İkinci yüzyılda büyük önder Mustafa Kemal Atatürk

  • Yazdır
  • A
    Yazı Tipi
  • Yorumlar
İkinci yüzyılda büyük önder Mustafa Kemal Atatürk
Abone ol
Cumhurbaşkanlığında aldığı ayakkabı sayısı 20’i bulmadı, hayata veda ettiğinde üzerinden toplam 95 kuruş çıktı, aldığı özel eşyalar ile bahşiş olarak verdiklerinin tamamını cebinden karşıladı. Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu, önderi Mustafa Kemal Atatürk hakkında elindeki özel belge, doküman ve araştırmalarla en yetkin isimlerden biri olarak gösterilen yazar Eriş Ülger, “Atatürk zengin bir adam değildi. 10 Kasım 1938 sabahı fani hayata veda ettiği zaman pantolon ve ceketinin cebinden toplam 95 kuruş çıkmıştı. Vefat ettiği sabah üzerinden çıkan kanlı geceliği patiskaydı. Geceliğin tek lüksü sol tarafında Gazi Mustafa Kemâl yazılı olmasıydı” dedi.

Hülya Özmen- Muhalif

Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu, önderi Mustafa Kemal Atatürk hakkında elindeki özel belge, doküman ve araştırmalarla en yetkin isimlerden biri olarak gösterilen yazar Eriş Ülger, Türk milletinin kaderinin şekillendiği Büyük Taarruz sırasında Ankara/Polatlı'dan 8 Ağustos günü hareket eden ordunun yorgunluk, susuzluk ve hastalıklardan 15 bin askerini daha cepheye varmadan yolda hayatını kaybettiğini söyledi. Bu ağır koşullara rağmen Mustafa Kemal Paşa'nın cepheye gelen Mehmetçiği komutanlar aracılığı ilettiği söylev ile şehit olmaya hazırladığını anlatan Ülger, Bizim kalemlerinden kin ve nefret dökülen gözde ve sözde tarihçilerimizin yazdıkları gibi ne “Zafer” nede Zaferin tapu senedi olan “Lozan” ne öyle kolay kazanılmış ne de öyle kolay imzalanmıştır. Dünya tarihinde Kurtuluş Savaşımızın bir örneği yoktur. Bundan böylede bir benzeri olmayacaktır” dedi.

Büyük Taarruzun 101. Yılında büyük önder, Mustafa Kemal Atatürk, askeri dehasından, cephedeki hallerinden, hayranlık uyandıran kılık kıyafetinden, halkla olan diyaloğu ve sade yaşantısıyla ikinci yüzyıla da damga vuracak görünüyor.  Atatürk araştırmacısı, çok sayıda kitabın yazarı Eriş Ülger, 1881 doğumlu, 1.74 boyundaki Mustafa Kemal Atatürk’le ilgili çarpıcı ayrıntıları  Muhalif’e anlattı:

“Mustafa ne Kanuni, ne Fransa Kralı XV. Lui, ne, İngiltere Kralı Edward ne de benzerlerinden biriydi”

Onların ne giydiklerini giydi, ne yediklerini yedi ne de yaptıklarını yaptı. Zaten onlar da Mustafa’nın yediklerini yemedikleri, giydiklerini giymedikleri gibi, yaptıklarının zerresini dahi yapamadılar. Leningrad’a gidin, bırakın akıllısını, en delisinin, Deli Petro’nun yatağını, yorganını görün. Yatağının üstündeki bir zümrüt veya yakut veya pırlanta ile Mustafa Kemâl’in yatağını değil, Çankaya Köşkü’nü satın alırsınız. Oturdukları sarayların duvarlarından alacağınız birkaç milimlik mücevher, birkaç ailenin ömürleri boyu nafakalarını temin edecek değerdedir.

