Emel Seçen

Emel Seçen


Dâhili ve harici

Dâhili ve harici

Nesilden, nesile neyi aktarırsınız?

Neyi aktarabileceksiniz?

Geriye baktığınızda; kalpler kırarak ve ruhlar inciterek, sözüm ola büyük bir ihtişam içinde yaşadığınız, kendi dünyanıza göre konforlu hayatlarınızda, suya sabuna dokunmadan yaşamak!

Buna yaşamak mı dediniz? Pardon, duyamadım!

Neyinizi duyalım, zaten yoktunuz ki!

Hangi meslek grubundan olursanız olun sadece benliğiniz ve kıyafetleriniz vardı. Ve hepsi yoktu. Her biri ne hak yenerek yenmiş, muhakkak ki birinin; ya akrabanızın, ya arkadaşınızın, ya otobüs sırasında yerini aldığınız birinin, komşunuzun mesela, hakkı.

Başkasının eşine, karısına, sofrasına, işine, kazandığı paraya diktiğiniz, iblisliklerin tezahürleri. Buna kılıf buldunuz, adı teknoloji. Adı, yalnızlık.

Onda var, bende niye yok!

Kıskançlığın sonu yok!

Dümdüz ve dürüst olabilmek, zor meziyet. Bunu becerebildiğiniz zaman aldığın diplomaların hiçbir kıymeti yok.

Sadece İNSAN’sın.

Çıplak geldin, öyle de gideceksin.

Bir ADAM tanıdım, daha da üstüne tanımadım!

Ne yöne baksam, fikri buram buram böğrümde. O kadar içimde.

Yaşadığı günden itibaren yediğiniz haklar, artık göklere ulaşmış. Kurduğu medeniyet rüzgârlarına bentler çizilmiş. Kimse kusura bakmasın, eskiden alttan alırdım şimdi gerçeğin; ne altı, ne üstü kaldı.

Sözüm elbette önce muhalefete. Duruma göre vazife çıkarıp, çıkardığının da maalesef içini dolduramayanlara..

Benim kadar gezen, gerek meydan, gerek sanat platformları, gerek mahalleler bilen yoktur. O mahalleleri, pazarları, esnafı araçsız yaya gidip görüyorum. Hiçbiriniz, tuttuğunuz dalın daha ne olduğunun farkında değilsiniz.

Sahip olduğunuz yerlerde, gözünüzün önünde çiçekler, çelenkler, siz yine yoksunuz. Gerçi çelenklerle de iş bitmiyor. Alanlarda, meydanlarda artık insanlara umut kırgınlıklarını bariz görüyorum. Bunu nasıl toparlayacaksınız?

Gençlere güveniyoruz, ne verdik ki ne alacağız?

Bir, iki ay önce İstanbul’a gezmeye gelen Eskişehir’de okumakta olan üniversite öğrencilerinin, İstiklal Caddesi, Narmanlı Han’da rastladığımda, Bedri Rahmi Eyüpoğlu’nu tanımadıklarına şahit oldum. Biri sadece Trabzon’lu olduğunu duymuş, duyduğundan da tereddütlü!

Bir başka üniversiteli Ankara’ya gezmeye gidiyor, Ulucanlar Cezaevi Müzesini geziyor. “İçerdeydim, çıktım, geçmiş olsun” deyip, müzenin önünde duran askeri aracın önünde hatıra fotoğrafı çektiriyor. Önce gençliğine veriyorum, zamanla fark ediyorum ki işkence odalarını görmüş meğer! Ama ne ondan çıkarım yapabilmiş, ne durup önünde fotoğraf çektirdiği aracın ne olduğunun farkında!

Çünkü bu kuşak Survivor seviyor, bırakın onların sevmesini, ailecek birlikte izliyorsunuz. Sonra kalkıp neden öğretmen eksik göstermiş diyebiliyorsunuz?

Teknoloji var, artık gazete eve girmiyor. İnternetten, o da ne kadar ise! Bir bakıyorsunuz, oyun oynuyor.

