İYİ Parti grup toplantısı notları

Meral Akşener: EYT'li kardeşlerimizin yanındayız

  • Yazdır
  • A
    Yazı Tipi
  • Yorumlar
Meral Akşener: EYT'li kardeşlerimizin yanındayız
Abone ol
İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener, partisinin TBMM Grup Toplantısı'nda konuşuyor.

Akşener'in açıklamasından satır başları şöyle:

"Yaklaşık 3 milyon insanımız yaş nedeniyle emekli olamıyor. 1,8 insanımız da önümüzdeki dönemde yaşa takılacak. 4,8 hala çalışan ya da çalışmış olan vatandaşımız EYT mağduru, 20 milyon insanımız mağdur. Ortada böyle bir büyük mağduriyet olmasına rağmen iktidar bu insanlarımıza 'emekli olamazsın, gençsin' diyor. Özel sektör ise 'çalışamazsın, yaşlısın' diyor. 8 bin 9 bin 10 bin gün prim ödemiş insanlarımıza sen emekli olamazsın demek haksızlıktır, zulümdür! 

Biz İyi Parti olarak, ilk günden beri EYT'li kardeşlerimizin yanındayız. Primlerini ödemişler, emekli maaşlarını hak etmişler. 

Gülistan Doku 2 yıldır kayıpsa bu memlekette kadınlar güvende diyemeyiz, kadın cinayetlerinin önüne geçemeyiz. Adalet Bakanı ve İçişleri Bakanı'nı göreve çağırıyorum. İyi Parti olarak biz de araştırma komisyonu kurarak gereken katkıyı vereceğiz. Acınız acımızdır. Kadınların iyiliği ilk günden bu yana siyasetin gündelik tartışmalarının üzerindedir. Gülistanlar kaybolmasın, Cerenler yaşasın diye üzerimize düşeni yapmaya hazırız. 

Eskiden sayın Erdoğan'ın söyledikleri birbiriyle aylık ya da yıllık bazda çelişirdi. Gelinen noktada haftalık bazda kendisiyle çelişiyor. Her hafta söylediğini unutup farklı bir şey söylüyor. Sandık sıkıştırmaya başlamış, panik büyük. Geçen hafta zamların gerçekliği ile ilgili muhalefetin yaygara yaptığını, her şeyin iyi olduğunu söylerken bu hafta ülkenin kazancından birlikte istifade ettik, külfeti de birlikte sırtlayacağız dedi. Madem geçen hafta her şey yolundaydı, madem biz yaygara yapıyorduk, o zaman bu haftaki külfet nereden çıktı muhterem. Ülkenin kazancından birlikte istifade ettik diyorsun da, yandaşlarının gönlü olsun diye milletimizin vergilerini çarçur ederken anneler çocuklarına mama alamaz hale geldiler. Sen sarayda sefa sürerken gençler tatile gitmenin hayalini kuramaz haldeler. Sen danışmanlarına 5 10 maaş bağlarken öğretmenler atanıp tek maaşa bile kavuşamıyorsun. Sen bu millete sabırdan, fedakarlıktan ve külfeti sırtlamaktan bahsedecek en son kişisin. Akıl dışı, plansız ve beceriksiz yönetim anlayışınla ülkemizin kaynaklarını har vurup harman savurduk. Milletimizin cebinden aldın, yandaşının cebine koydun.

İstediğin, tüm günahlara rağmen bu milletin seni bir kez daha yılgın bir hoşgörü ile benimseyeceğini sanıyorsan çok yanılıyorsun. Bu büyük millet her şeyin farkında. AK Parti iktidarı yok, bu artık bir zaman meselesi. Göstermelik tedbirlerinizle bu milleti daha fazla oyalayamazsınız. Kepçeyle aldıklarınızı kaşıkla vererek bu milleti kandıramazsınız. Hamasi masalları anlatarak sandıkta gelecek kaçınılmaz sondan daha fazla kaçamazsınız. 

