Başarılarıyla adından söz ettiren Türk kadınları

  • Yazdır
  • A
    Yazı Tipi
  • Yorumlar
Başarılarıyla adından söz ettiren Türk kadınları
Abone ol
Türk kadınları, cesaretleri ve kararlılıklarıyla sadece kendi ülkelerinde değil, dünya genelinde de tanınmaktadır. Türkiye'nin ilklerine imza atan kadınlar, toplumda kadınların rolünü ve haklarını önemli ölçüde artırmıştır. İşte ülkemizde her alanda isminden söz ettiren güçlü kadınlarımız…

Hazırlayan: Eda Terzi
Görsel Çalışma: Kaan Ballıca

İlk kadın başbakan: Tansu Çiller kimdir?

Türkiye'nin eski başbakanlarından olan Tansu Çiller, 1946 yılında İstanbul'da doğdu. Robert Koleji'nde öğrenim gördü ve ardından Boğaziçi Üniversitesi Ekonomi Bölümü'nden mezun oldu. Doktorasını, Connecticut Üniversitesi'nde yaptı. Doktora sonrası çalışmalarına, Yale Üniversitesi'nde devam etti. 1978'te doçent olan Tansu Çiller, 1983 yılında ise profesör oldu. 

Çeşitli üniversitelerde çalışmalar yapan Tansu Çiller, 1990'da Doğru Yol Partisi'nden (DYP) siyasete atıldı. 1991 yılı genel seçimlerinde İstanbul'dan milletvekili oldu. Sosyal Demokrat Halkçı Parti ile kurulan Süleyman Demirel'in başbakanlığındaki koalisyon hükümetinde ekonomiden sorumlu devlet bakanı olarak görev aldı. Demirel'in cumhurbaşkanı seçilmesinin ardından başbakanlık görevini bırakmasıyla DYP genel başkanlığına aday olan Tansu Çiller, 13 Haziran 1993 tarihinde DYP olağanüstü genel kurulunda genel başkan seçilerek Türkiye'nin ilk kadın başbakanı oldu. Ekonomi üzerine 9 yayını bulunan Çiller, iki çocuk annesidir. İngilizce ve Almanca bilmektedir. 

İlk kadın bakan: Türkân Akyol kimdir?

Türkiye’nin ilk kadın bakanıdır. Türkan Akyol, 26 Mart 1971 – 13 Aralık 1971 arası Sağlık Bakanlığı yapmıştı.

Türkan Akyol, 12 Ekim 1928 tarihinde İstanbul’da doğmuştur. Tam adı Peyman Türkan Akyol’dur. Asker babasının görevleri nedeniyle Türkiye’nin farklı illerinde eğitim gören Akyol, Erenköy Kız Lisesinden 1947 yılında mezun olduktan sonra Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesine girdi. 1953 yılında tamamladığı tıp fakültesinde asistan olarak çalışmaya başlayan Türkan Akyol, 1956 yılında göğüs hastalıkları uzmanı oldu. Türkan Akyol, Türkiye’nin veremle savaşında, göğüs hastalıkları alanında tıp fakültesinde uzun yıllar görev yaptı.

Türkan Akyol, 1959-1962 yıllarında ABD‘nin New York şehrinde, Albert Einstein Tıp Fakültesinde eğitimini sürdürdü. 1964 yılında göğüs hastalıkları ana bilim dalında doçent, 1969 yılında profesör olan Türkan Akyol, 1972 yılında Ankara Üniversitesi Senatosunda fakültesini, 1977 yılında Üniversitelerarası Kurulda Ankara Üniversitesini temsilen yer aldı. Akyol, on binlerce doktor ve uzman hekim yetişmesinde görev aldı.

Türkan Akyol, 1971 yılında Türkiye‘nin ilk kadın Sağlık ve Sosyal Yardım Bakanı olarak göreve getirildi. 12 Mart 1971 Silahlı Kuvvetler muhtırası ardıde Nihat Erim‘in kurduğu 33. Hükümette Sağlık bakanı olarak görev aldı. Daha sonra parlamento dışından görev verilen 10 bakan arkadaşıyla hükümetten istifa eden Türkan Akyol, üniversite kliniğine döndü. 1980 yılında Türkiye’nin ilk seçilen kadın rektörü olarak üniversitesinin başına geçti. 1980’de Ankara Üniversitesi rektörü oldu.

1982 yılında emekliye ayrıldı ve 1983 yılında Sosyal Demokrasi Partisi‘nin kurucuları arasında yer aldı. Bu partinin genel başkan yardımcısı oldu. Partisi, Halkçı Parti ile 1985 yılında birleşerek Sosyal Demokrat Halkçı Parti adıyla yeniden örgütlenince bu partide de merkez karar organı üyesi olarak görev aldı. 1987 yılında Milletvekili seçildi.

Meclise 18. dönemde Sosyal Demokrat Halkçı Partinin (SHP) İzmir milletvekili olarak giren Akyol, 1993 yılında Tansu Çiller‘in kurduğu 50. Hükümette DYP-SHP koalisyonundan SHP milletvekili olarak Kadın ve Çocuktan Sorumlu Devlet Bakanı olarak bir kez daha görev yaptı.

Türkan Akyol, 1955 yılında evlendiği okul arkadaşı, meslektaşı Prof. Dr. Turhan Akyol ile 62 yıl boyunca yaşamını paylaştı, 2 erkek çocuk, 4 torun sahibi oldu.

Bursa’da 16 Ocak 1995 tarihinde Sağlık bakanlığına bağlı olarak açılan Göğüs Hastalıkları Hastanesine eski sağlık bakanına atfen Türkan Akyol Göğüs Hastalıkları Hastanesi adı verilmiştir.

Türkan Akyol, 7 Eylül 2017 tarihinde Ankara’da bir süredir tedavi gördüğü Hacettepe Üniversitesi Hastanesinde 89 yaşında ölmüştür.

İlk kadın savaş pilotu: Sabiha Gökçen kimdir?

Sabiha Gökçen, 22 Mart 1913 yılında Mustafa İzzet Bey ve Hayriye Hanım’ın altıncı çocuğu olarak Bursa'da dünyaya geldi.

Anne ve babasının ölümünün ardından, 1925 yılında Bursa’yı ziyaret eden Atatürk tarafından evlat edinilerek  kendisine "Gökçen" soyadı verilir.

Çankaya İlkokulu ve İstanbul Üsküdar Kız Koleji'nde öğrenim gören Sabiha Gökçen, 1935'te Türk Hava Kurumu'nun Türk Kuşu Sivil Havacılık Okulu'na girdi, Ankara'da yüksek planörcülük brövelerini aldı.

Gökçen, 7 erkek öğrenciyle birlikte Kırım, Rusya'ya gönderilerek yüksek planörcülük eğitimini tamamladı.

