GÜÇLENDİRİLMİŞ PARLAMENTER SİSTEM MUTABAKAT METNİ (28 Şubat 2022)

6 siyasi partinin oluşturduğu altılı masada bugüne kadar hangi konular konuşuldu ve liderler nelere imza attı?
24
GÜÇLENDİRİLMİŞ PARLAMENTER SİSTEM MUTABAKAT METNİ (28 Şubat 2022)

I. GİRİŞ 

   A. CUMHURBAŞKANLIĞI HÜKÜMET SİSTEMİNE NASIL BİR ORTAMDA GEÇİLDİ?

Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemine 16 Nisan 2017 referandumu ile geçilmiştir. Türkiye siyasi tarihinin en önemli anayasa değişikliklerinden biri olmasına rağmen referandum süreci, 15 Temmuz darbe girişiminin ardından ilan edilen olağanüstü hâl şartlarında gerçekleşmiştir. Sistemin hüviyeti, içinde bulunduğu kriz halinin ruhunu yansıtmaktadır. Bu sebeple, milli iradenin sağlıklı bir şekilde sandıkta tecelli etmesi de mümkün olmamıştır.

Darbe girişimi ardından iktidar, otoriter tutum, ayrıştırıcı ve güvenlikçi siyasal dil ile toplumda endişe ve kutuplaşmayı arttırmış, OHAL’i de antidemokratik bir iktidar yapısını oluşturmak için bahane ve araç olarak kullanmıştır. Bu dönemde demokrasinin asli gereği olan çoğulculuk ve uzlaşma ilkeleri yok sayılmış, anayasa değişikliği geniş toplum kesimleriyle, siyasi partilerle, sivil toplum kuruluşlarıyla, üniversitelerin anayasa kürsüleriyle ve barolarla müzakere edilmemiştir.

İki partinin genel başkanları tarafından oluşturulan dar bir komisyon ile hazırlanan bu anayasa değişikliği, toplumsal bir sözleşmede olması gereken kapsayıcı bir bakış açısından oldukça uzak şekilde Meclis gündemine getirilmiş, 41 gün gibi kısa bir sürede komisyonda ve Genel Kurul’da demokratik bir biçimde müzakere edilmeden kabul edilmiş ve alelacele referanduma sunulmuştur.

Devletin tüm imkanları “Evet” kampanyası için seferber edilmiş, muhalefet partileri ile sivil toplum örgütlerinin toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakları kısıtlanmış, farklı görüşlere medya ambargosu uygulanmıştır. Yapılan referandumda, tartışmalı oylama sonucuna göre %51,41 ‘kabul’ yanında %48,59 ‘hayır’ gibi toplumun neredeyse yarısının reddettiği bir anayasa değişikliği kabul edilmiştir.

   B. CUMHURBAŞKANLIĞI HÜKÜMET SİSTEMİ NEDEN YANLIŞ?

Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi, yönetimde kişiselliğe ve keyfiliğe yol açmış; Cumhurbaşkanı’na yasama, yürütme ve yargıyı güdümü altına alan çok geniş ve denetimsiz yetkiler tanıyarak otoriter bir yönetim yaratmıştır.

Anayasal devlet; kuvvetler ayrılığına dayanan, yürütme gücünün sınırlandırıldığı, denge ve denetlemeyi teminat altına alan, yargının bağımsız olduğu, temel hak ve hürriyetlerin en geniş manada tanındığı ve kurumsal aklın günübirlik düşüncenin önüne geçtiği bir sistemdir. Bizler, anayasal devlet anlayışına aykırı, demokratik hukuk devletini temelinden zedeleyen ve egemenliği şahsileştiren Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemine karşı çıkıyoruz.

      1. Yürütme 

Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sisteminde gerçek anlamda denge ve denetleme mekanizmaları öngörülmemiştir. Yürütme yetkisi tek bir kişide toplanmış, Cumhurbaşkanlığı kararnamesi çıkarma yetkisi ile yasama etkisiz kılınmış, atama yetkileri ile de yargı bağımlı hale getirilmiştir. Böylece kişiselleşen bir iktidar yapısı ortaya çıkmıştır.

Cumhurbaşkanı, tek imza ile her türlü işlemi yapabilme yetkisi ile donatılmıştır. Bu durum Cumhurbaşkanı’nın her konuda söz söylemesine, karar vermesine ve imza atmasına yol açmıştır. Bu sistem, bakanları ve kamu bürokrasisini yetkisiz kılmış, sorumluluk almalarını engellemiş ve sağlıklı bir kamu yönetiminin oluşmasına engel olmuştur.

