Prof. Dr. Serap Yazıcı Özbudun: Teklifin 8. Yargı Paketi olarak adlandırılması yanıltıcıdır

  • Yazdır
  • A
    Yazı Tipi
  • Yorumlar
Prof. Dr. Serap Yazıcı Özbudun: Teklifin 8. Yargı Paketi olarak adlandırılması yanıltıcıdır
Abone ol
Saadet- Gelecek Partisi Grubu Antalya Milletvekili Prof. Dr. Serap Yazıcı Özbudun, kamuoyunda ‘8. Yargı Paketi’ olarak adlandırılan torba kanun teklifinin Adalet Komisyonu Raporuna muhalefet şerhi düştü. ‘Basında yer alan haberlerde teklifin “8. Yargı Paketi” olarak adlandırılması yanıltıcıdır’ diyen Özbudun, “Çünkü böyle bir adlandırma, metnin tamamının yargısal süreçlere ilişkin hukukî sorunlara çözüm amacını içeren hükümlere yer verdiği izlenimini uyandırmaktadır. Oysa metnin sadece bazı hükümleri usul hukuku, bazı hükümleri ise ceza hukukuna ilişkin düzenlemeler içermektedir” dedi.

Muhalif- Ankara

Saadet- Gelecek Partisi Grubu Antalya Milletvekili Prof. Dr. Serap Yazıcı Özbudun, kamuoyunda ‘ 8. Yargı Paketi’ olarak  adlandırılan  torba kanun teklifinin  Adalet Komisyonu Raporuna  muhalefet şerhi düştü. ‘Basında yer alan haberlerde teklifin “8. Yargı Paketi” olarak adlandırılması yanıltıcıdır’ diyen Özbudun, “Çünkü böyle bir adlandırma, metnin tamamının yargısal süreçlere ilişkin hukukî sorunlara çözüm amacını içeren hükümlere yer verdiği izlenimini uyandırmaktadır. Oysa metnin sadece bazı hükümleri usul hukuku, bazı hükümleri ise ceza hukukuna ilişkin düzenlemeler içermektedir” dedi.

Şerh  yazısında, “Muhalefet partilerinin metnin içeriğinin geliştirilmesine, düzeltilmesine katkı sunmayı amaçlayan yapıcı önerilerinin hiçbiri Komisyon’da kabul görmedi” görüşüne yer veren Özbudun’un imzasıyla sunulan muhalefet şerh metninden bazı bölümler şöyle:

“Basında yer alan haberlerde teklifin “8. Yargı Paketi” olarak adlandırılması yanıltıcıdır”

 Çünkü böyle bir adlandırma, metnin tamamının yargısal süreçlere ilişkin hukukî sorunlara çözüm amacını içeren hükümlere yer verdiği izlenimini uyandırmaktadır. Oysa metnin sadece bazı hükümleri usul hukuku, bazı hükümleri ise ceza hukukuna ilişkin düzenlemeler içermektedir.

Örneğin teklifin 38’inci maddesinde 6 Şubat 2023’te ortaya çıkan deprem felaketinden etkilenen yerleşim yerlerine ilişkin sanayi altyapısının güçlendirilmesine yönelik destek ve uygulamaları bir yıldan iki yıla çıkaran bir düzenleme yer almaktadır. Keza teklifin 39’uncu maddesinde emeklilere verilen bayram ikramiyesine ilişkin 2.000 TL’den 3.000 TL’ye çıkarılmasını öngören bir düzenleme yer almaktadır.

Nihayet teklifin 33 ila 36’ncı maddeleri arasındaki düzenlemeler, Kişisel Verilerin Korunması Kanunu’na değişiklik getirmektedir. Bu örneklerden de anlaşılacağı gibi teklifin 8. Yargı Reformu Paketi olarak adlandırılması, gerçekçi değildir.

2. Yukarıda değindiğim gibi teklif, “Ceza Muhakemesi Kanunu ile Bazı Kanunlarda ve 659 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi” şeklinde adlandırılmıştır. Bu adlandırmadan da anlaşılacağı gibi söz konusu teklif, torba kanun mahiyetindedir. Nitekim teklif, yürürlükteki 17 kanun ve 1 kanun hükmünde kararnamede değişiklikler içeren hükümlerden oluşmaktadır.

Burada uzun yıllardan beri süregelen ve artık yasama sürecimiz bakımından istisna olmaktan çıkıp asıl kurala dönüşen torba kanun uygulamasının hukuk devletiyle yarattığı çelişkiyi ifade etmek gerekir.

