Fransız, Alman, İtalyan milliyetçiler bir araya gelebilecek mi?

Avrupa Birliği’nde aşırı sağın önlenemez yükselişi

  • Yazdır
  • A
    Yazı Tipi
  • Yorumlar
Avrupa Birliği’nde aşırı sağın önlenemez yükselişi
Abone ol
Beş yılda bir gerçekleştirilen Avrupa Parlamentosu Seçimleri, Hindistan’tan sonra dünyanın en büyük demokratik uygulaması olarak geçmektedir. Avrupa Birliği’nin 27 ülkesinden vatandaşlar, Brüksel ve Strasbourg’da görev yapacak 720 temsilciyi belirlemek amacıyla oylarını kullanırlar.

Oğuz Büber - Muhalif Analiz

2019 seçimlerinden bu yana; bir zamanların aşırı sağcı partileri Avrupa siyasetinin ana akımına dahil oldular ve alınan sonuçlar da bu durumu gözler önüne serecek türden.

Dünyada birçok bölgede olduğu gibi ‘göç’ ve ‘mülteci’ sorununun, Avrupa’da da halkı aşırı sağ partilere yönlendirdiğini göz ardı edemeyiz.  Pazar günü gerçekleştirilen Avrupa Parlamentosu seçimlerinde, seçmenlerin iktidarda yer alan merkez partileri cezalandırıp, aşırı sağ partilere destek vermesi de bunun göstergesi olarak değerlendiriliyor.

Özellikle öne çıkan ülkelerden Fransa’da; Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron koalisyonun aldığı feci sonuçlar sonrasında, parlamentoyu feshederek erken genel seçim kararı aldı.

Halen merkezci ve Avrupa yanlısı partilerin, Avrupa Birliği’nin yasama organında çoğunluğu sağlayacağı tahmin ediliyor ancak; aşırı sağcı partiler Fransa ve İtalya’da en fazla sandalyeye sahip olurken, Almanya’da ikinci sırada yer aldılar. Avrupa Birliği’nin geneline baktığımızda ise yeşil partilerin çok büyük bir darbe aldığı dikkatleri çekiyor.

Avrupa Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen de yaptığı açıklamada “Merkez dayanıyor” ifadesini kullanırken aşırı uçlarda yer alan partilerin büyük kazanımlar elde ettiği seçim için “istikrar ve güçlü bir Avrupa için merkezdeki partilere büyük sorumluluklar düşüyor” dedi.

Fransa

Fransız lider Macron Fransız halkına şu çağrıda bulundu: “Milliyetçilerin ve demagogların yükselişi milletimiz için olduğu kadar Avrupa’mız için de, Fransa’nın Avrupa’daki ve dünyadaki yeri için de bir tehlikedir.”

Fransa’da cumhurbaşkanlığı seçimi gerçekleşmeyecek, fakat ilk turu 30 Haziran’da yapılacak oylama Macron hükümeti için bir referandum anlamı taşıyacak.

Pazar günü paylaşılan ilk bilgilere göre Marine Le Pen ve destekçisi Jordan Bardella’nın liderliğindeki aşırı sağcı parti Fransa Ulusal Ralli’si oyların yaklaşık yüzde 31,5’ini alarak Macron’un müttefiklerinin iki katı oya erişti. Bardella bu ciddi farkı, Emmanuel Macron’un öncülük ettiği politikanın halkta karşılık bulamaması olarak izah etti.

Ulusal Meclisi feshetmesini, Macron’un halkın eleştirilerine kulak tıkamadığının ibaresi olarak da görebiliriz. Avrupa Parlamentosu seçimlerinde protesto oylarının etkili olduğunu ve konu Fransa olduğunda farklı bir oy verme davranışı göstereceklerini düşünüyor da olabilir.

Konunun uzmanları ise bu hamleyi ‘son derece riskli bir strateji’ olarak değerlendiriyorlar. Çünkü, Ulusal Ralli’nin ezici bir çoğunlukla kazanmasını ve dolayısıyla Bardella’nın muhtemel başbakan olarak bir sonraki hükümeti kurabilecek olmasını çok daha güçlü bir ihtimal olarak görüyorlar.

