İstanbul’da özel hastanelerin yeni doğan yoğun bakım üniteleri, bir suç örgütünün işgali altındaymış, öğrendik ve kahrolduk. Bir ihbar mektubu, bu durumu ilk kez 27 Mart 2023'te Cumhurbaşkanlığı İletişim Merkezi'ne taşımış. İddialara göre, adeta bir ticarethane gibi işletilen yoğun bakım üniteleri, rüşvet ve sahtecilikle Sosyal Güvenlik Kurumu'nu (SGK) dolandırıyor. Rüşvet ve sahtecilikle kalsa yine iyi, yaşama dair en korkunç suçlardan biri icra ediliyor bu hastanelerde; bebekler öldürülüyor…
Çete lideri, özel hastaneleri dolaşarak, “Sizi hasta bebeksiz bırakmayacağım,” diyor ve yüzde 40'ını kendine, yüzde 60'ını hastanelere bırakan bir paylaşım teklif ediyor. Yapılan işbirlikleri, manipülasyonlar ve düzenbazlıklarla sağlık sistemi içinde onulmaz bir yara açıyor.
SGK, yenidoğan yoğun bakım hizmetleri için günlük 8 bin TL ödeme yapıyor, fakat bu ödemeler "sözde tedaviler" adı altında yolsuzluklara alet ediliyor. Polis raporlarına göre, bebeklerin sağlık durumları kötü gösterilerek daha fazla süre yoğun bakımda tutuluyor ve bu süreçte yüksek meblağlarda ödeme alınıyor. Durumları iyileşmiş olmasına rağmen bebekler entübe edilmiş gibi gösteriliyor.
ASKOM (Acil Sağlık Hizmetleri Koordinasyon Komisyonu) kurallarına aykırı hasta nakilleri ile hastanelerin yatak doluluk oranları suni şekilde artırılıyor. 112 Acil hattı üzerinden yürütülen bu organizasyon, sistemi adeta kanlı bir oyun haline getiriyor. Görevliler, çeteyle iş birliği yaparak, hasta sevklerini önceden belirlenen özel hastanelere yönlendiriyor.
Dünyaya henüz gözlerini açan günahsız bebeklerin yaşam haklarının elinden alması gibi kan dondurucu bir insanlık suçu mu dersin, sağlık sisteminin tüm ayarlarını alt üst etmek mi dersin, devletin kaynaklarını kötüye kullanmak mı dersin, insanlara verilen maddi ve telafisi imkansız manevi zararlar mı dersin…
KAHRAMAN BİR SAVCI
İstanbul'daki yenidoğan bebek çetesinin dehşet verici faaliyetleri, tek bir koca yürekli savcının müdahalesiyle gün yüzüne çıkıyor. Büyükçekmece Cumhuriyet Başsavcılığı'ndan Terör ve Örgütlü Suçlar Soruşturma Savcısı Y.E., bebeğin ölümüne sebep olan 24 kişi hakkında tutuklama kararı çıkarıyor ve ardından altı hastanede aramalar başlatılıyor. Ancak bu durum, savcı Y.E.'ye yönelik ciddi tehditleri de beraberinde getiriyor. Şaşırtıcı değil, değil mi?
Olayın derinliklerine indikçe, savcı Y.E. hayatını tehlikeye atan kararlılığıyla dikkat çekiyor. Suç örgütüyle bağlantılı olarak avukat Aylin A. Savcıya, kendisine yönelik suikast planlandığını, ailesinin tehlikede olduğunu aktarıyor. Bu tehditler savcıyı yıldırmaya yetmiyor. Bunun üzerine savcı, ofisine gizli kayıt cihazları yerleştiriyor ve bu sayede Avukat A. ve bağlantılı olduğu Mustafa Kemal Z. ile yapılan görüşmeler kayıt altına alınabiliyor.
Mustafa Kemal Z.'nin savcıyı açıkça ölümle tehdit ettiği, bu tehditlerin kayıt altına alındığı bu süreçte, siyaset ve yüksek bürokrasiyle bağlantıları da ortaya çıkıyor. Çeteyle bağlantısı olduğu düşünülen kişilerin üzerinden çıkan MİT kimlikleri, MİT başkanıyla başkanın makamında çekilen fotoğraflar, yolsuzlukların sadece hastaneler ve çete üyeleriyle sınırlı olmadığını; devletin derinliklerine, hatta güvenlik teşkilatlarının koridorlarına kadar uzandığını ortaya koyuyor. Bu kişilerin altına çakarlı araba verilmesi, iktidar partisinin ileri gelen isimleriyle fotoğraflarının olması, bu skandalın yalnızca yolsuzluk değil, aynı zamanda derin devlet yapılanmalarıyla da ilişkili olduğunu düşündürüyor. Yani olay, yalnızca bir sağlık skandalı olmasının çok ötesine geçiyor…
Daha da vahimi, savcının kişisel bilgilerinin, jandarmada görevli bazı personeller tarafından çete üyelerine sızdırıldığının tespit edilmesi oluyor.
Çete üyeleri ve onların koruyucuları, devletin kendi mekanizmalarını kullanarak, adaletin işleyişini engellemeye çalışıyor. Ancak savcı Y.E.'nin gösterdiği cesaret ve azim, bu karanlık perdeyi aralamakta ve adaletin, ne pahasına olursa olsun sağlanması gerektiğini tüm Türkiye'ye hatırlatmakta bir kez daha başrol oynuyor.
Gerçekten de, bütün uyuyanları uyandırmaya bir tek uyanık yeter. Bu durum, toplum olarak uyanık olmanın ve adaleti sağlamak için hep birlikte mücadele etmenin önemini bir kez daha önümüze seriyor.
Son iki yıl içinde şimdilik bilinen 12 masum bebeğin hayatını kaybettiği bu olaylar zinciri, 720 sayfalık bir fezleke ile 47 kişi gözaltına alınıp, 22'si tutuklanarak ortaya konuyor.
PERDE ARKASINDAKİ İSİMLER VE BAĞLANTILARI
Çetenin lideri olarak bilinen Fırat Sarı, Reyap Hastanesi'nde yenidoğan yoğun bakım hekimi olarak görev yapıyormuş. PKK ile bağlantıları sebebiyle hüküm giymiş olan bu şahıs, geliyor, sağlık sisteminin kalbinde, bu çetenin liderliğini yapıyor…
Mehmet Gürül ise skandalın bir diğer önemli figürü. Özel Duygu Hastanesi'nde çalışan Gürül'ün ismi, bebek ölümleriyle ilişkilendirilince, hastane yönetimi tarafından apar topar resmi siteden siliniyor. Dipnot: Hastane sahibi İsmail Sezer, AKP’li İBB Meclis üyesi. Kamuoyu, hastanenin ruhsatının neden iptal edilmediğini sorguluyor…
Kolan Hastaneleri sahibi Mehmet Nedim Kolan da AKP'den politikaya atılmış bir isim. Hastanenin yalnızca bir şubesinin kapatılması, siyasi bağlantıları sebebiyle mi diye akıllara soru işareti düşüyor.
Yenidoğan bebek çetesinde adı geçen Özel Avcılar Hospital Hastanesi, Özel TRG Hospitalist Hastanesi, Özel Birinci Hastanesi, Özel Güney Hastanesi, Özel Bağcılar Medilife Hastanesi, Özel Beylikdüzü Medilife Hastanesi, Özel Reyap İstanbul Hastanesi, Özel Şafak Hastanesi Bağcılar, Özel Silivri Kolan Hospital Hastanesi ve Çorlu Reyap Hastanesi'nin ruhsatları iptal edildi.
TRG Hastanesi Genel Müdürü Murat Mantuş’un MHP ile olan ilişkisi dikkat çekici. Mantuş’un bir dönem MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin Koruma Müdürlüğü’nü yaptığı ortaya çıktı.
Yenidoğan bebek çetesinin anlaştığı hastanelerden biri olan Özel Şafak Hastanesi’nin sahibi Seçim Öztürk ise MHP’li Celal Adan’ın dünürü…
Eski sağlık bakanı Mehmet Müezzinoğlu'nun hastanesi olan Avcılar'daki Özel Avcılar Hospital’ın da lisansı iptal edildi.