Bilindiği gibi Anayasamızın “Cumhuriyet’in Nitelikleri” başlıklı 2’nci maddesi, hukuk devleti ilkesine yer vermekte; Anayasanın 4’üncü maddesi ise bu ilkenin yer aldığı 2’nci madde dâhil ilk üç maddenin değiştirilmesini yasaklamaktadır. Bu, anayasa koyucunun Cumhuriyet’in niteliklerini belirleyen kavramlara verdiği önemi göstermektedir.

Hukuk devletinin amacı, devlet otoritesini hukuk kurallarıyla sınırlamak; böylece yönetimde keyfîliği önlemektir. Bu suretle hukuk devletinin yöneldiği nihaî hedef ise bireyin varlığını, onurunu, hak ve özgürlüklerini devlet otoritesinin keyfî tezahürlerinden korumaktır. Böylece bireyler, geleceğe güvenle bakabilecekleri, hayatlarını yürürlükteki hukuk kurallarına göre planlayabilecekleri bir ortama sahip olacaklardır.

Hukuk devletinin çeşitli unsurlarından biri de hukuk normlarının belirliliği ilkesidir. Hukuk normlarının belirliliği, bu normların ortalama bir yurttaş tarafından anlaşılabilir bir açıklıkta ve yalınlıkta olmasını gerektirmektedir. Öte yandan bu ilke, hukuk normlarının ortalama bir yurttaş tarafından erişilebilir olmasını da emretmektedir.

Bir hukuk devletinde hukuk normlarının belirlilik ilkesine dayanması doğaldır. Çünkü hukuk devletinin amacı, kamu gücünü kullanan bütün organ ve makamların fonksiyonlarını hukukla sınırlamak, yurttaşların da her tür eylem ve işleminde hukuka uygun davranmalarını garanti etmektir. Bu amacın ortaya çıkması ise ancak hukuk kurallarının belirliliği ilkesiyle mümkün olabilecektir.

Nitekim Anayasa Mahkemesi de yerleşik içtihatlarında belirlilik ilkesini hukuk devletinin zorunlu unsurlarından biri olarak değerlendirmiştir. Mahkemeye göre,

“Anayasa’nın 2. maddesinde yer alan hukuk devletinin temel ilkelerinden biri “belirlilik”tir. Belirlilik ilkesi, yalnızca yasal belirliliği değil, daha geniş anlamda hukuki belirliliği de ifade etmektedir. Yasal düzenlemeye dayanarak erişilebilir, bilinebilir ve öngörülebilir gibi niteliksel gereklilikleri karşılaması koşuluyla, mahkeme içtihatları ve yürütmenin düzenleyici işlemleri ile de hukuki belirlilik sağlanabilir. Aslolan muhtemel muhataplarının mevcut şartlar altında belirli bir işlemin ne tür sonuçlar doğurabileceğini öngörmelerini mümkün kılacak bir normun varlığıdır.” (E. 2014/61, K. 2014/166, K.T: 7/11/2014)

Öte yandan Mahkeme, aynı kararında belirlilik ilkesiyle devlete güven arasındaki ilişkiyi şu sözlerle ifade etmiştir:

“Diğer taraftan, hukuk devleti ilkesinin gereklerinden biri olan hukuk güvenliği ilkesi, hukuk normlarının öngörülebilir olmasını, bireylerin tüm eylem ve işlemlerinde devlete güven duyabilmesini, devletin de yasal düzenlemelerinde bu güven duygusunu zedeleyici yöntemlerden kaçınmasını gerekli kılar. Kanunlara güvenerek hayatını yönlendiren, hukuki iş ve işlemlere girişen bireyin, bu kanunların uygulanmasına devam edileceği yolunda oluşan beklentisinin mümkün olduğunca korunması hukuki güvenlik ilkesinin gereğidir. Belirlilik ilkesi ise yasal düzenlemelerin hem kişiler hem de idare yönünden herhangi bir duraksamaya ve kuşkuya yer vermeyecek şekilde açık, net, anlaşılır ve uygulanabilir olmasını, ayrıca kamu otoritelerinin keyfi uygulamalarına karşı koruyucu önlem içermesini ifade etmektedir.” (E. 2014/61, K. 2014/166, K.T: 7/11/2014)

Torba kanunlar ise yürürlükteki çeşitli kanunlar üzerinde değişiklikler içeren hukuk metinleridir. Üstelik bu metinlerin değiştirdiği kanunlar arasında konu yönünden herhangi bir bağlantı bulunmamaktadır. Bu ise bir yandan hukuk düzeninin bütünlüğünü ve istikrarını bozan bir sonuç yaratmakta; diğer yandan belirlilik ilkesini ihlâl eden boyutuyla bireyler bakımından hukuk kurallarının öngörülebilirliğini ortadan kaldırmaktadır.