Anayasa’daki tarafsızlık yeminine rağmen, Cumhurbaşkanı parti genel başkanlığına devam etmiştir. Dolayısıyla parti genel başkanlığı ile devlet ve hükümet başkanlığı tek kişinin şahsında birleşmiş, partili Cumhurbaşkanı, ülkenin sorunlarını daha da derinleştirmiştir. 

Cumhurbaşkanı’nın “geri gönderme yetkisi” bu sistem ile “veto yetkisi”ne dönüşmüştür. Cumhurbaşkanı tarafından Meclis’e iade edilen kanunlar ancak üye tam sayısının salt çoğunluğu ile kabul edilebilmektedir. Böylece Cumhurbaşkanı Meclis’in kanun yapım sürecini sınırlandırabilecek ve hatta engelleyebilecek bir yetkiye sahip olmuştur.

Üst düzey kamu görevlilerini atama ve görevden alma yetkilerinin tamamı Cumhurbaşkanı tarafından kullanılmaktadır. Bu durum, yürütme yetkisinin Cumhurbaşkanının şahsında toplanarak merkezileşmesine, kurumların geri planda kalmasına, bürokraside liyakat ve hiyerarşinin ortadan kalkmasına neden olmuştur.  

      2. Yasama

Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi ile Meclis’in yasama fonksiyonları yürütme ile paylaşılmış, yasamanın denetim fonksiyonu işlevsiz hale getirilmiştir. 

Cumhurbaşkanı’na tanınan kararname yetkisi ile münhasıran Meclis’e ait olan yasama yetkisi Cumhurbaşkanı tarafından kullanılır hale getirilmiş, bu durum kuvvetler ayrılığı ilkesini yürütme lehine bozmuştur.

Yasamanın yürütme üzerindeki denetim fonksiyonları fiilen yok edilmiştir. Gensoru ve bakanlara sözlü soru sorma yetkisi kaldırılmıştır. Yine yasamanın en etkili denetim araçlarından olan meclis soruşturması, yeter sayılarının arttırılması nedeniyle işletilemez hale getirilmiştir.

Yasamanın millet adına kullandığı devredilemez bütçe hakkı ortadan kaldırılmıştır. Bu hak, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi ile Cumhurbaşkanı’na geçmiş, Cumhurbaşkanı tarafından hazırlanan bütçenin reddedilmesi halinde bir önceki yılın bütçesinin yeniden değerleme oranı ile yürürlüğe gireceği kabul edilmiştir. Böylece Meclis’teki bütçe müzakerelerinin ve bütçenin reddedilmesinin yürütme üzerinde hiçbir anlamı kalmamıştır. 

      3. Yargı 

Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemiyle partili Cumhurbaşkanı, yargının bağımsızlığı ve tarafsızlığını yok etmiştir. Hakimler ve Savcılar Kurulu, Cumhurbaşkanı’na tanınan doğrudan ve dolaylı atama yetkileriyle, yürütmenin vesayetine girmiştir. 

Hâkimin görevini icra ederken iç ve dış etkenlerden tamamen arınmış şekilde objektif kriterlere ve vicdanının sesine uyarak karar verebilmesi anlamına gelen hâkimlik teminatı, etkili şekilde güvence altına alınmamıştır. Oysa hâkimin coğrafi teminatının olmadığı bir yargı düzeninde, yargı bağımsızlığından söz edilemez. 

Anayasa Mahkemesi’nin iktidarın baskı ve tehdidi altında olması ve üyelerinin neredeyse tamamının doğrudan ve dolaylı olarak Cumhurbaşkanı tarafından atanması, Yüksek Mahkeme’nin bağımsızlığını ve tarafsızlığını zedelemektedir. 

Anayasa Mahkemesi’ne yapılan üye atamaları siyasi saiklerle yapılmaktadır. Böylelikle yürütmeye bağlı bir Anayasa Mahkemesi hedeflenmektedir. Yürütmenin yönlendirmesi ile Anayasa Mahkemesi’nin kararlarının uygulanmaması ve Anayasa’ya aykırı tavır sergileyen alt derece yargıçlarına Hakimler ve Savcılar Kurulu tarafından işlem yapılmaması hatta terfi yoluyla ödüllendirilmesi, anayasal devlet iddiasını boşa çıkarmaktadır. 

