“Gençler, padişahlığa özenenlere karşı uyanık olmalı” - Emekli Tümamiral Deniz Kutluk

“Gençler, padişahlığa özenenlere karşı uyanık olmalı” - Emekli Tümamiral Deniz Kutluk

Yeni kutladığımız 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramını geride bıraktık, “Atatürk’ün armağan ettiği -halkın egemenliği- 102 yıl sonra hangi noktada? Yokluklardan var edilen bir ülkenin halkı, kucağında bulduğu bu armağanı yeterince değerlendirebiliyor mu?” Bu sorular hiç aklımıza geldi mi?

Emekli Tümamiral Deniz Kutluk’la yaptığımız söyleşi sırasında söze buradan girdik, Ukrayna’da yaşananlardan “Balyoz Operasyonuna”, İstanbul Kanalı projesinden Montrö’ye, göçmenlerden İstanbul’a gelen mayınlara kadar daldan dala atladık, isterseniz buyrun sohbetimize sizi de dahil edelim:

Soru: Sayın Kutluk, 102 yıl sonra, bir 23 Nisan’da, sizce ulusal egemenlik kavramını ve değerini yeterince farkındalıkla kutluyor muyuz?

Kutluk: Bir dönüm noktasıdır. 6 asırlık Osmanlı egemenliği sırasında böyle bir demokratik süreç oluşmamıştı, bazı hamleler olsa da halk iradesine dayanan böyle demokratik bir süreç yaşanmadı. Oysa, Türkiye Büyük Millet Meclisi, bir devri kapatıyor bir başka devri açıyor, demokratikleşme adımını atıyor ve Kurtuluş Savaşını da baştan sona yönetiyor. Mustafa Kemal, Kurtuluş Savaşını halkın iradesine dayalı olarak toplanmış bir meclisten aldığı başkomutanlık yetkisiyle yönetmiş oluyor. Bütün bunlar o tarihte yaşananların ne kadar önemli olduğunu ve bugünkü demokratik düzenimizin çekirdeğini nasıl oluşturduğunu gösteriyor.

Soru: O günlerde (kuruluş yıllarında) egemenlik kavramı, savaştan çıkmış, deyim yerindeyse bitmiş tükenmiş bir ülke için ne anlam taşıyordu? Bugün egemenlik sizce  nedir?

Kutluk: Egemenlik, sadece padişaha dayalı bir yetkiydi 1920 ye kadar, ama o gün, Büyük Millet Meclisinin açıldığı tarih, Türk halkının egemenliğini ilan ettiği tarih oluyor. Ondan önce millet egemenliğinden bahis yok. Osmanlı’nın son döneminde örneğin, 1808 de Sened- i İttifak vardır, başka gelişmeler de yaşanmıştır ama bunların hepsinde devlet, Osmanlı Sultanlarının mutlak yönetimi altındadır yani egemenlik kavramı ulusa yayılmamıştır. Türkiye’nin kabul ettiği temel kavram bugün ulusal egemenliktir, millet egemendir, milletle devlet arasında Anayasa ile bir kontrat yapılmıştır, devlet millete hizmet eder. Bugünkü egemenliğin yorumunu yapmak gerekirse böyle sayılır.

—Ekonomik bağımlılık—

Soru: Küresel dünyada ülkelerin egemenliği ne ölçüde geçerli?

Kutluk: Küresel dünyada devletler ekonomik olarak bağımlı, uluslararası sözleşmelerle bağımlı. Örneğin ülkemizde uluslararası yatırımlarla ilgili  herhangi bir anlaşmazlık vukuunda Paris’teki ticari tahkime gidilir. İmza attığınız uluslararası sözleşmelerin, insan hakları sözleşmesinin geçerliliğini Anayasanızda da kabul etmişsiniz, bunlara aykırı hareket ettiğinizde Strasburg’a gidip hesap veriyorsunuz. Dolayısıyla bugünkü neoliberal düzende, uluslararası hukuk kurallarının geçerli olduğu bir ortamda artık tam bağımsızlıktan söz edilemez. Türkiye için de tam bağımsızlık ileri sürülse bile bağımlıyız. Dünya borsaları oynadığı zaman Türk borsası da  oynuyorsa, bugün ABD’nin FED’i (Amerikan Merkez Bankası) faiz yükseltince TL değer kaybediyorsa, kur arttığı zaman Türk halkı fakirleşiyorsa,  tohumda yabancı firmalar bizim tarımımıza el atıp bunları ekip bunları ekmeyeceksin diyorsa, gümrükleriniz üzerinde net kontrolünüz yoksa, aslında tam bağımsızlıktan söz edemezsiniz.

