Mavi Vatan analizi!

CHP Lideri Kılıçdaroğlu'na çok önemli uyarılar içeren Mısır mektubu

  • Yazdır
  • A
    Yazı Tipi
  • Yorumlar
CHP Lideri Kılıçdaroğlu'na çok önemli uyarılar içeren Mısır mektubu
Abone ol
Türkiye ve Mısır'la askeri darbe sonrası bozulan ilişkilerin düzeltilmesi için hukukçu ve siyaset bilimci kimliğiyle girişimlerde bulunan Avukat Yavuz Selim Sarıibrahimoğlu, Sisi'nin ardından bir mektup da CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'na gönderdi. Mektubun ekine de Sisi'ye daha önceden gönderdiği raporu ve mektubu ilave etti.

Türkiye ve Mısır arasında bir nevi arabulucu rolüyle hareket eden Sarıibrahimoğlu, Kılıçdaroğlu'na gönderdiği mektubunda, CHP Dış İlişkilerden Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Ahmet Ünal Çeviköz'ün yanlış bakış açısı ve hatalı analizleri nedeniyle anamuhalefet partisinin özellikle Doğu Akdeniz olmak üzere Mavi Vatan gibi milli politikalarda yanlış bir çizgide politika yaptığını vurguladı.

"Kuşak-yol projesi çerçevesinde Türkiye-Çin ilişkilerinin düzeltilmesi nasıl hedefleniyorsa Kahire ve Mersin limanları barıştırılarak her iki ülkenin de menfaatine olacak şekilde adımlar (Her iki ülke için de yatırım yolları da açılarak) atılmalıdır" görüşünü savunan Sarıibrahımoğlu mektubunda şunları kaydetti:
"Cumhuriyet Halk Partisi’nin bir yandan her koşulda kamu yararını ve ulusal çıkarları önceleyerek diğer yandan da Atatürk’ün “Yurtta Sulh, Cihanda Sulh” dış politika öğretisinden sapma göstermeden iktidarın Türkiye-Mısır ilişkilerini tamir etmeye dönük adımlarını desteklemesi, Doğu Akdeniz’de ve Orta Doğu’da iş birliği ve barışın sağlanmasının sigortası olacaktır.
Barışın ve istikrarın sürdürülebilir olmasında Türkiye ve Mısır, düzenleyici rol üstlenme potansiyeline sahip güçlü iki ülkedir.
Siz Sayın Genel Başkandan, ülkemizi topyekün ilgilendiren ve ülkemizin menfaatlerine ciddi ölçüde katkı sağlayacak bu gelişmelere, siyasi partilerin her zaman ülke çıkarlarını ön planda tutmaları gerektiği ilkesi çerçevesinde destek vermenizi, uygun görürseniz yazımız ekinde yer alan ve Sayın Sisi’ye hitaben yazdığımız yazıyı ve iktidarın bu konudaki çabalarını desteklemenizi isteriz."

İŞTE O MEKTUBUN TAM METNİ

Sayın Kemal Kılıçdaroğlu,
Sayın Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı,


Sağlığın ve ekonomik güvenliğin ne kadar önemli olduğunu bizlere hatırlatan ve Covid-19 ile birlikte “insanların artık ekonomik bir mal olarak” görüldüğü süreçte içtenlikle iyi olmanızı dilerim.

Siyasi partiler, kamu faaliyetlerini belirli görüşleri yönünde yönetmek, denetlemek ve etkilemek gayesiyle toplum ve devlet düzeni ile birlikte-sürekli olarak çalışan kuruluşlardır. Bu sebeple siyasi partilerin demokrasi düzeninin işleyişi, devletin yönetilmesi yolundaki kolaylaştırıcı ve hazırlayıcı faaliyetlerindeki kamu yararı niteliği tartışmasız bir gerçektir.

Benzer şekilde avukatlık mesleğini icra eden avukatlar da adaletin yerine getirilmesine ve “doğru tutulmasına” yardımcı olarak, toplumun ortak gereksinimlerini karşılayarak pek çok faaliyetinde işlevsel olarak kamu yararı kıstasını bünyesinde barındırmaktadır.

