Dr. Yakup Dıvrak

Dr. Yakup Dıvrak


Türk-Alman ilişkilerinin günümüzdeki durumu

Türk-Alman ilişkilerinin günümüzdeki durumu

Tarihi bu kadar içiçe geçmiş, son yıllardaki ilişkileri bu kadar yoğun iki ülke azdır Dünya`da.. Yok diyemeyiz, ama az. Bu ilişkiler Osmanlı İmparatorluğu döneminde de Türkiye Cumhuriyeti döneminde de çok yoğun, Yoğun olmasına yoğun da, kimin lehine? Bu ilişkiler her iki tarafa da eşit olmasa bile eşite yakın hizmet ediyor mu?
Peki içinde bulunduğumuz durumun analizi nedir, nasıldır? Kısaca, hiç iyi değil.

Almanya`da yaklaşık 3 milyon Türkiye kökenli göçmen yaşamasına rağmen, Türkiye`de yaklaşık 6 binden fazla Alman firması faaliyette bulunmasına rağmen durum hiçte iyi değil.

İyi değil, çünkü Türkiye`nin uzun vadeli bir konsepti yok. Devlet politikası yok. Her hükümet değişikliğinde devletin konsepti de değişiyor. Bırakın hükümet değişikliğini, her kabine değişikliğinde bile devlet politikaları değişiyor. Çok basit bir örnek. Son 19 yıldır Türkiye`yi yöneten AK Parti döneminde bile, her Milli Eğitim Bakanı değiştiğinde konsept değişiyor. Gerisini siz düşünün...

Buna karşın, bırakın hükümet değişikliğinde konsept değiştirmeyi, bakanlığın kadrosunu bile değiştirmeyen bir Almanya var. Bakanlığa başka bir partiden bir bakan gelince, sadece üç beş kadro değişiyor: Müsteşar, Özel Kalem ve bir iki sekreter... Türkiye`de böyle bir şeyi düşünemeyiz bile.

O Almanya ki, ta kuruluşunda Otto von Bismarck`ın temellerini attığı emeklilik sistemini sadece reforme eder, değiştirmez. Eğitim ve öğretim sisteminin önemli bir kısmını teşkil eden ikili eğitim-öğretim (dual sistem) reforme edilir ve günün şartlarına adapte edilir, ama değiştirilmez.
Peki Türkiye ne yapıyor? Her ile bir üniversite kurarak üniversite öğreniminin kalitesini lise düzeyne düşmesine yol açıyor. Ondan sonra gelsin yüzbinlerce üniversite mezunu yani yüzbinlerce işsiz üniversite mezunu genç...

Almanya bütün bunları gözlemliyor, değerlendiriyor ve gerekeni yapıyor. Özellikle de demografik nedenlerden işine yarayacak kalifiye elamanları dönem, dönem Almanya`ya davet ediyor. Bu durum ta 1957 yılından bu yana böyle. 1957-1961 arasında Almanya`ya gelen Türklerin büyük bir bölümü kalifiye iş gücü: Teknikerler, sanat okulu mezunları vd. Durum günümüzde de değişmiş değil. Son 5-6 yıldır Almanya’ya gelenlerin büyük çoğunluğu doktor, mühendis ve bilimşimci kişilerdir. Türkiye halkın vergileriyle bunları eğitiyor, okutuyor, yetiştiriyor; Almanya bu iyi yetişmiş iş gücünü alıp çalıştırıyor. Türkiye de seyrediyor. Sıradan futbolcular için bile transfer ücreti talep edilirken, bu çok iyi yetişmiş kişilerden neden belli bir rakam talep edilip bu para eğitim alanında kullanılmaz? Bir ara, Romanya doktorlar üzerinden bunu denedi...

Avrupa Birliği’nin beyni, iskeleti ve kalbi olan Almanya’nın bu tavrı diğer AB ülkelerini de etkiliyor gayet tabii ki...