Buna ek olarak, torba kanunların hemen hemen tamamında “falanca kanunun filanca maddesinin falanca fıkrasına aşağıdaki kelime ilave edilmiş; … kelimesi çıkarılmıştır” gibi ifadeler yer almaktadır. Böylece torba kanunların hukuk âleminde yol açtığı değişikliklerin neler olduğunu anlamak, bırakın ortalama bir yurttaşı, hukukçular tarafından dahi anlaşılması zor bir tablo yaratmaktadır. Sık sık başvurulan bu yöntem, iş yükü fevkalade ağır olan yargı makamlarının, görmekte oldukları davalara uygulanması gereken yürürlükteki normu tespit etmelerinde güçlüklere yol açmaktadır. Bu ise tüm ilişkilere ve uyuşmazlıklara hukukun üstünlüğünün hâkim kılınması şeklindeki hukuk devletinin en aslî amacını aşındırmaktadır.

Bütün bu sebeplerle torba kanun uygulamasına son verilmesi gerekmektedir. Ne var ki bu uygulamaya son verilmediği gibi ülkemizin yasama sürecinde sadece torba kanun yapma geleneği hâkim kılınmıştır.

3. Teklif bir bütün olarak incelendiğinde, çelişkili düzenlemelere yer verdiği görülmektedir. Örneğin teklifin 10’uncu maddesinde yer alan hüküm, aşağıda açıklanacağı gibi, hukuk devletinin suç ve cezanın kanunîliği ilkesini ihlâl etmektedir.

Öte yandan teklifin 22’nci maddesiyle getirilen sorumsuzluk düzenlemesi, gene aşağıda açıklanacağı gibi hukuk devleti ilkesiyle çelişmektedir.

Böyle olmakla beraber, teklifin genel gerekçesinde ve 17’nci maddenin gerekçesinde hukuk devletine atıflar yapıldığı görülmektedir.

Eğer teklifin asıl amacı hukuk devleti güvencelerini güçlendirmekse o halde teklifin hukuk devleti ilkesini ihlâl eden torba kanun olma mahiyeti ile hukuk devleti ilkesiyle çelişen 10’uncu ve 22’nci maddeleri nasıl izah edilecektir?

Bundan başka, teklifin 33 ila 36’ncı maddeleri arasında yer alan hükümler, Kişisel Verilerin Korunması Kanunu’na değişiklikler getirmektedir. 33’üncü maddenin gerekçesinde şu ifade yer almaktadır: “Değişiklikle, özel nitelikli kişisel verilerin işlenme şartları, güncel ihtiyaçlar ve Avrupa Birliği Genel Veri Koruma Tüzüğü nazara alınarak yeniden düzenlenmektedir.” Benzer şekilde 34’üncü maddenin gerekçesinde ise aşağıdaki ifadeye yer verilmiştir:

“Avrupa Birliği, 2018 yılında yürürlüğe koyduğu Genel Veri Koruma Tüzüğüyle her geçen gün gelişen teknoloji ve dijitalleşme ile ticari hayatın dinamikliğinin doğurduğu ihtiyaçları nazara alarak, ilgili kişilerin haklarını da koruyacak şekilde Avrupa Birliği dışına veri aktarılması bakımından yeni yöntemler öngörmüştür. Maddeyle Kanunun 9 uncu maddesi Tüzüğün ilgili hükümleri esas alınarak değiştirilmektedir.”

Bilindiği gibi Avrupa Birliği hukuk sistemine hâkim olan temel değerlerden biri, Kopenhag Siyasi Kriterlerine uygunluktur. Bu kriterlerden biri ise hukuk devletinin tüm unsurlarıyla güçlendirilmesidir. Eğer teklifin amacı Avrupa hukukuna uyum sağlamaksa teklifin içerdiği hukuk devletini ihlâl eden hükümler nasıl izah olunacaktır? Teklifi hazırlayanlar, hukuk devleti ihlâllerini önemsemiyorlarsa o takdirde 33 ve 34’üncü madde gerekçelerindeki Avrupa Birliği Genel Veri Koruma Tüzüğü düzenlemelerine uyum sağlama çabası nasıl açıklanacaktır?


Yorum Yazın