1980 sonrası doğanlar, özellikle de çocukluklarını 90'lı ve 2000'li yıllarda geçirenler, Cumhuriyet tarihindeki belki de en büyük “mülksüzleşme” sürecinin özneleri olmayı tecrübe edecek gibi görünüyor. Eski nesillerin, memurluk, öğretmenlik gibi orta sınıf meslekler ile yalnızca bir parça “dişini sıkarak” ev ve araba sahibi olabildiği bir dönemden, bu imkanların pembe bir hayal olduğu zamanlara geçiş yapıldı. Henüz 90'ların sonları ve 2000'lerin başlarında da emeklilik ikramiyeleri birikim yapmanın ve mülk edinmenin bir aracıydı. İşçiden memura, çiftçiye, esnaftan öğretmene herkes, yaşları kemale ermeden bir şekilde varlık sahibi olabiliyordu.
Peki Y ve Z kuşağı için mülk sahibi olmak neden ve nasıl bir hayale dönüştü?
KISA VADELİ KURTULUŞ, UZUN VADELİ YOKSULLUK
2018'den itibaren Türkiye, ağır bir ekonomik buhranın içine girdi. 2021 ile birlikte bu durum, kontrolden çıkan bir enflasyon sarmalıyla daha da derinleşti. Artık yeni normalimiz bu: Sürekli yükselen fiyatlar, eriyen satın alma gücü, refahın paylaşılamaması, korkunç bir gelir adaletsizliği. Açlık sınırının altında kalan asgari ücret ve emeklilerin hali pür melali… İki yakası bir araya gelmeyen beyaz yakalılar… İşçiler, memurlar, emekçiler… Nitelikli gıdaya, ete, süte ulaşmaya çalışan fakat boş kalan eller… Emeklilik artık, huzur bulma umudunu yitirmiş bir neslin yorgun adımlarıyla eş değer. Gıda fiyatlarına yetişemeyen maaşlar, temel ihtiyaçlara bile ulaşamayan bütçeler… İşsizlik, bu karanlık tabloya eklenen bir başka çaresizlik.
Bu ekonomik darboğaz, toplumun genelini saran bir sosyal gerilime dönüşüyor. İnsanlar, geleceklerini güvence altına alacak bir sermaye biriktirmek bir yana, günlük giderlerini karşılamakta bile zorlanıyor. TL cinsi gelir kazanan dar gelir grubunun tasarruf şansı tümden kayıp.
Zaten insanlar karnını bile doyuramazken nerede kaldı bir mülk, bir anahtar sahibi olmak…
Günü kurtarma telaşı, yarının yoksulluğuna da zemin hazırlıyor. Varlık sahibi olma umudu günbegün buharlaşıyor; işletme kurmak, araba, hatta bir ev sahibi olmak, giderek uzaklaşan bir düş.
Gelinen bu içler acısı nokta çokça yanlış ekonomi politikalarıyla doğrudan ilgili fakat biraz da küresel ve yapısal bir krizin yansıması.
Türkiye’de (eriyen) orta sınıfın ev alma hayali nasıl suya düştüyse, Amerika’daki gençlerin de umutları, aynı seviyede olmasa da benzer bir kaderi paylaşıyor.
Sermayeye erişimdeki adaletsizlik giderek belirginleşiyor. Bu süreçte şirketler, ucuz kredilerle piyasaları domine ederken, ev fiyatlarını yükseltip, kira gelirleriyle kazançlarını artırıyorlar. Pandemi, bu durumu daha da alevlendirdi, bu dönemde çok sayıda dev finans kuruluşunun gayrimenkul sektörüne girmesi tesadüf değildi elbette. Tarihin en büyük mülksüzleştirme hareketlerinden biri o dönem itibariyle başladı.
Avrupa'da ise durum yine bir dereceye kadar benzer; gazete manşetleri ardı ardına aynı hikayeyi anlatıyor: İspanyol gençlerin, Alman ve İtalyanların ev alma umutları yok oluyor. Portekiz'deki konut krizi protestoları, İrlandalı müzisyenlerin evsizler için bestelediği marşlar ve Hollanda seçimlerindeki ev krizi tartışmaları, bu küresel sorunun sınırları aşan yankılarını gösteriyor.
Araştırmalar, bu umutsuz tabloyu doğruluyor: Avrupa genelinde genç yetişkinlerin ev sahibi olma oranı son yıllarda dramatik bir düşüş yaşıyor. Özellikle Güney Avrupa'da Y kuşağının yalnızca yarısı ev sahibi olabiliyor. Amerika’da bu oran yüzde 43. Halbuki 1940’larda doğan neslin yüzde 70’inin 35 yaşına geldiğinde bir evi vardı.
Eurofound'un verilerine göre, genç yetişkinlerin (25-34 yaş arası) %40'ı hâlâ aileleriyle birlikte yaşıyor. Bu oran 2017’de yüzde 27’ymiş… İspanya, İtalya ve İrlanda'da bu oranlar daha da yüksek. Durum, Atlantik'in ötesinde de benzer: Guardian, New York Times, Economist gibi mecraların hazırladığı haberlere göre ABD ve Avrupa'da gençlerin üçte ikisi ev alma umudunu kaybetti.
Kısacası, gençlerin mülk edinme düşleri giderek soluklaşıyor, büyük sermaye ise bu krizden kazançlı çıkıyor. Bu, sadece ekonomik bir çöküş değil, aynı zamanda derin bir sosyal adaletsizliğin göstergesi.
***
Tüm bu iç karartıcı rakamlar, kişi başına düşen milli gelirin Türkiye’nin en az iki katı olduğu ülkelerden geliyor. Enflasyonun, bizimkinin yanına bile yaklaşamadığı ülkelerden… Bu durumda bizdeki vahameti varın siz düşünün…
Türk halkı son yıllarda dünyanın en berbat enflasyon oranlarıyla yaşamaya, daha doğrusu hayatta kalmaya çalışıyor. Küresel çapta yaşanan ekonomik sıkıntılara ek olarak, Türkiye'nin özgün sorunları; yüksek enflasyon, istikrarsız ekonomi ve gelecek belirsizliği, yaşamı giderek daha da zorlaştırıyor.
