Anavatan, Yavru Vatan ve “Azman Turp”

AKP’li Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, CHP’yi kriminalize etmek amacıyla, “Turpun büyüğü heybede. Daha neler neler ortaya çıkacak,” diyordu ya, en büyük turp Kıbrıs’ta çıktı. CHP Genel Başkanı Özgür Özel, TBMM grup toplantısında yaptığı konuşmada öyle şeyler anlattı ki şaşkınlıktan ağzım açık kaldı.
KKTC’de yayımlanan “Bugün Kıbrıs” isimli bir gazete var. Özel sanırım TBMM grup konuşmasında sözünü ettiği “turpun büyüğü” nü o gazetenin yayınından ya da kendi bazı kaynaklarından almış. “Bugün Kıbrıs” gazetesinde dizi halinde bir yazı yayımlandı. Yazı dizisinde Türkiye’de önemli siyasi bir takım isimlerin, örneğin Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, eski Başbakan ve TBMM Başkanı Binali Yıldırım ve daha pek çok kişinin KKTC’de öldürülen yasadışı bahis patronu, uyuşturucu trafikçisi ve kara para aklayıcısı Halil Falyalı’yla bir takım ilişkilere girdikleri, bazı işlerde ortaklıkları olduğu anlatılıyor.
Biz Halil Falyalı ismini, bir kaç yıl önce Sedat Peker’in bir takım video konuşmalarından öğrenmiştik. İşin içinde, yasa dışı bahis patronluğuyla suçlanıp şu anda cezaevinde olan Flash TV’nin yeni sahibi Erkan Kork’un da bulunduğu söyleniyor. Hani şu kendisi kirli işlere bulaşmaktan cezaevindeyken gazeteciler Timur Soykan ve Murat Ağırel hakkında şikayetçi olup gözaltına alınmalarına neden olan Erkan Kork.
Dönelim Halil Falyalı’ya... KKTC’deki dostlarım Halil Falyalı’nın Kıbrıs kumarhanelerinde özel korumalık yaparak kendini yetiştirdiğini, kaset tutma işini o sırada öğrendiğini söylemişlerdi. Türkiye’den KKTC’ye gidip karanlık işlere bulaştıkları iddia edilen sözkonusu zevat hakkında Halil Falyalı bir takım gizli kasetler kayda almışmış. Bu kasetlerin bazılarında cinsel içerikler de varmış.
Halil Falyalı’nın öldürülmesinden sonra kasetlerin varlığı anlaşılınca devreye ilginç bir isim girmiş. Bu kişi, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yıllarca kasası ve mutemedi (emin kişi) olarak bilinen Maksut Serim’in oğlu Yasin Ekrem Serim’miş. Maksut Serim’in, zamanın kabadayısı Dündar Kılıç’ın damadı, mafya babası Alaaddin Çakıcı’yla çok sıkı ilişkileri de olduğu söyleniyor. Ben ne bileyim? Bildiğim ve gazete haberlerinden öğrendiğim Alaaddin Çakıcı’nın KKTC’ye yerleştiği. Hani, karısı Uğur Kılıç’ı öldürten adam bu Alaaddin Çakıcı! Hani, en demokrat kesilen, “görüntü var, ses yok” MHP lideri Devlet Bahçeli’nin hapisten çıkarttırıp makamında elini öptürdüğü zat-ı muhterem.
Bu Yasin Ekrem Serim önce Dışişleri Bakan Yardımcısı yapıldı. Bir kaç ay sonra da KKTC’ye Büyükelçi olarak atandı. Meğer Yasin Ekrem Serim de Halil Falyalı’yla iş tutarmış. Falyalı öldürüldükten sonra aileyle temas kurup 45 tane olduğu söylenen bu gizli kasetleri almış. Kasetleri Ankara’ya getirmiş. Ancak ortaya çıkmış ki, en kritik oldukları iddia edilen beş kaset ise ortada yokmuş.
Böylece oğul Serim Saray’da sıkı bir fırça yedikten sonra Lefkoşa Büyükelçiliği’nden azledilmiş. Baba Maksut Serim de Saray’dan uzaklaştırılmış. Ama kayıp beş kasetin akıbeti meçhul. Bakalım nereden çıkacak?
