Tuğçe Özcan

Tuğçe Özcan


Konserler Metaverse’de, savaşlar gerçek hayatta...

Konserler Metaverse’de, savaşlar gerçek hayatta...

Barış Manço’nun “Günaydın Çocuklar” şarkısını bilir misiniz?

Siz hiç kırmızı bir ağaç gördünüz mü diye devam ediyor…

Sizi bilmem ama Ukraynalı çocuklar bu yakınlarda muhtemelen şahit oldular kırmızı ağaçlara…

Hayat hızlı ve adaletsizce hükmünü sürmeye devam ederken, dünyanın bir yerinde insanlar yağmurdan kaçmak için bir kafeye sığınıp sıcacık kahvelerini yudumladılar. Başka bir yerinde ise bombalardan kaçmak isteyen insanlar yerin onlarca metre altındaki metro istasyonlarına sığınıp, soğuk beton zeminde yanyana dizilip birbirlerine sarıldılar.

Yağmur yağdı şehirlere…

Toprakları besledi, tohumları yeşertti, ağaçları mutlu etti, yeni yıkanmış çamaşırlara kokusunu bıraktı, saçları ıslattı, pencelere düşüp hayaller kurdurttu yağmur. Ama adaletten yoksun alınmış kararların, doymak bilmeyen açgözlü hırsızlıkların, bencilliklerin ve kendi vatanına ihanetlerin günahları temizleyemedi.

Nefes alışımız kadar hızla gelişen teknolojide aynı kişi ömründe hem siyah beyaz televizyonlara, hem de sanal gerçeklik boyutuna şahit olabildi.

Ramazan kolisi dağıtma kültürünü de, marketlerin istilaya uğrayıp evlere makarna ve tuvalet kağıdı stoklanışına da şahit olduk.

Bir yandan geliştik, bir yandan geriledik.

Teknoloji hızla başarı merdivenlerini tırmanırken, insanlık ne yazık ki sınıfta kaldı.

Gerçek yüzlerimizi maskelerin ardına gizlemeye öyle alıştık ki, gerçek yüzümüzü kendimiz bile unuttuk.

Gerçek yüzümüzü unuttuğumuz gibi, nefes almayı da sildik hafızamızdan. Önceleri maske altında olmaya zor katlanırken, şimdi açık alanlarda yalnız olduğumuzda bile çıkarmayı unutur olduk. Düzgün nefes almadığımız için, oksijene hasret kaldık. Bundan mı bilinmez daha az sorgular, daha az şaşırır olduk önceleri bizi hayrete sokacak şeylere.

Bir dönem o kadar tepkisizdi ki insanlık, geçtiğimiz haftaki Migros depo görevlilerinin grevini görünce, “Grev” fiilinin sadece Türk filmlerinden ibaret olmadığını hatırladık. Bu başkaldırışa, hak arayışa, ve sosyal medyadan dalga dalga yayılan destek hareketine buruk bir tebessümle sevindik.

Önceleri uzak diyarlara konforlu uçuşlarla yapılan tatil hayalleri, yerini arabanın benzin deposunu doldurma ile yer değiştirdi.

Çok değil birkaç yıl önce araba kredisi olarak ödenilen tutarlar, şimdi elektrik faturası olarak yatırılmaya başlandı. Paramızın da, pulumuzun da çok bir değeri kalmadı. Haliyle evde pişen çorbanın da tadı kaçtı.

Astroloji videoları geçen seneden daha beter felaket haberleri verirken, her yeni yılda bir önceki yılı arar olmaya başladık. Hayatımızda güzel olan tek şey şekerli kahvemiz oldu. Şekerin en tatlı zehir olduğunu unuttuk bunca kötülük arasında.

Şimdi herşey ne kadar da iç karartıcı görünüyor olsa da, aydınlığın tüm insanlık üzerine doğarak şaşırtacağı bir gün de gelecek biliyorum.

O gün için yazıyorum.

O gün için çalışıyorum.

Yaptığım tüm işleri, o gün için daha iyiye taşımak istiyorum.

O gün için düşünüyorum, düşlüyorum.

O gün için plan yapıyorum.

Çocuğumu o gün için büyütüyorum, çorbamı o gün için pişiriyorum.

Neden diye sormayıp, mantık aramayı bırakalı çok oldu benim için.

Sonuçta biz mantıksızlığın zirve yaptığı; konserlerin Metaverse’de, savaşlarınsa gerçek hayatta yaşandığı bir zaman dilimindeyiz...

telif

Yorum Yazın

Ana Sayfa
Web TV
Foto Galeri
Yazarlar