Yakup Dıvrak'ın kaleme aldığı, 'Almanya’da “Doktor doktor civanım neler istiyor canım...” şarkısı söyleniyor...' başlıklı yazı...
Dünyanın sayılı sağlam sağlık sistemlerinden birisi olan Almanya sağlık sistemi de tökezliyor artık tıpkı sanayi ve hizmet sektörü gibi... Bunun birinci sebebi demografik durum, ikinci sebebi göç ve göçmenler ve de üçüncü sebebi ise Alman hekimlerin oralarda çalışmak üzere Avusturya, İsviçre, Hollanda, Danimarka, İngiltere, ABD ve Kanada gibi daha iyi ödeme yapan ülkelere göçmeleri.
***
Bütün bu sebeplerin altında ise Türkiye`de öve öve bitiremedikleri, yere göğe koyamadıkları Şansölye Angela MERKEL döneminde yapılan hatalar. Neler mi bu hatalar? Hemen sayalım: Angela MERKEL Almanya`yı politik olarak yönetmedi, bir vali gibi ülkeyi sadece idare etti. Hem de bir memur kafasıyla. Kendisi fizik doktorası yapmış zeki birisiydi ve çok düzgün bir insandı. Hiç bir skandalı yoktu. Hepsi bu. Politikacı değildi ve öngörüsü kıttı. 14 Yıllık başbakanlık döneminde doğru dürüst yatırım yapılmadı... Infrastruktur yenilenmedi ve teknolojik tren kaçırıldı. Evet, iyi bir idareciydi; ama, iyi bir politik yönetici değildi. Angela MERKEL dönemi gittikçe daha açık ve daha sert bir şekilde eleştiriliyor Almanya`da bu aralar. Ayrıca, kendi partisinde, biraz öne çıkan bütün lider adaylarını jilet gibi doğradı. CDU (Hristiyan Demeokratik Birliği) halen bunun acılarını çekiyor... Bir de, çok subjektif bir görüşümü yazmadan geçemeyeceğim: Her Doğu Almanya kökenli politikacı gibi üzerindeki çekingenliği, aşırı dikkatli olma modunu hiç bir zaman atamadı üzerinden... Formatlandığı gibi görevini yerine getirdi, o kadar.
***
Şimdi gelelim Almanya`daki sağlık sektörünün durumuna. Halen Almanya`da 569.000 doktor, 1.874 hastane; 53.000 eczacı, 17.000 eczane; 515.000 diplomalı hemşire ve 700.000 hasta ve yaşlı bakıcı görev yapıyor.
Sağlık sektöründe dönen toplam para 497 milyar Avro. Yaklaşık yarım trilyon Avro yani. Devlet bu rakamın yaklaşık 70 milyarını subvansiyone ediyor sağlık kasaları üzerinden.
Bu sektörün kaymağını eczacılar ve doktorlar yiyor. En düşük maaşı ise en ağır işleri yapan yaşlı bakıcılar ve hasta bakıcılar ve de hemşireler alıyor. Bu emekçilerin çalışma koşulları o kadar ağır ve ödemeleri o kadar düşük ki, bu alanda çalışan emekçilerin çoğunluğu ortalama 16-17 yıl dayanabiliyor bu alanda çalışmaya... Halbuki doktorlar ve eczacılar güle oynaya 68 yaşına kadar çalışıyor. Peşinden de eczanelerini, muayenehanelerini çok yüksek rakamlara devrediyorlar.. Enteresan değil mi?
2050 yılına kadar 50.000 doktora, hasta bakıcı ve yaşlı bakıcı olarak 280.000 kalifiye elemana ihtiyaç duyulacağı hesaplanıyor...
Farkındayım ey okuyucu, sizleri sayılara boğdum. Ama, bazen sayılar sayfalarca yazılıpta izah edilemeyen durumları çok net ortaya koyabiliyor. Örneğin, Almanya`da yaşayan, çalışan ve okuyanların sayısı yaklaşık 83 milyon. Yabancı sayısı ise 24,9 milyon yani %29,7.
Pekiyi yaşlı bakımında, hasta bakımında, belediyelerin ve fabrikaların temizlik bölümlerinde ve inşaat sektöründe çalışan emekçilerin oranı ne kadar dersiniz? Bütün bu sektörlerde çalışan yabancıların ve yabancı kökenli Alman yurttaşların oranı safkan Almanlara göre her zaman çok yüksek, hatta bazen iki-üç-dört katı...
Yukarıda da belirtiğim gibi, Alman sağlık sistemi dünyanın en iyi sağlık sistemlerinden birisi. Her 1.000 yurttaşa 1 doktor düşen Almanya`da günümüzde hastalar doktorlardan ve hastanelerden randevu almakta zorluk çekiyorlar. Tıp Fakültesi ve Fakülte Hastanesi bulunan bazı şehirlerde ise 700 kişiye 1 doktor düşüyor. Almanya`nın sağlık sektörü çok sosyal ve kalite düzeyi çok yüksek; daha doğrusu çok yüksekti. Günümüzde hızla kalite kaybına uğruyor...