Buna bir de yazılı olmayan kanun ve kuralları eklerseniz, Türk Alman ilişkileri genellikle muğlak. Almanya’da Türklere ve Türkiye’ye karşı bir `KARŞI TAVIR` var. Duruma göre çok ısınan dönemler olmasına rağmen, Almanya Türkiye’ye hep taktiksel yanaşır: Soğuk savaş döneminde gelsin NATO Üyeliği... Alman sanayi ve ticaret dünyasının yabancı iş gücüne ihtiyaç duyduğu 19501i ve 19601ı yıllarda gelsin Türkiye’den işçi alımı... (Söz konusu sözleşme 31 Ekim 1061 yılında imzalanmıştır.) Baktılar ki Türklerin gelişi çok yoğun. İş gücü alımını 1974 sonbaharında hemen durdurdular.

Peki bizim Almanya’da oluşan Türk Toplumu ne yaptı? Ne yapıyor? Hiççç, kendi halinde yaşayıp gidiyoruz işte. Burada öz benliğini koruyarak entegre olacağına; Anadolu’yu buraya getirdik. Her alanda ama... Klasik deyimle, "Gündüz Almanya’da, gece Türkiye` de yaşıyoruz... Birbirimizi yemekle meşgulüz... Buna bazı sözüm ona gazeteciler, sözüm ona toplum önderleri, sözüm ona politikacılar, sözüm ona bilim insanları vd. de kendi çıkarları, kariyerleri uğruna benzin döküyor... Toplum kamplaştıkça kamplaşıyor, bölündükçe bölünüyor... Ne mutfağımızı tanıtabiliyoruz, ne 23 Nisan Uluslararası Ulusal Eğemenlik ve Çocuk Bayramı’nın hakkını verebiliyoruz ve ne de güzel Türkiye’yi burada tanıtabiliyoruz. Halbu ki ne olanaklar var. Neler yapılmaz ki bu alanlarda...

Almanya, aman `diline sadık ve hakim bir azınlık’ oluşmasın diye Türkçe’yi yavaş yavaş piyasadan kaldırıyor. Diğer yandan din eğitiminin önünü açıyor. Millet olmasın, ümmert olsun... Elbette ki çocuklarımızın Alman okullarında dini eğitim alması önemli. Peki, çocuklara neden bütün monoteist dinler AHLAK DERSI kapsamında öğretilmez? Öğrenciler neden ayrıştırılır? Herkesin 4 din üzerine fikir sahibi olması entegrasyonu teşvik etmez mi? İnsanların karşılıklı toleransını yükseltmez mi?

Bütün bunlar olurken, her sene bir eyalette Türkçe Anadil Kültür Dersleri kaldırılıyor... Bunu da Türk kökenli Alman yurttaşlarında çok ciddi oy alan YEŞILLER Partisi, CDU (Hristiyan Demokrat Birlik) ve ırkçı AfD (Almanya İçin Alternatif) ile birlikte oy kullanarak Hessen Eyaleti’ne gerçekleştirildi iyi mi? Yeşillere hayırlı olsun... Bayağı yeşilmişik yani... Bir parti bu kadar mı evrilir, sistem içi politikalara kayar ve opotünistleşir? Devlete hizmette sınır yok. Sistem adamı evcilleştiriyor, daha doğrusu devşiriyor...

* * *

Sakın Almanya’yı çok eleştirdiği mi düşünmeyin. Ben sadece varolan durumu narratif bir şekilde dile getiriyorum. Tersini düşünenlere saygım sonsuz.