İzmir, Selçuk'ta yürekleri dağlayan bir trajedi. Elektrikli sobanın devrilmesi sonucu çıkan yangında, en küçüğü bir, en büyüğü beş yaşında olan beş kardeş hayatını kaybediyor… Ev demeye bin şahit isteyen derme çatma bir barınakta, yoksulluğun dibinde, bir başlarına… Aile, Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı'nın Sosyal Ekonomik Destek (SED) programından yararlanıyor, komşularının tencereyle taşıdığı yemeklerle karın doyuruyorlar… Hurda toplayarak geçimini sağlamaya çalışan bir anne, hapiste bir baba…
Yoksulluk ve mülksüzleşmenin en karanlık yüzünü yansıtan bir trajedi. Sağlam, güvenli bir sığınağı olmayan, toplumun en savunmasız üyeleri, kaçınılmaz olarak felaketin kucağına itiliyor. Beş masum canın böylesine kolayca ve korkunç bir biçimde hayatını kaybetmesi, yalnızca bir ailenin değil, tüm bir toplumun başarısızlığıdır. En çok da yöneticilerin. İl ve ilçe belediye başkanlarının, kaymakamın, valinin, çevre ve şehircilik bakanlığının… O çocukları yaşatamayanların yerin dibine girmesi gerekirken, her birinin bir saniye bile görevde durmaması, tutulmaması gerekirken… Kimse koltuğundan kımıldamıyor.
Japonya’da olsa sorumluların harakiri yapacakları dehşet verici bir olay…
Diğer tarafta, tren istasyonunda beton tentenin çökmesi sonucu 14 kişinin yaşamını yitirdiği Sırbistan’da binlerce insan 10 gündür sokakta, bu olaya tepki gösteriyor, yer yerinden oynuyor. Bizde ise 5 bebeğin feci şekilde can vermesi, bırakın yerin yerinden oynamasını, yaprağı bile zor kımıldatıyor… Ne acı.
Sonra şehrin çeperlerinde yaşanan yoksulluk… Derme çatma barakalarda yaşayan ve itinayla göz ardı edilen, kentlerin “utanç vesikası” olanlar. Kuştepeler, Dolapdereler… Bu bölgelerdeki yoksulluğa, mülksüzlüğe kayıtsız kalmayı kanıksamış yöneticiler…
Bu noktada yerel yönetimlerin öncelikleri sorgulanmalı. Toplumun kanayan yarası olan derin yoksulluğa karşı gerekli mücadele verilmeden, insanların en temel hakkı olan barınma hakkı tamam edilmeden, konser gibi etkinliklere milyonlar harcanması kabul edilemez. Halkın oylarıyla seçilen yöneticiler, önce vatandaşların temel sorunlarına çözüm bulmalı, ardından kültürel ve sosyal etkinliklere kaynak ayırmalıdır. Bu, hem etik bir sorumluluk hem de toplumsal bir zorunluluktur.
***
Batılı ülkelere kıyasla katbekat yıkıcı olan bir enflasyon sarmalı, dibe vurmuş bir ekonomi, dipsiz bir yoksulluk ve onunla alışılmadık yöntemlerle mücadele ettiğini zanneden bir iktidar, ülkeyi 22 yıldır bilfiil yönetmesine rağmen derin yoksulluğa çözüm üretemeyen, çözüm üretmek bir yana günbegün derinleştiren hükümet yetkilileri, odağını ve kaynaklarını başka yerlere akıtan yerel yöneticiler ve tüm bunların doğal sonucu olarak yaşanan trajediler, yoksunluk, noksanlık…
Ülkeyi 22 yıldır yöneten kadroların bir başarısı(!) olarak insanların mülkiyet edinme şansları peyderpey ellerinden alındı, alınıyor. Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) verileri de bu gerçeği doğruluyor; oturduğu evin sahibi olma oranı, 2018'den 2023'e doğru istikrarlı bir şekilde düşmüş. 2018'de %59 olan oran, 2021'de %57,5'e ve 2023'te %56,2'ye gerilemiş. Her geçen yıl, daha fazla insan, kendi evinin sahibi olduğu güvenli bir gelecekten uzağa düşüyor.
İşin en acı ironisi ise tüm bu alt üst oluştan en çok zarar gören emekçi sınıfı, bugünkü asgari ücretle bu sömürü düzenine razı gelenler, aynı zamanda iktidarın en önemli oy depolarını oluşturuyor…
Türk halkı, temel barınma ihtiyacını karşılamakta dahi zorlanır hale geldi. Bu durum, toplumda yardıma muhtaç bir yığın yaratıyor ve bırakın jenerasyonlar arası sınıf atlamayı, içine doğduğu sosyal sınıfı korumayı bile namümkün hale getiriyor. İnsanlar sadece günü kurtarma peşinde. Bu da, ticarete, girişimciliğe ve yenilikçi teşebbüslere katılımı ciddi şekilde sınırlıyor. Sermaye gerektiren her türlü girişim, bu ekonomik koşullar altında neredeyse imkansız hale geliyor.
Kısacası, Türkiye'de yaşanan ekonomik sıkıntılar, sadece anlık problemler değil, aynı zamanda toplumsal yapının derinlerine işleyen, uzun vadeli ve mülksüzleşme temelli sorunlara dönüşüyor.
***
Mülksüzleşmenin altında yatan pek çok ikincil etkenden söz etmek mümkün.
Örneğin, birçok ülkede, çevresel kaygılar ve katı imar kuralları nedeniyle yeterince yeni konut inşa edilmiyor. Bu durum, konut arzının azalmasına ve dolayısıyla fiyatların artmasına yol açıyor.
Ayrıca, göç ve nüfus hareketliliği gibi küresel faktörler de şehirlerdeki nüfus yoğunluğunu artırıyor. Artan nüfus, mevcut konut sayısının yetersiz kalmasına ve ev fiyatlarının yükselmesine sebep oluyor. Şehirler büyüdükçe, yaşanabilir alanlar daralıyor ve fiyatlar tırmanıyor.
