Lemi Özgen

Lemi Özgen


Başınıza geleceklerin hepsini yazdım

Başınıza geleceklerin hepsini yazdım

Salgın dehşet verici bir hızla yayılıyordu. Bütün kenti kaplayan iğrenç bir koku, henüz ölmemiş olan insanların ağızlarına, burunlarına doluyor, gözlerini, genizlerini yakıyor ve bu zavallılar kısa bir süre sonra acıyla kıvranıp ölüyorlardı.

Akşam olup da hava karardığında, Dante’nin cehennem tablolarını hatırlatan bu ortam büsbütün ürkütücü bir görünüme bürünüyordu. Cesetlerin üzerini örtmek için kullanılan kireç, kükürt, güherçile dumanlarıyla, ölülerin yakıldığı ateşten yükselen kapkara dumanların arasında hayal meyal insan siluetleri görünüyordu.

Bunlar tepeden tırnağa beyaz ve bol elbiseler giymiş, eldivenli, başlarında çenelerinden sımsıkı bağladıkları kocaman şapkalar bulunan ve yüzlerinde uzun kuş gagalı bir maske taşıyan tıp adamlarıydı.

Son on günü neredeyse uykusuz geçirmiş olan bir doktor, yerde kıvranmakta olan hastanın başında diz çöktü. Diğer doktorların aksine o kesip biçme yapmıyordu. Kara Ölüm diye adlandırılan veba hastalığının, Fransa’nın Bordo kentinde sadece bir günde yedi yüz can aldığı 1547 yılının o belalı gecelerinden birinde hala bir şeyler yapmaya uğraşan doktor, güneş epey yükselinceye kadar vebayla savaşmaya devam etti. Sarımsak ve Sarısabır’dan yapmış olduğu özel ilacı, meşale ışıkları altında hastalara zorla içirdi. Güneş ışıkları leş ve ölüm kokan sokaklardaki yüzlerce cesedi aydınlatmaya başlarken, şehrin dışındaki evine gitti. Hızla üst kata çıkıp, kapısını hep kilitli tuttuğu özel odasına girdi. Yıllardır yazdığı yazılarla kaplı parşömenlerin tıka basa doldurduğu büyük meşin ciltlerden birini açtı.

Sararmış, yer yer mum lekeli, üzerleri yüzlerce yazı, hesap, ne olduğu anlaşılamayan esrarengiz şekiller, gök cisimleri, kambur, cüce, dev, sakallı insan resimleriyle dolu sayfaları hızla çevirdi ve aradığını buldu. Yıllar önce yazdığı satırları yeniden okudu: ‘Gündüz Büyük Yıldırımdan Ölüm Olacak. Kehanet Ertesi Gün Gece Yarısı Düşecek’

Titredi. Fransa’nın güney bölgelerini kasıp kavuracak bu amansız veba salgınını çok önceden yazmış, insanlara bunu anlatmak istemişti ama, kimsenin bunları anlayamayacağından korkup, yazdıklarını saklamıştı. Biliyordu. Her şeyi biliyordu. İnsanların yüzlerce yıl sonra karşılaşacakları bütün belaları biliyordu. Bunların hepsini yazmıştı. Nedir, insanların bunları asla anlayamayacaklarını da biliyordu. Daha fazla dayanamadı. Yorgunluktan, çaresizlikten, düşüncelerini anlatamamaktan doğan derin bir karamsarlık içinde sızdı kaldı...

Beş yüz yıl önce yazdığı kehanetler bugün hala tartışma konusu olan, kendisine inananlara göre insanlık yok oluncaya kadar meydana gelecek bütün olayları bilip yazan, bazılarınca da düpedüz bir şarlatan olan Michel de Nostredame ya da günümüzdeki bilinen adıyla Nostradamus, 14 Aralık 1503 tarihinde Fransa’nın Provence bölgesindeki  Saint Remy’de doğdu. Ailesi aslen Yahudiydi ama o sıralarda baş gösteren Engizisyon terörü yüzünden bunu saklamak zorunda kalmışlardı. Küçük Michel, Fransa Sarayı’nda fizik ve gökbilimciliği yapan dedeleri tarafından eğitildi.