Çete içinde yer alan isimler arasında AKP'den MHP'ye, oradan CHP'ye uzanan bir yelpaze var. Belli ki bu isimler, siyasi partilerdeki güçlü bağlantılarına sırtlarını yaslamış durumdalar. Örneğin, Ahmet Atilla Yılmaz, Medilife Hastanesi başhekimi ve CHP’li Beylikdüzü Meclis üyesi. Adalet ve Kalkınma Partisi'nden 25. dönem milletvekili aday adayı olmuş, başarısız olunca Milliyetçi Hareket Partisi'nde siyaset yapmak istemiş ve Beylikdüzü’nde belediye meclis üyeliği yapmış. Daha sonra da MHP’den istifa ederek 31 Mart Yerel Seçimleri’nde CHP Beylikdüzü Belediye Başkan adayının listesinden meclis üyesi adayı olarak seçimlere katılmıştır. Medilife Hastanesi'nin başhekimi olan Yılmaz, yenidoğan çetesi soruşturmasında adı geçince CHP'den istifa etmiştir.
Türkiye'deki siyasi atmosferin iç yüzünü gözler önüne seren bu olay, tüm siyasi partilerin, hatta iyi partisi ve hatta PKK'sı dahil olmak üzere, devletin kurum ve kuruluşlarında yaşanan yolsuzlukları ve talanı gözler önüne seriyor. Bu durum, Türkiye'deki siyasi kirliliğin acı ve çarpıcı bir örneği olarak tarihe geçiyor.
İnsanın aklına, yüzünde acı bir gülümsemeyle eski bir banka reklamında kullanılan slogan geliyor: “Yok aslında birbirimizden farkımız…”
***
Bu kapsamlı sağlık skandalının ardından atılması gereken adımlar net ve kesin olmalıdır. Öncelikle, suistimale uğramış özel hastanelerin dataları titizlikle incelenmeli ve bu verilerde kayıtlı olan tüm ilişkiler, işlemler ve usulsüzlükler detaylı bir şekilde aydınlatılmalıdır. Bu bilgiler, çeteleşmenin ve yolsuzlukların hücrelerine kadar irdelenmesine olanak tanıyacak, tüm suçluların ve mağdur edilenlerin kim olduğunu ortaya çıkaracaktır.
Özellikle, yargıya henüz müracaat etmeyen mağdur yakınlarının seslerinin duyulması ve adaletin sağlanması için gerekli adımlar atılmalıdır. Bu süreçte, yenidoğanların ölümüne veya sağlıklarının riske atılmasına neden olan her seviyedeki sağlık çalışanından yöneticilere kadar herkes sorumlu tutulmalıdır. Kim ki, gereksiz yere yoğun bakımda tutulan bebeklerin orada kalmasına göz yumduysa, bu suça ortak olmuş sayılmalı ve yargı önüne çıkarılmalıdır.
Bu skandalın boyutları düşünüldüğünde, İstanbul İl Sağlık Müdürü ve mevcut Sağlık Bakanı Kemal Memişoğlu'nun görev süresi boyunca, hatta 2006 yılında kurulan Sosyal Güvenlik Kurumu'nun faaliyete geçtiği günden bu yana yaşananlar da derinlemesine incelenmelidir. Tüm bu dönemler boyunca görev yapan sağlık yöneticilerinin ve bakanların, çeteleşmiş bu suç yapılanmalarını görmezden gelmeleri, suskun kalmaları da bir suça ortaklık değil midir? Bu suç örgütleri, "al gülüm ver gülüm" yöntemleriyle, müfettişlerin milyarlarca lira ceza kesmelerine rağmen, yıllar boyunca usulsüzlüklerine devam etmişler. Tespitler yapılmasına rağmen, gerekli işlemlerin yapılmaması da büyük bir sorumsuzluk örneğidir.
Eğer iktidar, sağlık sektöründeki bu tür skandalları gerçekten aydınlatmak istiyorsa, parlamentoda kurulacak bağımsız bir araştırma komisyonu Türk milleti adına bu sorunların üzerine gitmelidir. Bu, sadece geçmiş olayları aydınlatmakla kalmayacak, aynı zamanda gelecekte benzer suistimallerin önüne geçilmesi için gereken düzenlemelerin yapılmasına olanak tanıyacak kritik bir adımdır.
Ayrıca, uluslararası arenada da destek alınabilir. Gerekirse Dünya Sağlık Örgütü'nden uluslararası gözlemciler çağırılarak bu sürecin şeffaflığı artırılabilir. Böylece hem ulusal hem de uluslararası alanda güven sağlanabilir.
Bu süreç, şeffaf ve objektif bir şekilde yürütülmeli, kamuoyu bu süreç hakkında sürekli bilgilendirilmelidir.
Sağlık sektöründeki çeteleşme ve ticarileşme sorunları, bir avuç etik dışı davranış sergileyen sağlık çalışanı nedeniyle binlerce özverili ve düşük ücretle çalışan sağlık personelinin töhmet altında kalmasına yol açmamalıdır. Türkiye'de hekimlik yapmanın zorlukları ve sağlık çalışanlarının karşılaştığı ekonomik sıkıntılar göz önünde bulundurulduğunda, bu suça bulaşmış az sayıdaki kişinin eylemleri tüm sektörü temsil etmemelidir. Bu kişilerin davranışları, onurlu ve fedakar sağlık çalışanlarının çabalarından bağımsız olarak değerlendirilmelidir.
***
Sokaklardan metrobüslere, bakkallardan banliyölere kadar her yerde bu konu konuşuluyor bir haftadır. Bu, sadece birkaç kişinin dahil olduğu basit bir suç örgütlenmesi değil, sistemsel bir yozlaşmanın tezahürü. Ambulans şoförlerinden katiplere, sağlık çalışanlarından cerrah ve ameliyathane personeline kadar pek çok kişi bu kirli sistemin bir parçası haline gelmiş.
Bu örgütlenme, yenidoğan çocukların hayatını hiçe sayarak, korkunç bir gelir kaynağı yaratmış. Sadece İstanbul'da değil, Türkiye'nin birçok ilinde benzer örgütlü yapıların varlığından söz edilebileceği düşünülüyor.
Devlet hastanelerinin yenidoğan bölümlerindeki asistan doktorların, çeşitli gerekçelerle bebekleri bu özel hastanelere sevk ettiği, böylece özel sağlık kuruluşlarının kendi gelirlerini artırdığı yönünde iddialar bile var. Bebeklerin hayatları üzerinden sağlanan ekonomik çıkarlar…
SGK’dan sağlanan haksız kazanç bir tarafa, çetenin, daha karanlık sebeplerle bebekleri bilinçli olarak öldürdüğüne yönelik çarpıcı iddialar da var. Adrenochrome isimli, oldukça pahalıya satıldığı söylenen (litresinin milyar dolarlara satıldığı konuşulan…) bir madde için yenidoğanların kanının kullanıldığına dair korkunç söylentiler bunlar… Şeytanın bile aklına gelmeyebilecek türden eylemler. Şeytanın yarım bıraktığını tamamlayan bir örgüt…
Bu skandal sadece hukuki bir soruşturma ile sınırlı kalmamalı, aynı zamanda toplumsal bir uyanışı ve sağlık sisteminin tüm yönleriyle gözden geçirilmesini de zorunlu kılmaktadır. Bir ülkenin en masum varlıklarına karşı işlenen bu korkunç suç, tüm toplumu ilgilendiren ve derhal cevap bulması gereken soruları beraberinde getiriyor.
DÜNDEN BUGÜNE: SAĞLIKSIZ, ENTÜBE BİR SAĞLIK SİSTEMİ
Son yıllarda en çok yenidoğan üniteleri açılıyor hastanelerde. Çünkü karlı. Yenidoğan çetesi bu alana bunun için girmiş. Adeta karargah kurmuş kendine. Özel hastanelerin, her birinde çok sayıda yatak bulunan yenidoğan üniteleri fabrika gibi işliyor. SGK'dan alınan yüksek ücretler (gecelik 4.900 TL), şişirilmiş faturalarla birleşince, bu hastanelerde ciddi mali suistimaller yaşanıyor.
Normal bir yatak için SGK’nın ödediği ücret ise sadece 185,30 TL. Bu farkı fırsat bilen bazı hastaneler, normal hastaları yoğun bakım hastası olarak gösterip devleti sömürerek büyük vurgunlar yapma peşinde.