İlginç bir başka küresel fenomen ise insan ömrünün uzaması. Bu durum, Y ve Z kuşağının ev sahibi olma şansını doğrudan etkiliyor. Yaşam süresinin uzaması, iş gücünde daha uzun süre kalınmasına ve emeklilik fonlarını uzun süre kullanılmamasına neden oluyor. Bu da, önceki nesillerin mülklerini satmaması veya miras olarak bırakmaması anlamına gelerek, gençler için konut piyasasında seçeneklerin azalmasına ve fiyatların yükselmesine yol açıyor. Ebeveynlerin ömrü uzayınca, gençlere, ailelerinden, sermaye oluşturacak herhangi bir miras da kalmamış oluyor.
Eğitim seviyesi yüksek olan Y ve X kuşağının, yüksek maliyetli şehirlerde yaşama eğilimi de bu dinamikleri pekiştiriyor. Finans, inovasyon ve hizmet sektörleri gibi alanlarda çalışan gençler, yüksek talep gören büyük şehirleri tercih ediyor, bu da ev fiyatlarını daha da artırıyor. Şehir dışı, daha uygun fiyatlı bölgeler ise genellikle tercih edilmiyor.
Elbett maaşlar ile ev fiyatları arasındaki uçurumun giderek açılması, mülksüzleşmenin temel etmenlerinden biri olarak öne çıkıyor. Yerel ve küresel olarak bu uçurum derinleşirken, Türkiye'de bu makasın genişleme hızına ayak uydurmak imkansız hale geliyor. Öyle ki bugün bir asgari ücretli, ortalama bir ev alabilmek için en az 200-250 maaş biriktirmek zorundadır; bu da yaklaşık yirmi yıllık bir emek demek. Ortalama maaşlı bir çalışanın gelirinin asgari ücretin yüzde 50 üzerinde olduğunu bile varsaysak, ev sahibi olmak maaşlı çalışan sınıfın neredeyse tamamı için bir fanteziden öteye geçemiyor. Tasarruf veya borçlanma kapasitesi bu yüksek maliyetlerin çok altında kaldığı için, ev alma umudu giderek uzaklaşıyor.
NESİLLER ARASI VARLIK UÇURUMU GİDEREK DERİNLEŞİYOR: BİR SERVET ADALETSİZLİĞİ PANORAMASI
Mevcut durumda, sermaye birikimi ve varlıklara sahip olan azınlık, kalan büyük kesimden hızla kopuyor. Bu kopuş, özellikle nesiller arası servet adaletsizliği olarak belirginleşiyor ve gelecek yıllarda bu uçurum daha da derinleşecek. Bilhassa 1990 sonrası doğanlar için yurt dışında çalışmadıkça veya aile mirası almadıkça ev sahibi olmak neredeyse imkansız. 1980-90 arasında doğanlar ise gelirlerini kısmen koruyabilseler de, servet adaletsizliğinin yarattığı hasardan onlar da kaçamıyor.
Burada önemli bir noktaya da değinmek gerekiyor. Söz konusu 80 sonrası doğan nesiller, eğitim ve sağlık hizmetlerindeki özelleştirmeler yüzünden (varsa) tasarruflarının büyük bir kısmını zaten tüketmek zorunda kalıyor.
Yerle yeksan edilen eğitim sistemi… Sağlık sistemine olan güvenin günbegün azalması… Canını yurt dışına atan binlerce doktorumuz… Özel okullar ve özel hastaneler, bu neslin finansal kaynaklarını adeta bir sünger gibi emiyor.
Hasbelkader ev sahibi olabilenler de genellikle kendilerini ait hissetmedikleri, sosyoekonomik olarak daha düşük semtlerde yaşamak zorunda kalıyorlar.
Anne ve babalarının alabildiği evleri, çok daha iyi eğitim almış olan çocukları satın alamıyor! Radikal bir değişim olmadıkça da bu durumun böyle devam edecek gibi görübüyor…
Türkiye'de TÜİK verilerine göre halkın %70'i borçlu ya da taksit ödüyor. Azalan tasarruf oranları yüksek enflasyonla birleşince günlük giderler dışında herhangi bir birikim yapmak neredeyse imkansız hale geliyor.
Tüm bu tablonun acı resmi; tarih, özellikle 2000'den sonra doğanları "mülksüzler" olarak kaydetmeye hazırlanıyor.
Bu gerçekler, dünya genelinde "Evsiz ve Yoksul Gençler" ve "Kiracılar Çağı" gibi manşetlere ilham veriyor. Nesiller arası servet uçurumu derinleşirken, gençler arasında bir ev, bir yuva sahibi olma umudu yerini derin bir umutsuzluğa bırakıyor.
KÖKSÜZ NESİLLERİN YÜKSELİŞİ
Modern çağın en büyük trajedilerinden biri, kazandığı parayla ancak gününü geçiren, aile kurma imkânı baltalanmış, devlete ve topluma karşı savunmasız kalan yığınlar olacak.
Bir zamanlar bayrağı kanıyla sulayanların, toprağı uğruna ölenlerin torunları, artık o topraklar üzerinde ebedi kiracılar olarak yaşıyor. Cumhuriyetin ikinci yüzyılında, gençlerin bu toprakların mirasına ortak edilmesi şart. Aksi takdirde, onları milliyetçilikle ikna etme çabası bu kiracı nesil için yankısını yitirmiş bir çağrı hale gelebilir. Gençler, yurtlarını terk ediyor çünkü uğrunda kalacak bir yer, savunacak bir toprak göremiyorlar.
Büyük buluşlar, keşifler ve yaratılan tüm güzellikler, bireyin bağımsız bir aktör olarak var olabilmesiyle, özgürce hareket edebilmesiye ilintilidir. Bireyin dünyada bağımsız bir varlık olarak yer almasının en önemli sembollerinden biri ise mülkiyet, özellikle de toprak mülkiyetidir.
Ev sahibi olamayan, sığınacakları bir limanları, bir “aidiyetleri” olmayan, kök salamayan insanlar, yani mülksüzlük, yeni insanı köksüz, bağsız ve savunmasız bırakır.