1936'da Eskişehir Askeri Hava Okulu'na girdi, burada av ve bombardıman uçaklarıyla başarılı görevler yaparak, dünyanın ilk “Kadın Savaş Pilotu” unvanını kazandı. 1937 yılında Türk Hava Kurumu’nun yetiştirdiği ilk kadın pilot olması nedeniyle kurumun “9 numaralı Murassa (iftihar) Madalyası” ile ödüllendirildi.

1938'de Balkan devletlerinin davetlisi olarak, uçağıyla Balkan turu yapan Gökçen, daha sonra Türk Hava Kurumu Türkkuşu'na başöğretmen tayin edildi. 1955'e kadar bu görevini başarıyla sürdürdü.

Hayatı boyunca toplam 22 değişik hafif bombardıman ve akrobatik uçakla uçan ve birçok ödülün sahibi olan Sabiha Gökçen, 1991 yılında Uluslararası Havacılık Federasyonu Altın Madalyası’nı aldı.

1996 yılında Amerika’da düzenlenen Kartallar Toplantısı’nda dünya havacılık tarihine adını yazdıran 20 havacıdan biri seçilen Sabiha Gökçen, bu ödüle layık görülen ilk kadın havacı olmuştur.

Sabiha Gökçen, 22 Mart 2001 tarihinde,88 yaşında hayata gözlerini yumdu. 

İlk kadın Anayasa Mahkemesi Başkanı: Tülay Tuğcu kimdir?

12.06.1942 tarihinde Ankara’da doğmuştur. İlk ve ortaöğrenimini TED Ankara Kolejinde tamamlamıştır. 1961 yılında Ankara Hukuk Fakültesine girmiştir. 1965 yılında mezun olduktan sonra bir süre serbest avukatlık yapmış, 1969 yılında Danıştay yardımcısı olarak göreve başlamıştır.

1974 yılında Amme İdaresi Enstitüsünü (TODAİE) bitirmiştir.

1982 yılında Danıştay Birinci Dairesi kıdemli tetkik hâkimliğine getirilmiş ve 1992 yılına kadar bu görevde çalışmıştır.

1992 yılında Danıştay üyeliğine seçilerek Altıncı Dairede göreve başlamıştır. Üç yıl Altıncı Dairede çalıştıktan sonra Danıştay Onuncu Dairesine geçerek Anayasa Mahkemesi üyeliğine seçilinceye değin bu Dairede görev yapmıştır.

Danıştay Genel Kurulunca belirlenen üç aday arasından Cumhurbaşkanı tarafından 24.12.1999 tarihinde Anayasa Mahkemesi üyeliğine seçilmiştir.

06.01.2004 tarihinde Uyuşmazlık Mahkemesi başkanlığına ve 25.07.2005 tarihinde de Anayasa Mahkemesi başkanlığına seçilmiş, bu görevi yürütmekte iken 12.06.2007 tarihinde emekliye ayrılmıştır.

“Suçluların İadesi ve İdarenin Takdir Hakkının Yüksek Yöneticilerde Kullanılması” konulu tezleri ve “Verimlilik“ konulu çevirisi bulunmaktadır.

İlk kadın gazeteci: Selma Rıza kimdir?

1872’de İstanbul’da dünyaya geldi. Babası Şura-yı Devlet ve Meclis-i Âyan üyelerinden Ali Rıza Bey, annesi ise Avusturyalı Macar asıllı asil bir ailenin İslamiyet’e geçmiş kızı Nâile Hanım’dır. Selma, çiftin yedi çocuğunun en küçüğü idi. Evde özel ders alarak yetiştirildi; iyi derecede Fransızca öğrendi. Eğitiminde, ağabeyi Ahmed Rıza’nın büyük etkisi oldu.

Ağabeyi 1889’da Fransa’ya gitmiş ve orada Jön Türk hareketine katılmıştı. Selma Rıza, ailesinden gizlice İstanbul'dan kaçarak Paris'teki ağabeyinin yanına gitti ve eğitimini Sorbonne Üniversitesi'nde sürdürdü. Paris’te on yıl yaşadı. İttihat ve Terakki Cemiyeti Paris şubesine üye oldu. Cemiyetin tek kadın üyesi idi. Ahmed Rıza Bey’in çıkardığı ve Fransızca olarak yayımlanan Meşveret Gazetesi'nde; Türkçe olarak yayımlanan Şuray-ı Ümmet Gazetesi'nde çalıştı. İlk Türk kadın gazeteci unvanını Paris yıllarındaki çalışmaları ile aldı.

1897'de "Uhuvvet" (Kardeşlik) adlı romanını yazdı ancak yayımlamadı. 1899 yılından itibaren “sosyal açıdan kadın” konusu ile ilgilendi; bu konuda bir uzman kabul edildi.

Selma Rıza, 1908'de II. Meşrutiyet'in ilanı üzerine İstanbul'a döndü. Yurda dönüşünden sonra gazetecilik yapmadı ancak sosyal hayatta rol almaya devam etti. Meşrutiyet'in ilanından sonra yeniden teşkilatlandırılan Hilal-i Ahmer Cemiyeti'inde çalıştı. Beş yıl boyunca genel sekreterlik yaptı ancak yönetimdekilerle görüş ayrılığına düşünce kurumdan ayrıldı.

1910-1912 yılları arasında iki roman daha yazdı ancak yayımlamadı. Hanımlara Mahsus Gazete ve Kadınlar Dünyası gibi yayın organlarında yazılar yayımladı. İstanbul’da Müslüman Osmanlı kadınları için okullar açılması uğrunda mücadele etti. Meclis-i Mebûsan reisi olan ağabeyi Ahmed Rıza’nın da ön ayak olmasıyla Kandilli’deki Adile Sultan Sarayı’nın Türkiye’nin ilk yatılı kız lisesi olarak açılmasına yardımcı oldu.

1931 yılında hayatını kaybetti.

İlk kadın oyuncu: Afife Jale kimdir?

Tiyatro oyuncusu Afife Jale1902 yılında  İstanbul/Kadıköy'de doğdu. 24 Temmuz 1941 yılında Bakırköy / İstanbul'da öldü.. Tiyatro sahnesine çıkan “ilk Müslüman Türk kadını” olan Afife Jale, Dr. Sait Paşa’nın torunu ve orta halli bir ailenin kızıydı. 1918 senesinde İstanbul Kız Sanayi Mektebi’nde okurken, Darülbedayi (Şehir Tiyatroları)’  sınavını kazandı. Müslüman kadınların sahneye çıkmasının hoş karşılanmadığı yıllarda tiyatroya başlayan Afife Jale, Darülbedayi’ye öğrenci olarak kabul edilen beş kızdan biri oldu.