Öğrendiklerini ve öğretmek istediklerini yapay bir dille yazmayı bu dönemde uygulamaya başladı. Avignon şehrinde tıp öğrenimine başladığı sıralarda, o dönemde Katolik Kilisesi tarafından ‘din düşmanı’ olarak ilan edilen Kopernik’in öğretileri üzerine çalışmalar yaptı. Nedir, Engizisyon korkusu nedeniyle bu çalışmalarını tuhaf bir dille kaleme aldı. Örneğin Kopernik’in takım yıldızları hakkında söylediklerini, ‘Büyük ve Küçük Ayı, Güneşe Yaslanıyorlar Gün Dönencelerinde’ diye yazıyordu. Doktor oldu. Suriye’den gelen bir ticaret gemisindeki hasta denizcilerin yaydığı veba hastalığı Marsilya’dan başlayarak Fransa’nın güney bölgelerine ölüm yağdırmaya başlayınca hemen bu bölgeye gitti. Kireç, kükürt, ıhlamur, sıcak banyo gibi o zamana kadar hiç duyulmamış yöntemlerle vebayı durdurmayı başardı ve bir anda ünlendi.

Onun bu ününü çekemeyen meslektaşları tarafından şikayet edilince apar topar Engizisyon mahkemesine çıkarıldı. Yakılarak öldürülmek cezasıyla korkutuldu. Geri adım attı ve hastalara ilaç verirken, aslında hep onlar için dua ettiğini, onları kurtaran asıl şeyin de bu dualar olduğunu söylemek zorunda kaldı.

Engizisyon bu savunmayı kabul etti. Canı bağışlandı. Nedir, Nostradamus bu bağışlanmayı asla içine sindiremedi. Doktorluğu, fizikçiliği, simyayı bıraktı. Doğduğu yerlere yakın bir yere çekilip, günümüzde bile hala tartışılan o ünlü kehanetlerini yazmaya koyuldu. 1550 yılında kehanetlerini topladığı ilk kitabı yayımlandı.

Kitaplar ve kehanetler değişik tepkilerle karşılandı. Kilise bu kehanetlerin ‘şeytanın bir uşağı tarafından’ yazıldığını öne sürdü. Fransa Kralı İkinci Henry ise, bu kehanetleri beğendiğini açıkladı ve Nostradamus’u resmen saraya davet etti.

Nedir, burada da rahat bırakılmadı. Atalarının Yahudi olduğunu öğrenen genç Katolikler tarafından ölümle tehdit edilmeye başlandı. Nostradamus daha fazla dayanamadı ve korunma istedi. Yetkililer, onu ve ailesini ‘daha iyi koruyacaklarını’ düşündükleri bir hapishaneye yerleştirdiler. Nostradamus burada bir kaç ay kaldıktan sonra yeniden saraya çağırıldı ve ‘saray bilgini’ ilan edildi.  Nostradamus yeni görevine başladığı sırada, uzun yıllardır çekmekte olduğu gut hastalığı da ilerlemişti.

Ta başından beri bildiği tarihin gelip çattığını anladı. Noteri çağırıp vasiyetnamesini yazdırdı ve bu resmi belgeye o zamana kadar pek görülmemiş bir şekilde ‘ölüm burada, elimin yakınında’ diye bir cümle koydurdu.  Sondan bir önceki gece kendisini ziyaret edip, yarın yine geleceklerini söyleyen yakınlarına ‘yarın sabah beni göremeyeceksiniz’ dedi. Sabah ziyaretine gelen yakınları gerçekten de onu bulamadılar. Ölmüştü. Mezar taşına eşi tarafından ‘O ilahi bir kalemle ve yıldızların ilhamıyla geleceği yazdı ve dünyaya ilan etti’ diye yazdırıldı.

Doğruydu. Nostradamus başımıza geleceklerin hepsini çok önceden yazmıştı ama doğrusu biz pek anlayamamıştık…


 

telif

Yorum Yazın

Ana Sayfa
Web TV
Foto Galeri
Yazarlar