Eğer bir ülkede şehirler yoksa, anahtarla kapısından girilen evler eksikse, ekili topraklar noksansa, bunların yok olma tehlikesi karşısında canlarını ortaya koyacak bir nesil de var olamaz.
İşte burası tam da, yalnızca bir toprak parçasını değil, bir milletin ruhunu, kimliğini ve bağımsızlığını kaybetmenin eşiğidir.
Sadık ÇELİK
sadikcelik.gorus@gmail.com
Ülke gündemini ders gibi işleyerek , bizleri bilgilendiriyorsunuz...kaleminize sağlık...Anne ve baba olmak için uygunluk belgesi verilmeli , uygun olmayanların direk çocukları devlet korumasına alınmalı...5 melek cennete gitti...vebali bilip , duyup hiçbir şey yapmayan onları koruyamayanlara bir ömür ...
Her nesil bir öncekinden daha kolay ev ve araba sahibi olmuş.Bizler, 90’lı ve 2000’li çocuklar bir önceki neslinden daha fakir olan tek jenerasyonuz.Anne ve babalarımızın alabildiği evleri, çoğunlukla onlardan daha iyi eğitimler aldıktan sonra biz alamıyoruz. Galiba da radikal bir değişim olmazsa alamayacağız.Tabi en temel etkenlerden biri de bu ev fiyatları ile maaşlar arasındaki makas açılması küresel olarak da bu makas açılmaya devam ediyor.Bütün bu küresel ve yapısal etkenlere Türkiye’de bir de istikrarsız ekonomi, çok yüksek enflasyon, gelecek belirsizliği de ekleniyor. Kuşaklar arası eşitlik bu konu üzerinde daha detaylı durulmalı sizler gibi cesurca düşünceleri dile getirmek gerekir kaleminize sağlık Sadık Başkan.
Öncelikle kaleminize ve emeğinize sağlık. Dediğiniz gibi 1980 sonrası doğanlar olarak çok kötü bir çağa denk geldik. Gençler olarak artık hayal kuramaz olduk önceden insanlar bir şeyler alabilmek için bir umutla çalışırdı şimdi ise insanlar sırf boğazını geçindirmek için çalışma durumuna geldi. Ne yazık ki en temel ihtiyaçlardan biri olan yeme ihtiyacı karşılarken bile çoğu gıdanın yanından geçemez oldu insanlar. Durum bu şekildeyken bu olayı görmek ve duymak çok üzücü. Ne yazıkki ülkenin durumu bu halde olmasına rağmen vicdanlar rahat bir şekilde hiçbir şey yapılmadan devam ediliyor.
Temel ihtiyaçların bile artık lüks haline geldiği bir çok şeyin ulaşılamadığı her geçen gün daha kötüsünü duyduğumuz olayların karşısında söylenecek söz yok . Açık yüreklilikle yazdığınız yazılar, ele aldığınız konular takdire şayan . Kaleminize sağlık
25-30 yaşlarında olup da uzatılmış bir ergenlik dönemi yaşayan ve evlilik, ev alma ,çocuk sahibi olma gibi sorumluluklardan kaçan bir nesil ........Bugün toplumumuz ,ergenlik çağında takılıp kalmış kayıp oğlanlar ve kızlarla dolu . Bu kişiler genellikle 30 yaşına kadar aileleriyle yaşıyor ,evlilikten mümkün olduğunca kaçıyor ve hayatlarına 20' li yaşlarındaymış gibi devam ediyorlar. Bu jenerasyona Peter Pan jenerasyonu deniliyor . Son dönemde yapılan çalışmalar ,günümüzde 30'lu yaşlarının sonlarında veya 40 yaşında evlenen kadınların sayısının, 10 yıl öncesinin iki katı kadar fazla olduğunu gösteriyor . Öte yandan birçoğumuz evliliği tümden reddediyoruz. İngilterede'ki istatistiklere bakıldığında 50 yaş altındaki kadınların yarısından fazlasının hiç evlenmediği görülüyor. Benzer veriler ev alma konusunda da geçerli . 80'li yıllarda ilk defa ev sahibi olanların yaş ortalaması 29 iken günümüzde bu yaş ortalaması 38'e çıkmış durumda 2025 de ise bu sayının 41'e kadar yükselmesi bekleniyor . Günümüzde 25-40 yaş arasındakiler uzatılmış bir ergenlik dönemi yaşıyor. Bunun sorumlusu olarak ilk başta ekonomik gelişmeleri gösterebiliriz . Artık ev almak eskiye göre çok daha zor. Örneğin İngiltere'de 20- 34 yaş arasındaki 3 milyon kişi ailesiyle yaşıyor.Bu sayı 1997 ile 2011 yılları arasında yüzde 20 artış göstererek 3 milyona çıktı. Uzmanlar,yetişkinlerin Harry Potter ,Açlık oyunları gibi çocukların ve gençlerin ilgisini çekecek eserleri takip etmesini yetişkinlikten kaçma isteğine bağlıyor . Ancak yetişkinlerin bu ergenleşme sorunu için ekonomik gelişmeleri suçlayamayız .Geçmiş yüzyılda da birçok ekonomik sıkıntı yaşandı ancak asıl mesele,bu jenerasyonun kendi içinde sıkışıp kalması. Ekonomik sıkıntılarla karşılaşıldığında parasız kalınması. Bugün ise insanlar sadece bahaneler buluyor .İnsanlar kendini yetişkin olarak görmekten korkuyorlar .Yetişkin olmanın iyi birşey getirmediğini dğşünüyorlar. Gençlikle ilişkili olan tüm kültürel değerlerimizden uzaklaşıldıkça gergin bir hale geliniyor. Yetişkinlerin çocukların ve gençlerin ilgisini çekecek eserleri yakından takip etmesi simpsons gibi çizgi filmlerin bu kadar meşhur olması, bilgisayar oyunu oynayan yetişkinlerin sayısının artması hep yetişkinlikten kaçma isteğidir. İnsanların çocukca davranışları kaygısız olmakla eşdeğerdir. Bunların hepsi korkudan kaynaklanıyor. Günümüzde insanların gelecekten ve risk almaktan korktuğu bir kültürün içindeyiz . İnsanlar incinmekten korktukları için başkalarına söz vermekten biriyle hayatını birleştirmekten kaçınıyorlar. Günümüz insanını gelecek kaygısıyla dolu bir yaşamın getirdiği kaygı ,endişe , aksiyete ve dolayısıyle deprasyonla mücadele beklenmekte ......
