Erdem Beliğ Zaman

Erdem Beliğ Zaman


Yangın var!

Yangın var!

İstanbul'un münhasır mimarisi ahşaptı. İstanbul dediysek kâr- kadim İstanbul; yani Suriçi... Binalar iç içe idi. Semtler birbirlerine dirsek temasıyla yaslanmıştı... Sonradan Yeşilçam filmlerine de aksedecek sıcak ilişkiler, mahalle havası işte bu mimarinin bir tezahürüydü.. Fakat iç içelik her zaman olumlu manada bir sıcaklık yaratmıyordu; bazen de bu sıcaklık şehrin önemli kısmının yanmasıyla sonuçlanan yangınlara da sebebiyet veriyordu...

İstanbul tarihinde ciddi yangınlarla ateş çemberi içinde kaldı... En büyüğü 24 Temmuz 1660'ta, kentin üçte ikisinin kül olmasıyla neticeleniydi... 6 Temmuz 1756'daki Cibali Yangın’ında da şehrin üçte biri yanmıştı.. İstanbul'daki, bugüne uygun tabirle Suriçi'ndeki son büyük yangın 10 Haziran 1918'deki Fatih yangınıydı... 

O zamanlarda İstanbul denmiyordu belki ama 5 Haziran 1870'te bu kez Beyoğlu, Galata ve Karaköy tamamen yanmıştı... Gök kaç gece gene kızıla boyanmış, yer ise kül rengine bulanmıştı... 

Bu kadar yangını olan bir şehrin kültüründe yangının yer etmemesi tabii ki beklenemezdi. Yangın, İstanbul hayatının acı bir parçasıydı. Tulumbacılara yol göstermek için salınan "Yangın var! Üsküdar'da, Balat'ta, Eyüp'te..." naraları uzun yıllar İstanbul'un en gür çıkan sesleriydi...

O denli kültüre sirayet etmişti ki, yangın var deyişi aşkı belli etmek için kullanıldı. Kalpte yangın vardı. "Yangın var yangın var ben yanıyorum ,/  Yetişin a dostlar tutuşuyorum..." sözlerine sahip meşhur bir kanto dahi bestelenmişti...

Sonra imdat çığlığı haline geldi... Müşkül durumda hisseden ve bu müşkülden kurtulmak isteyen, "Yangın var diye bağıracağım şimdi!" der hale geldi...

Sonra modern itfaiye derken şehir yangınları hayatımızdan tamamen çıktı...

Kültürdeki izi de yavaş yavaş silikleşti...

Şehir yangınları bitti ama ya orman yangınları!

Geçen yıl Bodrum yandı bu yıl Marmaris yanıyor... Marmara adası, Burgazada yangınlarının koruysa hâlâ sıcak...

Geçen yıl uçak uçamadı; bir yıl geçti, önlem alınabilir dedik ama dediğimizle kaldık... Gene ciğerlerimiz yanıyor üstelik zaten nefes almakta zorlandığımız haldeyken…

Sadece yanan ormanlarımız mı? Elbette ki hayır… Ne kadar nefes alabileceğimiz saha varsa; hukuk adına, sanat adına, eğitim adına, bilim adına teker teker yanıyor ve yerinde bir avuç kül bırakıyor…

Türkiye gittikçe, “Biraz kül biraz duman o benim işte…” şarkı sözündeki “ben” haline dönüşüyor…

Bu durumda ne yapacağız? Kültürümüzden artık silinse dahi, “Yangın var!” diye bağırmayacak mıyız? Çünkü yangın var ve küldeyiz; müşkülse müşküldeyiz…

telif

Yorum Yazın

Ana Sayfa
Web TV
Foto Galeri
Yazarlar