Lemi Özgen yazdı:

Dört Köşeli Üçgen

  • Yazdır
  • A
    Yazı Tipi
  • Yorumlar
Dört Köşeli Üçgen
Abone ol
Salah Birsel, Dört Köşeli Üçgen adlı romanında bir gözlemciyi anlatıyor. Biraz da gerçeküstü bir ortamda yaşayan ve “Tütün Yaprakevi” gibi muğlak isimli bir işyerinde, ne olduğunu tam da bilemediğimiz bir görevde çalışan gözlemci, gördüğü, tanık olduğu hemen her şeyi, herkesi gözlemliyor. İnsanların aslında gözlemlenmekten hoşlandıklarını söyleyen Birsel’e göre, “görünen adam, gözlemlenmeyi göze almış demektir”.

Yan yana sıralanmış ahşap plaj kabinlerinden birine emekleyerek yaklaştım. Belki tahtaların eskiliğinden dolayı belki de sırf bu iş için açılmış bulunan budak deliklerinden birine gözümü uydurdum. İçeriye bakmaya koyuldum. Önce sadece bir karanlık gördüm. Tuhaf gelebilir ama benim işimde “karanlık” da görülebilir. Sonra hiçbir şey görmedim. Yok. Mayosunu giyen ya da çıkartan bir kadın, ona sarılan bir erkek, adet yerini bulsun diye yakılmış sigaralar, eprimiş iç çamaşırları, kuma iyice belenmiş havlular. Bunların hiçbirini görmedim. Bunları görmediğim gibi, o alışılmış ahlar vahlar, inlemeler, gülme ya da ağlama sesleri, kısık sesle söylenen “dur biraz”, “böyle daha iyi” şeklinde konuşmalar da duymadım.

Görmedim ve duymadım çünkü bunlar yoktu. Plaj kabini bomboştu. Bunu kendim istemiş ve budak deliğinden içeriye bakmak için özellikle boş bir plaj kabini seçmiştim. Evet. Hepsi bu işte. Boşluğun nasıl bir şey olacağını anlamak için özellikle içinde kimse olmayan bir kabin arayıp bulmuştum. Sonra da o boşluğu seyretmiştim.

Yok. Sapık ya da deli değilim. Ben bir gözetleyici, o hiç sevmediğim argo tabirlerle dikizci ya da röntgenci de değilim. Günün yirmi dört hatta daha sonra anlatacağım gibi günün doksan altı saatinde, perdesi aralık kalmış pencerelere, umumi helalara, soyunma yerlerine, hamam odalarına, halvetlere bakarım. Bakkallara, berberlere, kahvelere, mekteplere, trenlere ve vapurlara da bakarım. Bakarım ve insanları incelerim.

Bunu bir sapık ya da deli olduğum için yapmam. “Gözlemci” olduğum için yaparım. Benim işim budur. Ben bir gözlemciyim. Hem de uluslararası bir gözlemci…

Hepimizin tanıdığı Nono Bey’in sergüzeşti devam ediyor. Elmas ve Şıngır Mıngır bir Boğaziçi,Ahlar ve Vahlar İçinde Bir Beyoğlu mekanında sergüzeşt devam ediyor. İstanbul-Paris arasında ve Kurutulmuş Felsefe Bahçeleri içinde macera sürerken, Salah Bey Tarihi sahnesinde bu kez bir gözlemci hem de uluslararası bir gözlemci “antresini” yapıyor.

Kendi tanımlamasına göre beynelmilel bir gözlemci bu.  Gece uyurken bile gözlemcilik görevini savsaklamayan biri. “Gazinoda oturanlar, işportacılar, memurlar, müdürler, satın alma kurulu üyeleri, şoförler, karaborsacılar, önemli derneklerin genel yazmanları, hırsızlar, aydınlar hep benim gözlemim altındadır” diyen bir gözlemci...

Köşe yazısının tamamını aşağıdaki linkten okuyabilirsiniz.


Yorum Yazın