Ufuk Uras Muhalif’e yazdı:

Yeni yüzyılda yeni bir rüzgara ihtiyacımız var, ama bu yalan rüzgarı olmamalı

  • Yazdır
  • A
    Yazı Tipi
  • Yorumlar
Yeni yüzyılda yeni bir rüzgara ihtiyacımız var, ama bu yalan rüzgarı olmamalı
Abone ol
29 Ekim 1923'te ilan edilen cumhuriyetin 100'üncü yıl dönümünde, Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM)’de 23.dönem İstanbul Milletvekili olarak görev yapan, akademisyen Ufuk Uras, Muhalif için kaleme aldığı “Cumhuriyetin Yeni Yüzyılında Bizi Ne Bekliyor?” başlıklı yazısında, “Yeni yüzyılda yeni bir rüzgara ihtiyacımız var, ama bu yalan rüzgarı olmamalı, rüzgarı yakaladığımızda da bu potansiyeli dönüştürecek rüzgar değirmenlerini bugünden yarına inşa etme iradesi, gelecek kuşaklara en güzel armağan olacaktır” diyor.

Demokratikleşme hedefinin güncellenmesinin gerekliliğine işaret edilen yazıda Uras, “ Cumhuriyet, babadan oğula geçen monarşik yönetimlerin aşılarak meşruiyetini halktan alan yönetimlere geçmek anlamına geliyorsa, cumhuriyetin demokrasiyle taçlanmasının vazgeçilmez koşulu yerel yönetimlerde demokrasi inşa etmeyi gerektiriyor” vurgusu yapıyor.

Uras’ın, geçen yüzyılın Anayasa’sından, siyasetine, kentleşmeden, mimarı yapılarına uzanan yelpazede harmanlanan “Cumhuriyetin Yeni Yüzyılında Bizi Ne Bekliyor?” başlıklı yazısı şöyle:

Cumhuriyetin Yeni Yüzyılında Bizi Ne Bekliyor?

Yüzyıllık cumhuriyetimiz demokratikleşme hedefini güncellemek durumundadır. Cumhuriyet, babadan oğula geçen monarşik yönetimlerin aşılarak meşruiyetini halktan alan yönetimlere geçmek anlamına geliyorsa, cumhuriyetin demokrasiyle taçlanmasının vazgeçilmez koşulu yerel yönetimlerde demokrasi inşa etmeyi gerektiriyor.

1921 anayasasının demokratik muhtevasından bugüne, merkezin tahkim edilmesi ve yerel demokrasinin neredeyse güvenlik riski gibi algılanmasının kabul edilebilir bir yanı yok.

TBMM’nin dünyada en çok ziyaret edilen meclislerin başında olması öğünülecek bir durum değil, yurttaş yerellerde sorununa çözüm bulamadığı için Ankara’ya yığılıyor.

Türkiye gibi heterojen olan, çeşitliliği barındıran bir coğrafyayı merkezden yönetmeye çalışmanın çok ağır bir faturası oluyor. Siyasi istibdatın 21. yy. dünyasında kabul edilebilir bir yanı yok.

Dünyada bütün şehirler değişiyor, ama bizdeki kentsel yozlaşmanın bir benzeri yok.

Köylü toplumundan şehirleşmeye geçişle birlikte 81 ilin hepsinin bir birine benzemesinin ve çirkinleşmesinin kabul edilebilir bir yanı yok. Bu yüzyılın ayıbı.

Çocukluğumun geçtiği Üsküdar’ın 50’li yıllardaki 50 binlik nüfusun, bugünlerde 700 binleri geçmesi şehirdeki sıkışıklığın durumunu özetliyor.

Gençliğimizde siyasi çalışmanın bir parçası olarak gördüğümüz gecekondu mahallelerinde inşaat işleriyle dayanışma faaliyetinden geriye bir iz kalmadığını seçim çalışmalarında, Ümraniye ziyaretlerimde kentsel obeziteyle tanık olmuştum.

100. yılda maalesef örnek gösterebileceğimiz bir estetik ve mimari kaliteden eser yok. Bu gelmiş geçmiş iktidarlar kadar hepimizi sorumluluğunda.

Benzer insanlar benzer şehirler yaptılar, benzer şehirler kendilerine benzer bir insan vasatı yarattılar.

Deprem riskiyle birlikte kaçınılmaz hale gelen kentsel dönüşüm sınıfsal bir dönüşümün yolunu da açtı. “Bu yüksek bedelleri ödeyemiyorsan, şehri terk et, ve bütçene uygun ev ve şehirlerde yaşa” dayatmasıyla karşı karşıya kalındı.

Orhan Pamuk, Kafamda bir Tuhaflık romanında bu kentsel dönüşümün sosyolojisini çok güzel ebedi bir dille anlatır bizlere.

Cevdet Bey ve Oğulları’nda da monarşiden cumhuriyete geçişi, Yıldız sarayının Nişantaşı burjuvazisine dönüşümü şeklinde betimler.

Orhan Pamuk’un ifadesiyle dünyanın merkezi İstanbul’da maalesef artık dikey mimariden yatay mimariye geçecek bakir araziler bile kalmamış durumda. Belki de o yüzden deprembilimciler de artık şehri terk etmeye başladılar.

Tanpınar’ın İstanbul’unu özlemenin de bir karşılığı yok artık. Şehrin %17’si kendini buralı hissediyor. Yöre dernekleri İstanbul için değil bıraktıkları köylere, çeşme, camii için para topluyorlar.

Bu saatten sonra bir çözüm var mı? Güzel, küçük örnekler yaratarak, bu haleyi büyütmekten başka çare yok. Muhalefetin tek bir kadın belediye başkanı yok. Tek kadın belediye başkanı Sancaktepe’de ve AK Parti’den.

Cumhuriyetimizin 100 yılında genç ve kadın adayların sayısını artırmak, aşağıdan yukarıya bir demokrasinin inşasını, en önce kendimizden başlayarak somut adımlar atmak en doğru yaklaşım olacaktır.

Gün, gelenekle geleceği buluşturmanın zamanıdır.

İstanbullu çocuklar artık “kar nedir?” diye tarif etmemizi istiyorlar. Bizi bekleyen büyük felaket karşısında İstanbul’un sularını temiz suya dönüştürmek gibi elle tutulur örnekleri çoğaltmamız gerekiyor.

Bu süreçte en büyük eksiğimiz perspektif kaybı oldu, neye karşı olduğumuzdan çok neden yana olduklarımızın içini doldurmak için el ele vermek ve dayanışmak zamanıdır.

Yeni yüzyılda yeni bir rüzgara ihtiyacımız var, ama bu yalan rüzgarı olmamalı, rüzgarı yakaladığımızda da bu potansiyeli dönüştürecek rüzgar değirmenlerini bugünden yarına inşa etme iradesi, gelecek kuşaklara en güzel armağan olacaktır.

Sadece şehrin değil, siyasetin de istinaf duvarları birbiri ardınca yıkılıyor. Artık başımızı kuma gömmeyelim, haksızlık ettiğimiz deve kuşları bile sadece yavrularını kolaçan etmek için başlarını kuma gömer, tehlikeler karşısında hep atak ve tetiktedir.

Şimdiden, nasılsa yerel seçimler kaybedildi diye yerel seçimler sonrasına yönelik strateji belirleyenler çok yanılıyorlar. Arkalarına baktıklarında kimseyi bulamayacaklar.

Unutmayalım ki, ne söylersek değil ne yaparsak oyuz.


Yorum Yazın