—Toplum örgütlenmeli—-

Soru: Üstelik bu bağımlılıklar sadece bugünü değil, geleceğimizi de taahhüt altına almış durumda, örneğin bugün çok yüksek faizlerle yapılan dış borçlanma gelecekte çocuklarımız ve gençlerimize nasıl bir ortam yaşatacak? Atatürk Bursa Nutkunda yıllar önce bugünleri görerek mi gençlere seslenmişti acaba?

Kutluk: Tabii ki Atatürk’ün o sözlerinin son derece heyecan verici ve topluma sahip çıkan yönleri var. O güne baktığınızda 13 milyonluk bir halk var, şimdi 83 milyonuz. Ayrıca tek partili dönemdi. Şimdi çok partili ortamda, dünya ile entegreyiz. Türk genci yönetimde rol alacak şekilde kendisini hazırlamalı ve siyaset katılımcısı olarak  bu rolü almalı. Toplum örgütlenmeli. Seçilen kişilerin daha sonra padişahlığa özenecek yapı geliştirmesine karşı uyanık olmalı.

—Ukrayna kurban edildi—

Soru: Bölgede yaşanan sıcak gelişmelere de bir bakalım istiyorum, egemenlik bağımsızlık dedik, Ukrayna bu çabaları yüzünden mi Rusya’nın hışmına uğradı? Egemenlik arayışı Putin tarafından cezalandırıldı mı?

Kutluk: Evet, çünkü Ukrayna kurban edildi. Ortada Ukrayna Rusya savaşıyor gibi görünse de bu Washington’la Moskova’nın savaşı. Bu bölgede ABD’nin 2002 den 2022’ye kadar devam eden Rusya’yı kuşatmak zayıflatmak, parçalamak düşünceleri vardı ve Karadeniz etrafındaki devletlerin ne hale getirileceğine ilişkin örgütlenmesi, çalışmaları vardı, bu çalışmalar çok uzun zamandır devam ediyordu. Aslında bölgede Rusya’yı çevreleme politikası 1953’lerde başlamış, soğuk savaşın bitmesiyle duraksamıştı, ondan sonra tekrar başladı. Belki o dönemde, son derece çelimsiz durumdaki Rusya’yı yemek yutmak mümkündü. Rusya, üzerinde 85 kadar federal yapı bulunan (22’si cumhuriyet,) 17 milyon kilometre kare toprağa yayılmış dünyanın en büyük devleti. Topraklarında 50’den fazla kavim yaşıyor. Sonuçta ABD’nin Rusya’yı parçalamak niyeti öteden beri  vardı ama bu isteklere Avrupa gem vurdu. Rusya’nın parçalanmasın Avrupa için felaket olacağı düşüncesi öne çıktı, hamleler duraklatıldı, sonra Rusya da kendine gelmeye başladı, petrol fiyatlarının yükselmesi, Putin’in başa geçip, sivil toplum adı altında ülkeye sokulu gizli örgütleri tasfiye edişi, savunma yapısını ihya etmesiyle dünya sahnesine geri döndü. Ama Amerikan politikaları değişmedi, sanki o zayıf Rusya devam ediyormuş gibi üstüne gitmeye devam etti. Bunun onlarca örneği var.

—Rusya’nın kırmızı çizgileri—

Soru: Yani Ukrayna’yı da mı kışkırttı egemenlik yolunda?

Kutluk: Ukrayna’da bir Rusya, bir Amerikan yanlısı iktidarlar geldi, hangisi olursa olsun diğerinin altını oymak için büyük çaba gösterdi. Sonunda Ukrayna’da 3 aylık bir tiyatrocu, siyasi geçmişi olmayan bir kişi, bir TV işleticisi tarafından (Kolomonski)  siyasete sokuldu ve seçimi kazanmasına yol açıldı. Yüzde 74 oy aldı, aslında  3 aylık siyasi geçmişi var. Şimdi bu kişinin, normal siyasi süreçleri yaşamamış, devlet birikimi olmayan, sadece tiyatro eğitimi görmüş, müzik eğitimi görmüş bir kişi olarak bu kadar zamanda dahiyane biçimde ülke yönetimine el koymuş olmasını kabul etmek zor, böyle bir şey olamaz. Bu kişi dışarıdaki güçlerin temsilcisidir.

