Lemi Özgen

Lemi Özgen


Aşkın “Şimdiki zaman kipi”

Aşkın “Şimdiki zaman kipi”

Sokağı dönünce sağdan birinci ev onun oturduğu evdir. Dedesi yıllar önce Anadolu’nun küçük bir şehrinden kalkıp gelmiş ve şimdi epey kalabalık bir aile olarak içinde yaşadıkları bu gecekonduyu dikmiştir. Zamanla ötesine berisine kaçak ilaveler yapılarak iyice genişlemiş bu gecekonduda doğmuş ve büyümüştür. Şimdilerde on yedi yaşındadır. Biraz kavruk ve epey esmer bir delikanlıdır artık. Üç yıl kadar önce çırak olarak yanına verildiği hemşerisi bir kaportacının  Tarlabaşı’ndaki işliğinde çalışır. Ev raconunu bilir. Haftalığını alınca eve eli kolu boş gitmez. Anacığına ve babasına üç-beş kuruş atmayı ihmal etmez. Bir ayağı doğuştan özürlü ablacığına da Mahmutpaşa işi kazaklar, bluzlar armağan eder ve abla gözyaşlarına boğulur. Hiç de sevmemesine rağmen, eniştesine de bir iki paket sigara alır. İki yeğenine küçük oyuncaklar, çukulata, sakız, şeker falan almayı da unutmaz…

Bugünlerde bir garip hallerdedir. Nedensiz bir unutkanlık, bir dalgınlık içindedir. Ustası 18 numaralı anahtarı ister, o gider 16 numaralı anahtarı getirir. Ustasından şaplağı güzelce yer ama bana mısın demez, kendisi de hiç farkında olmadan sırım sırım sırıtır.

Akşam olur, paydos verilir. Üzerindeki tulumu çıkarır. Elini yüzünü ovuştura ovuştura yıkar. Kıl pranga, kızıl çengi giyinip, İstiklal Caddesi’ne çıkar. Bitirim bitirim yürür. Yanı başından geçen tramvayın sürücüsüne “imanım vatman, bize de mi dan dan” diye laf atar.

Sinemaların önünde dikilip, afili sigaralar içer. Elini uzatsa, o yalım yalım yıldıza kesmeye başlamış olan gökyüzünü pençesine alabileceğini bilir. Yüksekkaldırım’da parke taşlarıyla top oynar. Apartman balkonlarına kafa atar. İsterse bu İstanbul şehrinin bütün taşını toprağını hem de üç pula satın alabileceğini kestirir.

Yeter ki beş on dakika olsun el ele tutuşabilmek için girdikleri o köhne muhallebecide keşküllerini yerken, sevgilisi ona şöyle bir gülümsesin. O çakır gözleriyle kaş altından bir baygın bakış göndersin.

O saat parasızlığını, itilip kakılmışlığını, kaportacı çıraklığını, ustasından yediği şaplakları unutur. “Ben şimdi bütün bu şehri baştan uca yakmaz mıyım hani?” diye düşünür.

Sevgilisi onun omuzlarını,  durmadan ağrıyan sırtını şöyle bir tıpışlasın, beş dakikada  atölyedeki o hurda kaporta parçalarından son model bir Ferrari yapmazsa adam değildir.

O, aşkın “şimdiki halini” yaşar. Ne geçmiş ne gelecek onu zerrece ilgilendirmez. Aşk sarhoşu kaportacı çırağı, aşkın “şimdiki zaman kipinde” mutluluğu yaşar. Çünkü aşkın şimdiki zamanı sadece mutluluk verir.

“Geçmiş zaman, gelecek zaman ve geniş zaman kipleri ne oldu peki?” diye sorulacaktır elbette.

Unutmayalım ki, aşkın geniş zaman ile gelecek zaman kipleri yoktur. Aşk geniş zamanları değil, dar zamanları sever. Aşk beklemez ve bu nedenle de gelecek zamanı olmaz. Aşk yaşanır ve biter.

Aşk ciddi bir iştir. Öyle dilim dilim zamanlamaya gelmez…

telif

Yorum Yazın

Ana Sayfa
Web TV
Foto Galeri
Yazarlar