ile ilgili yürütmenin durdurulması talebini bu Kurul reddetmişti. Bu görev süresi uzatımı ile, Danıştay 10. Daire’nin kararını temyiz mercii olarak inceleyecek ve son sözü söyleyecek olan DİDDK’nın, Cumhurbaşkanlığı’nın Sözleşme’den çıkış işlemini onaylayan mevcut yapısı korundu ve temyiz itirazlarımızın reddedilmesi garantilenmiş oldu.
•    Çok sayıda iktidar yetkilisi, süren davalara rağmen Cumhurbaşkanı’nın işlemini savunan açıklamalar yaptı, yapmaya devam ediyorlar. Anayasa’nın mahkemelerin bağımsızlığına ilişkin 138. maddesini açıkça ihlal eden bu açıklamalar hakkında hiçbir işlem yapılmadı.
•    Davalar sürerken Davalı Cumhurbaşkanı’nı davada temsil eden iki savunmandan biri, davacıların gözü önünde mahkeme koridorlarında Danıştay 10. Daire Başkanı ile birlikte dolaşıp, sohbet etti. Eşit muamele ilkesi çiğnendi.
•    28 Nisan 2022 ve 23 Haziran 2022 tarihlerindeki duruşmalar öncesinde gerçekleşen davacılara yönelik kolluk şiddetiyle; ifade özgürlüğü, basın özgürlüğü, toplantı ve gösteri yürüyüşü yapma hakkı, anayasal hak arama özgürlüğü ve adil yargılanma hakkını ihlal edildi.
•    İstanbul Sözleşmesi’nden hukuksuz çıkışı ve Danıştay’ın yürütmeyi durdurma talebini red kararını Türkiye’nin her yerinde protesto eden kadınlara ve LGBTİ+’lara karşı yoğun şiddet uygulandı. Kadınlar ve LGBTİ+’lar tartaklanarak gözaltına alındı. Bazı yerlerde kadınlara ağır para cezaları kesildi, disiplin cezaları dahil çok çeşitli yaptırımlar uygulandı.

İç hukuk yeterli değil ve etkili bir biçimde uygulanmıyor

İktidar Sözleşme’den hukuksuz çıkışını halen “milli yasalarımız var” diyerek savunmaya çalışırken bir yandan da bu sözle kastettiği 6284 Kadına Şiddetle Mücadele Yasası’nın aşındırılmasına göz yumuyor. Oysa, Sözleşme’nin getirdiği düzenlemelerin birçoğunun iç hukukta karşılığı yok. Örneğin; belediyelere sığınak açma yükümlülüğü getiren düzenlemeye dair bir izleme mekanizması mevcut değil ve ilgili Yasa tam olarak uygulanmıyor. 6284’te eksikler bulunuyor. Yasa’nın 2. maddesinde, bu eksiklere atıfla Yasa’da hüküm bulunmayan hallerde İstanbul Sözleşmesi'nin uygulanacağı açıkça yazılı. Kaldı ki, İstanbul Sözleşmesi'nin izlenmesi için, Sözleşme ile oluşturulan ulusal ve uluslararası denetim mekanizmasının Türkiye hukukunda ve devlet mekanizmaları içinde bir muadili bulunmuyor.

Bugün ve bundan sonra İstanbul Sözleşmesi’ne, Anayasal hukuk düzenine ve insan hakları hukukuna sahip çıkmaya devam edeceğiz. Yukarıda sayılan ve buraya sığmayan nedenlerle tarafsızlığı tartışılır hale gelen, bu durumu hukuka uygun olmayan yorumlarıyla kararlara da geçiren mahkeme üyelerinin bu davadan çekilmesini bekliyoruz, artık bu davaya bakmamaları gerekir.

Hayatlarımız, haklarımız ve hayallerimiz üzerinden siyaset yapılmasına izin vermeyeceğiz. İstanbul Sözleşmesinden vazgeçmeyeceğiz."
 


Yorum Yazın