Bu vesile ile Avukat-Kamu Hukuku ve Siyaset Bilimi Doktoru sıfatıyla,  ülkemin yüksek menfaatine uygun olarak önemli olduğunu düşündüğümbir  konu hakkında akademik bilgi/hukuki izah düzleminde yaptığım çalışmaları ve görüşlerimi arz etmek isterim.

Değinmek istediğim konu Doğu Akdeniz özelinde Mısır ve Libya’ya yönelik olarak uluslararası alanda partinizin gütmüş olduğu dış politikadır.

Malumunuz olduğu üzere 2013’teki Mısır askeri darbenin ardından Türkiye ve Mısır arasındaki ilişkiler gerginleşmiş ve iki ülkenin diplomatik ilişkileri maslahatgüzar seviyesine gerilemiştir. Sonraki süreçte herhangi bir diyalog platformunun olmaması, medya savaşları ve Mısır’ın Türkiye’yi, ülkenin iç siyasetinde propaganda aracı olarak kullanması gerilimin tırmanmasına neden olmuştur.

Tüm bu gerçeklik yanında bugün ülkemizin duyduğu en büyük ihtiyaçlardan biri dış politikamıza ilişkin alternatif bakış açıları getirecek stratejik analiz çerçeveleridir.

Bu zamana kadar Doğu Akdeniz'de özellikle GKRY tarafından yapılan ikili anlaşmalar, Mısır ve Lübnan gibi birçok ülkenin uluslararası haklarını gasp etmiş, ülkelere uluslararası hukuka göre hak ettiklerinden daha az yargı alanı vermiştir. Öte yandan Yunanistan, sahip olduğu küçük ölçekli adalara rağmen adil paylaşım ilkesini göz ardı ederek hak ettiğinden çok daha geniş bir yetki alanına sahip olmayı arzulamıştır. GKRY ve Yunanistan'ın diğer devletlerle yaptığı anlaşmalar, sadece anlaşma yapılan devletlerin haklarını gasp etmekle kalmamış, Türkiye ve KKTC'nin uluslararası meşru haklarını da ihlal etmiş ve yok saymıştır. Mısır ile Yunanistan arasında 6 Ağustos 2016'da yapılan anlaşma maalesef bu konumu korumaya devam etmiştir.

Bu bağlamda başta Mısır olmak üzere Doğu Akdeniz'deki tüm yararlanıcı ülkeler, uluslararası hukuk çerçevesinde adaların tutumunu yeniden değerlendirmeli ve toplu müzakere olasılığını ciddi şekilde değerlendirmelidir. Adil bir şekilde anlaşmaya varmak, böylece tüm ülkeler Doğu Akdeniz'deki zenginlikten uluslararası hukuk kapsamındaki meşru haklarına göre yararlanabilsin.

Ülkelerin dış politikalarına ilişkin yaptığı hamlelerde ve etken düşünce tarzında ideolojik yaklaşımlar ve duygusallığın etkisi pek tabii mevcuttur. Ancak dış politikaya ilişkin yapılan yanlış hamleler ve atılan adımların tek sebebi olarak bunu görmek ve bunu bir propaganda haline dönüştürmek akılcı ve bilimsel değildir. Kaldı ki dış politika dinamizmi itibariyle, tek bir yaklaşımın sınırları içerisine hapsedilemeyecek bir niteliğe sahiptir.

Cumhuriyet Halk Partisi Dış İlişkilerden Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Ahmet Ünal Çeviköz söz konusu mesele ile ilgili Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu tarafından yanıtlanması istemiyle TBMM Başkanlığı'na sunduğu soru önergesinde özetle:
·         Mısır’ın, Türkiye’nin çıkarlarını gözettiği ve diplomasi masasını devirmediğini,
·         Suudi Arabistan’ın Mısır ve Yunanistan tarafından yapılan anlaşma kapsamında Türkiye’ye karşı durduğunu bu sebeple Suudi Arabistan’a karşı mezhepsel ve ideolojik olarak bir yakınlık beslenmeden hareket edilmesi gerektiğini,
·         Türkiye’nin Doğu Akdeniz özelinde yalnız ve izole bir durumda olduğunu,
·         Türkiye’nin Uluslararası Deniz Hukuku Sözleşmesi’nin tarafı olmaması nedeniyle  Doğu Akdeniz’de yaşanan gerginliğin ancak siyasi müzakerelerle çözümünün mümkün olduğunu,
ifade etmiştir.
Çabaların ortak olması sebebiyle Sayın Çeviköz’e katılmak mümkün değildir.