1920 senesinde sahneye konulan, Hüseyin Suat’ın “Yamalar”  adlı oyununda oynayan Eliza  Binemeciyan topluluktan ayrılıp Paris’e gidince, Kadıköy’deki Apollon Tiyatrosu’nda sahnelenen oyunda Binemeciyan’ın yerine sahneye Afife Jale çıktı.  “Jale” takma adıyla Emel rolüne çıkan Afife için tiyatroya gelen polis, sahneye çıkarılmaması için tiyatro yöneticilerine uyarıda bulundu. Afife Jale yine de bir hafta sonra “Tatlı Sır” adlı oyunda yeniden sahneye çıktı. Bunun üzerine polis Afife’yi tutuklamak istedi. Oyuncu Kınar Hanım onu tiyatronun arka bahçesine kaçırdı. Daha sonraki bir gün, rol aldığı  “Odalık” oyunu oynanırken polis tiyatroyu bastı. Afife bu kez de makine dairesinden kaçırıldı, sonra Apollon Tiyatrosu’nun sahibi Mösyö  Sireç’in evine götürüldü. Bu sırada sokakta yakalanarak karakola alındı. Götürüldüğü karakolda hırpalandı. Ailesi de onu dışladı. Babası “Benim Afife diye bir kızım yok” diyerek evden kovdu. Bu arada İçişleri Bakanlığı’nın bir buyruğuyla belediye, 27 Şubat 1921 tarihinde Darülbedayi Yönetim Kurulu’na bir bildiri gönderdi. Bildiride Müslüman Türk kadınlarının kesinlikle sahneye çıkamayacakları bildiriliyordu.

Bu bildiri üzerine Afife Jale, tiyatronun ücretli kadrosundan çıkarıldı. Ama tiyatro onun için bir tutkuydu ve gözü  başka bir şey görmüyordu. Sahneye çıktığı ilk geceyi, altı yıl sonra yazar Refik Ahmet Sevengil’e; “Yaşamımda mutlu olduğum ilk gece” diyerek tanımlayan Afife Jale, şiddetli baş ağrıları çekmeye başladı. Tiyatrosuz kalması, onun zaten zayıf olan sinirlerini altüst etmişti. Kaçışı haplarda ve uyuşturucu da aramaya başladı. Suriyeli bir eczacının kendisine yaptığı morfin iğneleri onda alışkanlık yaratmıştı, o artık bir  morfinmandı.

Afife Jale, birkaç yıl sonra Burhanettin Tepsi Kumpanyası’yla Anadolu turnesine çıktı; yeni tiyatro topluluğu ile Kadıköy’de oynadı. Daha sonra da Fikret Şadi’nin Milli Sahne’siyle çeşitli kentlerde temsiller verdi. Türk kadınları ancak 1923 yılından sonra Atatürk’ün emriyle sahneye çıkmaya başlamışlardı. Seniye (Burhanettin Tepsi Topluluğu’nda),  Şaziye Moral (Yeni Sahne’de), Münire / Neyire Neyyir, Bedia Muvahhit, Huriye ve Hikmet (Milli Sahne’de) hanımlar Afife Jale’yi izleyerek sahneye çıktılar.

Yaşadığı sıkıntılar nedeniyle şiddetli baş ağrıları, gün geçtikçe bozulan sağlığı ve uyuşturucu alışkanlığı  Afife Jale’nin tiyatroyu ister istemez bırakmasına yolaçtı. 1928 senesinde gittiği Kuşdili Çayırı’nda Hafız Burhan konserinde tanıştığı  tambur sanatçısı Selâhattin Pınar’la 1929 senesinde evlendi ve mutlu günler yaşadılar. Şiirler yazdılar, Selâhattin Pınar çaldı, Afife dinledi. Ancak bu mutlu günleri uzun sürmedi. Afife Jale tiyatrosuz yaşayamıyor, uyuşturucudan da kopamıyordu. Selâhattin Pınar bir gün eşinin koluna morfin şırınga ettiğini görünce sarsıldı. Afife ‘yi yaşama döndürmek için çok çırpındı. Başaramadı ve 1935 yılında boşandılar. Selâhattin Pınar onun için “Nereden Sevdim O Zalim Kadını” ve “Huysuz ve Tatlı Kadın” adlı şarkıları bestelemişti:

Afife Jale yaşamının son yıllarını Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi’nde geçirdi, henüz 39 yaşındayken orada öldü. Yazar Hüseyin Suat’ın, sahneye ilk çıktığı gece alnından öperek ona; “Bizim sahnemize bir fedai gerekti. Sen işte o fedaisin” demişti. Daha sonraki yıllarda Nezihe Araz, Afife Jale için yazdığı tiyatro oyununda şöyle Jale’nin ağzından şu sözlere yer verdi: “Beni acıyarak değil, düşünerek, severek, kucaklayarak hatırlayın. Tiyatro varsa ben de varım.” Ankara Devlet Tiyatrosu’nda sahnelenen bu oyundan yola çıkılarak hazırlanan  senaryoyla Şahin Kaygun “Afife Jale” adlı sinema filmini çekti. Nezihe Araz’ın yazdığı Afife Jale adlı oyun 1987-1988 yıllarında İstanbul’da sahnelendi. 1997 senesinde, her yıl çeşitli dallarda verilen “Afife Jale Tiyatro Ödülü” kuruldu. 1998 yılında Beşiktaş  Belediyesi’nin açtığı Ortaköy Kültür Merkezi’ndeki tiyatroya Afife Jale Sahnesi adı verildi.

İlk kadın doktor: Safiye Ali kimdir?

Türkiye'nin ilk kadın tıp doktoru ve tıp eğitimi veren ilk kadını olan Safiye Ali, anne çocuk sağlığı üzerine yaptığı çalışmalar ile biliniyor.

Osmanlı İmparatorluğu döneminde çeşitli hizmetlerde görev alan bir ailede dünyaya gelen Safiye Ali, İstanbul'da Amerikan Kız Koleji'nde öğrenim gördü. Kolej mezuniyetinin ardından tıp okumaya karar verdi ancak o dönem Darülfünun Tıp Fakültesi kadın öğrenci kabul etmiyordu. Kararlı bir duruşu olan Safiye Ali, I. Dünya Savaşı sürerken maddi güçlüklere rağmen Almanya'ya giderek Würzburg Üniversitesi Tıp Fakültesinde öğrenim gördü. Dönemin Maarif Nazırı Ahmet Şükrü Bey'in yardımıyla devlet bursu alan Safiye Ali, çok hızlı bir şekilde Almanca öğrenerek hemen derslere başladı. Oldukça başarılı olan Safiye Ali 1921 yılında “Bebeklerde iç pakimenenjit kanaması” konusunda hazırladığı tezi ile diplomasını aldı.