20 Ocak 2020'den beri ziyaretlerimizde birinci Türkiye turumuzu tamamlamak üzereyiz. En yakın zamanda da ikinci turumuza çıkacağız. Kazancı kirasını bile karşılamayan esnaflarla karşılaştım, tencere kaynatmakta zorlanan kadınlarla karşılaştım. Yaşından büyük dertlerin sahibi çocuklarla karşılaştım. Sınavdan 98 almasına rağmen 58 puanlı rakibine elenen, AK Partili dayısı olmadığı için ortada kalan gençlerle karşılaştım.

Milletimizin yaşadıklarını görmeyenlere, taleplerini umursamayanlara inat milletimizin gerçeklerini tüm Türkiye'ye anlatmaya devam edeceğim. 

Erdemli'de tantuni dükkanı işleten bir esnaf kardeşim diyor ki; 'Vergi ve zamlarla boğuşuyoruz, elektrik 650'den 1325'e çıktı.' 

Akdeniz'de giyim mağazası olan bir kardeşim diyor ki, '50 lira satış yaptım, 4850 lira elektrik faturası geldi, dükkanım kira, kirayı da çıkaramıyoruz.'

Tarsus'ta telefon aksesuarları satan bir kardeşim de, 'Siftah edemedik, dükkan kira, sandıkta cevabı vereceğiz.' diyor. 

Milletimize sırtını dönen, cumhuriyetimizin birikimlerini de yok saymayı seçen AK Parti iktidarının son dönemdeki fobisi sanat oldu. Saplantı haline geldi. Sanatkar el öpmez, eli öpülür diyen büyük vizyondan, sanatçılarımızı hedef gösteren, tehdit eden bir vizyonsuzluğa geçtik! 

Tarkan bir şarkı çıkardı, kötü günlerin geride kalacağını söyleyen bir şarkı. Bu öyle bir garip zihniyet ki kötü günler geride kalacak diye şarkı söylenmesine bile tahammülleri yok. Şarkıda umut var, ama bu arkadaşların o umuda bile alerjileri var. Kendilerini eleştirenler yerine kuzu kuzu alerjileri yok bunların! 

Havuz medyasındaki dilli düdüklere alerjileri yok! İhaleleri hüüüp diye götüren a-acayip müteahhitlere alerjileri yok. Tarkan 'Geççek' diye şarkı yapınca arıza çıkarmaları çok normal. Bence de 'Geççek, bitçek'. Hiç geçmesin, bitmesin istiyorlar. 

TL'yi pula çevirelim, enflasyonda dünya rakoru kıralım ama sefamız bitmesin istiyorlar. Milletin adeta ümüğünü sıkalım ama bu eğri düzen bitmesin istiyorlar. 

Türkiye'de herkes sanatını icra etmekte özgürdür, kim, neşeli kimi protest müzik yapar, kimi över, kimi eleştirir. Size ve bize düşen aynı rahmetli Özel, rahmetli Demirel gibi onlara saygı göstermektir. Bu ülkenin dinlediği müzikle sanatçısıyla uğraşacağınıza işinizi yapın, milletin dertlerini çözün. En azından giderayak millete faydanız olsun. Er ya da geç o sandık gelecek; ağlasanız de sızlansanız da milletin başına bela ettiğiniz bu ucube sistem geldiği gibi 'gitçek' . Siz isteseniz de istemeseniz de bu çile 'bitçek.' 

İyi Parti yetkiyi aldığında bu kabus elbette 'geççek'. AK Parti iktidarının sanata gösterdiği bu agresif tavır, iş devlet kurumlarını arpalığa çevirmek gelince yerini olağanüstü bir hoşgörü ve anlayışa bırakıyor. AK Parti iktidarının peşkeş durağının son durağı PTT. 

...
Dış politika ve onun iletişim dili olan diploması; devlet aklı ve birikim ister. Maalesef sayın Erdoğan ve arkadaşlarının elinde bu sanatında yok oluşuna şahit oluyoruz. Ne devlet aklı kaldı, ne birikim kaldı. Nerede eski vekil, eski bakan, eş dost varsa, ayak altından çekilmesi gereken tortu varsa büyükelçi yaptılar. Cumhuriyetimizin ruhu ile şekillenmiş olan hariciyemizi AK Parti'nin geri dönüşüm kutusuna çevirdiler. 

