Murat Bayar

Murat Bayar


Kimse izlemiyorken!

Kimse izlemiyorken!

Sazın Büyük Ustası Veysel, fikir ayrılığını şiirlerine taşımış: “Koyun kurt ile gezerdi, Fikir başka başk'olmasa.”

Kimse izlemiyorken, yaktılar, İstanbul Halk Ekmek Büfesi’ni, bir Kadir Gecesi…

Oysa tribünlerde seyirciler varken, Müslümansılardı!

Onlar, komşusu açken tok yatmayanlardı! 

4 lira yerine, buradan 1,5 liraya pide alıyordu dar gelirli.

Ana muhalefet partisinden, İstanbul Belediye Başkanı ile rekabetleri vardı. Belki, cumhurbaşkanı adayı olurdu ya… İşte o yüzden, halka hizmet etmemeliydi.

İBB Meclisi’nde oy birliği ile alınan karara karşın, AKP’li ilçe belediyeleri, halk ekmek büfelerinin kurulması kararına direniyordu

Halk, varsın aç kalsındı.

Önemli olan, halk değil, koltuktu!

Hedef, doğruyu yapmak değil, sadece ama sadece kazanmaktı.

Hiç düşündünüz mü, o kahramanlar kimse izlemiyorken de kahraman mıydılar, diye?

Bosna Savaşı’nda (1995), bir grup asker tarafsız ve mayınlı bölgede, mayına bastıkları halde mahsur kalmışlar. Uzmanların onları kurtarma ihtimali varmış ama risk de varmış. İşte bu nedenle, sıfır riskli bir yolu seçmişler.

Kimse izlemiyorken, mayınlı bölgeden, asker kıyafeti giydirilmiş cansız mankenleri taşımışlar. Mayınlı bölgede, kendi askerini ölüme terk ederken, BM Barış gücü, kameralara ne kadar kahraman olduklarını göstermişler! 

Peki, siz kuralları, erdemi, özveriyi, insanlığı mı alırsınız hayatınızın merkezine, yok kimse izlemiyor diye, menfaatlerinize bakar, insan olmaktan mı vazgeçersiniz?

Asalet, tüm bunları kendi vicdanına, kendini alkışlatmak için yapmaktır, kimse izlemiyorken!

Önce, türbe ziyaretinde elini arkasına bağladı diye, suç duyurusu yaptılar. Küçük ortak da Çanakkale şehitliğinde yapmıştı, aynı saygısızlığı, kimse izlemiyorken (!)

Sonra, dar gelirlinin ekmek büfesini yaktılar, kimse izlemiyorken.

Fikir ayrılığı olunca ne kardeş kalırdı ne halk.

Ayrılık ki, bazen kardeşi kardeşten ayırır da kimsenin dili varmaz, gerçekleri söylemeye.

Peygamberin yeğeni, 4. Halife Hz. Ali, “Şah-ı Merdan” diye de anılır.

İslam tarihinin en sevilen, aynı zamanda en saygı duyulan isimlerindendir.

Peki, Ali’nin abisi Akil’i duydunuz mu?

Aklınıza hemen, Akil İnsanlar gelmiştir. Hani şu, iktidarın, halklar arası arabulucu olarak seçtiği muhteremler. İyiler yani!

Peki Yezid… 

O’nu hepiniz lanetle anmışsınızdır.

Birinci ve üçüncü isimlerin kamuoyunda yerli yerinde bir yargısı vardır. Ancak ikinci madde, Akil için aynı şeyi söyleyemeyeceğim!

577 yılında doğan Akil, 599’da doğan Ali’den 22 yaş büyüktür.

Buna karşın 10 yaşında Müslüman olan Ali’den farklı olarak, İslam’ı kabul etmeyen, Akil’in İslam’ı benimsemesi de uzun bir zaman alır.

Bu ilk ayrılık, yıllar içerisinde çığ etkisiyle büyür.

Sözgelimi, Ali, Peygamberin yanında mücadele ederken, Akil karşı tarafta Mekke cephesini seçer. 

