Erkut Tokman yazdı: Kültür Başkenti Timişoara'da LitVest Edebiyat Festivali

  • Yazdır
  • A
    Yazı Tipi
  • Yorumlar
Erkut Tokman yazdı: Kültür Başkenti Timişoara'da LitVest Edebiyat Festivali
Abone ol
Şair, çevirmen, görsel ve performans sanatçısı Erkut Tokman bugünden itibaren yazılarıyla Muhalif’de. Erkut Tokman’ın ilk yazısı “Avrupa Kültür Başkenti olma yolunda bir şehir Timişoara” yayında.

Romanya ülke olarak kültürüne, diline ve toplumsal yapısına alışık olduğum bir ülke. Bu ülkenin başkenti Bükreş’te dört yıl yaşadım ve çalıştım; bu süre zarfında çeşitli şehirlerini dolaştım. Bunlardan biri de Timişoara (Bizde daha çok bilinen ismiyle Macarca Temesvar, Almanca Temeschburg). Timişoara  çok kültürlü ve dinli bir şehir, 21 değişik etnik gruptan ve 18 farklı dine mensup bireylerin yaşadığı bir yer. Bega nehri kıyısında yer alan şehir Banat bölgesinin içinde yer alıyor ve bugün de olduğu gibi, geçmişte de bu bölgenin önemli bir merkezi, hatta ticari ve kültürel başkenti olmuş. 16 yy. sonlarından 18. yy başlarına kadar 200 yıla yakın Osmanlı egemenliğinde kalan bölge ve şehir, Osmanlıların Avrupa’daki en büyük kalelerinden biriydi. 1716 ‘dan itibaren şehir Avusturya -Macaristan imparatorluğunun egemenliğine geçmiştir, 1848-1860 yılları arasında da Sırp Voyvodasının başkenti olarak kalmıştır. Birinci dünya savaşı sonrası Romanya ile Sırbistan, Hırvatistan ve Slovenya arasında ikiye bölünen şehir, 1920 ‘den sonra tamamen Romanya’da devredilmiştir. Bu tarihsel süreçlerden de anlaşıldığı üzere, şehrin bu çok kültürlü, etnik ve dinsel yapısının tarihsel süreçlere dayandığı görülecektir. Bu çok kültürlülük şehrin bugünkü mimarisinde, yemeklerinde, yaşam tarzında ve insanlarına da yansımıştır. Bütün bu kültürel, tarihsel ve sosyal altyapısı ile 2016 yılında, 2021 yılı için Avrupa Kültür Başkenti seçilen şehir, pandemi dolayısıyla ertelenen bu kültür başkenti ünvanını önümüzdeki yıl 2022 yılında hayata geçirmeye hazırlanıyor ve sanırım bu ünvanı Romanya’da en çok hak eden ülkelerden biri. (Romanya’da Sibiu şehri de daha önce Avrupa Kültür Başkenti seçilmişti.)

Şehir hakkında bu kısa girizgahın ardından diyebilirim ki son yıllarda Timişoara şehri benim hayatımda farklı ve özel bir yer kazandı. Bu önemin oluşmasında en önemli faktörlerden biri Josefina ve Traian Chebeleu çiftidir. Eşi İstanbul’da diplomat olan Josefina hanım, uzun yıllar bu vesile ile İstanbul’da yaşadı. Kendisi Banat bölgesinden Timişoara’lıdır. Bükreş’te düzenlenen Uluslarası Johan Strauss Müzik Festival’ini uzun yıllar organize etmiştir. Kendileriyle bu festival için yaptığımız iş birliği yıllar içinde anlamlı ve derin bir dostluğa dönüştü. Ayda bir buluştuğumuz İstanbul’daki yemeklerde Banat bölgesinin ve Timişoara’nın etnik, tarihi, kültürel pek çok hikayesini ilk olarak Josephine hanımdan dinledim. Kendisi ne yazık ki ani bir rahatsızlık geçirerek aramızdan ayrıldı ama anısı sonsuza dek bizimle.

Bu yıl Tmişoara’yı üçüncü kez ziyaret ettim. Bu şehre ilk gelişim 2017 yılında, 2000 yılında Macar Heykeltraş Peter Jecza’nın  kurduğu, 2017’den sonra aynı zamanda müze olan,  Triade derneği’nin sponsorluğunda vücut bulan , Triade müzesinin içinde düzenlenen benim de şiirlerimin bulunduğu Rodica Draghincescu-Jörg Becken öncülüğünde Klag Verlag tarafından basılan Almanca-Romence olarak hazırlanmış şiir antolojisinin tanıtımı etkinlikleri içindi. İkinci gidişim ise 2018 yılındaki LitVest Uluslararası Edebiyat Festivali’ne katılmak için oldu. Bu yıl da Eylül ayının üçüncü haftasında yine LıtVest’e ikinci kez katılmak üzere Timişoara’ya gittim. Her gidişimde şehirle daha çok kaynaştığımı, içselleştirdiğimi, doğru iletişim kurduğumu gözlemliyorum. Uzun yıllar Romanya’da kalmış ve bu ülkenin kültür hayatını yakından bilen biri olarak, bana göre, LitVest, Romanya’nın en iyi şiir festivali. Festivalin başında, yönetici olarak, yazar ve şair, Timişoara (Biblioteca Judeteana Timiş) Kütüphaneleri’nin de müdürü, aynı zamanda bir kültür ve sanat adamı olan, Tudor Cretu bulunuyor. Tudor Cretu, farklı , yenilikçi ve avangart işlere imza atan bir kültür insanı, şair ve yazar. Litvest’de Tudor Cretu şu ana kadar dikkat çekici işlere yaptı. Bu işlerin özünde halkla şiiri, sanatı, edebiyatı kıyasıya buluşturmak ve sevdirmek yatıyor ve bunun için sürekli çalışıyor. Bu yolda festivale toplumun her kesiminden kurumları, okulları, dernekleri, esnaf ve zanaatkarları vb. davet ediyor ve onları festival kapsamında edebiyat bağlamında aktif roller veriyor. Festivalde her yıl mutlaka katılımcı şairler bölgedeki üç-beş okulu ziyaret ederek öğrencilerle buluşuyor ve şiiri, edebiyatı tartışıyor. Bunun dışında bir festival klasiği olan açılışlar, örneğin ConCentrica adı verilen meydan okumaları Timişoara’nın  Piata Libertati’de (Özgürlük meydanı) yüzlerce kişinin katılımıyla yapılıyor, insanlar dikkatle izliyor, şiir okuyor, şiir okuyanlar arasında şairler yok ama kimler mi var? Öğrenciler, jandarmalar, itfaiyeciler, kütüphaneciler, doktorlar, işçiler, ev kadınları…. Bunun dışında Piata Unirii ve Piata Victoriei gibi başka büyük meydanları, büyük parkları, nefes alanları olan yemyeşil çevreci  ve sakin bir şehir burası aynı zamanda. 