Defalarca uyardık, iç politikada rüzgar yakalamak için dış politikayı kullanmayın dedik. Diplomasiyi kankalık ilişkilerinize göre değil, milli çıkarlara göre yönetin dedik. Kafanıza göre takılmayın, muhalefetle istişare edin, dışarıya karşı yekvücut duralım dedik ama dinletemedik. 

Uluslararası ilişkilerde caydırıcılık politikası diye bir kavram vardır. Bu kavram, devletlerarası ilişkilerde verilecek karşılık ve sonuçlar konusunda şüphe uyandırarak bir devleti olası tehditkar eylemlerinden vazgeçirme politikasıdır. Potansiyel yaptırımlar üzerinden caydırma politikasıdır. 

Ukrayna'da kriz yaşanıyor. Sayın Erdoğan ve ekibinin uluslararası ilişkilerinin, caydırıcılık politikası gibi en temel prensiplerinden uzak, birbirlerini boşa düşüren açıklama davranışları; NATO ve Rusya nezdinde Türkiye'yi kırılgan bir konuma düşürdü. 

2008 yılında, Osetya ve Abhazya’nın, Gürcistan’dan koparılması, 2014 senesinde, Kırım’ın ilhak edilmesi, ve şimdi de, Donbas ve Luhansk’ın, Ukrayna’dan koparılmak istenmesi; Rusya’nın, coğrafi olarak genişleme stratejisinin, bir sonucudur. Bunun da ülkemize, kaçınılmaz olarak, yansımaları olacaktır. Biz İYİ Parti olarak, her şeyden önce; Devletlerin toprak bütünlüğüne, ve tam egemenliğine, saygı duyulması gerektiğini düşünüyoruz. Bir ülkenin egemenlik sahasının, başka bir egemen devlet tarafından, ihlal edilmesine karşıyız.

Bu çerçevede; saldırıya uğrayan devletin, uluslararası hukuktan, ve Birleşmiş Milletler Şartı’nın, 51’inci maddesinden doğan, meşru müdafaa hakkını da tanıyoruz.

Bu bağlamda, Rusya öncelikle; işgal ve ilhak ettiği Kırım’dan çekilmelidir. AK Parti, Uygur Türkü kardeşlerimiz için takındığı pısırık tavrı, Kırım Türkü kardeşlerimiz için de, takınıyor olsa da; Biz, İYİ Parti olarak, Rusya’nın, Kırım Türklerine yönelik baskısına, son vermesini, soydaşlarımızın insani ve kültürel haklarına yönelik ihlallerin, ivedilikle durdurulmasını talep ediyoruz.

Ayrıca; Ukrayna gibi ,egemen bir ülkenin sınırına asker yığarak, ülkelerin toprak bütünlüğüne yönelik, tehdit oluşturulması, günümüzde, kabul edilebilecek bir tutum değildir. Rusya’yı, bir an önce, bu askeri tahkimatına son vermeye, ve askerlerini geri çekmeye çağırıyoruz.

Bu gerilimli ortama rağmen; iktidarın, Türkiye’nin Ukrayna’ya SİHA satışına devam etmesi yönündeki kararını, olumlu buluyoruz. Ukrayna, Türkiye için savunma sanayisinin gelişiminde, kritik rol oynayabilecek bir ülkedir. Bu alandaki iş birliğinin, geliştirilmesini ve derinleştirilmesini destekliyoruz.

Biliyoruz ki, Rusya’nın, NATO’nun genişlemesi ile de, bağlantılı olarak, kendi güvenliğine dair, kaygıları var. Ancak bu kaygıların giderilmesi, bir savaş tehdidi üzerinden olamaz. Bu bağlamda da; Bir yandan Rusya’yı, diğer yandan da, NATO müttefiklerimizi, bir an önce, yapıcı bir gündem üzerinde çalışmaya davet ediyoruz.