Pazar günü partililerinin önünde konuşan Le Pen de, erken seçimlerden dolayı mutlu olan bir diğer liderdi. Ve Fransız halkının gelecek seçimlerde kendilerine güvenmesi durumunda iktidarda yer almaya hazır olduklarını dile getirdi.


Almanya

Almanya’da merkez sağ parti rahat bir biçimde öndeyken, sandık çıkış anketinde ‘Almanya için Alternatif Partisi’nin ikinci sırada kendisine yer bulması, parti genel merkezinde büyük bir coşkuya sebep oldu.

Bu güçlü sıçrama, Almanya Başbakanı Olaf Szholz için de adete bir darbe gibiydi. Anketlere göre; Scholz’un Sosyal Demokratları ve koalisyonun parçalarından Yeşiller Partisi büyük kayıplar yaşadı.


Hollanda

Hollanda’da da, diğer Avrupa ülkelerine benzer şekilde kazançlı çıkan aşırı sağcı bir parti oldu. Geert Wilders’in aşırı sağcı Özgürlük Partisi yedi sandalye daha elde ederek ülkede en kazançlı parti pozisyonuna geldi.


Avusturya

Avusturya’da ise aşırı sağcı Avusturya Özgürlük Partisi’nin ilk kez birinci olması sonrasında bir kutlama da onlardan geldi.


İtalya

İtalya’nın ulusal yayın mecrası RAI’nin çıkış anketlerine göre de Başbakan Giorgia Meloni’nin İtalya’nın Kardeşleri partisi yüzde 27,7’lik oy oranıyla ilk sırada yer aldı. Bu sonuç, partinin 2019 performansına kıyasla büyük bir kazanım ve 2022 ulusal oylamasına kıyasla da bir miktar daha iyi olarak görülüyor.

Meloni, dünya sahnesinde muhafazakar bir lider olarak adım adım yükseliyor. Bu yükseliş, Almanya ve Fransa liderlerinin güç kaybettiği bir dönemde, bölgesel anlamda da ön plana çıkmasına imkan tanıyabilir.

Meloni’nin sosyal medya hesabından yaptığı son paylaşım şöyle idi:

“Teşekkür ederim 🇮🇹

Fratelli d’Italia (İtalya’nın Kardeşleri), son genel seçim sonuçlarını geride bırakarak İtalya’nın lider partisi olarak onaylandı.”


Kıtada son yapılan anketlere göre; blok genelindeki seçmenler için ekonomik problemler ehemmiyetini koruyor. Göç ise ilk 10 sorun arasında kendine yer bulmaya devam ediyor.

Avrupa’daki aşırı sağ partiler geçmişte sadece merkez sağ parti seçmenlerinden oy alabilirken; yeni mevcut düzende, bir zamanlar solu tercih eden insanlardan da oy alabiliyorlar.

Bunun sebebi olayın biraz daha siyasi eksenden çıkarak sokağa inmesi, konunun göç sorununa yani mültecilere gelmesi değil midir? Çünkü göç, bölgesel olarak en önemli problemler arasında olmaya devam ediyor.


Milliyetçiler bir araya gelebilirler mi?

Merak edilen konulardan birisi de Meloni ve Le Pen gibi aşırı sağcı liderlerin birlikte çalışıp çalışmayacakları ve çalışırlarsa bunun nasıl olacağı… Le Pen ve Meloni; göç ve birtakım sosyal konularda benzer sert görüşlere sahipler. Fakat Le Pen, İtalyan lidere göre Avrupa’ya göre çok daha şüpheci ve AB’nin Ukrayna’ya ek destek vermesi konusunda çekimser.

Üstelik Almanya’nın AfD Partisi dahil diğer sağ partilerle de arasına set çekmeye çalışıyor.