Ayrıca Ukraynalı 11 oligark Ukrayna parlamentosunun üstünde yer alıyor. Ukrayna parlamentosu RADA’nın üstündedir bunlar. Devleti yönetiyorlar, eyaletleri var, madenleri var, boru hatlarına, enerji hatlarına  el koymuş durumdalar. Yani aslında Ukrayna’yı bu kişiler yönetiyor. İsviçre de yaşayan biri, Zelenski’ye talimat veriyor, o da yapıyor. Bu 11 oligarkın 10’u Yahudidir ve ülkeyi  bunlar yönetiyor. Bu yapı, 2019 da başa geçti ve sürekli Rusya ile zıtlaşıyor. Bir düşünün, tarih ve coğrafyaya bakmadan dış politika yapılabilir mi?  Ukrayna’ya bakıyoruz, coğrafyası arada kalmış, tampon gibi, tarihinde daima Rusya ile et ve tırnak gibi birleşik.

Soru: Rusya’nın kırmızı çizgileri mi geçildi sonuçta?

Kutluk: Rusya, NATO ile işbirliği yaptığı 1991’den 2014’e kadarki dönemde Ukrayna üstüne yapılacak bütün manipülasyonlar benim için kırmızı çizgidir demiştir. Benim de bulunduğum toplantılarda bile. Bu kimse için bir sır değil, Ukrayna üzerinden bize yaklaşmayın, Ukrayna’yı silahlandırmayın, Ukrayna’yı NATO’ya almaya çalışmayın, bunlar bizim için kırmızı çizgidir,  eğer aşılırsa şöyle olur böyle olur demiştir. Bunları kimse bilmemezlikten gelmemeli.

—Nükleer tehdit—-

Soru: Bir de nükleer tehdit yaşandı?

Kutluk: Evet, bir hamle de MAD (mutual assurance distructure) üzerinde yaşandı. Dünyada nükleer silahlara engel olan bir konsepttir, yani bir taraf, değer tarafı nükleer silahla vurursa öbür taraf ölmeden önce karşı tarafı vurabilir. O halde iki taraf da diğerine öldürücü ateş etmemelidir.  MAD yapısı bu.. 1972 den beri bu koruma varken, ABD bu anlaşmadan geri çekti kendisini, şu anlama geliyor bu: Bir anlamda birbirimizi öldürebiliriz!  Rusya buna itiraz etti ama sonunda kabul etmek zorunda kaldı ve geri çekildi.

Soru: Romanya faktörü de var?

Kutluk: ABD kalktı, Karadeniz’de Romanya’ya el attı, Rusya’dan ABD ye atılacak nükleer silahı durduracak bir altyapı kurdu. Patriot füzeleri... Yani onların yeryüzüne ulaşmadan o nükleer silahları atmosferin dışında imha kabiliyeti var. Bu,  Rusya için çok ciddi bir tehdit anlamı taşıyor. ABD kendini savunurken Rusya’nın nükleer darbe vurmasına engel oluyor ama otomatikman tahtaravallide denge bozulmuş oldu. Üstelik Zelenski Budapeşte Anlaşmasından çekileceğini ve nükleerleşeceğini açıkladı. Rusya için ilk olay çok ciddi bir tehditti, nükleer savaş çıkarsa ilk Romanya’yı vuracağım, bunu da bilin demişti. İkincisi için artık Rusya için artık kaçınılmazı ortaya koydu. Putin’in saldırı gerekçesi budur. Ayrıca Putin’in diplomatik yolları kullanmadığını kimse ileri süremez. En az 3 temel isteği vardı kabul edilebilirdi.

Türk kamuoyu—

Soru: Sizin bu anlatımlarınızın Türk kamuoyuna bu şekilde sunulmamasına ne diyorsunuz?