Bu gündemin, Avrupa güvenliğine dair, yeni bir şemsiye oluşturmaya yönelik olacağı, oldukça açık. Silahsızlanma, silahların denetimi, güven arttırıcı önlemler, ve siber güvenlik gibi alanlara odaklanacak bu müzakerelere, ülkemizin en iyi şekilde hazırlanması gerekiyor.

Bunun için de; devlet yönetiminde, uzmanlığa değer veren, kurumsal mekanizmaları ön plana çıkaran, liyakati ve ciddiyeti esas alan, bir yaklaşım kritik öneme sahip.

O nedenle, her zaman söylediğimiz gibi; milletimizin hayatına kara bulut gibi çöken, kurumlarımızın ruhuna zarar veren, ülkemiz için artık bir milli güvenlik sorununa dönüşen, bu ucube sistemden, acilen kurtulmamız şart.

AK Parti’nin, kendilerinden ve yandaşlarından başka kimseye, en ufak faydası olmayan, berbat politikalarından, nasibimizi fazlasıyla aldık, almaya da devam ediyoruz. Bay Kriz ve arkadaşları, yıkıma tam gaz devam ederken, hemen her sektör, karşılaştıkları derin sorunlarla mücadele etmeye çalışıyor. Geçen hafta, enerji sektörünü konuşmuştuk. Bugün ise, eğer hemen bir çözüm üretilmezse, kaybolma riskiyle karşı karşıya kalacak, bir başka önemli sektörümüz olan, arıcılıktan bahsetmek istiyorum.

Üretimde dünya ikincisi olmamıza rağmen, ihracatta, hâlâ 22’inci sırada olduğumuz, arıcılık sektörü, özellikle de çocuklarımızın gelişimi açısından, büyük önem taşıyor. dünyada, bal üretiminde ikinci, kovan sayısında da, üçüncü olmamıza rağmen; Çin, üretiminin, yüzde 27’sini ihraç ederken, biz, ancak yüzde 5’ini ihraç edebiliyoruz. Çin, kovan başına, yaklaşık 49 kilo bal alırken, biz, yalnızca 11 kilo alabiliyoruz.

Ancak, hâl böyleyken; çiftçi düşmanı Tarım Bakanı, kaç yıldır o koltukta oturmasına rağmen, 'Bu durum neden böyle oldu acaba?' diye, hiç kendisine sormuyor. Son 5 yılda, kovan başı bal verimi, Neden, 14 kilodan 11 kiloya düşmüş, hiç merak etmiyor. Kovan sayısı artsa da, çerçeve sayısı aynı kalacağı için, üretimin artmayacağı, aklına bile gelmiyor.

Hatta; Türk Tarımı’nı bitirmeyi, adeta kendisine misyon seçmiş, bu enteresan arkadaşımız; Merkez birliği seçimlerini kaybedince, yaptığı protokolü iptal ederek, sektörü birbirine düşürüp, sonra da, olanları en ön sıradan seyretmeyi tercih etti. Yani arıcılık sektörünün sorunlarına çare üreteceğine; üretime, verimliliğe, rekabete odaklanacağına, her zaman yaptığı gibi, problemin bizzat kendisi oldu.

Buradan, Tarım Zararlısı Bakan’a seslenmek istiyorum; siz abuk sabuk demeçler vermeye odaklanırken; arıcılık sektörü, sorunlarına kulak vermenizi bekliyor. Mesela; hani, yangını söndürmek için, Sayın Erdoğan’dan talimat beklediğiniz ormanlar var ya; işte orada, çam balı üretimi yapan arıcılarımızın, yanan orman alanlarından, mahrum kalmasına, nasıl çözüm bulacaksınız? Onu duymak istiyor.

Mesela; basra böceğinin yayılım alanı, yanan alanlardan göç yolları, ve gezginci arıcıların, nerelere gideceğine dair, çözümlerinizi öğrenmek istiyor.

