Uzm. Psk. Ayça Girgin / Spor Psikolojisi Danışmanı
Bir sporcu düşünün… Aylarca çalışmış, antrenmanlarını hiç aksatmamış. Fiziksel olarak hazır, kondisyonu yerinde. Ama yarış ya da maç günü geldiğinde kalp hızla çarpmaya, nefes daralmaya başlıyor. Birden, o güvenli antrenman alanı yerini gürültüye, kalabalığa ve gözlerin üzerindeki baskıya bırakıyor.
İşte o anda devreye giren şey performans kaygısıdır.
Kaygı, çoğu zaman olumsuz bir kelime gibi algılanır. Oysa spor dünyasında kaygı, doğru yönetildiğinde güçlü bir yakıttır. Çünkü vücudu uyarır, dikkati artırır, enerjiyi mobilize eder. Ancak kontrolsüz olduğunda aynı kaygı, kasları gerer, nefesi kısıtlar, düşünceleri bulanıklaştırır. Sporcu artık “oyun”da değildir; zihninin içinde, “ya hata yaparsam?” döngüsündedir.
Kaygının Görünmeyen Yüzü
Performans kaygısı sadece bir duygu değil; aynı zamanda sporcunun özdeğeriyle, geçmiş deneyimleriyle ve çevresinden aldığı mesajlarla şekillenen bir düşünce biçimidir. Bazı çocuk ve genç sporcular için “başarısız olmak” sadece bir skor değildir; sevilen birini hayal kırıklığına uğratma korkusudur. Kimi sporcu ise “hata yaparsam tüm emeğim boşa gider” düşüncesiyle kendini baskılar.
Oysa unuttukları şey şudur: Kaygı, başarısızlığın işareti değil, önemsediğinin göstergesidir.
Bedenin Dili, Zihnin Aynası
Performans kaygısı zihinde başlar ama bedende konuşur.
Titreyen eller, hızlı atan kalp, odaklanamayan bakışlar… Beden aslında “tehlike var” sinyali verir. Beyin, sanki bir aslanla karşılaşmışsın gibi savaş ya da kaç tepkisini başlatır. Oysa ortada aslan yoktur; sadece bir top, bir sahne ya da bir atlama rampası vardır.
İşte o noktada zihinsel antrenman devreye girer. Nefes kontrolü, imgeleme, rutin oluşturma ve olumlu iç konuşma, sporcunun o “tehlike”yi yeniden tanımlamasını sağlar. Beyin, tehdit yerine fırsatı görmeye başlar.
Aile ve Antrenörün Rolü
Kaygıyı en çok büyüten şey, çevreden gelen “hata yapma” mesajıdır.
“Bu sefer kazanmalısın”, “Sen en iyisisin”, “Kaybedersen moralim bozulur” gibi iyi niyetli ama baskı yaratan sözler, çocuğun zihninde “ya başaramazsam” korkusuna dönüşür.
Oysa destekleyici bir yaklaşım, “elinden geleni yaptığın sürece seninle gurur duyuyorum” cümlesi kadar basit olabilir.
Sporcu, bu güvenli ortamda risk almaktan korkmaz; çünkü bilir ki değeri sonuçtan bağımsızdır.
Zihinsel Güç, Kas Gücü Kadar Gerçek
Birçok sporcu saatlerini fiziksel antrenmanla geçirirken, zihinsel antrenmana yeterince zaman ayırmaz.
Oysa kas ne kadar çalıştırılırsa güçleniyorsa, zihin de antrenmanla dayanıklılık kazanır.
Performans kaygısını yönetmek; nefesi, dikkati, düşünceleri ve duyguları birlikte eğitmeyi gerektirir.
Bu da bir seansla değil, düzenli bir süreçle mümkündür. Çünkü zihinsel dayanıklılık, bir refleks hâline geldiğinde sahada kendini gösterir.
Son Söz
Performans kaygısı, sporcunun düşmanı değil; görünmez öğretmenidir.
O duygu, “hazırsın ve önem veriyorsun” diyen içsel bir sinyaldir.
Onu bastırmak yerine dinlemeyi öğrenen sporcu, kendi potansiyelinin kapısını aralar.
Unutmayalım, gerçek başarı sakin zihinlerde doğar.