Bu yıl 21-24 Eylül tarihleri arasında LitVest Uluslarası Edebiyat Festivali’nin 11. si düzenlendi. Tudor Cretu’nun yönetiminde Türkiye’den benim de davetli olduğum festivale, Arjantin’den Juan Arabia, İsveç’den Ida Börjel, İngiltere’den Chris McCabe yabancı konuk olarak katıldılar. Romanya’da ise Irina-Roxana Georgescu, Olga Ştefan, Gelu Vlaşin, Ştefan Manasia, Alina Purcaru, Gheorghe Pruncut (1955-1995) katıldılar. Bu festival o kadar dinamik bir festival ki, çağrılan şairler de, hangi yaştan olursa olsun, o dinamizmi yansıtıyorlar, festivalin bir diğer iyi yönü ise katılımcı şair sayısının, dengeli ve çok sayıda olmaması, bu kısa sürede bir araya gelen şairlerin birbiriyle daha iyi iletişim kurma ve birbirlerini tanıma olasılığını arttırıyor. 2018 yılında LıtVest’e katıldığımda, beni bir motosikletçi ile eşleştirmişlerdi (her şair için yapılmıştı bu), şehirde kısa bir tur yaptırdıktan sonra motosikletçi beni şehrin şiir okunacak meydanına getirdi ,bütün motosikletçiler o meydanda toplanıp gece, motosikletlerin üzerinde bizim şiirlerimizi halka okumuşlardı. Bu yıl da, bunun gibi, farklı iki etkinlik düzenlendi. Birincisi festivalin üçüncü günü Romenlerin efsanevi rock grunu İris’in ClubHeaven’da şairlerin şiirlerinden mısralarla konser vermesi oldu, yine festivalin son günü D’arc Atelier’de-Anonim adı altında, Timişoara’lı DJ lerin eşliğinde yapılan müzikle şairlerin şiirlerinin okunması idi. Festivalin ilk gününde CafeBruck’de Bay Kosmos isimli performansımı sergiledim, bilim-kurgusal bir performans olan Bay Kosmos, Jean Luc Godard’ın Alphaville isimli filminden esinle yaratıldı, ışık ve kostümün eşlik ettiği performansa müzisyen Denis Kashcheev kristal arp ile müzik yaptı. Nora Iuga, Magda Carneci, Claudiu Komartin, Petru Ilieşu, Dan Lungu, Robert Şerban , Cosmin Perta ve Şerban Foarta gibi değerli romen şair ve yazarları da bu ziyaretler sırasında tanıdım.

Bu Muhalif gazetesindeki ilk yazım, hem heyecanlı hem de önemli bir sorumluluğu üstlendiğimin farkında olarak, bundan sonra Türkiye başta olmak üzere Dünyadan, Avrupa’dan Romanya, İtalya, İngiltere ,Fransa gibi ilişkilerimin olduğu ülkelerden güncel sanat, edebiyat, kültür haberleri başta olmak üzere diğer konulara da değinen yazılar yazacağım. Bu vesile ile Muhalif gazetesine  bana bu fırsatı verdiği için de teşekkür ediyorum. Burhan Felek, Burhan Arpad, Yunus Nadi, Bahriye Üçok, Ahmet Taner Kışlalı, Hrant Dink, Abdi İpekçi, Uğur Mumcu, İlhan Selçuk, Çetin Emeç vb. gibi burada pek çok ismini anamadığım ama değerli bir gazetecilik kültüründen bugüne yeşermiş bir ülkede, ben de 17 li yaşlarımdan itibaren bu gazetecilerden çoğunun yazılarını okuyarak büyüdüm şimdi ise burada sizlerleyim.

Yazımı bitirirken, Bartın’da ölen bütün maden işçilerinin yakınlarına ve ailelerine Tanrı’dan rahmet ve sabır diliyorum. Ne yazık ki Soma’daki büyük faciadan gerekli dersleri alamamış bir toplum olarak, bir kez daha içimiz yana yana olanlara tanık olduk. Atatürk’ün de gösterdiği gibi bilim, sanat ve akılla aydınlanmadığımız, gerekli dersleri ve önlemleri almadığımız sürece, 21. Yüzyılda da bu ve başka yaralarımız kanamaya, insanlarımız acı çekmeye, hayatlarını bir hiç uğruna kaybetmeye o ya da bu şekilde devam edecektir. Maalesef sosyal medyada yapılan paylaşımlar, duyarlılığımızı ve bu insanların yanında olduğumuzu göstermekten başka hiçbir işe yaramıyor. Çok üzgünüm.


Yorum Yazın