“Sanatın Gözünden Ege” (6) - Haluk Çetin

“Sanatın Gözünden Ege” (6) - Haluk Çetin

Özgür Zeybek:  Coğrafya kaderdir derler. Bu anlamda siz Ege ile bağınızı nasıl değerlendirirsiniz?

Haluk Çetin: Coğrafya gerçekten de kaderdir. Dinletiler dolayısıyla İzmir’den ya da Ege’nin herhangi bir yerinden bir teklif geldiğinde hep bambaşka bir duygu ile yola çıkmışımdır. Devamında bir Foçalılık durumu oluştu... Uzunca bir süredir yazlarımı Foça’da geçiriyorum ve artık tam anlamıyla olmasa da yarım oralı sayılır diyebilirim.
Ege gerçekten bambaşka bir coğrafya... Burada denizin etkisi her yerden farklı...
Ege kıyılarından denize bakınca bir başka hüzünleniyor insan, bir başka keyifleniyor.
Dışa dönük ve zihni açık bir yer Ege. Başka dünyalara, kültürlere açılış noktası...
Üstelik Akdeniz ve Balkan  uygarlıkları da çok yakın... Çok katmanlı kültürel mirasın devamı.
Hayatımın bir döneminde hayatımın Ege ile kesişmekten dolayı çok mutluyum.

Özgür Zeybek: Ege’nin kekik kokusu, nahifliği, içtenliği, hoş sohbet oluşu, biraz boş vermişliği sadece Ege insanına değil buraya sonradan yerleşenlere de bir zaman sonra sirayet eder. Böylesi bir yerde yaşamak insana ve sonrasında bir sanatçıya ne katar?

Haluk Çetin: Ege ile bir bağ kurmuş olmak, bu duygu ve düşünce içinde ve toplamda sanatçıya çok şey katar. Derinleşme sanatta çok önemlidir. Bu coğrafya, insanı, iklimi, denizi, tarihsel mirası ve doğası ile o derinleşmeyi sağlıyor insana. Doğada, tarihte, kültürde, insanda derinleşme...

Özgür Zeybek: Ege’nin nahifliği şehirlerinden çok köylerinde kasabalarında yaşanır.
Şehirlerde hayat hızlı akar ve durup dinlenecek birbirini dinleyecek vakti yoktur insanın. Gülten Akın’ın da dediği gibi “ ah kimsenin vakti yok durup ince şeyleri anlamaya”

Fakat köylerinde kasabalarında yemekler pişer, mutfakları otlarla, peynirlerle süslüdür.
Şehirlerinde hoş sohbet insanlarını, biraz boş vermişliği görürsünüz ama o kekik kokusu içtenlik ve nahiflik tam da buralara aittir.

Ege’nin kasabaları her zaman ilgi çekmiştir. Yerleşme orada olma, orada yaşama isteği uyandırmıştır. Siz Ege’nin köylerini kasabalarını gezdiniz mi?  Hiç unutamadığınız, “işte burası” dediğiniz dönmek istemediğiniz bir yeri oldu mu?

Haluk Çetin: Elbette ki tek kelimeyle Foça... Hem  gelişmiş bir bölge oluşu, hem de bahsettiğiniz naif görüntülerin var olduğu yer. Hala otların çeşidini bilen ve otlardan yemekler yapan teyzeler, birkaç kilometre ilerde… Geleneksel köy hayatını sürdüren yerleşimler, balıkçılar, şarap ve deniz iç içe burada. Eee, daha ne olsun…

Özgür Zeybek: Ege'nin bu taşra kasabalarında olmak, taşralı olmak bir sanatçıyı nasıl etkiler.
Ege sizce taşra mıdır? Taşralı olmak nedir bir sanatçı için ya da sanatçının taşrası neresidir?

Haluk Çetin: Taşra lafına oldum olası çok kızarım. Sorunda da vurgulamaya çalıştığın gibi, neye, kime göre?  İzmir gibi bir yer taşra olarak nitelendirilebilir mi?
Ankara’nın başkent yapılması da bu anlamda Mustafa Kemal 'in yaptığı en doğru işlerden biridir. İzmir ve bölge olarak Ege, bırakın Türkiye’yi, belki de dünyanın en önemli yerleşimlerinden... Burayı hissetmek ve burada yaşamak büyük şans...

Özgür Zeybek: Coğrafyaları denizle birlikte andığımızda akla ilk gelen kanıksanmış ya da bir bütün olmuş anlamlar çağrışır. Örneğin Marmara ve Deniz, izlemektir, keyiftir. Karadeniz hırçındır. Akdeniz tatildir, yüzmek, güneşlenmektir. Oysa Ege açılmaktır denize… Yelkendir, pupadır. Sizce de böyle mi? Hiç Ege’ den açıldınız mı denize…

Haluk Çetin: Tabi… Disiplinli bir şekilde her gün uzun uzun yüzen biriyim... Sıcak-soğuk dengesi, temizliği, dediğiniz gibi açıklığıyla bence  Dikili den Bodrum a kadar olan alan Türkiye’nin en güzel deniz alanları...
Ben de buradan çoğu kez denize açıldım ve her seferinde bundan ötürü büyük mutluluk duydum ve kendimi çanslı hissettim.

Özgür Zeybek: Edith Hamilton Mitologya adlı kitabında şöyle der “Aigeus günlerdir geminin yolunu gözetliyordu. Uzakta beliren kara yelkenleri görünce oğlunun öldüğünü sanıp kendini denize attı. O sulara da Aigae (Ege) Denizi adı verildi. Theseus böylece Atina kralı oldu. Akıllı bir insandı; öyle krallıkta falan hevesi yoktu. Halkı toplayarak kendisinin kral olmak istemediğini söyledi. "Ben yalnız Başkomutan olarak kalmak istiyorum." dedi. "Siz kendi kendinizi yönetirsiniz. Kimi başa geçirmek istiyorsanız kendi oylarınızla seçersiniz."