Sadece yenidoğan üniteleri de değil. Özel hastanelerde sezaryen doğum oranları, normal doğuma göre daha yüksek. Sezaryenle doğum yapan kadınlar daha uzun süre hastanede kaldığı için, hem hastaneler hem de SGK'dan ekstra ücret alınıyor. Burası da karlı bir alan…
Özellikle COVID-19 pandemisi sırasında, yaşlı ve kronik hastaların raporlarıyla oynanarak sağlık kurumlarından para almak adına usulsüzlük yapıldığı iddia ediliyor. Diyaliz çetesi gibi diğer vahşet çeteleri de, diyaliz hastası olmayan insanları sisteme dahil ederek, bu suistimal zincirine katılıyor. Diyaliz çetesi, entübe çeteleri, ilaç çeteleri… Türlü türlü… Sağlığın her alanına birileri çökmüş durumda. Devletin sırtından ve insanların sağlığı üzerinden gelir elde ediyorlar.
Türkiye OECD ülkeleri arasında MR istemede birinci sıradaymış. Bu korkunç aslında…
İl sağlık müdürlükleri veya diğer ilgili kurumlar tarafından yapılan denetimlerde, kağıt üzerinde birçok hasta yoğun bakımda veya entübe gösterilirken, gerçekte bu durumda olmadıkları ortaya çıkıyor. Denetimlerde bazen hastanelere (özellikle iktidara yakın kişilerin sahibi olduğu hastanelere) önceden haber verilmesi, gerçek durumun gizlenmesine olanak sağlıyor. Sonuçta bizim gibi ülkelerde denetimsizliğin sonu çeteleşmeye çıkıyor.
Sağlıkla ilgili diğer bir temel sorun da özel hastane sayısı. İstanbul’da özel hastane sayısı kamu hastanelerinin iki katına çıkarken, 13 il merkezinde hiç kamu hastanesi bulunmuyor! Öyle ki özel hastanelerle ülkenin multimilyonerleri yaratıldı. Bu, sağlık sisteminin ne boyutlarda ticarileştiğinin çarpıcı bir göstergesi.
Sağlık sistemindeki birinci basamağın, yani aile hekimlerinin güçlendirilmesi gerekiyor. Şu an birçok aile hekimliği yeterli altyapıdan mahrum, hekimler zor koşullar altında çalışmakta ve bu durum, hastaların doğrudan ikinci veya üçüncü basamak sağlık hizmetlerine yönelmesine sebep oluyor. Bu da sağlık sisteminde tıkanmaya neden oluyor.
Sağlıkta performans uygulaması, doktorların üzerindeki baskıyı artırırken hasta-doktor ilişkisini de ciddi şekilde olumsuz etkiliyor. Doktorların daha fazla hasta bakma zorunluluğu, kaliteli sağlık hizmeti sunmalarını engelleyerek, bu ilişkinin temelini sarsıyor. Öte yandan, AKP'nin sağlık alanında getirmeyi planladığı yeni bir düzenleme, bu baskıyı daha da artırma potansiyeline sahip. Planlanan düzenleme, hastaların değerlendirmelerine dayanarak doktorlara prim ödemesi yapılmasını öngörüyor. Bu sistem, hastaların subjektif yorumlarına göre ücret düzenlemesi yapılmasını içeriyor ve sağlık çalışanları için son derece onur kırıcı bir durum…
Bir hastanın, doktorun giyimini, kuşamını veya genel görünümünü beğenmeme gibi duygusal gerekçelerle olumsuz bir değerlendirme yapması durumunda, doktorların profesyonel itibarının ve mali durumunun zarar görebileceği bir yapı oluşturulmuş oluyor. Sağlık hizmetlerinin niteliği, hastaların kişisel tercihleri yerine, bilimsel ve objektif kriterlere dayandırılmalıdır.
Özel hastanelerde karşılaşılan önemli bir sorun da, tıp fakültesi mezunu uzman doktorların çalışması gerekliliğiyle ilgili. Mevzuata göre, her özel hastanede uzman doktor bulunması şartı var. Ancak, bu zorunluluk bazı doktorların diplomalarını bu tür hastanelere kiraya vermelerine yol açıyor. Bu durum, hastanelerin yeterli tıbbi denetim ve uzmanlık olmadan faaliyet göstermesine sebep olabilir. Sağlık hizmetlerinin kalitesini doğrudan etkileyen bu uygulama, etik dışı ve kabul edilemez bir durum yaratıyor. Hastaneler, kiralık diplomalarla değil, gerçek uzmanlık ve liyakat ile hizmet vermelidir.
Randevu almanın dahi zor olduğu bir sağlık sistemiyle karşı karşıyayız. Yeni inşa edilen şehir hastaneleri, şehir merkezlerinden kilometrelerce uzakta, devasa binalar olarak yükseliyor. Bu hastaneler, içinde yeterli ve liyakatli sağlık personeli bulunmuyor. Bu gibi büyük yatırımlar, yeterli sağlık personeli ve altyapı olmadan sadece gösteriş için yapılmış, halkın sağlık hizmetlerine erişimini zorlaştıran projeler gibi görünüyor. Yemekten temizliğe, güvenliğe kadar birçok alanda ticari kaygılar ve ilişkilerle yönetiliyor. Eskiden hızlıca ulaşılabilen hastanelere şimdi ulaşmak bile büyük bir sorun teşkil ediyor.
Yenidoğan çetesi olayı, Türkiye'nin sağlık sistemindeki çürümenin ve çöküşün yalnızca bir parçası. Buzdağının son görünen yüzü. Hükümetin övünçle bahsettiği sağlık sistemi, derin bir bataklığa saplanmış durumda. Gözler önüne serilen bu dram, toplumun çoğunluğunun farkında olmadığı daha büyük sorunların sadece uç bir örneği.
Türkiye'nin sağlık bütçesi, kendi iç sorunlarına rağmen Somali, Nijerya ve Sahra Altı Afrika gibi ülkelere sağlık yardımı yapmakta kullanılıyor. Bu durum, ülkenin kendi sağlık sisteminde yaşanan ciddi sıkıntılar ve kaynak yetersizlikleri göz önünde bulundurulduğunda eleştiri konusu oluyor. Bu, kaynakların yönetimindeki önceliklerin sorgulanmasına neden oluyor. Bu, özellikle sağlık hizmetlerinde kalitenin düşmesi, hastanelerin temel tıbbi malzeme eksiklikleri yaşaması ve yeterli bütçe ayrılmaması gibi iç sorunlar göz önüne alındığında daha da vurgulanıyor.
Atatürk'ün "Beni Türk hekimlerine emanet ediniz" sözünün ağırlığı altında, bugünün sağlık sistemi bu emanete layık kalmaktan uzaklaşmış durumda. 2000 yılı sonrasında mezun olan birçok hekim, niteliksiz eğitimler sonucu yetersiz kalmış ve sağlık sektöründe ciddi sorunlara yol açmıştır. Bu yetersizlikler, sağlık sistemini içten içe zehirlemekte, geleceğimizi tehdit etmektedir.
Sağlık Bakanı, Karabük'teki AKP ilçe kongresinde, sağlık skandalına karışan çalışanlar hakkında soruşturma başlattığını duyurdu. Halbuki bakanlığın asıl görevi bu tür skandalların önüne geçmek değil midir? Bakanlık, sağlık skandallarını önleyici tedbirler almakla yükümlüyken, gerçekte bu sorunları yönetme konusunda aciz kalmıştır. Yıllardır süren yanlış sağlık politikalarıyla AKP iktidarı, sistemimizi bu kritik noktaya getirmiştir; şimdi sorumluluk alıp, bu sorunları kökten çözme zamanı gelmiştir.
Kadınların nasıl doğuracağına karışan sağlık bakanlığı, artık bu işlerle ilgilenmeli ve açıklama yapmalıdır. Sağlık politikalarının toplumu nereye sürüklediğini, bu derin kuyudan nasıl çıkılacağını net bir şekilde topluma anlatmalıdır.
BÜYÜK RESİM
Günün sonunda bütün sorumluluk siyasi iradenin değil midir?
Yenidoğan bebelerin hayatını koruyamayan bir devlet ülke güvenliğini nasıl sağlar, ülkeyi nasıl korur?
Sağlık sistemi, Türkiye'deki yönetim krizinin en açık göstergelerinden biri haline gelmiştir. Sağlık Bakanı’nın olayın ilk fark edildiği tarihten bir yıl sonra anca gerçek anlamda harekete geçmesi, acil müdahale gerektiren sağlık skandallarında dahi insan hayatının gereken önceliği almadığını gösteriyor. Bu, iktidarın 22 yıllık süreçte sağlık sistemini nasıl ihmal ettiğinin ve çeteleşme ile ticarileşmenin boyutlarını arttırdığının bir kanıtıdır.