Bu konfora ve kaliteli hizmete alışkın olan Almanlar, günümüzden hem sağlık sektöründen ve hem de doktor muayenehanelerinden şikayetçi... Özellikle de köylerde ve kasabalarda emekli olan doktorlar muayenehanelerini devredebilecekleri genç veya orta yaşlı doktor bulmakta zorlanmıyorlar.
***
Durumlar böyle. Halen, Almanya ellerini ovuşturarak sağlık sektöründe doktor, hemşire ve hastabakıcı arıyor. Buna paralel olarak sanayi sektöründe mühendis ve tekniker, IT alanında programcı ve operatörler, inşaat sektöründe mühendis, mimar ve kalifiye inşaat işçisi arıyor Almanya... Hatta hizmet sektöründe şoförler, depo işçileri, satış elemanları ve kasiyerler aranıyor... Ve hatta fabrikalarda, orta ölçekli firmalarda ve küçük kuruluşlarda meslek öğrenimi yapacak gençlere acilen ihtiyaç var. Yıllarca yabancı gençlere özellikle de Türk gençlerine burun kıvırmanın sonucu olmasın bunlar?
İstediği kalitede eleman bulmakta zorlanıyor Almanya. Bulduklarını da beğenmiyorlar... Sanki, biraz da istediği ülkelerden işgücü almak istiyorlar. Türkiye arzu edilen ülkeler arasında değil... Bu konuyu biraz açmak gerekiyor. Bazı şeyleri yazarak tarihe not düşmek istiyorum.
***
Tam da bu noktada gene çok subjektif görüşümü yazacağım: Almanya`da yazılı olmayan, dile getirilmeyen bir Türk ve Türkiye karşıtlığı var. Bu ne yazılır ve ne de söylenir... Ama, yaşamın her alanında uygulanır. Bunun tarihten kaynaklanan sebepleri var... Halen Almanya`da yaşayan, çalışan, okuyan ve emekliliğini geçiren yaklaşık üçbuçuk milyon Türkiye kökenli kitlenin de payı var bunda. Bu kitle lobi çalışması bilmiyor... Zamanında bu kitle tarafından ekilen olumsuz tohumların da etkisi büyük...
Bütün bunlara ilaveten Alman Devleti`nin büyük bir korkusu var. O da, Türklerin zamanla 5-6 milyonluk büyük bir kitle oluşturması ve zamanla `etnik azınlık` rüyası görmesi... Almanya`da halen 4 `etnik azınlık hakları`na sahip etnik azınlık/kitle var.
Bunları sıralayalım en büyük gruptan başlayarak:
- Sintiler ve Romanlar,
- Danimarkalı Azınlık,
- Frizyalılar (Frizya Halk Grubu),
- Sorblar (Sorb Halkı).
Bu azınlıklar etnik, hukuki, politik, dil ve kültürel açıdan anayasal güvenlik altındadırlar. İyi ki de böyle...
Şimdi gelelim zurnanın zırt dediği deliğe, yere. Almanya, şu ya da bu şekilde, Almanya`da yaşayan, çalışan ve okuyan Türklerin sayısının günün birinde 5-6 milyon olmasını istemiyor ve bunu bilerek önlüyor. Nedeni gayet açık. Türklerin ve Türk kökenli Alman yurttaşların sayısının yüksek olması tehlike oluşturabilir. Ya bunlar günün birinde ``Biz etnik azınlığız, haklarımızı istiyoruz!`` derlerse? Seyreyleyin siz o zaman gümbürtüyü...
Meşhur anektoddur, 1970`lerin başlarında, o zamanın Türkiye başbakanı Süleyman DEMİREL ve Almanya Şansölyesi Helmut SCHMİDT arasında geçen konuşma: Söylenenlere ve yazılanlara göre, S. DEMİREL `` Sayın Şansölye, hele bekleyin birkaç yıl içersinde Almanya`daki Türklerin sayısı 5-6 milyon olacak...`` deyince; Almanya Şansölyesi gülümseyerek başka bir yöne çevirir sohbeti... Ama, eylül 1973`de petrol krizini bahane ederek, Türkiye`den işçi alımını durdurur... Gerçi Türklerin kurnaz kesimi arkadan dolanmayı iyi becerdiği için, Almanya`daki sayıyı ``aile birleşimi`` ve yüksek doğum oranıyla yükseltir. Buna, bu durumu fırsat olarak gören Kürt kökenli yurttaşlarımızın da becerilerini ilave edebiliriz... Yüzbinlerce Kürt kökenli sığınmacı gelir Almanya`ya. Bu durum, gerçek politik sığınmacıların haklarının haksızca suistimal edilmesinden başkaca bir şey değildir... Olsun, alan razı veren razı... Gerçi bu sığınma sürecini de çok iyi bir strateji ve ince taktiklerle kullanmış ve yönetmiştir Almanya... Bu noktalar başka bir makalenin konusu olsun şimdilik.
Bilmem anlatabildim mi efendim? Almanya`nın doktor ihtiyacının, sığınmacılar konusunun arkasında çok ciddi devlet politikaları yatmaktadır.
Bunlar öyle basit işler değil. Yani, kazın ayağı hiçte öyle değil. Ya nasıl? Perdeli efendim, perdeli.
Yorum Yazın