Emel Seçen Kaleme aldı: Yurttan Sesler Korosu!..

  • Yazdır
  • A
    Yazı Tipi
  • Yorumlar
Emel Seçen Kaleme aldı: Yurttan Sesler Korosu!..
Abone ol
Muhalif'in aktivist yazarı Emel Seçen, "Kara Fatma Anması'na, bildikleri, davet edildikleri ve söz verdikleri halde katılmayan, başta CHP olmak üzere tüm muhalefeti "Dost acı söyler" misali sert bir dille eleştirdi. Seçen, "Eğer not alıp yapamıyor, işleriniz her şeyden üstün ve çoksa bir Değerler Birimi oluşturun. Belki değerleri yeniden, yaşarken öğrenir ve öğretirsiniz" öneresinde bulundu

Emel Seçen'in, muhalefete serzeniş ve eleştiri yüklü, "Yurttan Sesler Korosu!.." başlıklı yazısı şöyle:

“Klasik Türk Müziği dediğimizde; en önemli özellik tek sesli ve kendisine has bir sisteminin oluşu. Vokal olarak büyük eserler vermiş oluşu, usul yönünden çok değişik, ritim ve aksak usullere sahip oluşu. Sistem yönünden ise Batı’da, birbirine eşit 12 ses mevcutken bizim müziğimizde aynı oktav içinde 24 aralık olması, bizim müziğin farklılığı ve elbette aynı zamanda zenginliğidir. Bu da çok geniş, birbirinden güzel makamlar oluşumuna sebep olmuştur. Bu nedenle de melodik yapı, Batı’ya göre çok daha ön planda ve zengindir. Kaldı ki Yahya Kemal Beyatlı, Ahmet Hamdi Tanpınar eserlerinde bunu gerçekleştirmişlerdir. Ama bizim aydınlarımızın en uzak durdukları konu belki de musikimiz!” 
Prof. Dr.Nevzat Atlığ

Bu anekdot, bizim yaş grubu kuşağın o zamanlar çoğunun çocuk olduğu için muhtemelen sıkılıp, izlemediği ya da zamanla unuttuğu, TRT’de programlar yapan değerimiz Prof.Dr. Nevzat AtlIğ’ın sözleri. Yakın zaman önce ifade etti. Bahsi geçen konular, bizim kültür zenginliğimizin ya da yokluğunun kanıtıdır. Orkestra uyum ve birliktelik. Notalar, her enstrümanda farklı bassa da uyum ve ahenk. Kültür de elbette tek başına müzikle olmuyor. Müzik; opera, bale, sinema, tiyatro, dans, sahne sanatlarının içinde hatta ve hatta buz dansında bile kullanılıyor. Yani sporun tam içinde. Kültür, tarihle yaşıyor ve medeniyet dediğin ona sahip çıkanlarla; doğru anlaşılıp uygulandığında yaşanıyor ve de geleceğe aktarılıyor.

SÖYLEM ÇOK EYLEM YOK

Ama esas önemi konu, her zaman ısrarla döne döne söylediğim “Aydın sorunu!..”

2 Temmuz tarihi, bu ülkenin geçmişteki diğer Maraş, Malatya Zirve Yayınevi, Kanlı 1 Mayıs, Çorum, İstanbul Bakırköy Çetinkaya Mağazası, Bahçelievler, Balgat, Başbağlar, Gaziantep, Reina, Suruç, Ankara Gar, Ankara Kumrular, İstanbul 16 Mart, Hatay Reyhanlı gibi birkaçı ve yüz karası olan Madımak’tır. Bunu en iyi ve en derinden hisseden, olaylar yaşandığında, yorgun yüreği dayanamadığı için birkaç gün sonra vefat eden Rıfat Ilgaz anlatmıştır, yıllar yıllar önce yazdığı AYDIN MISIN? Şiirinde.