Şu an Türkiye'de sağlık sektörü, “balık baştan kokar” misali bir çürüme içindedir. Sağlıkta şiddet, darp ve cinayetler, ülkenin geldiği karanlık durumu yansıtıyor. Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi altında, sağlık alanındaki bu düzensizlikler artık yönetilemez bir hal almış, sağlık çalışanları ve hekimler büyük baskı altına girmiştir.
Sağlık politikaları, etik dışı kararlar ve yetersiz yönetimle insanların güvenini kaybetmiş durumda. Sağlık her şeyden önce kamusal ve ulaşılabilir olmalıdır, ancak mevcut sistem ticarileşmiş ve kişisel çıkarlar doğrultusunda şekillenmiştir. AKP'nin iktidara gelirken vadettiği sağlıkta dönüşüm, sistemi iyileştirmek yerine daha da bozmuştur.
Türkiye'de sağlık sistemi başta olmak üzere yaşanan çürüme ve düzensizlikler, cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminin gözden geçirilmesini zorunlu kılmaktadır. Ülkemizin derinleşen krizlerden çıkabilmesi için parlamenter sisteme geri dönüş, demokrasinin ve hukukun üstünlüğünün yeniden tesis edilmesi, liyakatin esas alınması ve yargı bağımsızlığının sağlanması şarttır. Bir kişinin, devleti yönetenlerle çektirdiği bir fotoğraf onun bürokrasiden ticarete, hayatın her alanında yürüyüp yükselmesine vesile olabiliyor. Adeta CV’ye dönüşüyor bu fotoğraflar…
Sağlık skandalları, yargıya ve hukuka olan güvenin sarsılmasının yanı sıra toplumsal güveni de zedelemiştir.
Son bir ayda yaşanan kadın ve çocuk cinayetleri, toplumun bu tür olaylara olan duyarlılığının azaldığını ve yönetimdeki çürümenin ne denli ilerlediğini göstermektedir. İnsanımız geçim derdini, yoksulluğunu, işsizliğini unuttu, her gün yeniden bu da olur mu dediği cinayetlerle, vahşetle uğraşır hale geldi. Şimdi de böylesine korkunç boyutta bir sağlık skandalı. Bundan öte kötülük kaldı mı?…
Geçmişte bu tarz olaylar olsa idi, iktidarlar düşerdi, bakanlar istifa ederdi. Zamanında bir Susurluk vakası bile ülkeyi ayağa kaldırırken, bugün çok daha vahim olaylar sıradanlaşmıştır. Bu, yeni Türkiye'nin geldiği trajik noktayı işaret etmektedir.
Böylesine sarsıcı gündemler bile her seferinde başarılı bir şekilde değiştiriliyor. Şimdi de Devlet Bahçeli'nin son çıkışı, Türkiye'de siyasetin yeniden karılacağının işareti olmuş durumda. Öcalan'a tecritin kaldırılması ve DEM Parti kürsüsünden, yani mecliste konuşmasına yönelik çağrı, gerçekten ezber bozan bir açıklama. Bu, muhtemelen iktidarın ağzıdır ve iktidarın mutfağında pişirilmiş bir senaryo olarak karşımıza çıkıyor.
Özgür Özel ise bu çıkışa, kan duracaksa ve Kürtlerin Türkiye'nin ortak kurucu unsurları olarak kabul edilecekse, bu işin Mecliste çözüleceğine yönelik desteklerini ifade ederek cevap veriyor. Daha önceki açılım süreci gibi, parlamento dışında yapılacak bir açılıma ise karşı olduklarını belirtiyor.
Bu durum, Erdoğan'a bir dönem daha seçim kazanmak için verilmiş bir el yükseltme şeklinde değerlendiriliyor haklı olarak.
Tüm bu siyasi manevralar, gerçekten de Türkiye'de gündeminin 1 saat içinde nasıl hızla değiştirebildiğinin en güncel ve baş döndürücü kanıtı.
Hükümetleri düşürmesi gereken, bakanları istifa ettirmesi gereken ciddi konular tam da bu şekilde ikinci plana atılıyor ve gündemden düşürülüyor. Yenidoğan çetesi ile ilgili korkunç gerçeklerin üzeri, bu yeni siyasi gelişmelerle örtülecek gibi görünüyor ve bu durum ülkenin geldiği trajik noktayı bir kez daha gözler önüne seriyor.
Sağlık skandalları, adaletsizlikler ve toplumsal çatışmalar, yönetim sistemimizin ciddi bir revizyona ihtiyaç duyduğunu gösteriyor. Ülke olarak, kurtarıcı ve liyakatli kadrolara, gerçekten demokratik ve adil bir yönetim anlayışına ihtiyacımız var. Sağlıkta ve diğer tüm alanlarda yaşanan bu çürümenin son bulması, ancak köklü değişikliklerle mümkün olacaktır.
Et kokarsa tuz var, tuz kokarsa ne var? Tuzun koktuğu yerdeyiz. Bataklıkla ilgilenmek şart. Ülkenin kurtarıcı kadrolara ihtiyacı var.
MUHALEFETİN ROLÜ VE YERİ
Peki Özgür Özel liderliğindeki CHP yönetimi, son sağlık skandalı ve yenidoğan çetesine dair nasıl bir tepki göstermiştir? Tek kelimeyle; yetersiz. Bu durum partideki son yönetim değişikliğine destek verenlerin bile sert eleştirilerine yol açmıştır. Bu yeni yönetici kadronun, CHP'nin potansiyelini zayıflattığına ve partiye umut vermekten uzaklaştığına dair eleştirilerin tonu yükselmeye başlamıştır.
Ülke adeta yangın yerine dönerken, 20 milyonluk devasa bir mülteci, sığınmacı sorunuyla boğuşurken, çocuk cinayetleri, kadın cinayetleri, uyuşturucu ve çeşitli organize suç çeteleri gibi peş peşe gelen travmatik olaylar karşısında CHP'nin etkili bir muhalefet sergilemesi beklenirken, Özel ve yönetimi yeterli sesi çıkaramamaktadır.
Özellikle 31 Mart zaferini takip eden süreçte “yumuşama” ve “normalleşme” politikalarıyla birlikte AKP'ye karşı kaybedilen momentum, iktidara can suyu verilmesine yol açmıştır.
CHP kamuoyu yoklamalarında geri düşmeye başlamış ve gündemi Erdoğan ve AKP'nin belirlemesine izin vermiştir.
İsrail ile ilgili iddialar, savunma sanayii için vergi toplama girişimleri gibi iktidarın yarattığı suni gündemler ve manipülatif politikalara karşı CHP'nin sesinin daha güçlü çıkması gerekirken, Özel ve ekibi etkili adımlar atmaktan uzak kalmıştır.
Bu çarpıcı sağlık skandalında bile Özgür Özel ve CHP yönetimi, ülkenin gündemini belirleyecek ve toplumsal muhalefeti organize edecek liderlikten uzak durmuş, halkın erken seçim ve değişim taleplerini güçlü bir şekilde temsil edememiştir.
Parti içindeki rahatsızlık ve kaos artarken, partiyi daha ileriye taşıyacak etkili liderliklerin tekrar ön plana çıkması gerekmektedir. Halkın sesine kulak verilmesi, onların sorunlarına pratik ve kararlı çözümler sunulması şarttır.
Bu noktada Kılıçdaroğlu'nun "müzakere değil, mücadele" çizgisinin haklılığı bir kez daha ortadadır.
Kemal Kılıçdaroğlu'nun sert eleştirileri, CHP'nin mevcut durumu ve sağlık skandalına tepkisiz kalışını daha geniş bir perspektiften ele alıyor.
Kılıçdaroğlu, "Ahlaksızlığın kurumsallaştığı ülkelerde devleti soymak maharet sayılır ve devleti soyanlar iktidarlar tarafından el üstünde tutulur. Çünkü onlar da soygundan nasiplenir," diyerek, iktidarın yolsuzluklarına dikkat çekiyor.
Kılıçdaroğlu'nun Twitter üzerinden yaptığı açıklamalarda, "5'li çeteler eliyle milletin parasına, uyuşturucu baronlarının eliyle gençlerimize ve geleceğimize, bozduğun ve kontrolün altına aldığın yargı eliyle dışarı saldığın katiller, çocuklarımızın ve kadınlarımızın canına ve ırzına bela oldu. Yeni doğan bebeklerimizin canı, para için sağlık çetesine teslim edildi. 12 bebeğimiz senin sisteminin adamları tarafından 3 kuruş kazanmak için hayata gözünü yumdu…" ifadeleriyle, iktidarın ve onun politikalarının yarattığı yıkımı vurguluyor.