Söz konusu önerge dışında Ahmet Ünal Çeviköz’ün, partinin dış ilişkilerden sorumlu yetkilisi sıfatıyla birçok mecra da Türkiye’nin dış politikasına ilişkin yapmış olduğu tespit ve değerlendirme mevcuttur. Söz konusu tespit ve değerlendirmeler göstermektedir ki Sayın Çeviköz’ün dış politikaya ilişkin değerlendirmeleri mezhepsel ve ideolojik kriteri eleştirmek üzerine inşa edilmesi devleti kuran kurucu partinin devlet politikası anlayışına uygun düşmemektedir. Türkiye, muhalefeti ve iktidarıyla bölgesinin güçlü ülkesi konumuyla birlikte tüm inançları bir bütün olarak yönetmek durumundadır.

Türkiye ve Mısır arasındaki ilişkilerin 2013 Mısır Askeri darbesinin ardından gerilediğini yukarıda ifade etmiştim. Her türlü darbe, doğrudan demokrasiyi hedef alan yıkıcı bir güçtür. Bu değerlendirme her türlü tartışmadan tamamen uzaktır.

Diğer bir taraftan mevcut durumda yani Sisi’nin cumhurbaşkanı seçilmesinden sonra Türkiye ile ilişkilerin yumuşatılabilmesi ancak ve ancak Mısır’da siyasal açılım yapılması ve muhalefete alan açılması, parlamentolar üzerinden kurulabilecek bir bağ ile mümkündür. Öyle ki yakın gelecekte, parlamentolar dışında, ilişkileri düzeltmek noktasında her iki taraf açısından da başka bir çıkış yolu gözükmemektedir.

Zira Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu’nun, Mısır'la ilişkileri düzeltmenin şartının, Mısır yönetiminin demokrasi için adımlar atıp, insan hakları ihlallerini ve zulmü durdurması olduğunu kaydetmesi de somut bir gerçeğin farklı şekilde ifade edilmesinden ibarettir.

Bu kapsamda öncelikle sayın Çeviköz’ün ABD’de 3 Kasım seçimlerinin galibi ilan edilen Joe Biden’dan beklentilerini iletirken “Türkiye’de demokrasiye vurgu yapılması gerekmektedir.” sözünü bu kapsamda değerlendirmek istiyorum.

Demokrat olmak insan olmanın gereğidir. Bu su götürmez bir gerçektir. Arzu-akıl diyalektiğinde demokrasi, ideal olanı arzularken aklın ve somut gerçekliğin de göz önüne alınmasını ifade etmektedir.

Söz gelimi dış politikamız tutarlı ve her daim milli menfaatlerimizi korumaya yönelik sözleri ve atılacak adımları içermelidir. Kendi içinde çelişkiden uzak ve her daim milli menfaatleri gözetici şekilde olmayı gerektirmektedir.

Her fırsatta Türkiye’nin Doğu Akdeniz’de yalnız ve izole olduğunu ifade eden sayın Çeviköz’ün bu söylemi dengelerin her an değiştiği bir ortamda Türkiye’nin Mısır karşısında olumsuz bir intiba almasına ve Doğu Akdeniz meselesinde haksız görünmesine yol açmıştır. Bir yandan Türkiye’nin yalnız olduğunu ifade ederken, diğer taraftan bu yalnızlığa bir derece daha etkileyecek bir söylem içine girilmesindeki maksat tarafımızca anlaşılamamıştır.

