“Tamamen saçmalık” diye düşünmüştü analitik kimyager Perdita Barran. Meslektaşı, Parkinson hastalığını koklayabildiğini söyleyen bir kadından söz edince şüpheyle yaklaşmıştı. Ancak bu kadın, İskoçya’da yaşayan emekli hemşire Joy Milne idi ve yıllar önce eşinde fark ettiği miskimsi kokunun ardından Parkinson hastalarıyla aynı kokuyu taşıdığını keşfetmişti.
Edinburgh Üniversitesi’nden sinir bilimci Tilo Kunath ve Barran, Milne’in duyusunu test etmeye karar verdi. Milne’ye 12 tişört koklattılar: Altısı Parkinson hastalarınındı, altısı sağlıklı kişilerin. Milne tüm hastaları doğru belirledi, hatta bir kişiyi erken teşhis etti. O kişiye bir yıl sonra Parkinson tanısı konuldu.
Bu olağanüstü yetenek, 2015’te dünya manşetlerine çıktı. Bilim insanları, vücut kokularının aslında metabolizmadaki değişimlerin “uçucu organik bileşikler” aracılığıyla dışarı yansıması olduğunu belirtiyor. Yani hastalıklar, kokularımızı değiştiriyor.
Köpekler, bu kokuları yüzde 99 doğrulukla kanser ya da Parkinson gibi hastalıklarda ayırt edebiliyor. Ancak her köpek uygun değil ve eğitimleri uzun sürüyor. Bu nedenle araştırmacılar, köpek burnunu kopyalayacak yapay cihazlar üzerinde çalışıyor. RealNose.ai adlı girişim, prostat kanserini kokuyla teşhis edebilen yapay bir burun geliştiriyor.
Barran ve ekibi ise Parkinson hastalarının cildindeki sebumu analiz ederek tanıda kullanılabilecek 30 farklı molekül belirledi. Amaç, basit bir deri sürüntüsü testiyle erken teşhis yapabilmek.
Bugün 75 yaşındaki Joy Milne hâlâ araştırmalara katkıda bulunuyor. Barran, “Artık onu çok fazla koku tespiti için kullanmıyoruz. Ama bu yöntem, Parkinson’u erken evrede tespit edebilirse Joy ve eşi Les için olağanüstü bir miras olacak” diyor.
Milne’in hikâyesi, yalnızca olağanüstü bir insan duyusunu değil, aynı zamanda tıbbın geleceğinde kokuya dayalı tanı yöntemlerinin önemini de gözler önüne seriyor.