Ülke gündemindeki konuları yoğun emek harcayarak her hafta ders gibi işliyorsunuz , kaleminize sağlık… maalesef anne baba bağımlı diye akrabalar şikayet etmiş , sonuç alamamışlar … 5 melek bu dünyadan ait olduklara yere uçtu, hüznünü , öfkesini hepimize bırakarak …
Ben 1960 doğumluyum şuana kadar böyle bir sıkıntılı dönem yaşamadım kendi ülkemizde mülteci gibi yaşıyoruz ben 2001 yılında emekli oldum o tarihte oturduğum mahallemizde emekli olan bir kişi emekli ikramiyesi ile bir daire alabiliyordu şimdi ise bu imkansız o zaman onbin olan bir daire şuan üç trilyon emekli maaşıyla kiralık ev tutmak imkansız kiralar şuan 25 bin lira kısaca hayat ülkemizde mültecilere ve millet vekillerine iyi birde akp yandaşlarına güzel bizlere her gün ızdırap ne zaman bu ülkemiz feraha çıkacak diye sorarsanız bence ulkece akp iktidarı bittiğinde derim hani CHP iktidara gelince terörist başını serbest bırakacaktı sayın bahçelinin meclise davet ettiği kişi terörist başı apo dehilmi bunu bir CHP li olan kişi söylese bütün savcılar dava açardı sayın Bahçeli ye niye kimse bir şey diyemiyor adalet her kese her vatandaşa aynı degilmi kısaca ben ülkemde insanca yaşamak istiyorum bir emekli maaşı neden 12500 TL bu para bir insana evini geçindirmek için yetiyorsa neden millet vekili ve bakanlar bu maaşı almıyor Müslümanlıkta böyle bir ayırım varmı yalnızca insanca yaşaya bilecegimiz bir ülke istiyorum ben bir vatandaş olarak cokmu birşey istiyorum acaba herkese mutlu sağlıklı insanca yasabilecegi günler diliyorum
Maalesef ki ülkemiz de gün geçmiyor ki ortalık yangın yerine dönmesin. Bu defa İzmir'e diktik gözlerimizi gelen acı haberle tabii gözlerini kapatıp hala topu başkalarına atan mevcut sistem yetkilileri hariç. Nasıl bu kadar aymazlık acımasızlık içinde olabilirler yani bunu sadece koltuk sevdasına değil bu koltukla gelen rant,mevki,haksız kazanç ve gücün ihtirasina kapılmış olmalarına bağlamak gerekiyor. Muasır medeniyetler dediğiniz yerlerde böyle şeyler olacak adamı bir dakika o koltuklarda tutmazlar. Ama mevcut hükümet algı yönetmeye bayılıyor tabii inanan kesim de azimsanmayacak kadar fazla. Bu aralar İstanbul ve Ankara daki buyuksehir belediyelerine yapılan soruşturmalar aslında korku dağlarının halini ve acziyetlerini gözler önüne seriyor. Çünkü İstanbul'da Chp ye karşı kaybedilen 3 seçim ki ilçelerini saymıyorum bile ve hezimete uğradıkları Ankara belediye seçimlerini göz önüne alırsak kaybetmemek için daha ne kadar agresiflesip milleti fakru zaruret içinde bırakacaklar göreceğiz. Benim inancım artık bu milletin bunu yemeyeceği . Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün de dediği gibi Türk milleti zekidir ..
Kaleminize sağlık bu ülkede yaşayan bizlere de çok yazık ki ne günlere kaldık...
Suriylelire tanınan imkanları bu kadar zor durumda olan bizim insanlara yapılsaydı bu durumlara gelmezdi insanlar. insanlarımızın dertlerini görmezden gelen yönetim milletin parasıyla krallık yaşamaya devam etsin..
Ne kadar acımasız dimi dört duvar oysaki ihtiyaç değil ev ihtiyaçtan daha fazlası. Barınma sorunu olmamalı, insanlar evsiz, yurtsuz kalmamalı, yirmi birinci yüzyılın en büyük ayıbı evsizliktir.
Eline,Kalemine sağlık. Temel ihtiyaç olan BARINMA SORUNUNU dile getirdiğiniz için çok büyük bir SORUNA duyarlılık gösterip GÜNDEME getirdiğiniz için binlerce kez teşekürler. Orta direğin bittiği,YOKSULLUK ve SEFALETİN Tavan yaptığı bir dönem yaşıyoruz. Artık toplumda çalışan bir birey ve EMEKLİ Artık değil boğazından kesip, birikim yapıp yapıp bir EV sahibi olma hayali bitmiş,MUCİZE olmuşken,vatandaş karnını doyorma ve KİRASINI ödeme derdine düşmüş. Dediğiniz gibi Sorgulamayan bir toplum ve Gençlik oluşuyor. Büyük çoğunluk,Mukadderat,Kader,Allah'ın takdiri deyip kendileri için rahat bir hayat yaşamaya bile layık görmüyor. Söylenecek çok şey varken,susmak büyük bir acı tablo. Susma,Sustukça sıra sana gelecek sloganı boşunu söylenmiyor,gerçekleşiyor. Gri pasaportlarla yurt dışında kimler kimleri gönderiyordu? İntiharlar,tacizler,tecavüzler,şiddet,ayrıştırma,ötekileştirme,haksız suçlamalar,Adalet ve Vicdan duygularının tükenişi,çıkarcılık vs TÜKENMİŞLİK,ÇARESIZLİK,UMUTSUZLUK,SAHİPSİZLİK....!