Mesela; arıcıların, artan girdi maliyetlerini karşılamak için, ne yapmayı düşündüğünüzü merak ediyor.

Bu arkadaş, boyundan büyük siyasi mesajlarla, patronuna şirinlik yaparken; arıcılıkta, kışlatma ve güçlendirme için, ana girdi kalemi olan şeker fiyatları, aldı başını gitti. Piyasada bir çuval toz şeker, 460-470 lira olmuş. Hızla 500 liraya doğru gidiyor. Bu ne demek biliyor musunuz? Kovan başına, en az 141 lira maliyet demek. Peki, bu ne demek? Kovan başına, 3,3 kilo bal demek. Yani; üretici, kovandan aldığı 11 kilo balın, 3,3 kilosunu, şekere verecek demek.

Oysa; başını sosyal medyadan, biraz kaldırsa, Saray trollüğüne, bir süreliğine ara verse, Kırk yılda bir, biraz işini yapsa, bu maliyet, 78 liraya düşecek, kovan başına, 1 buçuk kilo bal da, üreticinin cebinde kalacak.

Pek umutlu değilim ama, yapıcı muhalefet anlayışımız doğrultusunda, ben yine de, kısa dönemde ne yapmaları gerektiğini söyleyeceğim. Hep söylüyorum, miri maldır, alsınlar, kullansınlar. Yeter ki üreticimiz, daha fazla zarar görmesin. Yeter ki sektör, rahat bir nefes alsın.

İlk olarak; TÜRKŞEKER’e hemen bir talimat verin. Bölgesel özelliklere göre arıcıların; kovan sağlığı ve gelişimi için, ihtiyaç duyduğu şeker miktarını belirleyin. O miktarları, TÜRKŞEKER’e bildirin. TÜRKŞEKER de size, fabrika teslim fiyatı bildirsin. Arıcılar, kayıt sistemi üzerinden gidip şekerlerini alsınlar. İster birlikler üzerinden, ister platform üzerinden, isterlerse de, doğrudan alabilsinler.

Ayrıca; yangından mağdur olan çam balı üreticileri için; Kuzey Ege bölgesinde, Basra Böceği yayılımına göre, yeni konaklama alanları belirleyin. Mağduriyetlerini dikkate alarak, kiralama bedellerini makul miktarlarda tutun. Arıcıları o alanlara, güvenli bir şekilde yerleştirin, konforlarını sağlayın.

Tüm bunların yanında, dikkatinizi çekmek istediğim, bir başka konu daha var. Ya TÜRKŞEKER olmasaydı? Yani; Ya özel sektör şeker fabrikalarında, 460-470 liraya varan, 50 kiloluk toz şeker fiyatı, TÜRKŞEKER’de, 250-260 lira civarında olmasaydı? Çiftçinin cebinden, sadece şeker girdisi üzerinden uçup giden, 1 buçuk kilo balın parasını, kimler ödeyecekti? Elbette, biz ödeyecektik. Yani sayın Erdoğan’ın aynı gemide olduğumuzu söyleyip, kürek mahkumluğunu layık gördüğü vatandaşlar olarak, bizler ödeyecektik.

Zamanında iktidarı uyardık. 'Şeker fabrikalarını böyle hoyratça özelleştirmeyin.' dedik. Anlamadılar…

'Almanya’nın, yüzde 78’i, Fransa’nın, yüzde 82’si, Hollanda ve İngiltere’nin ise, yüzde 100’ünde, şeker, kooperatifler tarafından üretiliyor.' dedik. Dinlemediler…

'ABD’de, şeker pancarından şeker üreten fabrikaları, Devlet, özel sektörden satın alıp, kanunla, kooperatiflere devretti.' dedik. Duymadılar…

'Şeker fabrikaları, sadece tarımsal sanayi değildir.' dedik. 'Şeker fabrikaları, sadece şeker pancarı, ya da şeker de değildir.' dedik. 'Şeker pancarı, çiftçiyi tarlaya ve köye bağlayan, ailenin tüm fertlerine, çalışma ve istihdam imkânı sağlayan, yan ürünlerinin, tamamı değerlendirilen, katma değeri arttırıcı bir bitkidir.' dedik. 'Bütün tüketicileri, yüzbinlerce çiftçiyi, besiciyi arıcıyı, yem sektörünü, kısacası, çoklu alanları ilgilendiren bir konudur.' dedik. Ama yok, inatla burunlarının dikine gittiler.