Safiye Ali’nin yaptığı çalışmalar…

  • Haziran 1923'te Türkiye'nin ilk kadın doktoru olarak icazetnamesini aldı ve eşi ile birlikte Cağaloğlu’nda muayenehane açtı.
  • İstanbul’da beş yıl doktorluk yaptı, karşılıksız olarak anne-çocuk sağlığına hizmet etti.
  • Amerikan Koleji bünyesinde açılan ilk kız tıp okulunda jinekoloji ve obstetrik dersleri vererek kızlara tıp eğitimi veren ilk kadın öğretim üyesi olarak tarihe geçti.
  • Anne sütünden kesilen ve steril süt içme imkânından mahrum olan çocuklar için Fransız Kızılhaç'ı tarafından kurulup 1925'te Himaye-i Etfal Cemiyeti'ne bırakılan Süt Damlası Bakımevi'nin başına geçti.
  • Süt Damlası'ndaki çalışmaları kadınları emzirmeye teşvik etme; yetersiz beslenen çocukların sağlıklı beslenebilmeleri amaçlı eğitimler düzenledi.
  • Sütten kesilmiş 1 yaş sonrası hasta ve zayıf çocukların bakımı ile ilgilenmek üzere Hilal-i Ahmer Hanımlar Merkezi Küçük Çocuklar Muayenehanesi'ni kurdu.
  • Londra, Viyana ve Bolonya’da düzenlenen kongrelerde Himaye-i Etfal Cemiyeti’ni temsil etti.
  • Erken Cumhuriyet dönemindeki kadın hareketinin içinde yer aldı.
  • Safiye Ali, mesleki çalışmalarının yanı sıra İstanbul'da başlayan feminist harekete katıldı ve Türk Kadınlar Birliği’nin Sıhhiye Komisyonu başkanlığını üstlenerek fuhuşla mücadele için çalıştı.

1928'de Bolonya'da toplanan Beynelmilel Kadın Doktorlar Konferansı'nda edindiği sosyal ve bilimsel izlenimleri Servet-i Fünun'da yayımlanan Safiye Ali, kanser teşhisi konulması üzerine Türkiye'den ayrılarak Almanya'ya yerleşti. II. Dünya Savaşı yıllarında sağlığı el verdiği sürece mesleğini sürdürdü. 5 Temmuz 1952'de Dortmund’da 58 yaşında hayatını kaybetti.

İlk kadın opera sanatçısı - Semiha Berksoy kimdir?

Nazım Hikmet'in "Türk kadınının sesinin pırlantası" ifadesini kullandığı, ilk Türk kadın opera sanatçısı Semiha Berksoy, ressam Fatma Saime Hanım ve şair Ziya Cenap Berksoy'un çocuğu olarak 1910'da Çengelköy'de dünyaya geldi.

Henüz 8 yaşındayken annesini dönemin salgın hastalığı İspanyol nezlesinden, daha sonra yanına taşındığı amcasını veremden kaybeden Berksoy, ilk eğitimini ve ortaokulu 1917'de Kadıköy İlkokulu'nda aldı.

Çocuk yaşta yaşadığı bu travmalar sonucu Berksoy, hayatı farklı anlayan ve yorumlayabilen bir insana dönüştü. Derslerinde resim ve kompozisyon gibi branşlarda üstün başarı gösterdi ve yazdığı hikayelerde tiyatro metinleri tadında dramatik unsurlara yer verdi.
 

İkinci sınıfa giderken ilk hikayesini resimleyerek kağıda ve sıralara yazdı

Sanatçı, ikinci sınıfa giderken ilk hikayesini resimleyerek kağıda ve sıralara yazdı ve bu dönemde davudi sesiyle ilgi çekti, çeşitli şiirler ve operalar seslendirdi.

Ortaokulu birincilikle bitiren ve güzel sanatlar ile ses alanındaki yeteneğini anne ve babasından alan Berksoy, daha sonra yakınında bir konservatuvar açılacağını duyması üzerine İstanbul Kız Lisesi'nde öğrenime başladı.

Kadıköy'de sahne sanatıyla da tanışan Berksoy, Kuşdili Sineması ve tiyatrosu olarak bilinen sanat merkezinde dönemin en güzel geleneksel tiyatrolarını izleme fırsatı yakaladı ve tiyatroya ilgi duydu.

Semiha Berksoy, 1928'de Dar'ül Elhan'da (Osmanlı Devleti'nin ilk resmi müzik okulu) görev yapan, Türkiye'de Batı müziğinin ilk kadın temsilcilerinden ve dönemin ses uzmanlarından Nimet Vahit Hanım'ın yanına giderek, onun şan öğrencisi oldu.

Babası bu durum karşısında her iki okula birden gitmesini istemeyince usta sanatçı, ona yazdığı bir mektubunda, "Benim ruhumu sürükleyen, bende alev haline gelen bir şey var, o da sanat aşkıdır." ifadelerini kullanmıştı.

İstanbul Belediye Konservatuvarında Nimet Vahit Hanım'ın Şan sınıfına giren Berksoy, ilk şan konserini de burada aldığı eğitimin sonrasında verdi.

1932'de Darülbedayi'de çalışmaya başladı

Berksoy, William Shakespeare'in "Hırçın Kız" yapıtındaki "Kate" rolüyle, Muhsin Ertuğrul tarafından açılan Darülbedayi Tiyatro Okulu'nun sınavını kazanarak, burada da öğrenim gördü.

Profesyonel sanat hayatına ise 1931'de Muhsin Ertuğrul'un çektiği ilk sesli Türk filmi olan "İstanbul Sokaklarında" başrolde yer alarak başladı.

Bu filmden sonra Semiha Berksoy, 1932'de Darülbedayi'de (İstanbul Şehir Tiyatrosu) çalışmaya başladı ve çeşitli oyunlarda rol aldı. Aynı zamanda usta sanatçı, Darülbedayi'de sahnelenen Türk operetlerinin primadonnası (operada baş kadın rolünü oynayan sanatçı) oldu.

Berksoy, tiyatro öğrenciliği sırasında Nazım Hikmet Ran ile "Kafatası" piyesinin sahnelenmesi için yapılan çalışmalarda tanışarak, Ran'ın yazdığı "Bu Bir Rüyadır" operetinde "Fatma" rolünü, Cemal Reşit ve Ekrem Reşit Rey'in operetinde "Marlene" rolünü oynadı.

Bu dönemden sonra Berksoy, Ran ile birlikte uzun yıllar mektuplaşmış ve bu mektuplar daha sonra "Nazım Hikmet ve Tosca'sı Semiha Berksoy" adıyla kitaplaştırılmıştır.

Adnan Saygun'un bestelediği ilk Türk opera temsili olan "Özsoy" adlı eserde rol aldı

Berksoy, 19 Haziran 1934'de Ahmed Adnan Saygun'un bestelediği ilk Türk opera temsili olan "Özsoy" adlı eserde "Ayşim" rolüyle de dikkatleri üzerine çekti ve Atatürk'ün de beğenisini kazandı.