“Sivas Kongresi’nde Giydiği Ceketay, Sivas Valisi’ne Aitti”

Atatürk zengin bir adam değildi. 10 Kasım 1938 sabahı fani hayata veda ettiği zaman, on âdeti geçmeyen pantolonunun ve ceketinin cebinden toplam 95 kuruş çıkmıştı. Cebinde taşıdığı veya arkadaşlarına, misafirlerine armağan ettiği saatler, şimdiler de mütevazı imkânları olan her vatandaşımızın kolaylıkla alabileceği değerde olan şeylerdi. Kongre için geldiği Sivas’ta, kalacağı odayı ısıtabilmek için gece yarısı yaverlerinden Cevat Abbas’ı, bir metreye yaklaşan kar altında 7 Aralık 1919’da çalı çırpı toplamaya göndermişti. Mustafa Kemâl’in Amasya Karalarını yazdırabilmesi için, ödünç alınan gaz lambasının fitili bile zorlukla bulunmuştu.

“Çankaya Sofraları Örtülü Ödenekten Karşılanmadı”

Çankaya Köşkü’nde akşam yemeklerinin bedeli örtülü ödenekten değil, Gazi’nin mütevazı maaşından ödenirdi. Vefat ettiği sabah üzerinden çıkan kanlı geceliği patiskaydı. Geceliğin tek lüksü sol tarafında Gazi Mustafa Kemâl yazılı olmasıydı.

Şahsına ait 10/15 adet saatten sadece iki tanesi 18 ayar altındı. Birisi Yıldırım Orduları Kumandanı Alman Mareşali Liman Von Sanders’in 31 Ekim 1918 akşamı, Adana’da Alman karargâhında Mustafa Kemâl’e armağan ettiği saat, diğeri ise 1910’da Fransa’da yapılan Prikadelli Manevralarında üstün başarısı nedeni ile Fransız Genel Kurmay başkanı tarafından Mustafa Kemâl’e armağan edilen saatti. Diğerleri çoğunlukla gümüş saatlerdi.

“İsmet İnönü’ye çok özel bir sevgi ve saygısı vardı”

Atatürk’ün üç çevresi vardı. Birincisi bir elin parmakları kadar az. Bu özel çevre yaşamının çevresiydi. Salih Bozok, Kılıç Ali, İsmet İnönü, Ruşen Eşref . Bunlarla her konuyu konuşur ve dertleşirdi. Bunların içinde İnönü hariç hepsine hükmeder, icap ettiği zaman talimat verirdi. İsmet İnönü’ye çok özel bir sevgi ve saygısı vardı. Hayatının sonuna kadar muhafaza etti. Afet İnan gibi isimler kültür çevresiydi.

“Dünya Tarihinde Kurtuluş Savaşımızın Bir Örneği Yoktur”

Bizim kalemlerinden kin ve nefret dökülen gözde ve sözde tarihçilerimizin yazdıkları gibi ne “Zafer” nede Zaferin tapu senedi olan “Lozan” ne öyle kolay kazanılmış ne de öyle kolay imzalanmıştır.

Dünya tarihinde Kurtuluş Savaşımızın bir örneği yoktur. Bundan böylede bir benzeri olmayacaktır.

Gerçekte bu savaş iki ordunun karşılıklı çatışması değil, bir tarafın umudunun, diğer tarafın umudunu söndürmesidir.

Bir tarafın vatanseverliğinin diğer tarafın hainliğini yerle bir etmesidir.

Bir tarafın İNANCININ, diğer tarafın dualarını param parça etmesidir.

Yunanlıların 250.000 kişilik ordusuna karşılık bizim ordumuz mevcudu 150.000 bin civarındadır. Ve 8 Ağustos 1922 gecesi Ankara Polatlı’dan yola çıkarak, düşmanın haber olmasın diye o cehennemi sıcakta sırtında çantası, elinde silahı, ayağında çarığı 554 kilometrelik yolu 18 gecede kat ederek 26 Ağustos 1922 gecesi saat 3’de Afyon Cephesinde olmuşdur.

Aylar sonra bu mucizenin gerçekleştiğini duyan Fransız Devlet Adamı Franklin Boillon Ankara’ya Fransız Hükümeti ve milleti tarafından Mustafa Kemal’i kutlamaya geldiği zaman  bunun nasıl mümkün olduğunu Paşa Hazretlerine sorar. Gazi Mustafa Kemal’in cevabı “Türk! Öğün, Çalış, Güven” niteliğindedir:

- Ekselans bunu bana değil, bu mucizeyi gerçekleştiren Mehmetçiğe sorun.