Bilahare uluslararası hukuk açısından Mısır'ın Türkiye ile anlaşma yapmasının her iki ülkeye de avantaj sağlayacağı ve bu çözümün her iki taraf için de en adil çözüm olacağı çok açıktır. Zira Yunanistan ve Mısır arasında yapılan anlaşma Mısır’ın menfaatlerini korumaktan fevkalade uzaktır.

Sonuç olarak Doğu Akdeniz meselesi uluslararası bir meseledir. İç meselelere ilişkin muhalefet partisi elbette gereken neyse yapmalıdır. Ancak yukarıda arz ve izah edildiği üzere dış politikaya ilişkin Türkiye Cumhuriyeti Devleti bütüncül bir ruh haliyle söz ve eylem birliğiyle hareket etmelidir.

Kuşak-yol projesi çerçevesinde Türkiye-Çin ilişkilerinin düzeltilmesi nasıl hedefleniyorsa Kahire ve Mersin limanları barıştırılarak her iki ülkenin de menfaatine olacak şekilde adımlar (Her iki ülke için de yatırım yolları da açılarak) atılmalıdır.

Özellikle Ortadoğu ve Arap dünyasıyla ilişkilerde politikaların nasıl olması gerektiği konusunda Hristiyan kökenli eski Lübnan Büyükelçisi Ekselansları Mansour Abdallah’ın önemli bir değerlendirmesini aktarmak isterim.

Sayın Büyükelçim, siz “Ya Rabbel Sünni” derseniz başkaları da “Ya Rabbel Şii” der, siz “Ya Rabbel Müslümin” derseniz başkaları da “Ya Rabbel İsa” der. Bu konuda en doğru yaklaşım Ortadoğu, Arap Dünyası ve tüm dünyada için “Ya Rabbel Alemin” olmalıdır, yani “Tüm Alemlerin (herkesin) Tanrısı”. Yine eski Arap büyükelçilerinden birinin önemli bir değerlendirmesini de uygulanacak politikalara ilişkin işaret olması için aktarmak isterim. Sayın büyükelçi şunu söylemiştir; “Siz hep Ortadoğu ve Arap dünyasına bakarken kendi bildiğiniz tarihsel gözlerle bize bakıyorsunuz. Ama şunu bir türlü göremiyorsunuz; biz size bakarken akrebin insana baktığı gibi saygın bir dev görüyoruz.” Bu görüşler Türkiye’nin Ortadoğu ve Arap Dünyası’nda ve giderek Akdeniz’de güçlü bir devlet olmasının alçak gönüllülüğü ve saygınlığı ile bir politika yürütmesi gerektiğini anlatmaktadır.

Gazeteci Yusuf Kanlı’nın aktarımıyla Rahmetli Demirel derdi ki, Türkiye'nin yüksek menfaati Mısır'ın Arap dünyasında liderliğini pekiştirmek âli menfaatimizdir. Güçlü Mısır, Türkiye'nin çıkarınadır.

Bu kapsamda Vestfalya Barışı dış politikanın çerçevesini çizmektedir. İç işlerine müdahale etmeme, sınırlara ve toprak bütünlüğüne saygı, topraklarında komşunun düşmanlarını barındırmama gibi ilkeler dış politikanın esasları olmalıdır. Dış politikamız cumhuriyetle birlikte  "ahlaki değerler" yerine bu ilkeler üzerine inşa edilmişti. Ülkeler arasındaki ilişkilerde ülkelerin çıkarları esastır. Bu nedenle  iktidarın da muhalefetin de  gözetmesi gereken Türkiye'nin yüksek çıkarı Mısır ile dost olmaktan geçmektedir. Kaldı ki Arap dünyası ile ilişki hep ortaklık üzerine kurulacak bir ilişkidir.

