Prof. Dr. Sema Kalaycıoğlu yazdı:

Yeniden esen iki devletli çözüm rüzgârı

  • Yazdır
  • A
    Yazı Tipi
  • Yorumlar
Yeniden esen iki devletli çözüm rüzgârı
Abone ol

Dünya hala Hamas’ın Gazze sınırındaki Kibutzlara yaptığı saldırıya karşılık İsrail’in başlattığı huruç harekâtının meşru müdafaa mı, yoksa soykırım mı olduğunu tartışadursun bir zaman gündemden düşen iki devletli çözüm tekrar hatırlandı. Şimdi koşullar geçmişten farklı. Ama iki devletli çözümün önündeki engeller kadar bağımsız Filistin devletinin kendi ayakları üzerinde durup, duramayacağı endişeleri aynı.

Eski - YeniBaş Rol Oyuncuları ve Başarısız Süreçler

ABD Orta Doğu’da hala en etkili güç. Suriye’de, Irak’ta fiili varlığı, Afganistan, Pakistan ve Libya’da gölgesi devam. Şimdi bir de İngiltere ile Kızıldeniz’i Huti saldırılarına karşı koruma görevini üstlendi. Tabii bölgede Hamas ve Hizbullah’ın sırtını sıvazlayan İran gerçeği var. Rusya ve Çin de Orta Doğu’da. Ama İsrail ve Filistin konusunda şimdi elini taşın altına koyma kararlılığı gösteren, sesi gür bir Katar ve onun bir adım gerisinde Birleşik Arap Emirlikleri var. Suudi Arabistan, İran Yemen’de Huti’leri desteklediği için İsrail’in yanında olmasa bile karşısında değil.  Camp David’den (1979) bu yana İsrail ile barışı zorunlu gönüllü olarak sürdüren Mısır, şimdi özellikle Hamas’ı ülkeye tehdit olarak gördüğünden İsrail’in yanında, ateşkes ve ön müzakere masasının başköşesinde. İki devletli çözümü yeniden gündeme getirenler arasında, geçen hafta Paris’teydi. Yarın acaba nerede olacak? İsrail’in Abraham paydaşlarından Sudan, Fas, Bahreyn ve Umman sessiz. Ürdün de Mısır gibi İsrail’e yakın. Sadece zorlandıkça sesi çıkıyor. Lübnan sürekli teyakkuz halinde. Mikati hükûmeti, kıvılcımın Lübnan’a sıçramasını ve Hizbullah’ın ülkeyi yeniden yangın yerine çevirmesini engelleme gayretinde.

Dünya İsrail ve Filistin konusunda, her defasında akim kalan sayısız barış girişimi gördü. Yol üstünde nice harita eskidi. Barışın adresi bir türlü bulunamadı. Yapıcı katkılarına rağmen, Oslo süreçlerinin sonu hep “indifada” oldu. Norveç bölgede yüzünü eskitince, şimdi sadece Mülteciler Konseyi ile acil yardım için sahada; Bir de Doğu Akdeniz doğal gaz sondajlarında. Öte yandan İsveç İsrail-Filistin meselesine 2014 den itibaren el atmış, önce Filistin’in bağımsızlığını tanıyarak Filistinliler için yeni bir umut olmuştu. Aslında amacı o tarihte ülkede sayıları giderek artan Arap ve Filistinli mülteci ve göçmen sayısını sınırlamak, hatta geri göndermekti. Doğru dürüst kurumsal, hukuki, teknik ve fiziki altyapısı olmayan Filistin’i inşa etmeye de pek hevesliydi. Müzakerelerde kalıcı barış için hep “iki devletli çözüm” ün önemine odaklandı. Verdiği insani yardıma ilaveten, bağışa doymayan Filistin’e 2014 ve 2019 yılları arasında “devlet kurma ve kapasite inşası” için,  200 milyon Dolar daha yardım taahhüt etti. Tabii bu amaçla verilen paralara ne olduğu hiç bilinmedi. Acaba kurumları kurmak ve çalıştırmak yerine kimlerin cebini doldurdu? Sonunda Stockholm süreci de tükendi. İsveç şimdi, Baltık’taki Rus tehdidi nedeniyle kendi derdinde. Büyük resimde şimdi pek yok. Hoş belki yakında o da yine iki devletli çözüm nakaratını tekrarlar. Bu defa Gazze’deki toz duman, kan ve gözyaşından çözüm umuluyor. Ancak umudun önünde aşılması zor eski, yeni engeller var.

“Denizden Nehir’e Kadar İsrail” ve Coğrafi Gerçek

Sahadaki gerçeklerle umutlar farklı. Aslında iki tarafta da insanların kahir çoğunluğu iki devletli çözümden yana. “Birlikte yaşayamayız; mutlaka ayrılmalıyız” ortak görüş. Ama nasıl?İsrail 1980 lerde tarımsal faaliyet dışında kalan Batı Şeria topraklarını kamu arazisi ilan ederek, Filistinlilere önemli bir mekân kaybına neden olmuştu. Kamu, özel, ortak ve vakıf mülkiyetinin ayırt edilmesi kolay olmayınca ekonomik faaliyet, yerleşim,  su ve yeraltı zenginlikleri üzerindeki mülkiyet hakları ile ilgili sorunların çözümü de zorlaşıyor. Öte yandan Netanyahu şimdi Gazze savaşını Hamas’ı tamamen yok edinceye kadar sürdüreceğini açıklarken, 2005 de İsrail’in tek taraflı bir kararla çıktığı Gazze’yi artık Filistin’e bırakmama niyetinde gözüküyor. Bu Gazze halkının sadece evini, barkını ve toprağını değil, aynı zamanda doğal gaz kuyularının bulunduğu Gaza-Marine(1)i kaybetmesi demek olur. Zaten o insanlar Gazze’den nereye gider? Ürdün ve Mısır istemez, körfez ülkeleri hiç istemez. Ya Türkiye? Türkiye’nin İsrail’e 1 milyon Filistinliyi, 2 milyon dolar karşılığında alma sözü verdiği söylentileri gerçekse bu neyin bedeli veya karşılığı? AKP iktidarının devamının mı?Kime yaranmak için ve kimden icazet alındı?