Kutluk: Enformasyon çağının bir sürprizi olarak görüyorum. Kamu diplomasisini batı yoğun kullanıyor ve Ukrayna üzerinde insanlık dramı naklediliyor. Ben de bu drama üzülmekle birlikte bunun arkasındaki sebeplerin farklı olduğunu ifade etmeye çalışıyorum. Batının bu söylemlerine karşı Rusya’nın kendini açıklamasına izin verilmiyor Rusya Today yasaklanıyor, internet bağlantıları kesiliyor.karşı görüşe sade vatandaşın erişmesi engelleniyor. Bu durumda tek yanlı bilgi bombardımanı var. Ve tabi tek yanlı kamuoyu tek yanlı şartlandırılıyor.

Soru: Finlandiya ve İsveç’in NATO’ya girme istekleri suları daha ısındırır mı?

Kutluk: Suları ısındırır ama ben İsveç ve Finlandiya toplumlarının bu kadar kolay görüş değiştirmeyeceği kanaatindeyim. Biz hiçbir zaman NATO üyesi olmayacağız soğuk savaşı böyle atlattık soğuk barışı niye atlatmayalım derlerdi. Şimdi burada Rusya’nın saldırganlığı ön plana çıkarılarak bu iki ülkenin NATO’ya dahil olması öngörülüyor, her şeyden önce 30 devletin 30’unun da onay vermesi lazım. Ayrıca bu 2 ülkenin 22 alanda hazırlıklarını tamamlamış olması, ortak güvenliğe katkıda bulunması lazım. Rusya’yı Ukrayna’dan sonra bir kez daha kızdırmakla diğer 30 ülkenin güvenliği hangi alanda sağlanmış olacak? Sonuçta siz ulusal güvenliğinizi kendi çıkarlarınızı düşünerek kurmak zorundasınız. Burası  yardım kapısı değil NATO toprak bütünlüğünü garanti ediyorsunuz. İsveç ve Finlandiya den NATO ne elde edecek de toprak bütünlüklerini garanti etsin? Savaşın nükleer risk yarattığı ihtimalinden, dünyayı yok edecek bir ihtimalden bahsediyoruz. Şaka değil bu işin ciddiye alınması lazım.

—Türkiye’nin tutumu—

Soru: Türkiye’nin tutumunu nasıl değerlendiriyorsunuz?

Kutluk: Türkiye’nin Rusya’da Ukrayna’da çıkarları var dolayısıyla iki tarafa da eşit mesafede olmak zorunluğumuz var, bu da yetmiyor ayrıca NATO’nun savrulmasını da engellemek durumundayız. Bir ülkenin hayır dediğine diğerleri evet dedirtmez. NATO içinde veto hakkımız var. NATO’nun aşırı adımlar atmasına karşı, Türkiye’nin kararlı pozisyonu önemlidir. Anladığım kadarıyla o pozisyondayız. Şu andaki pozisyonumuz çok sağlamdır bunu korumamız lazım ama bu maharet istiyor. Savaş uzadıkça bu baskılar artacaktır zorluklar ortaya çıkacaktır.

Soru: Moskova gemisinin batırılmış olması gidişatı nasıl etkiler?

Kutluk: Çok önemli bir olay. Moskova gemisi çok iyi silahlandırılmış, uçak gemilerini yok etmek üzere geliştirilmiş bir gemiydi. Kendini koruyamamış olması bir çok soru işaretini beraberinde getiriyor? Kıyıya Ukrayna tarafından saklanmış füzelerin atışı ile batmış görünüyor. Ama savaşın dengelerini değiştirecek bir adım değil, Rusya Odesa’ya bir amfibi hücum yapabilir bence o da savaşın sonu olacaktır eğer öyle bir hücum yaparsa.

—Yargılanan amiraller—

Soru: Meslektaşlarınız Montreaux Anlaşmasıyla ilgili  vurgulamaları yüzünden şu anda yargılanıyorlar. Sizce haklılıkları ortaya çıkmadı mı?