AfD’nin nasıl bir yapısı olduğunu birkaç örnek ile anlatabiliriz:

Partinin üst düzey isimlerinden Maximilian Krah, seçimlerin öncesinde Nazilerin paramiliter gücü SS* kuvvetleri için “Her üye otomatik olarak suçlu kabul edilemez. Bu, durumdan duruma değişir. Her suçu ayrı ayrı değerlendirmelisiniz” demiş ve seçimlerden çekilmek zorunda kalmıştı.

Bir hafta önce, Berlin dışındaki bir AfD mitinginde göçmenlerin sınır dışı edilmesi şeklinde çağrılarda bulunuldu. Bu mitingde, “Bizim vatanımız, bizim kurallarımız” sloganları atıldı. Katılımcılardan bir kişi ise, yasaklı bir Nazi sloganı olan ‘Her şey Almanya için’ yazan bir pankart taşıdı. Bu pankart sebebiyle siyasetçiye 14 bin dolarlık bir ceza da verildi.

Bir zamanlar olağan dışı görülen aşırı gruplara karşı oluşturulan siyasi güvenlik duvarları ülkeden ülkeye yıkıldı. Manşetlerde artık aşırı sağın yürüyüşe geçtiği yazıyor.

Avrupa Birliği parlamento seçimlerinin sonuçları bir değişimin işaretçisi olabilir. Kıtanın büyük bir bölümünde, daha da önemlisi büyük ülkelerde aşırı sağ partiler kendi rekorlarını kıran sonuçlara ulaştılar. Bu sonuçlar onları şu an için iktidara götürmeye yetmeyecek fakat daha uzun bir yolculuğun zeminini oluşturmaya yarayacak.

Avrupa Birliği, her zaman liberal değerlerin dünya üzerindeki temsilcisi olarak bilinmiştir. Ama şimdi sadece milliyetçiliğe değil, aşırı sağa da alan açmak zorunda kalacaklar.

Bir analist kıtayla ilgili geçmişten bir tespitini de şöyle veriyor:

“Yaklaşık on yıl önce, Birleşik Krallık’taki seçmenlerin Avrupa Birliği’nden ayrılma yönünde oy kullandığı Brexit depremi, muhafazakar milliyetçiliğe yönelik küresel bir eğilimin erken bir işaretiydi.”

Avrupa siyaseti bu partilerin genel anlamda aynı hizaya geldiği noktaya doğru giden bir görüntü çiziyor. Avrupa’daki farklı aşırı sağ partilerin ortak konuları ise, “Kimlik, göç ve İslam”. Aynı zamanda bu konularda merkez sağ partiler ile de giderek daha fazla yakınlaşıyorlar.

Schengen Bölgesi iç sınırlarda ne kadar açık ve rahat görüntü çizerse çizsin, Avrupa Birliği dış bariyerleri güçlendirmek için büyük çaba gösteriyor. Birliğin ve münferit Avrupa hükümetlerinin; on binlerce göçmeni alıkoyan ve hatta bazılarını Sahra Çölü’nün en ücra köşelerine terk eden Kuzey Afrika devletlerini nasıl desteklediği ve finanse ettiği araştırmalar sonucunda ortaya çıkmıştı.

Sanıyorum ki, tüm dünya aşırı sağ ve mülteci karşıtlığı içeren politikalara yönelirken; sadece ülkemiz, diğer birçok konuda sağcılaşmasına karşın mülteci konusunda tam zıttı bir tutum sergiliyor.


*SS kuvvetleri ya SS subayları: Türkçe’ye koruma taburları olarak geçmiş olup, orijinal ismi Schutzstaffel idir. SS, kısaltması olarak kullanılmaktadır. Bu birlikler, 1930-1940’lı yıllarda birçok katliam gerçekleştirilmiş. 6 milyon Yahudi’nin katledildiği Holokost’ta da başrolde yer almaktadırlar.

 

Gülümseten anekdot

Tüm Avrupa, seçim sonuçlarının açıklanmasını beklerken İtalya Başbakanı Giorgia Meloni’nin parti basın merkezinde, başrollerinde Fahriye Evcan ve Murat Yıldırım'ın yer aldığı Sonsuz Aşk dizisi izleniyordu :)


 


Yorum Yazın