Sanatçı, ressam Fikret Mualla ile de 1930'larda tanıştı ve Mualla'nın İkinci Dünya Savaşı öncesi Fransa'ya gitmesiyle dostlukları mektuplara taşındı. Semiha Berksoy, daha sonra birbirlerine yazdıkları mektupları, yolladıkları resim ve desenleri yayına hazırlayarak, vefatından önce kızı Zeliha Berksoy'a bıraktı ve bu miras "İki Aykırının Mektupları" adıyla okurlarla buluştu.

- Devlet Operasına solist olarak atandı

Berksoy, daha sonra Ankara Devlet Konservatuvarının açtığı sınavı kazanarak devlet bursuyla Almanya'daki Berlin Devlet Yüksek Müzik Akademisi Opera bölümünü 1939'da birincilikle bitirdi.

Aynı yıl, "Richard Strauss'un 75. Doğum Yılı Festivali"ndeki "Ariadne auf Naxos" operasında "Ariadne" başrolünü oynayan sanatçı, bu temsille Avrupa'da opera sahnesine çıkan ilk Türk sopranosu unvanını aldı.

Usta sanatçı, Türkiye'ye 1940'ta döndü ve ilk konserini Cemal Reşit Rey ile verdi. Richard Wagner operalarında sahne alan Berksoy, 1941'de Ankara'da, Carl Ebert yönetimindeki "Tosca" ve "Madame Butterfly" operalarında da oynadı.

Sanatçının "Tosca"daki performansı profesyonel anlamda ilk opera gösterisiydi. Bu ilkler yanında sanatçı "Lüküs Hayat" ve "Deli Dolu" operetlerinde de yer aldı.

Ankara Devlet Operasının kurulmasında Carl Ebert ile birlikte görev alan Berksoy, 1950'de açılan Devlet Operasına solist olarak atandı. Sanatçı 1951 opera sezonunda, temsil edilen "Tiefland Çukurova Operası"nda başrol "Marta"yı oynadı ve ses uzmanı A. Lombardie başta olmak üzere diğer uzmanlar tarafından devlet operası kadrosunda "Birinci Sınıf Dramatik Soprano"olarak belirlendi. 1952'de sanatçıya, Carl Ebert tarafından Beethoven'in "Fidelio Operası"nda dramatik soprano "Leonore" başrolü verildi.

1972'de emekli oldu

Semiha Berksoy, opera rejisörü Feridun Altuna yönetiminde 1961'de "Hensel und Gratel" Operası'nın prömiyerinde "Hexe" başrolünü temsil etti ve 1963'teki "Kültür Bakanlığı 30. Sanat Yılı Jübilesi"nin galasında Verdi'nin "II.Trovatore Operası"nda ünlü "Azucena" rolünü canlandırdı.

Kadıköy Süreyya Operasında da "Emir", "Çardaş Fürstin", "Maskot", "Leblebici Horhor Ağa" operetlerinde primadonna olarak sahneye çıkan sanatçı, 1999'da, New York City Lincoln Center'de, Robert Wilson'un yönetimindeki, Umberto Eco'nun eseri "The Days Before Death, Destruction and Detroit III"te, Tristan ve Isolde Operası'ndan, Isolde'nin "Aşk Ölümü" aryasını seslendirdi.

Berksoy, 1966'da çıkan personel kanunu ile tekrar baş sanatçı olup, 1972'de kendi arzusuyla emekli oldu. Usta sanatçı aynı zamanda Devlet Tiyatrosundaki dramatik oyunlarda birçok defa rol aldı.

Resim ve gerçeküstü öykü alanında eserler verdi

İlk resim derslerini annesinden alan usta sanatçı, 1929'da yaptığı resimlerle beraber gittiği Güzel Sanatlar Akademisi Namık İsmail Atölyesi'ne, çalışmalarının beğenilmesinden dolayı burslu olarak başladı. Hayatı boyunca resim yapmayı yemek yemek kadar önemli gören sanatçı, avangart tarzdaki modern çalışmalara imza attı.

Refik Epikman ile İsmail Hakkı Toygar Seramik Atölyesinde heykel çalışmaları yapan ve resim ve gerçeküstü öykü alanında da eserler veren Berksoy'un resimleri aynı zamanda aralarında Berlin, Paris, İstanbul ve New York'un da olduğu birçok şehirde sergilendi.

Berksoy, 1984'te TBMM tarafından kamu sektöründe görev alan ilk kadın opera sanatçısı olarak, "Atatürk Opera Ödülü"nün yanı sıra 1961'de Dil Tarih Fakültesinde resim ödülü aldı.

İlber Ortaylı'nın, "Küçüklüğünden beri bir drama yaşayan bir kavmin, çileli aydın kuşağına mensup ve o kuşağın en yaratıcı portrelerinin başında gelir. Bunu bizde de anlayanlar var, başkaları da çoktandır anlıyorlar." diye nitelediği Semiha Berksoy, kalp rahatsızlığı sebebiyle tedavi gördüğü hastanede, 15 Ağustos 2004'te 94 yaşındayken vefat etti.

Sanatçı, Atatürk Kültür Merkezi'nde düzenlenen törenin ardından Çengelköy'de toprağa verildi.

İlk dünya güzeli: Keriman Halis Ece kimdir?

Keriman Halis Ece Tamer, 1932 yılı Dünya Güzellik Kraliçesi'dir. Cumhuriyet Gazetesi'nin düzenlediği Türkiye Güzellik Kraliçesi Yarışması'nda birinci seçilerek Türkiye'yi Dünya Güzellik Yarışması'nda temsil etmiş ve Türkiye'nin ilk dünya güzeli olmuştur.

Dünya güzelimiz, 1864 Çerkes Sürgünü sırasında Manyas yöresine yerleşmiş bir aileye mensuptur. Keriman Halis Ece, 'Hızır' adlı yangın söndürme aletlerinin mümessili Tevfik Halis Bey ve Ferhunde Hanım'ın 6 çocuğundan biriydi. Dedesinden kalan mal varlığı ve tüccar olan babası sayesinde varlıklı bir ailenin kızı olarak oldukça iyi bir eğitim aldı.

Keriman Halis, annesinin rahatsızlığından dolayı altı yaşına kadar büyükannesi, ardından dadısı ve mürebbiyesi tarafından yetiştirildi. Mürebbiyesinden Fransızca konuşmayı ve piyano çalmayı öğrendi 1926-1929 arasında İstanbul’da Feyziati Lisesi'nde öğrenim gördü. Dokuzuncu sınıfta iken babasının kararıyla okulu bıraktı; Akşam Sanat Okulu'nda dikiş, nakış, yemek konularında kendisini geliştirdi.

Önce Türkiye Güzeli ardından 19 yaşında Dünya Güzeli seçilen Keriman Halis Ece, güzellik yarışması deneyiminin ardından daha önce güzellik yarışmalarından birinci gelenlerden farklı olarak sahnede veya sinemada bir kariyer edinmedi; evlenip çocuk sahibi oldu.