TANIMA YAYGARASI
Bütün bunlar olurken geçen hafta Kıbrıs’la ilgili başka bir haber gündeme düştü. Öyle bir düşüş ki sanki uzayın bir yerinden Türkiye’ye nükleer bomba yağdı. Efendim, Türk Devletleri Topluluğu (TDT) diye bir oluşum var. Buna Kırgızistan , Kazakistan, Özbekistan, Türkiye ve Azerbaycan örgüte tam üye. Türkmenistan ve Macaristan (Macarca Türkik diller topluluğuna girdiği için) ise gözlemci statüsünde. TDT’nin ilk üç üyesi olan Kırgızistan, Kazakistan, Özbekistan ve gözlemci Türkmenistan Güney Kıbrıs Rum Cumhuriyeti’nde (bütün dünya Kıbrıs Cumhuriyeti diyor, Türkiye ve KKTC hariç) büyükelçilik açma kararı aldılar. Vay efendim, TDT’nin bu dört dost ve kardeş oldukları var sayılan üyeleri Türkiye’yi sırtından hançerlemişlermiş. Neden? Lefkoşa’nın Rum kesiminde büyükelçilik açma kararı almaları yüzündenmiş. Vay efendim, bu dört ülke nasıl olur da Rum Kıbrıs’ı tanırmış?
Arkadaşlar, amiyane tabirle, uyan da balığa çıkalım, derler. Bakalım bu dört Türki devlet Kıbrıs Rum Kesimi’ni ne zaman tanımışlar? Kırgızistan 20 Şubat 1992’de, Kazakistan 2 Nisan 1992’de, Özbekistan 30 Mayıs 1997’de, Türkmenistan ise 13 Kasım 2007’de Kıbrıs Rum Kesimi’ni tanıma kararı almışlar. Geçen hafta da Lefkoşa’da büyükelçilik açmaya karar vermişler. Dördü de 2025’e kadar Güney Kıbrıs’la ilişkilerini üçüncü ülkeler üstünden yürütüyormuş.
Koparılan bu vaveylaya bakınca gerilere gittim. Aralık 1963’de Lefkoşa’da Türkiyeli bir subayın ailesi Noel gecesi evlerinin banyosunda hunharca öldürülmüş, cinayetleri, Kıbrıs’ın Yunanistan’a bağlanmasını isteyen EOKA örgütünün işlediği söylenmişti. Bunun üstüne Kıbrıs’ta Türk ve Rum toplumları arasında çok sert çatışmalar çıkmış, o sırada Cumhurbaşkanı Yardımcısı olan Rauf Denktaş Makarios Hükümeti’nden istifa edip Türkiye’ye gittiği için ada hükümeti sadece Rumlar ve Makarios’un eline kalmıştı. Kıbrıs’ta çatışmaların gittikçe içinden çıkılamaz hale gelmesi üstüne BM Güvenlik Konseyi 1964’de adaya bir barış gücü göndermek üzere harekete geçmişti. BM Güvenlik Konseyi’nin barış gücünü (UNFICYP) Kıbrıs’a gönderebilmesi için ada hükümetiyle bir anlaşma yapması gerekiyordu. O sırada adada de jure (hukuki) değil, de facto (fiili) Makarios Hükümeti olduğu için BM Güvenlik Konseyi sadece Rumlar’la o anlaşmayı imzalamak zorunda kaldı. 4 Mart 1964’te BM Güvenlik Konseyi’nin 186 sayılı kararı yürürlüğe girdi. O tarihten beri de Kıbrıs’ın Rum tarafı BM nezdinde resmi hükümet olarak kayda geçti. Aradan tam 61 yıl geçti ama Ankara hükümetlerinin hiç birisi bu kararı değiştirtme girişiminde bulunup, Makarios hükümeti o tarihte hukuki değildi ya da meşruiyeti yoktu, demedi.
Daha sonra da biliyorsunuz, Kıbrıs’ta 1974 yılında Nikos Sampson darbesiyle Makarios Hükümeti devrilince Türkiye 1960 Zürih ve Londra antlaşmalarının kendisine verdiği garantörlük hakkıyla adaya asker gönderdi. 1983’de de KKTC kuruldu.
1983’ten bu yana bakıyorum. KKTC hep Türkiye’nin “Yavru Vatanı” olmuş. Ne kadar off shore, kara para aklama, uyuşturucu kaçaçılığı, fuhuş işi ve yasa dışı bahis şirketi varsa oraya toplanmış. Beyler, hanımlar, sizler KKTC’nin uluslararası hukuk normlarına uyan bir devlet olarak bütün dünya ülkelerince tanınmasını samimiyetle istiyor musunuz yoksa kopardığınız kuru gürültü mü? İsterseniz daha da açayım. CHP Genel Başkanı’nın dediği gibi “turpun büyüğü” acaba Yavru Vatan’da mı? En “azman turp.” Anavatan, Yavru Vatan’da “azman turp” doğuruyor. Baba Vatan kim dersiniz? Tek mi, yoksa daha çok mu?