AYDIN: Genellikle öğrenim görmüş; çok okuyan, bilgili, görgülü, kültürlü, ileri ve açık düşünceli. Kendisi aydınlanmış olduğu için çevresini de aynı oranda ve nitelikte aydınlatabilecek kişi.
En basit ve sözcük anlatımı ile böyle.

Şimdi ileri ve açık düşünceli diyoruz. Toplumsal değer, diyoruz. Halk bir yana öncelikli siyasi partiler ve STK’lar. Maalesef bu ülkede aydın meselesi ekonomi kadar ciddi bir meseledir. Bir, iki iş yapmış hasbelkader çevresini kullanarak meydanlarda boy gösterenler, istedikleri kadar öğrenim görmüş olsunlar, bir diş dolgusu gibi o kavramı dolduramazlar. Çünkü bunun amalgamı insanlık ve adamlıktan geçmektedir. Adamlığın da cinsiyeti yoktur.

2 HAZİRAN’DAN 2 TEMMUZ’A

2 Haziran, yer Cihangir Orhan Kemal Müze Evi. Orhan Kemal, anmasının gerçekleştiği gün. Oğlu, Işık Öğütçü, gelenleri büyük bir sükûnet ile karşılıyor. Muhalefet partisinin özellikle Beyoğlu İlçe Başkanlığı yetkilileri geldiğinde, beni de Kültür birimindeki arkadaşla tanıştırıyorlar. Göreve yeni gelmiş arkadaş, not alıyor, akşam çevrimiçi Orhan Kemal anması için ve sohbet sohbeti doğuruyor. Kendilerine naçizane tam bir ay sonra kendi bölgelerinde gerçekleşecek olan 2 Temmuz Kara Fatma, Kurtuluş Savaşımızın en önemli kadın kahramanlarından olan şahsiyetin 66. vefat yıldönümünü hatırlatıyorum. Çok çalışmak lazım, diyorum. Epey ilgileniyor, not alıyorlar sessizce. 

Günler geçiyor ama gündem dolu. 1 Temmuz, yasaklar kalkmış ilk Açıkhava sahnesi, Kadıköy Özgürlük Parkı’nda, Ahmed Arif’in eserlerinden oluşan müzikal bir oyunu Genco Erkal sahneye koyuyor, yönetiyor ve oynuyor. Ev sahibi olarak muhalefet partisi Kadıköy Belediye Başkanı Şerdil Dara Odabaşı, oyun öncesi açılış konuşmasında, “Ahmed Arif’in Anadolu şiirinden pasaj okuyor ve ben de Siverekliyim, diyor. Birlikte girdikleri amfi tiyatroda İstanbul İl Başkanı Canan Kaftancıoğlu’nu takdim ederken “Kardeşim” diyor. Ne güzel! Ekip ruhu önemlidir. Ama Ordu’lu olan Canan Hanım kadar, Millî Mücadelemizin en başkahramanı, maaşını “Ben para için savaşmadım, vatanım için savaştım!” diyecek kadar büyük bir ruha sahip olan bu hanımefendi Erzurumlu ama o hatırlanmıyor. 

Yanlış anlaşılmasın sadece muhalefet partisinin Anadolu yakasında seçilmiş bir belediye başkanının hatırlamaması meselesi değil olay. Hiçbir il ve ilçe hatırlamıyor! Not aldıkları halde hatırlamıyor! Kadıköy Belediye Başkanı ise iki gün sonra gazetedeki röportajında (Sözcü) “Aileden Kuvayı Milliyeciyim” diyor! Kurtuluş Savaşında cephede mücadele eden, İstiklal Madalyası alan aile büyüklerini, memleketleri Şanlıurfa Siverek’te belediye başkanlığı yapan babası ve ağabeyini anlatıyor. Ne mutlu! 