İki evlilik yapan Keriman Halis'in Orhan Sanus ile evliliğinden oğlu Sezai Biltin Sanus ile kızı Ece Sanus, tüccar Hasip Tamer Bey'le evliliğinden oğlu Cenk Tamer doğmuştur.

Keriman Halis Ece, 28 Ocak 2012'de İstanbul'da kızının evinde kalp yetmezliği nedeniyle öldü. Cenazesi Feriköy Mezarlığı'nda defnedilmiştir.

İlk kadın general: Özlem Yılmaz kimdir?

1976 yılında İstanbul'da doğdu. 1997 yılında Kara Harp Okulundan jandarma teğmen rütbesiyle mezun oldu. İlk kıta görevi Silopi'deki 23. Piyade Tugayı'nda takım komutanlığıydı.

Jandarma albay rütbesiyle Jandarma Genel Komutanlığı Aile İçi Şiddetle Mücadele ve Çocuk Şube Müdürü olarak görev yaptı. 2022'de tuğgeneral rütbesine terfi ederek Jandarma ve Sahil Güvenlik Akademisi Başkan Yardımcısı olarak atandı ve Türkiye'de cumhuriyet tarihinin ilk kadın generali oldu.

Evli ve 2 çocuk annesidir.

İlk kadın ressam, illustratör: Sabiha Rüştü Bozcalı kimdir?

Türk ressam Sabiha Rüştü Bozcalı 1904’de İstanbul’da doğdu. 

Babası, Bozcaadalı Bahriye Nazırı Hasan Paşa’nın oğlu Rüştü Paşa, annesi, uzun yıllar dahiliye nazırlığı yapmış olan Memduh Paşa’nın kızı Handan Hanım’dır.

Özel mürebbiyelerden Almanca, Fransızca, Italyanca ve Ali Sami Boyar‘dan resim dersleri aldı. Resme ilgisini gören babası, Almancasını ilerletmek ve resim alanındaki yeteneğini geliştirmek için onu 1918’de Berlin’e yolladı. Daha sonra resim eğitimine Münih’te Prof. Karl Kaspar’ın yanında devam etti.

Almanya’da beş yıl eğitim gördükten sonra yurda dönen Bozcalı, Mısır Hidivi’nin annesi Valide Paşa tarafından Mısır’a davet edildi. Mısır dönüşü bu kez Paris’e gidip daha önce Sultan Abdülhamid döneminde Istanbul’a gelmiş olan, ünlü sanatçı Paul Signac’ın (1863-1935) atölyesine üç yıl devam etti. Yeniden Istanbul’a dönüp ilk özel sergisini Filarmoni Derneği’nde açtı.

Uzun yıllar resim eğitimi alan sanatçı, daha sonra da Roma’ya gidip üç yıl Giorgio de Chirico‘nun atölyesine devam etti. Sanatçının yağlıboya, suluboya, pastel ve karakalem çalışmaları yanında Reşad Ekrem Koçu’nun çıkardığı Istanbul Ansiklopedisi başta olmak üzere çeşitli kitaplara çizdiği desenler bulunmaktadır. Bozcalı’nın yapıtları tema olarak portre, natürmort ve manzara ağırlıklıdır.

1939 yılında Halkevleri Genel Merkezi tarafından Zonguldak’a gönderildi ve burada kömür ocakları ve fabrikalara ait başarılı eserler derledi. İstanbul Güzel Sanatlar Birliğinin bir üyesi bulunan Bozcalı, bu birliğin sergilerine, Devlet Resim ve Heykel sergilerine ve daha bir çok karma sergilere katıldı. Resim Heykel Müzesi, Milli Kütüphane Koleksiyonu ve bir çok özel koleksiyonda eserleri bulunmaktadır.

İlk kadın öğretmen: Refet Angın kimdir?

Refet Angın, 18 Mart 1915'te Gelibolu'da dünyaya geldi. İlk okul deneyimini mahalle mektebinde yaşadı fakat bu deneyimi yalnızca iki gün sürdü. Okuma yazmayı annesinden öğrendi. Cumhuriyetin ilanı ve Tevhid-i Tedrisat Kanunuyla birlikte Gelibolu'da açılan Cumhuriyet Okulu sınavını kazandı. Karma eğitim verilen bu okulda, resmi eğitimine üçüncü sınıftan başlayarak devam etti. Eğitimi devam ederken Angın, öğretmen olmaya çoktan karar vermişti.

Mustafa Kemal  Cumhurbaşkanı olarak Gelibolu'ya geldiğinde, yaygın anlatıya göre,  Angın'la  karşılaşınca "Büyüyünce ne olacaksın?" diye sormuş ve o zamanlar küçük bir çocuk olan Refet Angın "öğretmen" cevabını vermiş.  Angın sonrasında öğretmen olmnak üzere Edirne Kız Öğretmen Okuluna gidiyor ve Mustafa Kemal ile yeniden karşlılaşıyor. 

Angın, tarih öğretmeni olma önerisini elini öperken Mustafa Kemal'den alıyor.  Edirne Kız Öğretmen Okulunu 1932'de bitirdiğinde  yeni açılan Ankara Gazi Terbiye Enstitüsü Tarih Bölümüne yazıldı. Aynı zamanda Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesinin sınavını kazanarak oraya da kaydını yaptırdı. Bu iki okuldan 1936 yılında mezun oldu.

Angın Gelibolu Ortaokulu,  Biga Ortaokulu, Bursa Kız Lisesinde tarih öğretmenliği yaptıktan sonra  Antakya Kız  Meslek Lisesi Müdürü oldu. Hasanoğlan Köy Enstitüsü Yüksek Kısım Şefliği; Gaziantep, Balıkesir ve Kız Meslek Lisesi müdürlüklerinde de bulundu.

1955-1975 yılları arasında Ankara Bahçelievler Deneme Lisesi Müdüreliği yaptı.  Angın'ın öğürencileri arasında Uğur Mumcu da vardı.  Angın İstanbul Rüştü Uzel Kız Meslek Lisesi  ile Ortaköy Zübeyde Hanım Kız Meslek Lisesinin kuruluş çalışmalarında bulundu. 12 Eylül askeri darbesinin ardından, 24 Kasım'ın Öğretmenler Günü olarak belirlenmesiyle ilk öğretmenler gününde yılın öğretmeni seçildi.

Tarih öğretmenliğinden 1982 yılında emekli oldu fakat görevini 24 yıl boyunca özel anlaşmayla sürdürdü. "90 yaşında olmama rağmen görevime devam ediyorum, erken emekli olanları anlayamıyorum" sözleri çalışmayı ne kadar sevdiğini vurguluyordu.

Refet Angın, Yıldız Teknik Üniversitesi senatosunun 29 Haziran 2006 tarihindeki kararıyla onursal doktora unvanı aldı. Son günlerine kadar Milli Eğitim Bakanlığı Onursal Danışmanlığı görevini sürdürdü. Angın, 30 Ocak 2010'da yaşamını yitirdi. 