Bu eleştirilerin ardından İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından Kılıçdaroğlu hakkında 'Cumhurbaşkanına hakaret' gerekçesiyle soruşturma açılması, eleştiri özgürlüğünün sınırlarının daraltılması olarak algılanıyor.
Bu durum, iktidarın eleştiriye tahammülsüzlüğünü yine ve yeniden gözler önüne seriyor.
Aslında tüm bu olup bitenleri belki de en iyi Oğuzhan Uğur özetliyor: “Savaş yok, afet yok. Peki biz neden kadınlarımızı, gençlerimizi, çocuklarımızı, bebeklerimizi gömüyoruz?
Hangi düşman, hangi bayrağın altında saf tutsa, bize bu kadar zarar verebilirdi mesela?
Hangi tankla, hangi tüfekle, hangi uçakla? Karşılarında dimdik dururduk. En azından neden öldüğümüzü bilirdik. Ama şimdi cephe yok, taraf yok, bayrak yok. Kim sapık, kim psikopat, kim hırsız, kim düşman? Belli değil. ‘Karanlığa koşuyoruz’ derlerdi, vardık. Artık resmen karanlıkta koşuyoruz.”
Sadık ÇELİK
sadikcelik.gorus@gmail.com
Sağlık sistemimizin oldukca iyi durumda olduğu ve diğer ülkelere de model olarak gösterildiği biçiminde bir hava yaratılmaya çalışılmaktadır. Sağık sistemine erişimde kolaylık ve hızlılık sağlanmış olmanın dışında iyileştirilen hiçbirşey yoktur . Gösteriş için yapılmış sadece fiziki yapısıyla övündüğümüz içinde sağlığı iyileştirici ekibi ve donanımı olmayan içi kof şehir hastanelerimiz var. Sunulan olası hizmetlerin ülkeye ekonomik faturası büyük boyutlardadır ve önümüzdeki yıllarda da bedeli ödenecek bir ekonomik boyut söz konusudur. Sağlık sistemimiz sorunsuz olmadığı gibi ,aksine ciddi sorunları içinde barındırmaktadır. Temel sorunlar Ekonomik olarak sürdürülebilir olmayan popilist yapı, yanlış sağlık modellerinin desteklenmesidir . Nedendir bilinmez ,Türkiye hastanecilik modelini desteklemektedir .Halbuki dünyada ülkeler öncelikle hastaların ayaktan tanı ve tedavi kuruluşlarından hizmet almasını desteklerler çünkü, bunun maliyeti ucuzdur . Bu nedenlede, hastaların öncelikle ayaktan tanı ve tedavi kuruluşlarından geçmeleri teşvik edilmektedir. Türkiye'de ise hastanecilik modeli desteklenmekte SGK bu kuruluşlarla sözleşme yapmaktadır. Ayaktan tanı ve tedavi kuruluşları olan poliklinik, muayenehane ve labratuvarlar gibi kuruluşlarla sözleşme yapmayarak hastaların daha pahalı bir maliyet modeli olan hastanelere yönelmesini teşvik etmektedir dolayısıyle SGK kendi eliyle kendi giderlerini artırıcı bir faliyet içersindedir. Bir diğer problemde hastane kampüsü bilmecesidir. Gereksiz kamu yararına olmayan savurgan bir proje olan çok sayıda hastane kampüsü yapılacağını okuyoruz. Türkiye, önce elindeki mevcut kuruluşları daha gerçekci maliyetlerle ıslah ederek değerlendirmeli . Sağlık bakanlığı kendi hastanelerinde bile olmayan fiziksel koşulları vatandaşın kendi parası ile gittiği basit muayenehanelerden isteyebilmektedir. Özel sağlık kuruluşları ,sürekli olarak sağlık bakanlığı'nın çifte standart uyguladığından yakınmaktadır.Sağlık bakanlığı bu çarpık yapılanmayı bırakmalıdır. Sistem , hastaya hizmetten çok , kağıt üzerinde performans üretenlere hizmet eder hale gelmiştir. Riskli işlemlerden kaçınılmakta , döner sermaye azalacağı kayğısıyla hastaların tetkik edilmesi göz ardı edilmektedir.Bir iç kalite bozulması söz konusudur. Ayrıca yolsuzluklarda cabası Müfettişlerin hastane ve eczane denetimlerinde milyon liraları aşan yolsuzluklar ortaya çıkmıştır. Endikasyonsuz tıbbi ya da cerrahi girişimlerde bulunulan tetkik ve tahliller tedavi için gerekenden fazla sayıda ve türde yapılıyor. Hasta yatış süreleri fazla gösteriliyor . Ameliyat sonrası komplikasyonlara ilişkin bilinçli olarak hatalı yanlış kayıt düzenleniyor. Bazı işlemler sırasında malzeme kullanılmadığı halde kullanılmış gibi gösterilip kuruma fatura ediliyor. Hastalara yerli malzeme kullanıldığı halde ithal malzeme kullanılmış gibi fatura ediliyor sadece bunlar değil tabiki....... Dünyadaki diger ülkelerde ise örneğin Asya kıtasında bulunan Rusya gibi belirli zenginliğe ulaşmış bir ülkede dahi sağlık devlet bütcesinden sınırlı imkanlar ile karşılanmaktadır. Afganistan,Pakistan da sağlık hizmetleri ücretsiz ancak iptidaidir. Hindistan tıp biliminin gelişmiş olması nedeniyle Asya'da sağlık hizmet sunumu en gelişmiş ülkelerdendir. ........... Kuzey Amerika'da ABD ve Kanada sağlık sistemleri dünyanın en detaylı planlanmış sağlık sistemidir. ABD'nin aksine Kanada'da sağlık hizmetleri devlet bütcesinden vatandaşlara ücretsiz sunulurken ABD'de özel hizmet sunucular ağırlıktadır. Biz halk olarak istiyoruz ki vatandaşların ülkemizin her noktasında aynı yüksek kalitede sağlık hizmetine ulaşımları garanti altına alınmalı ve hizmet kalitesi konusunda denetimler sıklaştırılmalıdır. Şunu öğrenmeliyiz artık ÖSYM sınavında birkaç soruya doğru cevap verdi diye kendisine uyumlu olmayan fakültelere yerleşen Tıp eğitimine heveslenen içinde insan sevgisi olmayan kişilerin insafına kalmak çok acı bir çaresizlik iki meslek vardırki biri de öğretmenliktir .Bu mesleklere aday kişilerin çok daha kapsamlı bir seçicilikten geçmesi gerektiğine inanıyorum . Eğitimde bu konuda titiz davranmazsak hoyratca insan canı alan caniler hep var olacaklardır.....
Nesini sorayim canım efendim abdala karışmış yastadır gönlüm Karanlığa ger seferinde bir meşale yakmaniz binlerce karanlığı aydınlığa çıkaracaktır sizin gibi korkusuz olmak korkalari yildiracaktir muhakkak aynı ülkemde kalan birkaç yürekli savcılar gibi Kaleminize ve yüreğinize sağlık
Özellikle bu konuya dikkat çektiğiniz ve altını çizerek vurguladığımız için çok teşekkür ederim. Sizin gibi birkaç dürüst gazeteci dışında bu infial yaratması gereken konu neredeyse kapatılacak, olağan bir durum gibi geçiştiriliyor. Sizinde bahsettiğiniz gibi tuzun koktuğu noktadayız. Yaşlılara da bebeklere yapılan uygulamaların olduğu iddia ediliyor. Bir ülkede yaşam güvenliği yoksa ( tüm canlılar icin) gerisi teferruattir.
Her harfi kalbimize dokunan yeni doğan çetesi faciası.. Okurken bile içimiz acıyor. Yazınızın için teşekkür ederiz, üzülerek okudum bu acı konuyu..
Kaleminize sağlık...her gün güne uyanıp bu kadarı da olmaz dediğimiz ne varsa yaşıyoruz... Yeni doğmuş bebeklere , meleklere bunu yapanların dünyada nefes alması haram... Kediyi tekmeleyerek öldüren cani mutlaka ceza almalı dediğimizde bir kediyi bu kadar abartmayın diyenlere bugün kediye gücü yetti yarın sana bana demiştik ve onunla aynı zihniyetli bir sürü insanımsı varlıkta kimse görmüyor duymuyor deyip yeni doğmuş meleklere gücü yetmiş ve öldürmüş ... ahlak çökerse toplumda her kademe ve kurum çöker , bizim ülkemizde artık ahlak sorunu en büyük sorunumuz...