“İsmimin telafuzu zor, Şerdil, Kürtçe Arslan Yürekli demek" diyor. İsmini herkese anlatmak zorunda olduğunu ifade ediyor. Sürekli sokaktayım, diyor. Bunlar çok önemli ama sahası değil, diyemeyiz çünkü Kurtuluş Savaşımızda saha yoktu. Hattı Müdafaa vardı. O ki bütün vatandı! Madem böyle, tam da Kuvayı Milliye ruhundan, kanından geliyor acaba Kara Fatma, Fatma Seher Erden’i hiç duymamış mı?

İl başkanlığının binası, hemen Şişhane girişi Beyoğlu’nda, araç ile Kasımpaşa Kulaksız mezarlığına gitmek 10, bilemedin 15 dk. Yürüyerek yarım saat. Evet, elbette İstanbul ile uğraşmak kolay değil, hele hele durmadan gölgeler ile savaşırken ama bir kadın, kadına üstelik de bir kahramana zaman ayıramıyor mu? Kendi gelemiyorsa birileri görevlendirilir. Kaldı ki dün öğrendim TV’de, Canan Hanım Halk TV’nin Ardahan programına katılacakmış, sanırım programa katkıda bulunarak. 
Ne güzel, Köy Enstitüleri var. O da güzel ama 15 dakika mesafe rağmen zaman ayrılmayan bir ecdadımıza öncelik verilmesi daha doğru değil mi? Hasanoğlan için de belki katkıda bulunur diyeceğim ama tez elden ilk müdahaleyi zaten Ankara, Mansur Başkan yaptı ve takip ediyor.

Değerler ailede ve okulda öğrenilir, eskiden bizim jenerasyon sokakta bir öğretmene rastladığında başını eğerek selam verirdi. Doğru, kimi verir kimi vermezdi. On kişiden belki ikisi vermezdi ama. Öğretmenliğin de saygınlığının yitirilmediği zamanlar. Atamız, başöğretmen ve sonra öğretmenler. Hele hele Köy Enstitülü Öğretmenler, çoğu dostum, onlardan.

Şimdi not aldıkları halde gelmiyorlarsa diyeceğim, davet edildikleri halde gelmeyenlere ne demeli? “Biz, sizin çocuklarınız yaşasın diye kendi çocuklarımızdan vazgeçtik!” diyen dünyanın saygı duyduğu, değil İSTANBUL, BURSA, İZMİT Kurtuluş Savaşının kazanılmasında çok büyük katkısı olan Kafkasya Cephesinde, Balkan Savaşlarında hâkim. Dünyada Üsteğmen rütbeli, tek kadın iken hangi göreviniz o günkü anmadan önemli!

İBB Nerede?

Davet edilenler arasında, enteresan İBB de var. Bizzat İlknur Hanım ve eşi İBB Başkanı Protokol Müdürü ve Özel Kalemine davetiyeyi elden teslim etmiş. Yetmemiş aramışlar da! Böyle bir organizasyon için davet mi gerekir? İcabet etmemek ne büyük bir saygısızlık eğer duyulmadı ise hiç haberiniz de mi olmadı böyle bir şahsiyetten? Basın danışmanları çok mu yoğunlar? Kurutuluş Savaşımız kadar mı yoğunlar? Yokluklar içinde, aç, sefil oldukları kadar mı?

Millî Mücadelenin Kahraman Kadınlarını Anma Anılarını Araştırma ve Yaşatma Derneği Başkanı, kurucusu bu iş için ciddi özverili çalışmalarda bulunan araştırmacı, gazeteci İlknur Bektaş ve eşi ile anma programı sonrası görüştüğümde bana davet edildikleri, bizzat davetiye götürdükleri halde gelmeyenlerden birkaçını belirtti. Hem telefon hem davetiye ile Beyoğlu İlçe Başkanı, dört farklı İlçe Başkanı, Beşiktaş Belediyesi Başkan Yardımcısı, davetiye verildiği halde gelmeyenler! Üstelikte “BÜYÜK BİR KALABALIK İLE GELECEKLERİNİ İFADE EDEREK GELMEYENLER!” Gelenleri bir önceki anma programı yazımda bulabilirsiniz. Ama yineliyorum, hiçbir muhalefet partisi temsilcisi maalesef yoktu!