Ülkemizde yaşayan neyazıkkı vatandaşların mengene gırdabında suyu sıkılıp suyu iktidar ve yandaşlarına içiriliyor posası da suyu sıkılan vatandaşa yediriliyor bukadar basıt Hergün öyle yada böyle birileri öldürülüyor iktidar sessiz veya hükümet sözcüsü yanarak ölen çocukların evlerine18 kere gidilip gereken yardımların yapıldığını söyleyip taktir göreceğimiz yerde eleştiriliyoruz dedi Sizde vicdan olsa o koltuklarda bir dakika oturmazdınız vesselam
Türkiye ve Dünyanın diğer gelişmiş ülkelerinden yüzdelerle acıklamışsınız bir eve sahip olma oranlarını, ne yazık ki durum iç açıcı değil. Toprak için can veren nesilin evlatları ömür boyu bu topraklarda kiracı olacak sözünüz herşeyi açıklıyor. Nereden nereye. Oysa ulu önder Türk Övün Çalış Güven dememişmidir. Malatya lisesinde okurken okulun girişinde kocaman harflerle yazmışlardı bu sözü. Bunu söylemişse bir hikmeti vardır, boş değil bu lafın içi diyip asıldım hayata, çok çalışma ve alınteri düzeltiyor geleceği. Şimdi izi silinmeye çalışılıyor oysa gençler reçete belli, onun içinde bulunduğu zamanı düşünün, enseyi karartmayın. Umutsuz olmayın. Ali babanın kurucusu Jack ma'nın bugün zordur, yarın dahada zor olacak ama yarından sonraki gün muhteşem olacak, unutmayın hiç bir şey kalıcı değildir. Fakirlik, yoksulluk, bu millete yakışmıyor diyor Yaşar Kemal. İyi düşünün herşey İyi olur...
Ben 80 doğumlu birisi olarak o yokluğu o mülksuzlugu derinden yaşayan insanlardan biriyim ama şundan eminim o zamanki yurdum insanı bu zamankinden daha samimi ahlaki değerlere önem veren bir toplumdu şimdi ülkemiz ahlaki ve insanî değerleri yitirmiş durumda maalesef adalet konusuna hiç girmiyorum İzmir'de beş yavrumuzun yanarak can vermesi hepimizi derinden yaraladı sosyal hizmetler o eve tam 18 kez gitmiş ve hiç bir adım atmamış ve o bakan hâlâ o koltukta oturuyor sadece omu İsrail'le ticaret yapmıyoruz diyen ticarat bakanı sonuca çok yaklaştık deyipte narinin katilini 70 gündür ortaya çıkaramayan adalet bakanı kısacası bakanların hiç birisi işe yaramıyor aldıkları para haram olsun. Pardon işe yaradıklari bir konu var oda seçim zamanı meydanlara dağılıp reislerine oy istemek işte o işi iyi yapıyorlar. Bizim açımızdan
Selamlar Sevgili Okur ve Yazar Can Dostlarım, Vahim ve Trajik bir konu Ne demişti büyük zat , Fırat ın kıyısında bir ceylan bir kuzu nun canı yansa Bizler makamımızda hatta ve hatta ALLAH'A nasıl hesap veririz Buyrun Zat-ı Muhterem Lütfen buyrun Laf ı Güzaf Değil cevap verme zamanı!!! Devletler Kendi Sonlarını hazırlamak için süratle mücadele ederken Büyük çaplı Holdinglerin esiri olmaya ve sistemsel olarak çürümüş ve kokuşmuş düzene Halkları itiyor Ev veya Araba hatta ve hatta Hayal Kurmak bile Hayallerde kaldı insanlarımız da Çıkın dışarı bir bakın kim mutlu kim geleceği tasarlayarak yaşıyor Anksiyete Bozukluğu yaşayan Dünya Halkları ile Gezegenimiz Dolu Maddi Konularda Sorun yaşamayanlar Dünya genelinde dolaşarak kendilerine güvenli olmasını diledikleri Liman aramaya çalışıyor ama Nafile!!!! Her yönüyle çıkmaz sokak!!! Yapılan Araştırmalar Sonucunda Dünya Genelinde Tek Bir Mermi Çekirdeği Olmayacak Şekilde Bütün Kitlesel ve Toplumsal Silahları Paraya çevirip Eşit Olarak Dünya Halkına Dağıttılar verildiğinde sonuç ne çıkıyor biliyormusunuz? Fakirlik Yokluk Kıtlık ve buna bağlı olabilecek hiç bir şey ama hiç bir şey ortadan kalkmış oluyor.... İnsan Oğlu soluksuz bir bir şekilde hırsının ve aç gözlük düzenine Biat ettiği sürece sonunda sistemin çöktüğüne şahit olacak. Aslında Dünya da bir mahsun Öğretmen Baba nın Evladına bir kıyafet alamaması nedeniyle intiharını bu Ülke de vicdanı olan her insan gibi Üzülerek seyirci olduk, paylaşmak mücadele etmek girişimi desteklemek Mert ve Yiğit insanların Dünya ya Güzellikler Katmak İsteyen Sadık ve Cesur insanların Harcı dır. Yazımın Başında da belirttiğim gibi Er meydanı Kıymetli Zat Kuzular Can verirken Siz Sarayınız da Devam mı edeceksiniz yoksa Taht sizi üstünden mi atacak yaşayıp göreceğiz... Sevgilerimle Hakan YILDIZ
Bir kaç gun önce haberleri izledigim sırada Izmir'deki o facia geldi karşıma Beş can , beş fidan , yine yoksulluk yine çaresizlik yine Ak Parti aciziyeti.. Şaşırdık mı ? Hiç şaşırmadık..Defalarca gidilen o evde hiç birşey yapılmadan çıkıp giden görevliler ve o gece yatıp huzur içinde uyuyabilen bir kaç kalpsiz görevli..ertesi gün yada bir hafta içinde , yapilmayan görevin göz önüne alınan duyarsızlığın karşılığı yatan maaşların yenmesi..oh ne güzel Türkiye..Pardon Yeni Türkiye.. Haram zıkkım olsun..o bebelerede Allah Rahmet Eylesin..;(((
Sadık bey yazan elleriniz dert görmesin verdiğiniz mücadeleyi görüyor sonuna kadar destekliyoruz ekonomist Tayyip hoca mekansız gençlik yetiştirmeyi başardı aslına bakacak olursanız bir mekan sahibi olmak veyahut iyi bir arabaya binmek veya belli bir toprak parçası sahibi olamamak bence ülkemizde yaşayan insanların birinci problemi değil bence asıl problem özellikle gençlerde filizlenen sorgulamayan daha iyisini arzulamayan ülkede yaşanan olaylardan bağımsız hastalığına tanı konulamayan beyinler işte asıl problem burada yatıyor geçmiş kuşaklara bakıldığı vakit özellikle üniversite öğrencileri toplumda var olma direnme sağ sol fark etmeksizin memleketin problemlerine karşı duyarlı Hassas sınıf bilinci olan insanlardı zannediyorum o gençler bugün olsa ve Tayyip Erdoğan'ın saltanatını görseler kullanmadıkları havalimanlarının borcunu ödeseler geçmedikleri yolların parasını verseler tedavi olmadıkları hastanenin masraflarını karşılasalar eminim yurt dışında örneğini verdiğiniz gibi Bizim ülkede de yer yerinden oynardı iktidarı denetleyecek eleştirecek vaktiyle racon kesecek gençler starbucks'ta ceplerinde dedelerinden veya babalarından aldıkları 100 lira ile Bir kahve içip günü kurtarmanın peşine düşmüşken memleket olayları gelecek kaygısı kimsenin umurunda olmuyor memleketteki sorunları Ruslar da gelip çözmeyeceğine görö bu duvar üzerimize yıkılacak İzmir'de yanarak can veren o 5 çocuğun dramını gündeminize aldığınız için gönülden teşekkür ediyorum umarım bu acı olay bir daha yaşanmaz...