Çok düşündürücü olaylar oldu fakat hiçbiri aydinlanmadi her yanliş yapan sanki ödüllendirildi bu ne kadar adaletsiz ülkede yaşıyoruz.cocuklara her alanda taciz istismar kadınlara tecavüz ve ölümler son olayda bı kisinin üst perdeden konuşması binlerce sehidimizin kanı yerdeyken rahat rahat konuşmasi neblim nereye gidiyoruz en sonda tusas a saldiri mekanları cennet olsun .son fiyasko mafya liderinin bir genel merkeze davet edilmesi bunları muhalefetten biri yapsaydı nolurdu acaba? Bizim bizden basska dostumuz yok dusunmek lazım düşünmek herkes dusunmeli .saygilarimla
Kalemine sağlık sadık abi ülkede her geçen hafta yeni bir skandal yaşanıyor para uğruna bebeklerin yaşlıların hayatlarından ediyolar gerçekten iğrenç bir durum ve savcıyı tehdit edicek kadar yüzsün ve kendini güçlü görüyorlar yıllardır değişmeyen iktidar olduğu devlet içinde yapılanabiliyolar ve kendini güçlü konumda tutabiliyorlar ülkedeki siyasetin ve düşünce yapısının baştan aşağıya değişmesi lazım
Elinize emeğinize sağlık Çok güzel bir yazı olmuş yine zevkle okuduk..aslinda bu çocuk ölümlerine eski olsun yeni olsun pkk denilen terör örgütü hiç yabancı değil..sadece bununla kalmaz keşke sıkı takip edilsede bu işin arkasında siyasi olarak bir çıkar varmı ona bakılsa..tesekkurler.
Ne beklenir bu insanlardan camiye kuran öğrensin diye yollariz kız erkek farketmez çocukları istismar ederler. Köye yollariz kesip dereye atarlar, eşinden boşanan kadına yanlız gözle bakarlar, yada vurup bir köşeye bırakırlar. Hastaneye gideriz para için çoluk çocuk demeden öldürüp def ederler. Doğduğun yer kaderidir insanların ama bu topraklar kadın ve çocukların zindanı felaketi söyleyecek söz yok artık. Durulmayan nehirden zehir içmeye mecburuz
Para hırsı ve aç gözlülük,insanların sağlığı ile oynayacak kadar gözü dönmüşler her türlü pisliği yapacak kadar aşağılık varlıklara dönüşmüşler. Sayın Savcı da,Vicdanının sesini dinleyerek,taşıdığı insanı değerler ve duyarlık DUYGUSU ile bu pisliği ortaya çıkarmış. Böyle Savcılar ödüllendirilmesi çok yerinde ve gerekli olmalı.eline,Kalemine sağlık. Birçok alanda böyle çürümüşlük yaşanıyorsa kime,neye güveneceğiz?
22 yıldır yönettikleri ülkeyi karanlığa sürekliyip her kurumun konuşmasının sebebi bu iktidardır bunlar değişmediği sürecede kokuşma sahada derinlere inecektir…
Hocam kaleminize sağlık yine çok güzel yazmışsınız her gün karanlığa doğru çekiliyoruz allah sonumuzu hay'r eyleye
Akp'nin 23 yıllık iktidarı bana koskoca Osmanlı döneminin çöküşünün son yıllarını hatırlatıyor Onlardada osmanlı'nın zayıflığından yararlanan dere beyleri ve çeteler vardı tıpkı bugünlerdeki gibi Akp yönetimi ve bakanlarının şirazeleri kaymış olmalıkı ruh gibi ortalıkta sadece dolaşıyorlar Ülkede bebekler kadınlar ölmüş insanlar aç kalmış umurlarında değil Üstüne uslup bahçeli çıkıyor 40_50 bin insanı katleden bebek katili apoyu meclis kürsüsüne çağırıyor Bunun birkaç sebebi var biri dem partisini yanına çekip anayasayı değiştirip kendine uygun anayasayı meclisten çıkartıp ülkede at koşturmak Bahçelinin attığı bu zokaya dem partisinin kurmayları oyuna gelirmi bilinmez eğer gelirlerse daha önce oynanmış bu oyunu seyretmemiş veya algılayamamışlar Peki ne olmuştu hedepeli belediyeleri oyuna çekip onlara valiler vasıtasıyla şehirden dağlara tünel kazmalarına kurnazca izin verilerek onlara hatalar yaptırıp sonrada en büyük yaygarayı koparıp güvenlik güçleri ve askerleri üzerlerine saldırdırıp kayıplar verdirerek pertijlerini geri kazanıp iktidarlarını sürdürmüşlerdi Ne çabuk unutuldu bütün bunlar İnşallah hedepe gibi Dem parti bu ali cengiz oyununa gelmez
Her gün daha kötü bir haberle güne uyanıyoruz veya günü bitiriyoruz. Cinayetlerin ardı arkası kesilmiyor, kadınlar eşleri tarafından öldürülüyor hiçbir şey yapılmıyor, kız çocukları vahşice aileleri tarafından öldürülüyor bir şey yapılmıyor, küçücük çocuklar tedavi olmak için gittikleri hastanede öldürülüyor ve tabiki yine bir şey yapılmıyor. Artık ülke olarak nereye gittiğimizi sorgulamamız ve devlet olarak bazı şeylere dur denmesi gerekiyor.
Öncelikle böylesine toplumu ilgilendiren bir konuyu kaleme alıp da ses getirmeye çslışmanızı takdir ediyorum. Gelelim hastane olayına evet bu ülke çok çete gördü yanlız son gördüğümüz Yenidoğan çetesinin yaptıkları pes detirtecek türden bunların oluşumuna yol açan siyasi kanadını da sorgulamak gerekiyor. Her insanın anne Baba gibi çok güzel bir duyguyu yaşama hayali var ve bu hayale en çok özlemle bekleyipde nasip olmayanlardan biriyiz.bir baba olma bir anne olma umutlarını yıkmak isteyen kirli oyunların döndüğü sistemi şu şekilde anlayabiliriz. Hergün bu acıyı yaşayan insanların çıktığı gerçeğiyle sayının sade 12 olmadığı ve bunların karpuz seçer gibi özellikle Suriyeli olmamasının isteyipte TC vatandaşının istemesi belgi gülünç olarak gelecek ama bir toplumu yok etme bir nesli çürütme planlarından biri şu durum ülkede ticaret amaçlı hastaneler de doktorluk yapan tüccarlar var İyi etmek değil de daha çok kazanmak ve anlaşmalı ilaç şirketleri ile reçeteli dostlukları da sorgulamak gerekiyor. İçtiğimiz sudan yediğimiz domatesten ve birçok gıdadan sorumlu olması gereken bakanlıkların kontrol yapılması için beklemesi ne yazıkkı suça yardım ve yataklık ettiği gerçeğidir ki şu anki bakanlıkların halkı değil devleti değil sadece ve sadece hükümetindir Bir başka fikrimde şu şekilde söyleyebiliriz ufacık çocukların yaşamlarını acaba zenginlere uzun ömür versin diye mi kullanılıyor deprem zamanında ortadan da kaybolan çocukların da bu şekilde organ mafyalarının eline düşmesi kimininde evlatlık olarak paylaşılması ve tarikatlara mürit olaraktan şimdiden yerleştirilmesi aslında bu konu hakkında konuşacak gerçekten çok şey var evet ortada çete var yenidoğan çetesi falan değil ülkeye acaba yarın bugünden daha mı kötü olacak umudunu yerleştiren AKP ÇETESİ bu çeteden de kurtuluş halkların artık makarna kömür Domates patesi bırakıp da geleceğinin yok edilmemesi için toplumsal uyanış toplumsal direniş sağ sol farketmeden meydanlara çıkması ve bu sistem oyla gitmez o koltuk şanlı değil kanlı koltuk Bir diğer konu ise düşünme yeteneğini kaybetmiş ve bu ülkeye daha ne kadar gider ayak zarar verebilirim diye düşünen bahçeli ne yazık kı bedeni bahçeli ruhu AKP'li konuşmasını görünce yıllardır bebek katili terörist PKK diye siyasetini sistemden eksik etmeyen zihniyet tüm iradesini nasıl olurda değiştirdi Çünkü ortada İSRAİL gerçeği var Çünkü ortada Kürtlerin Orta Doğu da nasıl söz sahibi olmak için gösterdiği mücadele var Çünkü ortada Türkiye'nin orta doğuda aldığı çok büyük mağlubiyet var Çünkü ortada Kürtleri acaba tekrar yanımıza alıp da koyun Gibi güder miyiz düşüncesi var Bu oyunlara onurlu duruşu olan insanlar gelmeyecek bu elini verdim kaptırdım olayını yaşadık çözüm sürecinde devletin ıslak imzalı bakanlıkları olduğu halde kandile götürüp görüştürenleri değil de görüşmeleri için rica ettikleri insanları cezaevine atmalarını gördük leyla Zana Ahmet Türk SELAHATTİN DEMİRTAŞ Ve diğer içerdeki değerli milletvekillerimiz Yani biz nedense ateşi yakan değil söndüren Yada etle tırnak olupta tırnağın içinde koparılıp da etin acıyıp kanıyanıyız Bizim Kürtçe ağıtlar yakıp da içeride olan annelerimiz da var Dışarıda olup da çocuğunun kemiğini arayan cumartesi anneleri de var Daha da ülkede faili meçhul değil faili belli olayların olduğu Bir dönemi yaşıyorken Hizbullah'ın ve faşist zihniyete sahip insanların Kürtlerin ve alevi yoldaşların tekrardan büyük tarihe geçecek toplu katliamlarına Sebep olacağına inanıyorum Bu bir zeytin dalı değil Bu beyaz tülbent değil Bu filmi tekrardan izlemek istemiyoruz Konuşmamın sonuna da ülkenin umudunu hayallerini çaldılar ve insanların ruh sağlıklarını bozdular Mahalle kültürü ve toplumsal dayanışmayı bitirdiler insanların hesaplarını bozdular yaşa ama onursuz bir şekilde yaşa yoluna getirdiler İntihar etme yoluna Kumar oynama hefesine Faiz tefecilik düzenine Fuhuş tuzağına Uyuşturucu batağına Nesil bu dönemden geçiyor ve birgün daha yaşamak istemeyen ülkeyi terk etmek isteyen insanlarla dolu Toplumsal dayanışmayı da tek bir yol ile sağlarız TEK BİR YOL VAR ODA TEK YOL DEVRİM...