Yetmez, iki kardeş, Bedir savaşında, karşı karşıya gelir. Ali’nin tarafı kazanırken, Akil savaş esiri olur.

Ömer esirlerin öldürülmesini, dahası Ali’nin Akil’i öldürmesini ister. Ancak bu kabul görmez. Ve Akil’in fidyesi Peygamberin amcası Abbas tarafından ödenir. 

O dönem Akil, borçlarıyla ünlüdür. O’nun borçları için tüm yakınları evlerinden olmuştur. Bir rivayete göre, Peygamber de bu konuyu gündeme getirir: “Akil bize ev bırakmadı. Biz Medine’ye hicret edince hepsini sattı. Ne Ali’nin, Cafer’in evi kaldı ne de benim…” 

Akil’i eleştirse de Peygamber, Hayber savaşından sonra, ona maaş bağlar. Tabii, yeni evlilikler peşinde koşan, Akil’e bu para yetmez!         

3. Halife Osman’dan sonra iki kardeş tekrar, karşı karşıya gelir. Akil yine ve bu kez halife olan kardeşi Ali’nin kapısını çalar. Ve 40 bin dirhem para ister. 

-50 dirhemle bir ayın geçirildiği günlerde bu rakam büyük paradır-  

Ali bu kadar parayı karşılayamayacağını söyler.         

İnsanlığını parayla satışa çıkaran Akil’e, teklif kardeşinin düşmanından gelir.

Muaviye, Akil’e bu parayı vereceğini söyler.

Akil, Muaviye’nin teyzesi Fâtıma bint Utbe’yle de evlenmek ister. İki isteği de Muaviye tarafından çözülür. 

Akil de bu paranın karşılığında, kardeşi Ali’ye savaş açan Muaviye ile saf tutmuştur.

Daha da kötüsü, Bedir’den 33 yıl sonra, Akil tekrar, Sıffin savaşında Muaviye’nin yanında, kardeşi Ali’nin karşısına çıkar. 

Sıffin savaşının sonucu olarak, düşman olan Hariciler dört yıl sonra Ali’yi katleder. Akil ise bir 20 yıl daha yaşar... 

Yezid, 680 yılında Peygamberin yeğeni, Ali’nin oğlu Hüseyin ve kardeşlerini, kadın ve çocuklardan oluşan akrabalarını Kerbela’da katledecektir. Üstelik ilk katledilen kişi de Hüseyin’in elçisi, Akil’in oğlu Müslim Ukbe’dir. Yani, kendi oğlunun ölümüne de cevaz veren Akil’in künyesi, Yezid’dir!        

Yezid’in halifeliğinin ilk günlerinde ölen Akil’in mezarı ise sahabelerin de bulunduğu, Cennetü’l-baki olarak adlandırılan, Suudi Arabistan’daki Sonsuzluk mezarlığındadır.

Tüm bu süreç, kimse izlemiyorken mi olur? Bilinmez ama tarih, Akil ismine hak ettiği yeri göstermez. O’na, aklını iyi kullanan, anlamına gelen Akil, demeye devam eder!

Gelelim, Halk Ekmek büfesini yakan, Yezidlere, Akillere… Kendi kardeşinizin, ananızın, babanızın, yoksul halkın rızkını yaktınız.

İnsanlığınızı satmanıza değdi mi?

Yoksulun ekmeğini yakınca kime hizmet etmiş oldunuz? 

Bakırköy’de, İBB’ye ait, halk ekmek büfesi saat 03’te, yani kimse izlemiyorken yakıldı!

Kimse izlemiyorken bu yangını çıkaran, Akiller, Yezidler, daha sonra, tribünlerin, Kadir Gecesi’ni de kutladı.

Asıl problem, halkın bu Akilleri, Yezidleri iyilerden ayırabilmelerinde, kimse izlemiyorken!

telif

Makale Yorumları

  • Gündüz09-05-2021 07:43

    Tarihte yaşananları tekrara gerek olmaksızın iyi olabilmek... Kalemin yazmaya devam etsin her daim...

Yorum Yazın

Ana Sayfa
Web TV
Foto Galeri
Yazarlar