"Çiftçiyi iflas noktasına getirirken, ortaya çıkardığınız bu enkazdan, gurur duyuyor musunuz?"

Üstelik bunları, sadece biz de söylemedik. Bütün bölge halkı söyledi. Tokat söyledi. Erzincan söyledi. Erzurum söyledi. Hatta Erzincan’daki üreticiler, güçlerini birleştirip; 'Burayı özelleştirecekseniz, biz alalım.' dediler. Peki onlar ne yaptı? Sırf bunun önünü kesmek için; Paraları yetmesin diye, Erzurum ve Erzincan’ı, beraber özelleştirdiler.

Şimdi iktidardakilere soruyorum; Eserinizle gurur duyuyor musunuz? Özelleştirilen şirketleri alan, yandaş sermayeniz; çiftçilerle yaptıkları sözleşmeye uymazken, şeker fiyatlarını, istedikleri gibi belirlerken, şeker pancarını, istedikleri fiyattan alıp, çiftçiyi iflas noktasına getirirken, ortaya çıkardığınız bu enkazdan, gurur duyuyor musunuz?

Devletin elinde kalan şeker fabrikaları, şekeri, kilosu 5.3 liradan satarken, özelleştirilen şeker fabrikalarının, melas ve küspeden kazandıkları paranın yanı sıra, şekeri de, kilosu 8 liradan satması, sizi hiç mi rahatsız etmiyor? Çiftçi itiraz edip, özelleştirdiğiniz fabrikalarda, haklarını arayınca, üzerlerine güvenlik güçleri gönderirken, hiç mi vicdanınız sızlamıyor?

Kımıl zararlısı bile, çiftçiye sizin kadar zarar vermedi. Ama siz hâlâ, pişkin pişkin laf yetiştiriyorsunuz. Eğer şeker pancarı üreticisine, biraz olsun nefes aldırmak istiyorsanız; Ton başına 425 lira olarak açıkladığınız, pancar taban fiyatını, 800 liraya yükseltin. Tarımsal girdiler, yani, gübre, mazot, tohum ve ilaç fiyatları, geçen yıla göre, 2-3 kat artmış durumdayken; Önümüzdeki sene için koyduğunuz taban fiyatını, hemen şimdi uygulayın.

Tarım Kredi Kooperatifleri olarak, 14 Şubat’ta, büyük bir müjdeyle açıkladığınız, yüzde 30’luk, kimyevi gübre indirimlerine rağmen, serbest piyasada fiyatlar, Tarım Kredi fiyatlarının hâlâ altında. Ayıptır, günahtır. Allah aşkına, bir işi de doğru düzgün yapın. Allah aşkına, çiftçinin, vatandaşın, dengesini daha fazla bozmayın. Allah aşkına, bari giderayak, biraz olsun, milletten yana tercihlerde bulunun.

Değerli dava arkadaşlarım; Şimdi ben bu gerçekleri anlattım diye, Sayın Erdoğan bana çok kızacak. Hatta hemen inkâr siyasetine sığınarak; 'Yalan' diyecek. 'İftira' diyecek. 'Yaygara yapıyor' diyecek. Ama ben yine, kendisini aziz milletimizin sesiyle yüzleştireceğim. Biraz cesareti varsa, bizi dinlemeye devam etsin.

Çünkü; şimdi sırada, hem Sayın Erdoğan ve arkadaşlarının, hem de havuz medyasının, korkulu rüyası olan bölümümüz var. Bu hafta Milletin Kürsüsü’nde, arıcı bir kardeşimiz konuşacak.


Yorum Yazın