Bu hususta vicdani ve fikri olarak bir çelişkinin var olduğu açıktır. Söz konusu çelişkili söylem gerek partinize gerekse de ülkemize zarar vermektedir. Sayın Çeviköz’ün bundan sonraki süreçte gerek partinizin gerekse de ülkemizin dış politikasına yönelik söylemlerinde sağduyulu ve aklı selim davranmasının son derece önemli olduğunu düşünmekteyim. Bundan sonraki süreçte partiniz nezdinde gerekli tedbirlerin alınıp toplum ve devlet yararına gerekli analizlerin yapılması gerekmektedir. Ulu önder Mustafa Kemal Atatürk’ün bizlere miras bıraktığı feraset olgusuyla atılacak adımlar ve alınacak tedbirler fikredilip bu hususta hangi alanlarda ulusal ve uluslararası çalışmalar içerisine girilmesi gerektiği bundan sonraki süreçte hızlı ve etkili bir biçimde adım atılabilmesi adına fevkalade önemlidir. Çünkü geleceğimize başkaları değil ancak ve ancak bizler karar verebiliriz.

Ayrıca bu konu ile ilgili yapmış olduğumuz ciddi bir çalışmayı da işbu mektubun ekinde siz Sayın Genel Başkan ile paylaşmak isterim. Ekte hem İngilizce hem de Türkçe versiyonları yer alan uzun mektup tarafımca Mısır Cumhurbaşkanı Sayın Abdel Fettah El-Sisi’ye hitaben hazırlanmıştır. Yoğun bir çaba sonucu hazırlanan bu mektupta Mısır’ın, GKRY ve Yunanistan yerine Türkiye ve KKTC ile anlaşmasının Mısır açısından da daha avantajlı olacağını detaylı şekilde açıkladık. Uluslararası ilişkiler konusunda uzman eski büyükelçilerin de tecrübe ve bilgilerinden yararlanarak hazırladığımız bu mektup, Mısır Ankara Maslahatgüzarı Sayın Amr Hamamy tarafından da oldukça beğenildi. Yazdığımız bu mektup Sayın Maslahatgüzar tarafından doğrudan Sayın Sisi’ye bir buçuk ay önce elden teslim edildi. Bu mektup sonrasında da ilişkilerde önemli gelişmeler olabileceğini düşünüyoruz. Katkısı olabileceği düşüncesi ile Türkiye -Libya deniz anlaşmasına ilişkin çalışmamızı da takdim ediyorum.

 Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucu partisi olan Cumhuriyet Halk Partisi’nin dış politikada, iç politikadan ayrışarak ulusal çıkarlar ekseninde iktidar-muhalefet çekişmesini bir kenara bırakarak her zaman koruyucu rolünü üstlenmesi tarihi sorumluluğunun bir gereğidir.

Bu arada Cumhuriyet Halk Partisi’nin bir yandan her koşulda kamu yararını ve ulusal çıkarları önceleyerek diğer yandan da Atatürk’ün “Yurtta Sulh, Cihanda Sulh” dış politika öğretisinden sapma göstermeden iktidarın Türkiye-Mısır ilişkilerini tamir etmeye dönük adımlarını desteklemesi, Doğu Akdeniz’de ve Orta Doğu’da iş birliği ve barışın sağlanmasının sigortası olacaktır.

 Barışın ve istikrarın sürdürülebilir olmasında Türkiye ve Mısır, düzenleyici rol üstlenme potansiyeline sahip güçlü iki ülkedir.

 Siz Sayın Genel Başkandan, ülkemizi topyekün ilgilendiren ve ülkemizin menfaatlerine ciddi ölçüde katkı sağlayacak bu gelişmelere, siyasi partilerin her zaman ülke çıkarlarını ön planda tutmaları gerektiği ilkesi çerçevesinde destek vermenizi, uygun görürseniz yazımız ekinde yer alan ve Sayın Sisi’ye hitaben yazdığımız yazıyı ve iktidarın bu konudaki çabalarını desteklemenizi isteriz.

Saygılarımla.
Dr. Selim Sarıibrahimoğlu
Avukat-Kamu Hukuku ve Siyaset Bilimi Doktoru

Sarıibrahimoğlu'nun Mısır Devlet Başkanı Sisi'yi gönderdiği raporu ve mektubu okumak için linke tıklayınız...


Yorum Yazın