İlknur Bektaş, “Her yıl bildik şeyleri duyuyoruz, hep bize Madımak var, diyorlar ama bizim de içimiz Madımak için elbette yanıyor. Biz, onları yok sayalım demiyoruz ki. Ama oraya giden arkadaşların vasfında, burada hiç mi temsil edecek kimse yok!” diyor, haklı olarak.

Düşünün ATATÜRK’ün kurduğu bir partinin, Atatürk’ün üstün başarı ve gözü karalığından “KARA FATMA” adını verdiği bir hanımefendi anılmıyor! Bu çok büyük bir saygısızlık değil de nedir?

2 Temmuz’da vefat eden ve maaşını daha Kurtuluş Savaşı kazanılıp güneş görülmeye başlandığında, Kızılay’a bağışlayan Fatma Seher Erden, yokluklar içinde öldü. Son nefesini Darülaceze’de verdi. Anma programına katılan Kızılay Başkanı “Bugün yaşasa kendisinden kan almazdık çünkü kendisi ufak tefek, 1.45 boyunda kıyamazdık” dedi. O 1.45 boyundaki kadın 700 erkek askeri yönetti. Esir düştüğü yerden Yunan esirler alarak önüne kattı da bu mücadeleyi kazandık.
Herkesin iyi anlayıp, bilip, sindirmesi gereken çok önemli bir olgudur, Kara Fatma.
Bunları bilip de benim uykularım kaçarken, sizlerin kaçmıyorsa ciddi mesele var.

İktidar partisi ciddi uğraşları olan, karış karış illeri dolaşan, mezarlıkları tarayarak yerini tam değil ama yakınına ulaşan İlknur Bektaş’ın uğraşıları sonunda Beyoğlu, Kulaksız Mezarlığında bir anıt mezar yaptırdı. Ve yaşadığı yere de ismi verildi. Hem sokakta hem mezarlık girişinde ismi küçücük de olsa tabelada var. 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü’nde oradaydım. Bulunduğu sokağın tam karşısında birahane ve meczuplar var. Ama sarhoş ve çekmiş olsalar da arkalarındaki duvarda al bayrağımız “Burada bir kahraman hem de kadın yaşamış” diyorlar!

Şişhane’den Kasımpaşa dolmuş duraklarından aşağıya Deniz Kuvvetleri Orduevine doğru yokuştan inerken sağda duvar resmi yapılmış. Resmin anlattığı elbette kıymetli ama içim içimi yedi, neden burada önce Kara Fatma, bu şekilde anlatılmıyor. Orada Bosna Hersek savaşı anlatılıyor ama Kurtuluş Savaşı’nın başkahramanlarından biri yok!

O insanın mütevazı ve vatanını, namusunu, değerlerini en yüksekte tutması onu anmamanızı ve saygısızlık yapmanızı gerektirmiyor. Bilakis dilde değil eylemde yaşatmanız her vatandaşın önce vatandaşlık borcu olmalı.

Bugün Türkiye’nin dürüst, erdem, ne pahasına olursa olsun kalem satmayan bir edebiyatçısı Orhan Kemal’i tüm çocuklarımıza tanıtmak. Sadece özel okullar değil devlet okullarından da öğrencileri getirmek, STK ve Siyasi parti temsilcilerinin baş görevi olmalı. Aynı uygulama Kara Fatma ve tüm değerler için olmalı!

Eğer not alıp yapamıyor, işleriniz her şeyden üstün ve çoksa bir “Değerler Birimi” oluşturun. Belki değerleri yeniden yaşarken öğrenir ve öğretirsiniz.


Yorum Yazın