   C. YENİ BİR SİSTEM ÖNERİYORUZ

Bizler, Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem önerimizle Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemini sona erdirirken geçmişe geri dönmüyor, hukuk devleti ve kuvvetler ayrılığı esasına dayanan yeni bir sisteme geçiyoruz. 

Türkiye, parlamenter demokrasi bakımından köklü bir geçmişe sahiptir. Kesintiye uğrayarak halkın iradesinin engellendiği dönemler olsa da güçlü bir parlamenter demokrasi kültürüne sahibiz.

Bununla birlikte ülkemizde hiçbir zaman gerçek anlamda çoğulcu demokrasiye geçiş de mümkün olmamıştır. 1921 Anayasası’nın nispeten kapsayıcılığının peşinden kurulan Türkiye Cumhuriyeti devleti, sonraki anayasalarında daha dar kalıplara girmiştir. 

1961 Anayasa’sı, birçok yeni ve önemli düzenleme getirmiş olsa da çok partili siyasi hayatımıza sekte vuran bir askeri darbenin ardından hazırlanmıştır. Buna bağlı olarak da silahlı kuvvetler başta olmak üzere, bazı bürokratik kurumlara demokrasi ile bağdaşmayacak yetkiler tanımış, dolayısıyla bürokratik vesayet düzenine sebep olmuştur. Örneğin, MGK üzerinden yürütmenin etkinliği zaafa uğratılmış, siyasi faaliyetlerin dar bir perspektif ile denetlenmesi neticesinde anayasa yargısı tarafından pek çok siyasi parti kapatılmış, yasama ve yürütme vesayet altına alınarak zayıflatılmış, siyaset müessesesi istikrarsızlığa mahkûm edilmiştir. 

Reform önerimiz ile 1961 Anayasası’nda geçerli olan, bürokratik kurumların, siyaset üzerinde bir vesayet makamı olarak kurgulanmasını reddediyoruz. Denetim adı altında, milli irade üzerinde vesayet kuran anlayışı geride bırakarak, hukuki denetime tabi güçlü ve etkin bir siyaset ve iktidar perspektifini benimsiyoruz.

1982 Anayasası da yine bir darbe dönemi ürünüdür. Önceki Anayasa’da yer alan bürokratik kurumları ve vesayetçi bakışı korurken, temel hak ve özgürlükleri kısıtlayan hükümler öngörmüştür. Bu Anayasa’da Cumhurbaşkanlığı makamının sorumluluğu olmamasına karşın yetkileri çok geniş tutulmuştur.

Reform önerimizle siyasi aktör, kurum ve faaliyetleri baskı altına alarak etkisizleştiren, yönetimde kilitlenmeye zemin hazırlayan, parlamento çoğunluklarını ve onun içinden doğan hükümetleri çalışamaz hale getiren, böylece seçim mekanizmasını göstermelik bir oyuna dönüştüren bu vesayetçi anlayışı ve melez hükümet modelini de reddediyoruz.

16 Nisan 2017 referandumuyla geçilen Cumhurbaşkanlığı Hükûmet Sisteminde ise Meclis tamamen göstermelik bir kuruma dönüşmüş, tüm kararlar tek kişinin yetkisine verilmiş, yürütme üzerindeki eksik denetim mekanizmaları dahi yok edilmiştir.

Bizler geçmişin bu dar kalıplarını reddediyoruz. Geçmişin tecrübelerinden istifade ederek geçmiş uygulamaların ortaya çıkardığı demokrasi sorunlarına ve vesayetçi uygulamalara imkan vermeyecek, milli iradenin tecelli ettiği, yargının bağımsız olduğu, yürütmenin istikrarlı bir şekilde kurallara bağlı olarak ülkeyi yönettiği, temel hak ve özgürlüklerin teminat altına alındığı, kurumsal kültürün hakim olduğu bir kamu yönetimi temin edecek Güçlendirilmiş bir Parlamenter Sistemi inşa ederek Türkiye Cumhuriyeti’nin köklü devlet ve Cumhuriyet tecrübesini demokrasi ile taçlandırmayı hedeflemekteyiz. 

Bu yeni bir başlangıç ve yeni bir inşadır.

Başka resim bulunmuyor!

Son Eklenen Galeriler

Ana Sayfa
Web TV
Foto Galeri
Yazarlar