İlk kadın siyasal parti genel başkanı: Doç. Dr. Behice Sadık Boran kimdir?

Behice Sadık Boran, 1 Mayıs 1910 tarihinde Bursa’da doğmuştur. Kazan Tatarı olan anne ve babası 1890’larda Bursa’ya göç eden Sadık Bey ile Mahire Hanım’dır. Üç kardeşin en küçüğüydü. İlkokulu Bursa’da okumaya başladı ancak Kurtuluş Savaşı döneminde Yunanlılar Bursa’ya girince, ailesiyle İstanbul’a göç etti. İstanbul’da Arnavutköy Amerikan Kız Koleji'nde eğitimine devam etti. Şimdiki adıyla Robert Kolej olan okulun orta kısmından 1927 yılında mezun oldu. 1931 yılında da lise kısmından birincilikle bitiren ilk Türk kız öğrenci oldu.

Mezun olunca Manisa ortaokuluna İngilizce öğretmeni olarak atandı. Amerikan Kız Koleji’ndeki tarih öğretmeni sayesinde Amerikan Michigan Üniversitesinden burs alarak Amerika’ya gitti. Michigan Üniversitesi’nde sosyoloji doktorasını 1939 yılında bitirerek Türkiye’ye döndü.

Türkiye’ye döndükten sonra Ankara Üniversitesi Dil Tarih Coğrafya Fakültesi (DTCF) sosyoloji bölümüne doçent olarak atandı. 1941 yılında bir grup arkadaşıyla birlikte 'Yurt ve Dünya' ile 'Adımlar' dergilerini çıkarmaya başladı, ancak her iki dergi de 1944 yılında bakanlar kurulu kararıyla kapatıldı. 1948 yılında siyasi görüşleri nedeniyle üniversiteden el çektirildi.

1950 yılında “Barışseverler Cemiyeti”ni kurdu ve başkanlığını yaptı. Bu cemiyetten 1950 yılında Adnan Menderes hükümetinin Kore'ye asker göndermesini kınayan bir bildiri yayımlayınca 15 ay hapis cezası aldı.

1962 yılında (TİP) Türkiye İşçi Partisine üye oldu. 1965 yılındaki genel seçimlerde Şanlıurfa'dan milletvekili oldu. Partisinin dış politika sözcüsü oldu. Avrupa Parlamentosu’nda Türkiye’yi temsil etti. 1970 yılındaki parti kurultayında Türkiye İşçi Partisi genel başkanı seçildi. Böylelikle bir partinin ilk kadın genel başkanı oldu.

12 Mart 1971 muhtırası ile birlikte tutuklandı ve partisi (TİP) kapatıldı. Behice Boran’a 15 yıl hapis cezası verildi ancak 1974 yılında ilan edilen genel aftan yararlanarak serbest kaldı.

1975 yılında Türkiye İşçi Partisini tekrar kurdu ve genel başkanı seçildi. 12 Eylül 1980 darbesinin ardından kısa süre ev hapsinde tutulan Behice Boran, daha sonra yurtdışına çıktıktan sonra 1981 yılında vatandaşlıktan çıkartıldı.

Yurtdışında iken (TKP) Türkiye Kominist Partisi ile TİP'in birleşme kararı aldıklarını duyurdu ve iki gün sonra da 10 Eylül 1987 tarihinde Brüksel’de öldü.

Behice Boran, 1946 yılında Dışişleri’nde Yunanca çevirmenliği yapan Nevzat Hatko ile evlendi. Elif Alova adında kızı vardı. Dursun adında bir erkek çocukları oldu.

Behice Boran, 10 Eylül 1987 tarihinde BelçikaBrüksel’de 77 yaşında ölmüştür. Cenazesi İstanbul’a getirildi ve Zincirlikuyu Mezarlığı'nda toprağa verildi.

İlk kadın Emniyet Müdürü: Şerife Feriha Sanerk kimdir?

1 Temmuz 1923 tarihinde İzmir'de doğan Şerife Feriha Sanerk, 1945 yılında Ankara Üniversitesi Siyasal Bilimler Fakültesi'ne girdi. Dört yıl boyunca okulun tek kız öğrencisi olan Sanerk, 1951'de kaymakamlık kursuna girip kazandı. Ancak Sanerk, kadın olduğu için ataması yapılmadı.

Sanerk, daha sonra Emniyet Genel Müdürlüğü emrine komiser muavini olarak atandı. Emniyet teşkilatına giren Sanerk, 1953 yılında emniyet müdürlüğü rütbesine yükseldi. Ancak yine kadın olduğu için emniyet müdürü olamayacağı bildirildi. Hukuki mücadele başlatan Şerife Feriha Sanerk, bu mücadeleyi kazanarak aynı yıl Türkiye'nin ilk kadın emniyet müdürü oldu ve kendisinden sonra bu mesleğe girecek tüm kadınların önünü açtı.

1974 yılında emekli olan iki kız çocuğu annesi Feriha Sanerk, Antalya'ya yerleşti. Şerife Feriha Sanerk, görev yaptığı yıllarda çok sayıda yabancı dergi ve gazeteye haber oldu. Sanerk'in anne mesleğini seçen kızı Nurdan Canca da Türkiye'nin iki kadın il emniyet müdüründen biri olarak Yalova Emniyet Müdürlüğü'nde görev yapmıştı.

Şerife Feriha Sanerk, kendisi gibi emniyet müdürlüğü yapan kızı Nurdan Canca'nın Antalya'daki evindeyken aniden fenalaşarak 19 Kasım 2010 yılında 87 yaşamını yitirdi.

İlk kadın pilot: Bedriye Tahir Gökmen kimdir?

Bedriye Tahir Gökmen, ilk Türk kadın pilottur. Gökmen Bacı adıyla tanınır.

1932 yılında Vecihi Uçuş Okulu'nda havacılık eğitimine başladı. Bir yandan memurluk yaparken bir yandan uçuş eğitimlerini sürdürdü. 1933'te bröve aldı. Abdurrahman Türkkuşu ona Gökmen lakabını takmıştı. Gökmen Bacı olarak tanınan Bedriye Tahir, 1934’te Soyadı Kanunu çıkınca Gökmen soyadını aldı.

Bedriye Tahir, havacılık uğraşısı yüzünden çok tepki aldı, engellemelerle karşılaştı. Havacılık ile uğraştığı için aylığından ceza kesildi, sonunda işinden kovuldu.

1934 yılında Vecihi Okulu, brövelerin onaylanması için öğrencilerin Hava Kuvvetleri Müsteşarlığı tarafından sınavdan geçirilmesini istemişti. Ancak sınav heyeti geldiğinde okulun tek faal uçağı kırım geçirmiş olduğundan sınav yapılamadı, heyet yeniden gelmeyi kabul etmeyince okul kapandı ve Gökmen Bacı’nın pilotluğu onaylanmadı. O sırada işinden çıkarılan Bedriye Tahir Gökmen’in daha sonraki hayatı bilinmemektedir. Ancak ilk Türk kadın pilot olarak havacılık tarihinde yerini almıştır.