Buna rağmen, bir önceki yazımda Almanya’da varolan "Corona Pandemisrnin Ekonomi Politiği"ni ‘Almanya’ya güzelleme` olarak anlayanlar olmuş. Yazık. Halbu ki, ben son yazımda Almanya’daki sisteme, sistemin işleyişine, rantın paylaşımına ince eleştiriler getirmiştim. Sistemi, strüktürü, mekanizmaları ve dağıtımı anlatarak durumun anlaşılmasına katkıda bulunmaya çalışmıştım. Yazımdaki bütün rakamlar ve istatistikler Alman Federal Istatistik Dairesrnin yayınlarından alınmıştır. Fantazi değildir. Biz rüyalarımızda bile gerçekçiyiz (ve de muhalifiz) genelleikle... 50 yıldır Almanya’da yaşayan ve sistemin kaymağını yiyenler ağzına bile alamazken, biz 40 yıldır Almanya’nın Afrika’daki soykırımı üzerine yazıyoruz ve konuşuyoruz... Orta sahada top çevirmenin alemi yok, açık konuşmak gerekir. Günlük yaşamdaki ufak tefek sorunları dile getirerek sistemi eleştiriyormuş gibi yapmayalım. Hele hele sağ elimizle sol kulağımaı göstermeyelim hiç. Bu satırların yazarı bir ekonomist değildir. Sistemin analizini yapacak değilim. Onu Karl MARX 826 sayfalık " Das Kapital"i yazarak yapmış zaten. (Ta 13. yüzyılda yazılan Şeyh Bedrettin’in VARIDAT’ını da unutmayalım sakın ola...)

Ayrıcana da, büyük şair Nazım HİKMET’in dile getirdiği gibi, " ...Topraktan öğrenen, kitapsız bilen..." halkımız tek cümleyle özetlemiş işleyişi: "Her şeyi para belirler." Para Almanya’da ve her şeyi belirleyen de o.

Her şeye rağmen gerçekçi olduğumuz gibi umutluyuz da. Bizler başaramadık ve belki tam başaranmayacağız da; ama gelecek kuşaklar bu iki halkın gerçek dostluğunu gerçekleştireceklerdir... Bunu ilk emareleri bilim dünyasında, spor alanında, sanayi ve ticaret alanında uç veriyor bile...

***

“Topraktan öğrenen, kitapsız bilenlere” ve Türkiye’nin ciğerlerini yakan orman yangınlarını söndüren ormancılara, başta kadınlarımız olmak üzere tüm gönüllülere ve de uluslararası dayanışma gösterenlere selam ola. 

telif


Dr. Yakup Dıvrak Kimdir?

1950 Zile - Tokat doğumlu. İlkokulu ve orta okulu Zile`de (Julius SEZAR’ın Veni-Vidi-Vici dediği şehirde); liseyi Zile, Ankara ve Malatya`da okudu. Öğretmen Vekili olarak çalışırken, Tokat İlköğretmen Okulu`nu dışardan bitirerek kadrolu öğretmen oldu. Zile`de ilkokul öğretmenliği yaparken, 1973 yılında istifa ederek, eşiyle birlikte, yüksek öğrenim için Almanya`nın Heidelberg kentine gitti. Yüksek öğrenimi esnasında çok çeşitli işlerde çalışarak okudu. Uzun süre Heidelberg Üniversitesi`nde doktora çalışması yaptı ve bu üniversitede, Heidelberg Yüksek Öğretmen Okulu`nda, Rheinland-Pfalz Eyaleti Eğitim Bakanlığı`nda araştırmacı, asistan, koordinatör ve danışman olarak çalıştı. 2010 yılından bu yana, dönüşümlü olarak hem Almanya`da (Heidelberg`de ve Berlin'de) hem de Türkiye`de (Ankara`da ve İstanbul`da) yaşayan Yakup DIVRAK emeklidir ve halen eğitim danışmanlığı yapmaktadır. Evli ve iki çocuk (Kız: Mahir Deniz ve Erkek: Mustafa Serol) babası olan Dr. Yakup Dıvrak CHP, SPD ve GEVV (Bilim ve Eğitim Sendikası) üyesidir.

Yorum Yazın

Ana Sayfa
Web TV
Foto Galeri
Yazarlar