Bugünkü Cahil ve Hainlere sorarsanız Yunanlılar ve İngilizler Türkiye’ye 1919/1922 arasında Turistik bir seyahat için gelmişler ve 3/4 sene kaldıktan sonra kendi kendilerine ülkelerine dönmüşlerdir. Sadece Cahil ve Hainler değil yerli Malı Tarihçilerimizde bunun böyle olduğunu kömür karası beyinleri ile yazmaktadırlar.

10 Eylül 1922'deİzmir’e giren Mustafa Kemal’in yanında İsmet, Fevzi Paşalar, Salih Bozok, Kılıç Ali, Ruşen Eşref, Falih Rıfkı da vardır.

Akşam İzmir Kramer Palasta iki lokma bir şeyler yemek için hep birlikte giderler. Kramer Palas Lokantasının kapısını bir Rum garson açar. Gelen heyetten Mustafa Kemal dâhil hiçbirini tanımaz ve:

- Pasam! Hiç yerimiz yoktur kusura bakmayın der. Fakat bu arda içerde oturanlardan birisi, en öndeki Mustafa Kemal Paşa’yı tanır ve Mustafa Kemal Paşa, Mustafa Kemal Paşa diye bağırır. O anda yer yerinden oynar. Hemen heyet selamlarla buyur edilir pencerelerden birinin kenarına anında iki masa hazırlanır. Neticede yenir içilir. Sıra kahveye gelmiştir. Paşa Hazretleri her zaman olduğu gibi şekersiz kahve söyler. O arada şef garson:

- Pasam! Yunan Kralı Konstantin en son geldiğinde bir kahve fincanı bırakmıştı. Ve şöyle demişti:

- Bu fincanı sakla. Geldiğim zaman Kemal Paşa’nın Meclisin de bu fincanla kahve içeceğim.

Sonrasında Paşa Hazretlerine sorar

- O fincanla size kahve takdim edeyim mi?

Mustafa Kemal onay verir.

Şef garson kahveleri yapmak için masanın yanından ayrılırken Mustafa Kemal Paşa Şef garsona sorar:

- Yunan Kralı buraya geldiği zaman iki kadeh rakı içti mi?

- Hayır! Pasa Hazretleri.

- O zaman niye İzmir’i almaya kalktı ki?

Saygın Okurlarım!

Resmi Bayramlarımızın tamamının sadece kutlanmayı değil çok daha fazlasını hak ediyor.

Çünkü!

Hangi milletin tarihinde bir 23 Nisan vardır?

Hangi milletin bir 19 Mayıs'ı vardır?

Hangi milletin 30 Ağustos gibi bir ZAFER veya MUCİZE günü vardır.

Hangi Milletin Mustafa Kemal Atatürk’ü vardır.

Bu günler asırlar boyu, hor görülmüş, asırlar boyu her savaşta en önde harcanmış, kadını ve erkeği, genci ve yaşlısı ile yaşam hakkı dahi elinden alınmış bir milletin yeniden doğuşunun ve var oluşunun kutsal günleridir

Mutlaka ibadet edilecekse, herkesten ve her şeyden önce Mustafa Kemal Atatürk’e Anadolu Anasına ve onun doğurduğu Anadolu Yiğidine ibadet edilmeli.

Mustafa Kemal Atatürk’ün manevi huzurunda “Sap gibi duran” tüm siyasetçilere önerimdir.

Bu Muhteşem Adam’ın manevi huzurunda sap gibi duracağınıza birkaç basamak aşağıya inin ve ebedi uykusunu uyumak için üzerini kadife bir yorgan gibi örten ve ülkemizin her köşesinden getirilmiş olan o kutsal vatan toprağını öpün.

Öpün ki başınız bu BENZERSİZ ADAMIN önünde eğilsin.


Yorum Yazın