İlk kadın spiker: Nuran Devres kimdir?

Nuran Devres (Emren), Ankara’da doğmuştur. Babası Celal Emren, annesinin adı Azize Emren’dir. İlkokul, ortaokul ve lise eğitimini TED Ankara Koleji'nde tamamladı. Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi İngiliz Filolojisi bölümünden mezun oldu. Ortaokuldayken, Belçika'daki abisinin yanında gittiğinde izlediği televizyondaki spikerlerden etkilenerek spiker olmaya karar vermiş.

Üniversitede okurken TRT'nin açmış olduğu spikerlik sınavını kazandı. 31 Ocak 1968 tarihinde o zamanlar daha Ankara'da deneme yayınları yapan TRT'nin ilk televizyon yayınının spikerliğini yaptı.

Nuran Devres’in yaptığı bu tarihi konuşma şöyledir:

"Burası 3. bant 5. kanaldan deneme yayınları yapan Ankara Televizyonu. Bugün 31 Ocak 1968. Bu akşamki deneme yayınlarına başlıyoruz."

TRT'de anons spikerliğinden başka özel programların sunuculuğunu da üstlendi, radyo oyunları yazıp yabancı dizi çevirisi yaptı. 1974-1990 yılları arasında, TRT’nin çok sayıdaki yabancı film, dizi ve belgeselini Türkçeye çevirdi.

William Shakespeare’in IV. Henry adlı eserini ekran için dilimize ilk çeviren kişi oldu. John Osborne’un Öfke adlı tiyatro eserini Türkçeye çevirdi ve oyun Milli Eğitim Bakanlığı tarafından temel eserler kapsamında kitap olarak yayımlandı. Gerilla adlı TRT yapımı filminin iki oyuncusu bu filmdeki rolleri ile Altın Portakal ve Altın Koza ödüllerini kazandı. Yazdığı Kara Melek dizisi, 1997 yılında Hürriyet gazetesinin Altın Kelebek ödülünü aldı. Gerilla ve Bekaa’da Hepimiz Kardeştik senaryoları, Kültür Bakanlığından iki senaryo ödülü ve Cumhuriyet gazetesinden Yaşar Nabi Nayır ikincilik ödülünü kazandı. 1997-98 yıllarında Suçlu Kim? adlı dramatize polisiye bulmaca programını yazdı ve iki yıl boyunca TRT’de canlı olarak sundu.

Nuran Devres1971 yılında TRT'den ayrılarak Amerika'nın Sesi'nin Türkçe servisi için açılan sınavı kazanarak kısa süreliğine ABD'ye gitti. 7 yıllık anlaşması olmasına rağmen nişanlısının hasretine dayanamayarak bir yılı doldurmadan Türkiye’ye geri döndü. Evlenip evinin kadını oldu. Evinden radyo ve televizyona oyunlar yazdı, çeviriler yaptı.

1987 yılından itibaren de birçok beğenilen tv. dizisinin senaryolarını yazmaya başladı. Dizilerinde bol bol aşk, ihtiras ve entrikaları işlediği için "Entrikalar Kraliçesi" olarak da tanınmıştır. 1995 yılında İstanbul’a taşınmıştır.

Nuran Devres (Emren), 1972 yılında soyadı Devres olan okuldan arkadaşı ile evlendi. 22 yıl evli kaldılar.

İlk kadın jet pilotu: Leman Bozkurt Altınçekiç kimdir?​​​​​​​

1932 yılında Sarıkamış'ta doğdu. Liseyi bitirdiği yıl Türkkuşu İnönü Tesisleri'nde planör eğitimi aldı. Hemen ardından Türkkuşu Motorlu Okulu'na öğretmen adayı olarak katıldı. 1954 yılında Silahlı Kuvvetler'e kadınların da alınmasıyla ilgili karar çıkınca İzmir Hava Harp Okulu'na başvurdu ve Ekim 1955'te burada eğitime başladı. Pervaneli uçaklarla eğitimini tamamlayarak 30 Ağustos 1957'de mezun oldu.

Daha hızlı ve daha yüksekten uçmak arzusuyla jet pilotu eğitimi almak istedi. Ağustos 1958'de Eskişehir'deki jet eğitim filosuna katıldı ve kısa sürede eğitimini başarıyla tamamladı.

Kasım 1958'de jet pilotu brövesini taktı. Dokuz yıl süreyle F-84 ve T-33 jet uçaklarında uçtu. Sonraki yıllarda Hava Kuvvetleri'nin karargâh hizmetlerinde çalıştı. Personel Plan Şube Müdürü ve Merkez Şube Müdürü olarak görev yaptı. Kıdemli Albay rütbesiyle Hava Kuvvetleri'nden emekli oldu.

4 Mayıs 2001 tarihinde İzmir'de hayatını kaybetti.

İlk kadın F16 Pilotu: Berna Şen

Berna Şen 1993 yılında Hava Harp Okulu’nda eğitim görmeye başladı. Burada dört yıl Endüstri Mühendisliği eğitimi gören Şen, 1997 yılında mezun oldu. Mezuniyetinden sonra Çiğili 2. Ana Jet Üs Komutanlığında iki yıl boyunca pilotaj eğitmi aldı. Buradaki eğitimlerini başarıyla tamamladıktan sonra F-5 savaş uçağı eğitimleri aldı. Eğitimlerini tamamlayan Berna Şen 2000 yılında Merziyon 5. Ana Jet Üs komutanlığında ilk görevine başladı. Burada haber hazır F-16 pilotu olarak ilk görevine başlayan Şen, Türkiye’nin ilk kadın F-16 pilotu ve gelecek nesillere örnek teşkil edecek bir başarının sahibi oldu.

Emeklilik

Berna Şen görev aldığı süre boyunca 2500 uçuş saati doldurmuştur ve 2012 yılında kendi isteği ile Yarbay rütbesiyle emekli olmuştur. Emeklilik sonrası havacılıktan vazgeçmeyen Şen kariyerini sivil havacılık sektöründe devam ettirmiştir.

Tekrar Askeri Havacılığa Dönüş

FETÖ darbe girişimi sonrası Hava Kuvvetleri komutanlığından davet mektubu almış ve 6 yıl ara vermiş olduğu Askeri Havacılığa geri dönmüştür. Hava Kuvvetleri’nde yeni mezun olan pilot adaylarına uçuş eğitimleri vermiştir.

İkinci Emeklilik

2020 yılında tekrar kendi isteğiyle Albay rütbesinde emekli olan Berna Şen sivil havacılık sektörüne dönmüştür.


Yorum Yazın