Ege’nin demokrasinin beşiği olduğu söylencesi eskidir. Peki gerçekten öyle midir?
Diğer bölgelerle kıyaslandığında, görece olarak insanların daha rahat nefes alabildiği, farklılıklarını daha rahat yaşayabildikleri, çok renkliliğin ve sesliliğin olduğu bu coğrafyanın öncesini, bugününü ve sonrasını nasıl değerlendirirsiniz?

Haluk Çetin: Ege’nin hala geçerli olan  çağdaşlığı ve  hoşgörüsü- ki bütün bölge için geçerlidir-. İç Anadolu’nun Ege’ye bakan  taraflarını da etkilemiştir. Bu yerler kendi bölgelerinin görece daha çağdaş yerleşimlerdir. İzmir ise ışığını bütün bölgeye yayan bir yıldız gibidir. Evet dediğiniz gibi bunun böyle olmasında tarihi birikimin etkisi olduğu açık... Ege’nin iklimi, coğrafyası ve tarihi bunu bir anlamda doğal ve normal kılıyor...

Özgür Zeybek: “Önü sıra sürüklediği kurşuni bulutlarla ufuktaki dağları silerek Ege Denizi'ne ağlamaklı bir şubat akşamı iniyordu”. diyor Kemal Tahir.

Özdemir İnce ise, “Ege, ey ölümsüz çıplaklığın efsunlu denizi, / kendimi bir ağustos aynasında aradığım deniz! / Ne mutlu seni ölmeden gezen insana !” dizeleri ile anıyor Ege’yi.

Ege biraz hüzündür, biraz mutluluk. Biraz nostaljidir biraz yenilik. Ege biraz şarabidir biraz harabi. Ben her mevsim ayrı anlamlar taşıdığına inananlardanım.

Siz hangi Ege'de yaşayıp üretiyorsunuz?

Güneşi ve ılıman iklimli ile elleri suya değen Ege'de mi; ayazın dondurup ve fırtınanın dağıttığı, dağlarından kekik kokularının yayıldığı alnı yeşile değen Ege'de mi?
Sizin Ege'niz nasıl ve neresi?

Haluk Çetin: Ben kendi adıma güneşi ve denizi ile içimizi ısıtan Ege ile birlikteyim. Ağırlıklı olarak bahar ve yaz aylarında yaşıyorum çünkü...
Ancak etkinlikler, dinletiler vesilesi ile kışın da sıkça geldiğim oldu. Bu nedenle sonbahardaki hüznünü, dinginliğini ve fırtınasını da bilirim... Mesela Muğla’nın merkezi neredeyse sahillerinden  daha çok etkiler beni... Manisa’nın Spil dağı içinde bunu söyleyebilirim.
Ege’de Denizli, Aydın, Manisa bu duyguları  harika  hissettiğiniz yerler...

Özgür Zeybek: Sanat ve estetik bir tanımlamayla sınırlandırılabilecek türden bir etkinlik ya da düşünce biçimi değil, aksine sürekli bir tanıma ve tanımlama arayışıdır. Üstelik her tanımlama öznel bir anlam yüklüdür. Bir yanıyla da tarihsel ve toplumsal koşullarla ilintilidir.
Bu bağlamda siz Ege’yi, özetle, nasıl tanımlarsınız? Ege’yi en iyi ne tanımlar?

Haluk Çetin: Hiç ayrılmak istemediğim bir masallar bölgesi... İçinden hiç çıkmak istemediğim bir deniz ve  uyanmak istemediğim bir rüya... Daha ne diyebilirim ki…

Haluk Çetin kimdir?

Bursa doğumlu müzisyen ilk-orta-lise eğitimini Bursa'da tamamladı. İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi mezunu ve İstanbul Barosu üyesi olmasına rağmen fiilen avukatlık yapmamaktadır.
Ataol Behramoğlu ile 1995 yılı Nisan ayından itibaren günümüze değin yurt içi ve dışında sayısı 500'ü geçen ve izleyici olarak yüz binlere ulaşan dinletiler gerçekleştirdiler.
"Şiiriçi Şarkılar", "Çaresi İsyan Olmuştur" ve "Yürüdüm Sana Doğru" adlı farklı şairlerden bestelediği şarkılardan oluşan 3 solo albümü ve Cezmi Ersöz ile "Kendini Saklama Çiçekleri” ile Ataol Behramoğlu ile "Aşk İki kişiliktir" adlı iki ortak albümü bulunmaktadır.
Bu albümlerde Nazım Hikmet, Nihat Behram, Ahmet Telli, Sunay Akın, Gökhan Hoştürk, Tuğrul Keskin, Ruhan Odabaş, Oğuz Mucurluoğlu'ndan bestelediği şarkılar ve ozanlarımızın eserlerini (Pir Sultan Abdal, Aşık Veysel, Karacoğlan, Aşık Mahzuni, Dadaloğlu, Neşet Ertaş, Köroğlu ) yorumladı.

"Ataol Behramoğlu ile Aydınlığa Yolcuklar" adlı Tekin Yayınevi'nden çıkan yol anılarını anlattığı bir kitabı bulunmaktadır.

 Haluk Çetin halen Artı TV 'de "Şiiriçi Şarkılar" adlı programı hazırlayıp sunmaktadır.

Ana Sayfa
Web TV
Foto Galeri
Yazarlar