Sevgiye, saygıya dair hiçbir şey yok!

Çocuklar savruluyor,

Gençler savruluyor,

Hayatlar savruluyor.

Yarın, ileri de örnek alacağı meslek olarak gördüğü kişiler örnek Gazeteci olsun. Televizyonda, yayın sırasında tokat atıyor!

Daha var, salgın dönemi, mesleki öncelik olarak verilen ama sahalarda olmadığı halde, aşı sırasında da başkasından önce bu önceliği alarak aşı oluyor. Bunu ifşa ediyor. Bu insanlar, oturmuşlar makine başında, yazıyor da yazıyor. Hayatları boyunca bir gün dahi, bir eylemde, bir konuşmada, en yakın olarak Havalimanında bulunmamış!

Ama bunları sistem bir ilah yapınca, Halk da iyi niyeti ile bu doğru kişi deyip, ATATÜRK’çü ilan ediyor. Sonra bunlar STK’lar da arzı endam ediyorlar. Çok önemli konularda konuşmacı oluveriyorlar.

Yerlerinden kımıldamadan, buralara geldiler!

Halk, artık neyin doğru, neyin yanlış olduğunu bilmiyor! İnternete girilen bilgiler yanlış, açıyor okuyor, birileri uluslararası alanda ödül almış. Ama doğru değil, kelime kargaşalığı. Bir oldubitti, geçip gidiyor ve zaman algıda istenileni yaratıveriyor.

Bıkmadınız mı artık –mışlardan!

Olmayanı olmuş gibi yapanlardan!

Şahsen çok sıkıldım ve bıktım. Tiksiniyorum, desem hümanist yanım bağıracak.

ATATÜRK’ÇÜ OLMAK

Herkes ATATÜRK’çü, eyvallah ortak çizgimiz de. Ne yaptınız? Nerede, ne yaptınız? O kadar çok alanlardayım, mevcut söylemlerin içindeyim. Ne söylemler çıtayı yükseltebilir. Ne de halkın Atatürk’çü dedikleri o meydanlarda…

Uyanın artık uyanın!

Didin dibini bulacağız, bunun başka yolu yok!

Sancılı olacak hem de.

Eğer ATATÜRK ‘ün izinden gitmek istiyorsanız, her ne şart olursa olsun o yola adanmışsınızdır. Size hediye edilmiş milli bayramlarda, meydanlarda olursunuz. Kalkıp, iki kelime internetten yazmak ya da “ben ne yapayım”, “hiç umudum kalmadı” ile olmaz!

ATATÜRK, her şeyi sevdi. İnsanı, doğayı, hayvanı, kitapları, sanatları. Şiirler yazdı, aşk’a da, askerliğe de, gözyaşı döktü askerleri için. Devrimlerinin en büyük kısımlarından biri olan Eğitim alanında daha en başında o güzel dostunu kaybetti, hüngür hüngür ağladı!

Sayın, okuyucular…

ATATÜRK, bir ışıktır. Oturduğunuz, yaşadığınız yerde, onun bıraktığı izleri bilmiyor, okumuyor, incelemiyor sadece size sunulana kabul oluyorsunuz.

O zaman şikâyet etmeyin.

Şunu bilin ki;  ülkemizin gerçek bir aydın ve nitelik sorunu var. Ve bu artık kurumsallaşmış durumda. Yürümediğiniz, ayağınızı su, nasır toplamadığı. Mahallenizde sevinçle bayramlara koşan çocukların heyecanını duyumsamadığınız müddetçe kaybetmeye mahkûmsunuz, üstelik maalesef bizleri, bizim gibi gerçek mücadelecileri de içine alarak.

Aç iken, yok iken, hasta iken!

ATATÜRK VE KAZANIMLARI için en son ne zaman, ne yaptın? (Bilgisayar başına oturmadan)Dürüst ol, cevap ver, kendine.

Ne ararsan, önce kendinde ara!

telif

Yorum Yazın

Ana Sayfa
Web TV
Foto Galeri
Yazarlar