Kutluk: Tabii çıkmıştır. Zaten siyaset yapıcılar da bunu açıklıyor. İktidar ve muhalefet aynı görüşü beyan  ediyor, Montrö nün önemi amirallerimizin 1 sene önce yaptığı açıklamanın ne kadar doğru olduğunu ortaya çıkarmıştır. Montrö olmasa Türkiye Karadeniz’de bir savaşa sürüklenebilir. Zaten bunu daha önce yaşadık ama tarihsel olarak Türkiye gereken dersi almıştır. savaşa sürüklenmemizin bir alemi yok. Bugünkü politikamız yerindedir, her iki ülkeye mesafeliyiz NATO’ya mesafeliyiz ve Montrö’deki ilgili maddeyi işlettik, Boğazdan savaş gemilerini geçirmiyoruz. Ama amiraller bunun önemini 1 sene evvel söylemişti. Oysa yargılandıkları maddeye bakın, örgüt kurmakla, işbirliği yapmakla suçlanıyorlar. Türk Ceza Kanunun yanlış kullanılmasına örnektir.

İstanbul Kanalı—

Soru: Bir de meşhur İstanbul Kanalı projesi vardı, kimileri Montrö ile bağlantı bile kurdular.

Kutluk: Montrö Sözleşmesi Kanal İstanbul’a karşı mevcudiyetini korur, etkilenmez. Kanal İstanbul olsa bile buna  dayanarak kimse Karadeniz’e çıkamaz. Kanaldan geçmek için İstanbul’a geleceksiniz ama hem Çanakkale hem Marmarayı kapsayan Montrö’ye uymadan bu nasıl olacak ? Karadenizde Türkiyenin güvenliğinin bir bütün olduğu anlayışına  tabi olmak zorundasınız. Ayrıca Montrö çok taraflı bir anlaşmadır, Türkiye’nin durumunu tereddütlü gören Rusya art arda 3 açıklama yaparak dedi ki -Montrö’ye Türkiye’nin sadık kalacağı inancımızı sürdürüyoruz.- Bundan daha fazla uyarı olur mu? Sizden sonra Karadeniz’e en büyük kıyısı olan ülkenin devlet adamları açıklama yapıyorsa bu ne demektir? -Montröye biraz daha eğilin ve bunu esnetmeye kalkmayın demektir.- Montrö bence doğrudur 86 yıldır hem Karadenizin, hem Türk boğazları ve Marmaranın güvenliğini sağlıyor.

—Sığınmacı sorunu—

Soru: İstanbul’a kadar ulaşan mayınlar için ne düşünüyorsunuz?

Kutluk: Mayın konusu çok ciddidir. Atılmasa bile adının geçmesi yeterlidir.

İstanbul’da 3 mayın görüldüğü için imha edildi, görülmeden girerse Boğaza, tehlike çok büyüktür. O yüzden hem havadan gözlem yapılıyor hem arama tarama gemileri  tarafından aranıyor. Tespit edilirse imha ediliyor.

Soru: Ülkemizin kontrolsüz sığınmacı sorunu sizce bir güvenlik sorunu mudur?

Kutluk: Bence değil, ama ben böyle deyince herkes şaşırıyor. Türkiye Cumhuriyetinin güvenlik kuvvetleri son derece güçlüdür, sadece 83 milyonu korumak değil çok uzun sınırları korumak için yapılandırılmıştır. Silahsız sığınmacıların TC aleyhine yapacakları herhangi bir iç sorunu rahatlıkla çözerler. Ama tabii ki uzun vadede bakarsanız böyle hazırlıksız yaşanan bir nüfus hareketi ve toplumun sosyal dönüşümü, üst kültürün geriye inmesi, alt kültürün üst kültürün bulunduğu yere gelmesi veya diğerlerinin hastane, ulaşım, elektrik, su kaynaklarından pay almaya kalkması bir sosyal sorundur ama güvenlik sorunu değildir.

—Balyoz ve kırgınlık—

Soru: Direkt açıklamalarınız için size teşekkür ediyorum, buna pek alışkın değiliz ama bu konuşmalarınızdan dolayı siz de bedel ödediniz yargılandınız ve hapis yattınız. Kırgın mısınız?

Kutluk: Balyoz’dan 4 yıla yakın süre hapiste kaldım, bundan dolayı devlete olan bir kırgınlığım yok devlet aslında soyut bir kavram, ama her katmanda devleti idare edenlere ve bu millet için hizmette bulunduğum 39 yıl boyunca 3-4 kez hayatımı tehlikeye atmış olmama rağmen bir kitlesel karşı çıkış görmemiş olmamdan dolayı  (halka) kırgınım hem idarecilere hem de o kitlesel karşı çıkışı göstermeyenlere…

Ana Sayfa
Web TV
Foto Galeri
Yazarlar