Sayın abimiz eskilerden söz etti doğru mahallede hergun belirli komsular gelirdi annem hergun bilemezdiki ne yapsın komşulara hatta köyden yeni gelmislerde annemde kek yapmisti kek i sac ekmegine durum yapmisti abiside kizmizti niye böyle yaptın diye annem dedikii oda öyle hoşuna gitti sana ne dedi .neyse yoksullugun vermiş olduğu bı dram acı ve yürek dayanmayan bı dram yaşandı bunda başta aile bakanı ve belediye sorumlu bu anne neden kapıyı kilitleyip gitti .yürek daglayici acı verici ,bu gibi facialara son verilmeli .hani 3cocuk yapınız denildi yahu bu ekonominin zorlugunda bu çocuklara nasil bakilir nasıl egitim olur bunu herkese soruyorum kiralar bı asgari ucret parası gerisini düşünelim.saygilarimla
Kalemine sağlık sadık abi gündem hakkında güzel bir yazı kaleme almışsınız dediğiniz gibi pandemiden sonra ülkemizde ve dünyada ekonomi oldukça kötüye gitti ama pamdemi gelmeden önce bizim ülkemiz ekonomisi bozulmaya başlamıştı üstüne pandemi ve savaşlar gelince daha da kötü oldu geçim gittikçe zorlaştı eskiden birikim yapmak ev araba almak daha kolaydı şimdi tam tersi oldu gençler ev ve araba ağlamayacağını bildikleri için paraları hepsini harcıyorlar gittikçe de kötü oluyoruz
Saygı değer Sadık bey Sanal ortamın daha fazla gelişmediği 2006 yıllarında ben ve benim arkadaşlarımın kurmuş olduğu hinisinsesi sitesi ile gerek doğup büyüdüğüm memleketim Hınıs özlemini gideriyorduk sabah kalktığımızda ilk işimiz bilgisayarın başına geçip yapılan yorumları gelen haberleri öğrenmek için heyecanlannarak araştırmalar yapıyorduk sanal ortamın gelişmesiyle siteye olan ilgi azalmaya başladığı bir dönemde sizin samimi Aydınlatıcı kimsenin yapamadığını yazdığınız güncel sorunlarla tekrar eski günlerime götürdünuz yazılarınızı okurken sıkılmadan keyifli bir biçimde okuyorum ve bu güzel yazılara kendimce yorum yapmaktan keyif alıyorum kaleminize sağlık
Malesef ülkemiz aynı afganistan ve ırak gibi olma potansiyeline hızla ilerliyor Allah sonumuzu hayır etsin..
Değerli Sadık başkan yine herkesin sırt çevirdiği görmezden geldiği konuları siz çekinmeden ifade ediyorsunuz kaleminize yüreğinize layık keşke sizleri siyasette hatta iktidarda görebilsek umuyorum bu günler çok yakında. Yaşları bir ila beş arası beş çocuk yanarak can verdi bu hepimizin utancı ve boynundaki yük olsun hepsinin ismi özenle seçilmiş beş evlat söyleyecek çokta bir şey yok teşekkürler yazınız için.
Yorumuma başlamadan önce hayatını kayıp Eden yavrularımıza Allah'tan rahmet diliyorum mekanları cennet olsun hakları onları bu duruma düşüren lerden sorulsun. Sayın Sadık bey duyarlılığınız için teşekkür ediyorum Türkiye'nin güzide illerinden İzmir gibi bir yerde böyle bir facianın olması yüreklerimizi yakarak sorumluluk koltuğunda oturanlar utanmadan sıkılmadan kameralara konuşa biliyor ayrıca bu durumda olan aileye yardım yaparken dâhi hırsızlık yapmışlar 18 kez aileyi ziyaret etmişler fakat bir sorun çözme misler bu durumda yolsuzluk yaparak devam etmişler resmi evraklarda 110 bin yardım yapılmış deniliyor fakat Anne bu durumu yalanlayarak iki kez 8 bin ödeme yapılmış daha sonra 8 bin 4 bine düşürülmüş yanı bu facianın olacağına bir engel olunmamistir Aile bakanlığını işgal eden sözde bakan 5 yavrunun olayına sadece 26 saniye ayırmış oluyor böyle bir duyarsızlık görülmemiştir. Gelelim mülk sahipliğine eskide emekli olan bir doktor öğretmen veya subay aldığı toplu paraya la bir ev satın ala biliyordu fakat şimdi sadece peşinat vere bilir duruma gelmişiz bu günün şartlarında iki kişinin çalışmasıyla ev sahibi olmak hayal olur örneğin Almanya'da 150 Euro ev alırsan otomatik olarak sistem taksit leme yapıyor 730 Euro taksitle 27 yıl ödeme yapıyorsun toplam 230 Euro ödemiş olursun kira öder gibi ödemeyle 27 yıl sonra ev senin oluyor fakat Türkiye'de 2 milyon kredi çekerseniz en çok 10 yıl vade yapa bilirsiniz 10 yıl sonra 7 milyon ödeme yaomis olursunuz yani her ay 64 bin taksit ödeme yapmak mümkün değil dir geldiğimiz durum bu kısacası beceriksiz yönetim hepimizin geleceğini bitirmiştir.