Sadık bey elinize emeğinize sağlık yine gündemi sarsan olayları sizin gözünüzden görme fırsatı verdiğiniz için sonsuz teşekkürler
Sayın Sadık ÇELİK; Güzel ülkemizde yaşanılan olaylar gün geçtikçe korkunç bir hal almaya devam ediyor. Malesef ki bu tarz durumların ne önüne geçebiliyor ne de durdura biliyoruz. Her bir haberde daha da vahşet verici olayları öğrenip duyuyoruz. Kesinlikle sağlık sistemimiz çok düştü eski güvenirliğini ve dinamikliğini gün geçtikçe de kaybetmeye devam ediyor. Bir sağlık personelinin hayat kurtarması gerekirken hayatlara son verdiğini öğreniyoruz. Para için ufak masum canlarımızı kullanıyorlar akıl alır bir şey değil. Eskiden hastaneler çok fazla değildi ama doktorlarımız çok iyilerdi, insaflılardı. Şimdi evet birden fazla şehir hastaneleri, özel hastaneler VS. Açıldı fakat doktorlarımız birer birer yok olmaya başladı. Çoğu ülkeyi terk edip yurtdışında devam etmeye karar verdi. En iyilerimizi gözden kaybetmeye başladık. Şimdiki zamanda ise çok iyi bir doktor bulmak o kadar zorki yada Çoğu artık özel hastanelerde çalışmaya başladı. Biz neden iyi doktorları devlet hastanesinde randevu üzerinden aylarca arayıp randevu alamıyoruz? Neden doçentlerimizin Çoğu özellerde? Bu kadar yakınımızdayken bir o kadar da uzağımızda kaldılar. Tabi işini halen canla başla yapan doktorlarımız halen var fakat onların sayısı gün geçtikçe artmak yerine azalmaya bırakıyor kendini. Bu son yaşanılan olayda ise hastane sahipleri VS neden kimse engel olmadı veya olmadılar? Neden bir canı yaşatıp korumak yerine onlara zarar verme boyutuna geçildi? Ülkecek artık bu tarz olaylara DUR! Diyebilmeliyiz. Bu güzel yazınız için size çok teşekkür ediyorum Sayın Sadık ÇELİK kaleminize yüreğinize sağlık. Bizi bir kere daha aydınlattığınız için...
Başından sonuna çok detaylı, her açısıyla incelemiş, kamuoyunu aydınlatma açısından çok önemli gündemi sarsan içler acısı konuyu doğru süzgeçten geçirmissiniz. Bir sabi, veya hasta yetişkin tek dertleri sağlıklarina kavuşup yaşamak, bu nasıl olur, olamaz dediklerimiz sürekli önümüze servis ediliyor. Zor olansa iki gün sonra unutulup belki cezalar bile iyihal filan diyip salıverilecekler zaman içerisinde. Bu feryatlar havada kalacak. Olmaz inşallah diyorum adalet yerini bulsun istiyorum.
Her gün her alanda daha da kötülüğe ve karanlığa giden bir ülke . Her olayı bir sonra ki daha kötü olaylarla unutup gidiyoruz . Günde 8 bin liraya bu ülke de bebekler öldürüldü ve kimsenin kılı kipirdamadi nedir bu tepkisizlik nedir bu alışmışlık anlamadım gitti. Oysa ki bu olay nerede olursa olsun yer yerinden oynardı. Yazınızın ikinci bölümü için fazla konuşmaya gerek yok Abdullah Öcalan teröristtir ve onu gazi meclisine getirmek, affetmek ılıman göstermek en hafif tabiriyle vatan hainliğidir. Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün kurduğu meclise terörist başını getirip konuşturacak adam daha anasından doğmadı
Vallahi söylenecek konuşulacak neler var neler ama elin gevur memleketi begenmezler avrupada böyle konular olmaz herkes maaşını ve seviyesini bilir çünkü memursan memur doktorsan doktor vekilsen vekil hastaysan doktor bakar işi biter vekilsen zaten kimse ile muhatap olmazlar bizim türkiyede herkes ali kıran baş kesen kendileri duymadığı gibi yedi sülalesini ihale vererek memur yaparak devletten geçiriyorlar iki kelimeyi konusamayanlar önüne gelene kasap gibi ruhsat verip başa çıkarırlar görevini tam yapıp hizmetinde kişi ayrımı bile yapmayanlari görevinde durdurmuyorlar neden çünkü rüşvet bilmez saygı tecrübe var onu yerinde durdurmazlar kendileri gibi rüşvet yiyip görevini yarım yamalak yapsa sahip çıkarlar en basit bir olay Ümraniye devlet hastanesi bashekimi adammi adam kalitemi kalite tecrübe o biçim terfi etti diye çam sakura hastanesine verip 15 gün sonra geri çekilen bir prof var ama kimin umrunda yeni çömezlere peşkeş çekiyorlar bakan olmuşsun ama dön bi bak kim bu adam tecrübesi mevki branşı ne diye madem alacaksın küfür eder gibi 15 gün sonra niye çekiyorlar lanet olsun bizim sistemimize bizim insanligimiza kimin eli kimin cebinde belli deyil iyilerin deyil kazananın deyil hep yiyicilerin devleti hükumeti yazıklar olsun bu sistemi yapanlara syn cumhurbaskanimiz artık herseyi görmesi gerek makam mevki verdiği kişilerin neler çevirdiğini niçin var olan bir partinin yok olduğunu ve bu adamın adını kötüye çıkardıklarını görmesi gerek işine gelenlerle deyil herkesle bir olması gerektiğini biz halkın belediyesiyiz diye pankart asarlar secilene kadar herkesin kapısını çalarlar seçilip o koltuğa oturunca kimseyi tanımazlar insan ayrımı yaparlar mahalle başkanı ilçe başkanı bir tane belediye başkanı 10 tane danışman 10 tane başkan yardımcısı bu nedir ya nedir kimden alıyorlar bu maaşını dur denilmesi gerek bazı sorumluluklar alınması Gerek iyice araştırılması gerek delikanliysaniz beni bir kere görüştürün cumhurbaşkanı ile at gözlüğünü çıkarin yapılanları görsün tabiki bal tutan parmağını yalar ama bizim makamcilar çarikla gelip yedi sülalesini milyonluk yapıp gidiyorlar vatandaşmi umurlarında milletmi bir yığın üniversite mezunu yıllarını okumakla geçiren kişiler sokakta iki kelimeyi konuşamayanlar masa başında nerde bunun adaleti Yagmur yağdı. Yariklar kavuştu. aynı boğulan denizden çıkan kızımız narin olayı gibi hasta olaylarida kapanıp gidecek bu vicdani nereye sığdırıp rahatça yatabiliyormusunuz aslında küfürün adını günah koymuşlarda hak edenin üstünde çok güzel duruyor aldığınız vebal beddualarla nasıl can verirsiniz bu hırs bu benimseme kimse birsey götürmüyor götürmeyecek kefenin cebi yok vetfa verenler hocalar faiz haram diyenler en çokta siz öncü olup siz yiyorsunuz allahim daha neler var neler ama her doğru heryerde yazılmıyor konuşulmuyor cesareti olan varsa benim karşıma çıksın el öpmem gerekeni sayarım saygilar hepinize yazın kafanızın bir köşesine korkusuz cengaver ben ASLIHAN ACAR
Bu hassas konuya değindiğiniz için teşekkür ederiz günümüz Türkiyesinde bu konuları tartışmak gerek saygılar Sadık Bey.