Gazze ve Batı Şeria zaten iki ayrı coğrafya. İkisini tünelle, tünelde giden raylı sistemle birleştirme projeleri de hayata geçirilemedi. Coğrafi bölünmüşlük iki devletli çözümün önünde büyük bir engel. Tabii İsrail Batı Şeria’daki Yahudi yerleşim yerlerini savaş sonrasında Gazze’ye taşıma hesabı yapıyor olabilir. Ancak “denizden nehire kadar İsrail” tasarımı, Filistinlileri Ürdün vadisine ötelediği oranda nehir ile Ürdün arasına sıkışacak bir Filistin devleti, çıkış kapıları yine İsrail veya Ürdün’e bağlı olan bir coğrafi kilitlenme içinde olacaktır. Böyle bir devlet dünyaya hangi deniz ve havalimanından açılır?

Devlet Kurma ve Yaşatmanın önündeki en Temel Engeller

Filistin halkı, tarım, inşaat ve bazı Nitelikli Sanayi Bölgelerinden (QIZZ) başka nerede iş bulur? Sebze, meyve ve zeytin üreten tarım bölgeleriyle Batı Şeria’da 1967 den beri bulunan mülteci kamplarının etrafında İsrail’in kara yollarında kurduğu bir elektronik denetim ve askeri kontrol noktaları sistemi var. Bu sistem, Filistin bağımsız devlet olsa bile hemen sona erer mi?  Kurulacak olan ucube “ayrılsak da beraberiz sistemi” çatışmasız yürür mü?  Filistinliler, artık tamamen yıkılan karşılıklı güven nedeni ile ne kibutzlarda ne de İsrail’in hizmet sektörlerinde çalışabilir. Fakirlik ve fakirliğin beslediği terör devam ederse, kısır döngü nasıl kırılır?   Halkına iş sağlayamayan devlet, nasıl bir devlet olur? Nasıl yaşar?                                        

İki devletli çözüm dile kolay. Kulağa hoş geliyor; Yürek yelpazeliyor. Yoksa başarması çok zor bir iş. Filistin’in bir bayrağı var. Rüştünü hala ispatlayamamış birer para ve vergi otoritesi var, ama henüz bir para birimi yok. Kamu hizmetleri yetersiz. Memur maaşları hala yardımlarla ödemekte. Yolsuzluk ve yardımları yolsuzluğa kaptırmak çok derin bir sorun. Bu yüzden dünyaya yayılmış zengin Filistin diasporası da bağımsız bir Filistin devletine mali destek vermekten kaçınıyor. Açıkçası devlet kurma sorumluluğu Filistin için başlı başına bir sorun. Böyle ittire kaktıra devlet nasıl kurulur?

Aslında bu dar coğrafyada kronikleşmiş bir başka çok önemli sorun da sürekli çatışma uzlaşmaya yanaşmama.  Bu sadece İsrail ile değil, Filistinlilerin birbirleriyle ilişkilerinde de böyle. Zaten bu yüzden şimdiye kadar birlikten güç değil, kavgadan güçsüzlük yaratmadılar mı? Filistin halkının yüreğinde bir bağımsızlık ateşi olabilir. Ancak devlet kurmak ve yaşatmak için bundan çok daha fazlası gerekir. Hala kendi geleceğini başka ülkelerin kararlarında ve ittirmesinde gören koşullanmalar, hem milli irade oluşumu, hem de kurumsal kapasite inşası önündeki engel.

Sonuç Olarak

Kısacası sınırlar, mülkiyet bölüşümü, kurum kapasiteleri, iş olanakları sorun ve mültecilerin geri dönmesi hep sorun. Artık nereye dönecekleri zaten belirsiz. Bir ayrıntı daha var: İsrail hiçbir müzakere masasından 1967 öncesi sınırlarına geri dönerek kalkmayacaktır. Çözüm için, Filistin halkı bu talepten vazgeçmek zorunda kalabilir. Ayrıca Filistin ve İsrail arasındaki ezeli, ebedi düşmanlığın din sorunu olmadığı sık sık telaffuz edilir. Ama Kudüs’te görüntü hiç öyle değil. Kadim şehir sorunun odağında. Bu nedenle belki sadece “iki devletli” değil, iki devlet ve bir “özerk Kudüslü”  çözümü düşünmek de pek yanlış olmaz. İşin yine bitmek tükenmez müzakerelere kalması ise tam bir yeniden oyalama olur.

(1) Gazze’de 7 Ekim’de başlayan El Aksa Fırtınasının bir nedeninin İsrail’in Gaza-Marine’i bırakmak istememesi ve Gazze’den 2005 de tek taraflı olarak ayrılmaya karşılık yeniden bölgeyi geri almak niyeti sorgulanmakta.


Yorum Yazın