24 Kasım öğretmenler günü yaklaşırken,yeni nesil sizin eseriniz olacaktır sözünü hakkıyla yerine getirmeye çalışırken öğretmenlerimiz,elleriyle yoğurdukları yeni nesil…Devletinin can-mal güvenliğini sağlayamadığı,ekonomik ayarsızlıklar,enflasyon içinde boğulan,eğitimi toptan niteliksiz hale gelmiş,tarımına hayvancılığına ket vurulmuş,sanayi kolları daralmış,girişimcilik teşvikleri yetersiz,düzgün meslekler edinse bile,sahip çıkılamayan şimdinin çocuğu,genci,yarının doktoru,savcısı,askeri,polisi,mühendisi,geleceğin mazlum emeklisi,veyahut köşeyi nasıl dönerim korkusuyla çukura itilen muhtemel potansiyel dolandırıcı,silah kaçakçısı,uyuşturucu bağımlısı adı altında sunulan diğer kimlikler…Gelecek yıl devletten öngördüğümüz solunan hava vergisi,ayakbastı vergisi gibi saçma kalemler ışığında,kazanılan maaşlardan nasıl birikim yapıp da ev araba sahibi olmalarını,yatırım yapmalarını bekleyebiliriz?İktidarla yarışır gibi muhalefetin de kaynakları saçma şekilde kullanıp büyük harcamalar yapması ve sizin bu noktaya işaret etmeniz de o kadar yerinde ki… Mevcut neslin güven duyamadığı bir ortamda gözünü başka coğrafyalara dikmesi çok normal,diğer ülkelerin emekli olmuş vatandaşlarının kaç ülke gezip nasıl yarını düşünmeden yaşadıklarını görmek bile yeterli.Kuru kuruya vatan toprak demekle bu gemi yürümez,yeterli imkanı vermeyip,yıllarca çalışsa bile mülksüz kalacağı bir ortamda,giderlerse gitsinler zihniyetinde devam edip,vatan doğduğun değil doyduğun yerdir sözünü haklı çıkartıp, pırıl pırıl beyinleri kaybetme başarısı da,donanımsız politika izleyen iktidar ve ona muhalefet edemeyen tüm devlet erkanının ortak sonucudur ve muhalefete de muhalefet etmek şart hale gelmiştir.
SADIK BEY yine ve herzamanki gibi sorunlarımızı açık ve profesyonelce okadar net anlayabilicegimiz şekilde kaleme aldıgınız icin cok teşekkür ederim sağolun var olun
Sadık bey ıyıkı varsınız. Iyıkı sızı tanımışız.Derin anlatımınızla yıne bızı bolgılendırdınız. Sızın sayenızde bakışımız daha derinleşıyo. Ufkumuzu acıyosunuz. Olaylara bakış acımız daha da derınleşıyor. Çünkü anlatımınız yalın anlamlı ve içten.. Sızı sevıyoruz çok var olun...
Yazılarınızla sadece bugünün üzerine düşünmeyi değil, geleceğe yönelik düşünmeye de itiyorsunuz. Ev yaşam alanıdır ve aidiyet kurmanın başında gelir. Kendine ait yaşam alanı olmayınca dediğiniz gibi birey-toplum savunmasızdır. Ruhumuzu, kimliğimizi ve bağımsızlığımızı hatırlamalı ve korumalıyız. Emeğinize sağlık.
Maalesef ki ülkemizde problemli olan, çarkları doğru çalışmayan kurumlar var. Bu kurumların başındakiler de bunları görüpte göz yumuyor. Bilmeseler yanlış yaptık deseler yine kabul ama bile bile düzeltmeyip bu durumlardan nemalanmak çok yanlış. Koltuk sevdasına kapılıp güzelim ülkemizi ne hale getiriyorlar…
Sadık bey gündemin en acıklı olayını sosyolojik ve trajik bir anlatım ile yazıya doğmuşsun tebrikler. Göz yaşartıcı günler yaşıyoruz. Kahrolsun halkını soyanlar. Kahrolsun yoksulluk.
Sadık bey değindiğiniz konular gerçekten çok acı verici, geleceğimiz çok karanlık gözüküyor artık. Kaleminize sağlık.
Kaleminize sağlık Sadık Bey. Günümüz koşullarını tüm içtenliğinizle açıklamışsınız.
Yüreğinize sağlık Sadık Bey. Acı ama gerçekler bunlar. Önce eğitim tam olması gerektiği gibi olsaydı 5 seneye 5 çocuk olurmuydu üstelik bu durumdayken. Bir ülkede öncelik tarım sanayi eğitim bitmiş ise o ülke bitmiş demektir. Bu dönemde insanlar daha iyi yaşamanın ne olduğunu bir kesim bilmiyor o onların hakkı değilmiş gibi görüyorlar. Durumlarını kabül etmişler zenginin daha zengin fakirin daha fakir olduğu bu zamanda aradaki uçurum gittikçe açılıyor. Halbuki Allah sana akıl vermiş kullandiye göz vermiş gör diye kulak vermiş duy diye ağız vermiş konuş diye sen bunlarıda kullanmıyorsan sana diyecek başka söz yok.
Eskiden baba çalışır,tek başına ailesine bakardı.Eskiden emeklinin cogu emekli ikramiyesi ile bir arabanın büyük miktarını ödeyebilirdi.Ölen 5 kardeşin babalarının cenaze başında kelepceli olmasına üzüldüm.