Çok güzel yazmışsınız, sağ olun var olun. Tuz koktu konusunda hem fikiriz.
Selamlar Sevgili Okur ve Yazar Can Dostlarım, Hastaneler de yaşanılan olaylar Ülkenin İçinden geçtiği vahim koşullar Neresinden bakarsanız bakın Aymazlık ve İhanet Susuyorum çünkü Çivisi çıkmış Susuyorum çünkü O Aileler çıkıp konuşmalı Susuyorum bu kadar vebal ve ahlaksızlık içinde bir DUR Deyiş BEKLİYORUM... Sevgilerimle Hakan YILDIZ
Kan donduran olaylar artık birbiri ardına sıralanıyor. Hükümet hiç hesap vermiyor. Ne cinayetlerde, ne soygunlarda ne de bu sağlık skandalında . Her şey Sümen altı yapıldı. Balık baştan kokuyor...
Sadık bey :Türkiye CUMHURİYETİ ne yapımak istenen nitekim siyasal islamcıların ve şimdiki iktadarın hatta ortakları dahilinde TÜRKİYE CUMHURİYETİ ANAYASA MADDESİNDEKİ bazı kanun maddelerini kaldırmak niyetini APAÇIK belli etmek ile beraber HÜDAPAR genel başkanının da televizyonlarda üstüne basa basa ANAYASANIN 3 üncü 4 üncü kanun maddeleri ortadan kaldırmaya kadar söylemleri karşısında muhalif partilerin sensizlikten üstüne üstün ANAYASA MAHKEMESİ inde bulunan değerli HAKİMLER ve değerli SAVCILARIMIZA sesleniyorum bu bahs ettikleri kanun maddeleri ANAYASALARIN DEĞİŞTİRİLMESİ teklif dahi edilemez bu yazdıklarım ANAYASALARIN ÇERÇEVESİ değilmidir.MUSTAFA KEMAL ATATÜRK bu TÜRKİYE CUMHURİYETİ ine ve TÜRK MİLLETİ ine katmış olduğu İLKE VE İNKILAPLARI, DEVRİMLERİ ile ilgili bir ANAYASA kanunlarını TÜRK MİLLETİNE emanettir.bizler TÜRKİYE CUMHURİYETİ ve TÜRKİYE CUMHURİYETİ ANAYASALAR ve de KANUNLAR dahilinde sahiplenmemiz gerekmiyor mu.MUSTAFA KEMAL ATATÜRK ün bir sözü aklıma geldi yazmadan edemiyeceğim.müsadenizle HAYATTA EN HAKİKİ MÜRŞİT İLİMDİR.
Ülkenin her kurumunu bitiren beceriksiz hükümet ne acidirki hepimizin umutla baktığımız sağlık kurumu bir ticarethane ye çevrilmiş devlet Mallı deniz misali yaklaşımlarıyla ülkeyi soymaya başladılar bunun en basit örnekleri devlet hastanesinde yatan hasta lar ölüm noktasına geldiğinde direk özel hastanelere sevk ediliyor bir hafta boyunca hasta yakınları hastahane koridorlarında perişan oluyor bir hafta sonra hastanız öldü başınız sağolsun deyip olayı geciştiriyor lar ve devlet soyuluyor burda insan sağlığına önem veren yok kim ne kazandırır moduna bakıyorlar tıpkı garanti geçiş verilerek yapılan köprü Lee hastaneler gibi kısacası AKP hükümeti döneminde ülke kevgire çevrildi çalan çalana soyan soyana karşı kikanlara ya fetocu yada PKK li diyerek olayı örtmeye çalışıyorlar bu olayın ortaya çıkmasıyla kaç istifa oldu kaç siyasi iradeye çağrıldı kimse bilmiyor çünkü balık başta kokuyor bu bir zincirleme suçudur duyarlılığınız için teşekkürler sayın Sadık bey
Maalesef bu ve bunun gibi bir çok çete var sağlık sisteminin içinde sadece insan sağlığı değil daha farklı ne dümenler dönüyor hastanelerde ama işin üzücü tarafı bunu bu ülkeyi yöneten de biliyor ama ayyuka çıkmadan bir şey yapılmıyor.Sizin gibi bu konuların üstüne kararlılıkla giden kaleme alan ve karakterli duruş gösterip suçluların cezalandırılması için uğraşan savcımız olduğu sürece umut var
Sadık bey yazılarınızı ilgi ile takip ediyorum.yine çok güzel tespitler de bulunmuşsunuz kaleminize yüreğinize emeğinize sağlık başarılar diliyorum.saygılar sunuyorum
Hocam kaleminize sağlık gene döktürmüşsünüz..
Günaydın. Bu kadar rezalete diyecek hiç bir söz bulamıyor insan. Dili olmayan melek sayılan bebeklerden ne istenir insanın bu kadar gözü dönmüşlüğüne diyecek sözyok. Yoğun bakımlar ile ilgili ben şahsen yaşadım dönen dolaplarına. Önce eşim entübe ettiler sonra bir ay yoğun bakım çıkış yok ayağın ile giriyorsun tabutta çıkıyorsun ancak. Sonra teyzemin oğlu aylarca tüm organlarını bitirene kadar yoğun bakımda kaldı sonuç aynı. Son olarak dayım aynı yol sonuç ölüm. Artık ülke her bakımdan en çıkılamayacak dibin dibine batmış vaziyette. Başka ülkede olsa yönetenler utançtan intihar ederlerdi. İnsanlığın geldiği durum başka söze gerek yok. İnanın eşim ve diğer akrabalarım ile ilgili okadar deli sorular belirdiki beynimde. Kocaman bir soru o çarkın içine bizidemi soktular diye çünkü evden normat bir şekilde muayene olmak için çık bir ay içinde hastaneden tabutta çık. Sözün bittiği yer.
Valla ulke hergecen gun yeni bir skandalla calkalaniyor bir sonraki auan Sadik beyin degindiginin uzerine daha beterini dun Bahceli 'den duyduk.ulke heryeri hasat olmus bir kayik hangi deligini kapatsan baska yerden su almaya gitgide batmaya devam ediyor. Iktidar ve etkisiz muhalefet yapiyor gibi görünenler de malesef kayiği sanki el birliğiyle daha hizli batirmaya çalișiyorlar. Bize de dehset icinde sanki felç edilmis gibi göz ucuyla izlemek kaliyor . Bașka bor ülke de sirf su sağlik skandali gerçekleşse yer yerinden oynar hükümet düşer. Panddmide kimbilir daha neler ne beterleri yapildi insanlar belki ölüme bilinçli terkedildiler akilda korkunç felaket senaryolari ve deli sorular ; paranoyaklaştirdi bizi bu iktidar.üstüne israilli organ mafyasi baronunda daha gecen gun istanbul 'da yakalanmasin mi hadi buyur burdan yak.Daha ne olmasini bekliyoruz gökten taş mi yağmasi lazim daha ne kadar seyirci kalacak bu millet herkes mi satilmiş yazik vallahi.
Halkimiz karanligin icinde mumu arayarak ateşini yakıp aydınlanmak istiyor artık lamba patladı. Herşey çöküşte ahlak başta geliyor. Ahlaksız bir millet şuğunurunu kaybetmiş demektir….
Yeni dogan bebeklerini korumasını saglayamayan devlet iyi bir devlet olamaz.Cesur savcımızada büyük alkış.
Sayın başkanım düşünceleriniz bizler için çok önemli gerçekten teşekkür ederiz
Sayın başkanım gerçekten düşünceleriniz bizleri çok aydınlatıyor